Röportaj
10 Eki 2011 10:02 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:53

HABER KANALLARINDA ZEVZEKLEŞME YAŞANIYOR! AKİF BEKİ'DEN NTV'Yİ KIZDIRACAK SÖZLER!

24'ün Genel Yayın Yönetmeni Akif Beki, NTV başta olmak üzere haber kanallarını kızdıracak yorumlarda bulundu. Beki, haber kanallarının zevzekleştiğini söyledi


Yeni yayın dönemine güçlü kadrosu ve yepyeni programlarıyla başlayan 24’ün Genel Yayın Yönetmeni Akif Beki “Medya içinde bulunduğu tıkanıklığı, yeni medya diliyle çözebilir” diyor.

Ayşe Düzkan/Star Gazetesi

24’TE yeni sezonda yepyeni programlar var, klasikleşmiş olanlar da sürüyor. Kanalın Genel Yayın Yönetmeni Akif Beki yeni yayın dönemini anlattı. Beki, başka haber kanalları Planet Earth işi yapımlar yayınlarken 24’ün sosyopolitik belgeselleri ekrana taşıdığına dikkat çekiyor. Akif Beki haber ekranında bir tıkanma yaşandığını, bunun da apolitikleşmeyle aşılmaya çalışıldığını söylüyor. Ancak apolitikleşmenin zevzekleşme şeklinde tezahür ettiğini belirterek şöyle bir eleştiri getiriyor: “Zevzekleşme sorunu, çok ciddi bir boşboğazlık, bir içeriksizleşme, bir boşlaşma yozluğudur. Bir uçtan başka bir uca savruluyor haber ekranları. İzleyiciye seyirlik şeyler sunuluyor sadece, apolitik alanlarda da esasa dair bir şey söylenmiyor. Aşırı politizasyondan apolitikleşmeye değil zevzekleşmeye doğru bir savruluş.”

Yayın siyaseti üzerine oturttuğumuz ilkelerimiz var 

24 nasıl bir kanal, diğerlerinden ne farkı var?

Kanalın iki kimliği var, birincisi tematik bir haber kanalı. İkinci olarak içeriğinden aldığı bir kimlik var. O da yayın politikasıyla ilgili. Dışarıdan algılanışımız başka, bize giydirilmek istenen bir kimlik var, bir de bizim kendimizi tarif edişimiz var. Onlar birbirini tutmuyor. Bu çok da meselemiz değil, sonuçta işimizi yapıp geçiyoruz. Bizim bir yayın siyasetimiz ve onun üzerine oturduğu ilkeler var. 

Retrospektif gazetecilik yapıyoruz

Geçmiş yayın dönemlerinde ‘Keşke Olmasaydı’ büyük ilgi gördü. Yeni dönemde böyle programlar var mı?

Keşke Olmasaydı sürüyor, o bizim ekran klasiklerimizden, ilgi görmeye devam ediyor. Yeni bir ürün daha koyduk onun yanına. Unutulan Manşetler; gazete manşetleri üzerinden geçmişin önemli olaylarına, yine tanıkların anlatımına başvurarak ışık tutuyor. Unutulan Manşetler’de her bölüm müstakil. Ama bölümlerin hazırlanış mantalitesi dizi mantığına yakın, retrospektif gazetecilik yapıyoruz, geçmişe bakarak bugünü anlamlandırmaya çalışıyoruz. Unutulan Manşetler, bu sezon da sürecek; ekranın nadide parçalarından, benim de gözbebeklerimden bir tanesi.

Televizyonu izletmenin tek yolunun zevzeklik olmadığını göstermektir 

Politik olmayan sohbet programları ilgi görüyor değil mi, yöneliş  o tarafa mı?

Evet. Salı akşamları İncir Çekirdeği’nibaşlattık. Bu diğer tematik kanallarda muadili olmayan bir ürün. Cezmi Ersöz, Hilmi Yavuz ve İskender Pala’yı bir araya getirip kitap temalarından hareketle sosyal, kültürel, politik hayatı tartıştırıyoruz. Farklı geleneklerden geliyorlar, farklı birikimleri var, tarzları da farklı. Bizim kitapla ilgili başka işlerimiz de var, örneğin Yazının Ustaları’nda yazarları büyüteç altına alıyoruz. Haftaiçi her gün kültür sanat bültenimiz var, sinemadan tiyatroya, müzikten kitaba kadar herşey var. Bu ekranda en beğendiğim, yüz akımız işlerden biridir. Bu söylediklerimi şöyle bir noktadan değerlendirmek gerekir. Albüm artık satmıyor. Orada da  tıkanma var, onun da sebepleri var. Ama beri taraftan kitap modası başladı. Yeni trend plajda şezlonga, elde kitap uzanmak, elde kitap sokağa çıkmak. Kulaklıklarla gördüğümüz insan tipleri artık elinde kitapla dolaşıyor. Bu ona da karşılık gelen bir şey. Ayrıca, siyaset dışı içeriğin böyle de üretilebileceğini göstermiş oluyoruz. Zevzekleşmeden, içeriksizleşmeden de apolitik bir ekran yapılabilir. Madem yöneliş o tarafa, bu sezon birçok sebeple apolitikleşme sezonu olacak, siyasi tartışma programlarını ekrandan eksiltirken ‘yerine ne konulabilir’ sorusuna bizim verdiğimiz cevap budur. Bakış açımızı farklılaştırarak sosyo-kültürel ürünleri çoğaltıyoruz. Ekranı izletmenin mümkün tek yolunun zevzeklik olmadığını ispat çabası diyelim biraz da. Apolitikleşmeyle doğan boşluğu böyle dolduruyoruz.

Gazetecilik refleksi ön planda olacak 

Siyasi tartışmalar yine olacak mı?

Hafta içi iki siyasi tartışma programımız var. Bir tanesi Siyaset 24; Mustafa Karaalioğlu ile Okay Gönensin, Ali Bayramoğlu’nun moderatörlüğünde gündemi tartışıyor; flaş yeniliklerimizden biri olarak Fehmi Koru da sabit kadroya eklendi bu sezon. Geçen sene de vardı ama bu sezon yenilenmiş oldu. Haftanın siyasi gündemini yorumluyorlar. Diğeri de yine klasiklerimizden Açık Görüş; Yavuz Baydar’la devam edecek. Yeni işlerimizden biri Olay Yeri. Ardan Zentürk’ün yaptığı program yaz dönemi başladı, bu sezon da devam edecek. Bu kaybolan gazetecilik reflekslerine dayanan bir program. Mesela Danimarka’daki terör saldırısına, Suriye’de olaylar olduğunda Hatay’a giden ilk Türk televizyon programı buydu. Aynı tempoyla devam edecek.

‘Bu ekranın arkasında bir felsefe var’

Haber kanalları içinde belgesele en ağırlık veren 24.

Belgesel film yayınlayan haber kanalı refiklerimiz var. Onların yayınladığı Animal Planet’ten ya da Planet Earth’ten alınma doğa ya da hayvan belgeselleri. Biz farklı bir şey yapıyoruz, sosyopolitik belgeseller yayınlıyoruz. Bizde belgeselin, ekranın bariz bir parçası haline gelmesinin sebebi o. Diğer yandan entertainment/eğlence kanalı olmamamıza rağmen haftada bir gün pazar akşamları dünya sinemasından sosyopolitik içerikte, mesajı olan, seçkin sanat filmleri yayınlıyoruz. Pop kültürün ürünlerine yönelmiyoruz çünkü bu başka mecralarda bolca var. Hangi işe bakarsanız bakın bu ekranın arkasında bir felsefe var. Yayın akışımız da, ekran tasarımımız da o felsefeyi yansıtıyor.

Çöpte Dostoyevski arıyoruz

Tıkanıklığı çözmenin tek yolu yeni bir medya dili oluşturmak

Haber kanallarında tartışma programları azalıyor ama ne artıyor yerine?

Esas tartışma noktası bu. Genelde Türk medyasının, özelde televizyonculuğun, daha özelde haber kanallarının geleceği nedir, nereye gidiyoruz sorusuna bu sorduğunuz sorudan bağımsız cevap verilemez. Ekranlar aşırı politize olmuştu. Bundan kaynaklanan bir bıkkınlık, yorgunluk hem izleyici hem yapımcı tarafında ortaya çıktı. Bunun neticesinde bir tıkanma yaşanıyor şu an. Bu tıkanıklığı zekice aşmanın yolları bulunmadı. Bunu yazdım da, medya eskisi gibi değil ama yeni de olamadı. Yeni medya şahsiyetini bulamadı daha, yeni medya düzeninin kuruluşu tamamlanamadı. Geçiş sürecindeyiz henüz. O aşırı politizasyondan şimdi de apolitikleşmeye doğru gidiyoruz. Bir uçtan öbürüne savrulma hali. Ekranlarda siyasi tartışmaların işgal ettiği yer ve zaman giderek daralmaya başladı. Bu sezon herhalde minimize edilmiş olacak. Buradan doğan boşluğun nasıl doldurulacağı önemli. Aynı tıkanmayı yaşayan gazeteler rutine bağladı işi. Derinlemesine işlenmemiş haberlerle günü kurtarıyorlar. Entertainment/eğlence kanalları işi müstehcenliğe vurdu, haber kanallarında ise, arkadaşlar beni mazur görsün, bir zevzekleşme süreci yaşanıyor. Bugün halihazırda Türk medyasının içinde bulunduğu tıkanıklığı aşmanın bana göre tek bir yolu var; yeni bir medya dili oluşturmak. İçeriden, aşağıdan yukarıya bir medya reformunun yaşanması, bir zihniyet devrimi kaçınılmaz görünüyor. Tamam, üst ideolojisi eğlence olan bir şeydir televizyon. Biz bilgi kaynağı televizyonlarız ama bilgiyi de eğlenceli bir hale getirmemiz gerekiyor, doğru. Fakat bilgiyi eğlenceli hale getirelim derken bilgi yönünü kaybedip sadece eğlenceli hali bırakıyorlar ekranda, orada sorun görüyorum. Bizde ise kuru gürültü yok, çığırtkanlık yok, yaygaracılık yok, haber kanalı jargonuyla, yangın yapmıyoruz, son dakika çılgınlığıyla işimiz olmaz. Geriye ne kalıyor, nasıl eğlenceli hale getireceğiz? Bakış açısıyla. Bilgisiz eğlence bizim işimiz değil, tematik haber kanalıyız. Ama katı bilgi de bizi rekabette zorluyor. İzlenmek, yaptığımız işleri izlettirmek, haliyle bizim de kaygımız. Mesela geçen pazartesi belgesel kuşağında Enis Rıza Sakızlı’nın Çöpte Dostoyevski Buldum adlı belgeselini gösterdik. Eğlenceli bilgi budur, muzip bir bakış açısı, biraz Woody Allen tarzı. Alttan alta ince bir mizahı var, çok keyifli bir belgesel. Herkese de tavsiye ederim. Biraz da çağın dili bu. Salt gerçekçilik toplumların doyduğu bir şey haline geldi. Bunun alternatifi gerçeklikten kaçmak ya da maskaralaşmak değil, gerçekliği yeni bir dille işlemeye ihtiyaç var. Çağın etkili anlatım dili ironi ve hiciv. Biz de çöpte Dostoyevski arıyoruz yani ve daha bir sürü çöplük var Dostoyevski arayabileceğimiz.  

Bir Şarkısın Sen programında bu sezon Naim Dilmener var 

Evet, yetkin, alanında otorite bir isim. Bakın bu bir müzik programı ama farkı var. Şarkıları hikayesiyle veriyoruz ve bunu yetkin bir isimle yapıyoruz. Gurur duyduğumuz işlerden biridir bu ve bu sezon bunu stüdyo programı olarak yapıyoruz, artık Naim Dilmener tarafından hazırlanıp sunulan bir stüdyo programı olarak çok daha fazla ilgi görecek. İddialı işlerimizden biri.