Habertürk, Doğan Medya olma yolunda!

Habertürk, Doğan medya olma yolunda

Keskin Kalem’in, keskin mi keskin okurları…
Sırdaşlarım, yoldaşlarım…
Şu ahir hayatta en sevmediğim şey ‘ben demiştim’ demek.
Hani bazı durumlar vardır, söylersiniz, söylersiniz…
Bazı şeyler öyle göz göre göre olur ki, haklı çıkmak istemezsiniz…
Son günlerde Habertürk’te yaşananlar aynen böyle.

Ne oldu ne bitti konuya çok girmek istemiyorum.
Moderatör Hülya Hökenek’in yayınında yaşananlar, Hilal Kaplan’ın bomba etkisi yaratan açıklamaları ve sonrası herkesin malumu…

Ekran başında izleyenler belki şaşırmıştır ama ben hiç şaşırmadım.
Eminim bazı yazılarımı takip eden yoldaşlarım da şaşırmadı.
Bilmeyenler için anlatayım:

Habertürk’teki bir grup gazetecinin patronlarının başına bela açacağını uzun süredir yazıyorum.
Hatta birkaç kere yöneticilerine seslendim.
Dedim ki, bu bazı gazeteciler siyaset kisvesi altında kişisel intikam peşinde.
Yazdıkları bazı yazıların, hükümete muhaliflik, gazetecilik, ilke, duruşla alakası yok.
Etmeyin, eylemeyin, onlara açtığınız köşeleri, ekranları kişisel çıkarları için kullanıyorlar dedim.

Yetmedi Sevilay Yılman örneğini verdim.
Yıllarca ATV-Sabah grubunda çalışıp, kovulunca herkese düşman kesildi dedim.
Sizin daha bilmediğiniz ne hesaplar peşinde, sizin korumanız altında başkalarına ateş ediyor dedim.
Sağda solda patronlarının sırrını açık ediyor dedim.
Ha belki haberiniz vardır, siz de destekliyorsunuzdur diye kulak asmadığınızı düşündüm ama bilemiyorum.
Neyse sonuç itibariyle, ‘maaşla çalıştırdığınız insanların gündemine esir olmayın’, dedim

Bunun sonu iyi değil dedim…
Dedim…
Dedim…
Öyle de oldu.

Kızılca kıyamet koptu.

Şimdi diyeceksiniz ki neden Aydın Doğan benzetmesi yaptın, bre deli Keskin?!
Valla eskilerin medya imparatoru Doğan’ın da böyle emrinde onlarca kalem vardı.
Herkes uyardı:
Bakın bunların çoğu başına buyruk.
Ne yaptıkları belli değil.
Kimi PR, kimi tetikçilik peşinde.
Bunların hepsinin yaptıkları sizin hanenize yazar.
Koca medya grubu zan altında kalır, emekçiler bunlar yüzünden işinden olur.

Aydın Doğan biraz kulak astı ama iş işten geçmişti.
Bir baktı ki, ekran, köşeler kontrolünden çıkmış.
Kimi kahramanlık pozları, kimi güç çeperlerinden kovulunca muhalifliğe soyunma, kimi kişisel çıkarları için koca Doğan medyayı uçuruma sürükledi.

Aynı gidişatı şimdi Habertürk’te görüyorum.
Umarım bir ‘ben demiştim’ yazısı daha yazmam.

Altaylı’nın kendini bakanlara aratma numaraları

Malum medya dünyasının dinozorlarındanım.
Yeni neslin kulağına Dede Korkut masalları gibi gelecek çoooook eski hikayeler biliyorum.
Haliyle medyada on yıllardır var olan bir tipolojinin eskimeyen numaralarını da.

Onlardan biri Habertürk yazarı Fatih Altaylı.
Dikkat edin, köşesinde en çok böbürlenerek yazdığı şey hep aynı:
Beni falanca bakan aradı, filanca devlet yetkilisi beni aradı şunu dedi, telefonum bir çaldı açtım falanca milletvekili…

Bu telefonların hangi taktik sonucu açıldığını hep görür görür sessizce ‘gene bazı basın danışmanları tufaya gelmiş’ derdim ama.
Artık gidişata bir dur demek lazım bence.
Nedeni Sayın Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın yaşadıkları…

Önce ne olduğunu bir anlatayım, sonra taktiği ifşa edeyim müsaadenizle dostlarım.

Sayın Koca koronavirüsle mücadelede kapsayıcı bir anlayış sergiledi, her kesime ulaştı.

Altaylı bunu sezdi, her zamanki taktiğini Koca üzerinde uygulamaya başladı:

Önce birkaç eleştirel yazı yazdı, çoğu yazı da ‘bu soruları da sayın Koca’ya sormak isterim’ gibi, gel gel mesajı veren numaralarıyla bitti.

Sonrasında Koca, büyüklük edip Altaylı’yı aradı. Bilgi verdi.

Altaylı da büyük bir zafer edasıyla bakanın kendisini özel telefonundan aradığını, çok güzel şeyler söylediğini iletti.
Biraz övgü biraz yergiyle bir sonraki adımını hesapladı.

Altaylı bir kere aranmıştı, birkaç eleştirel yazıdan sonra yeniden aranacağını anlamıştı.
Kokuyu almıştı…
Yüklendi, yüklendi…
Ama sanırım Bakan Koca ve basın ekibi duruma uyandı.
Bir daha aramadı.

Şimdi ne hikmetse hangi devlet büyüğümüz olursa olsun, her arayan Altaylı’yı övüyor, tabii yersek.
Ama yine aramazsa paparayı yiyor.
Başlıyor yine eleştirel yazılar.
Taaaa ki bir sonraki aramaya kadar…

Peki Altaylı bunu neden yapıyor?
Çünkü eski medya günlerini özlüyor.
O ve onun türevlerinin köşelerinden kelle aldığı günleri…
‘Bakın ben önemliyim, hala buradayım, mihrap duruyor’ demek için.
Bir de tabii asıl mesaj patronaja…
Bakın bakanlar beni arıyor, hala kullanışlıyım demek için.

Neyse ben vatandaşlık görevimi yapayım, sayın devlet büyüklerimize, daha da önemlisi onların basın danışmanlarına sesleneyim.
Düşmeyin bu eski oyunlara.

RTÜK’e açık çağrı: Tartışma programlarına el atın

Yaşım çok, gazeteciliğe alaylı olarak, sokaklarda başladım…
Haliyle ne kendimi geliştirmeye ne dil öğrenmeye vaktim olmadı.
Bilen arkadaşlarıma da çok özeniyorum.
Geçen gün bilenlerden biri, CNN International kanalının okur temsilcisinin yazdığı bir yazıyı anlattı.
Tartışma programı formatının zararlarını yazmış!
Vay be dedim, onlarda da bizdeki dertlerden varmış!
Tabii bizdeki katmerlisi.

Peki ne diyor bu temsilci?
- Tartışma programları gerçeği basitleştiriyor
- Her şeyi siyah-beyaz gösterdiği için kutuplaşmayı körüklüyor
- Doğruluğu denetlenmeyen fikirler doğruymuş gibi sunuluyor
- Konuklar birden bire fikir otoritesine dönüşüyor, milyonlar her dediklerini gerçek varsayıyor
- Gazetecilik ya da uzman yetkinliği sorgulanmadan ekrana çıkarılan kişiler, marjinal fikirlerini meşrulaştırıyor

Arkadaşım anlattıkça, gözlerim yuvalarından fırladı, ‘hay ağzından bal damlıyor,ben bunu bir yazayım’ dedim.

Peki dedim neden medya kuruluşları bu programları ısrarla tutuyor?

CNN okur temsilcisi ona da yanıt vermiş. Mealen anladığımı yazayım: Çünkü gerçek temelli gazetecilik çok pahalı ve zor. 24 saat ekranı doldurmak için en iyi yol birilerini çağırıp saatlerce konuşturmak. Hem ucuz, hem de tartışma olay molay çıkıyorsa reyting getiriyor, tadından yenmiyor.

Velhasıl kelam orada neyse bizde de o.

CNN Türk’ü açıyorsunuz kavga dövüş türkü…
Habertürk aynı.
Maşallah nispeten yeni kurulan Haber Global hızlı ayak uydurdu.
Bir NTV bu işlere girmiyor.
İyi de ediyor ama bedelini düşük reytingle ödüyor.
Bir kere halkımız bu formata alıştırılmış, verildikçe istiyor.

RTÜK daha önce sosyal medyada ‘herbokolog’ olarak nitelenen uzmanlara karşı uyardı.
Konu monu dinlemeden her meselede ahkam kesen ‘gazeteciler’ bana mısın demedi…
Para ve ekran tatlı tabii.
Kanallar da kolaya kaçmaya devam ediyor, uyarıları kulak ardı ediyor.
Demek ki daha sert önlemler gerek…
Eğer halkımızın akıl sağlığını, medyamızın geleceğini düşünüyorsak…

KESKİN KALEM

keskinkalem@medyaradar.com