Gücü komikliğinde: Bir haber kanalı nasıl komedyenlerin diline düştü?

Medyaradar'ın gizemli yazarı Keskin Kalem yine medya dünyasında ses getirecek bir yazıya imza attı.

GÜCÜ KOMİKLİĞİNDE:
BİR HABER KANALI NASIL KOMEDYENLERİN DİLİNE DÜŞTÜ?

Yazmayayım diyorum…
Ya boşver bırak bre deli Keskin, parmaklarını yormaya değmez diyorum…
Kafamı başka yere çeviriyorum…
Amma olmuyor…
Nereye baksam O var.

Bu zor zamanlarda biraz da olsun gülmek için komedyenleri takip ediyorum.
Şahan Gökbakar,
Cem Yılmaz,
Esen Yenenler,
Güldür Güldür…

Fakat hepsi O’nu anlatıyor…
O’nunla dalga geçiyor…

O kim mi?
Gücü komikliğinde olan dünyanın ilk ve tek haber kanalı:
Habertürk!

Yoldaşlar, hakkımı teslim edin.
Çoook uzun süredir Habertürk’ün medyamızın skandallar merkezine döndüğünü yazıp çiziyordum.
Hatta soranlar çok oldu: Yahu Keskin bir derdin mi var bunlarla, dediler.

Hep aynı cevabı verdim: Vallahi de, billahi de yok.
Lakin, çooook emekçiden dinledim orayı.
Bazen öyle şeyler duydum ki, ‘burası nasıl öyle hiçbir şey olmamış gibi yerinde duruyor’ bile dediğim oldu.
Ancak sonunda, aslında basın camiasında herkesin bildiği yüzü, olduğu gibi ekrana yansıdı Habertürk’ün.

Özeti şu: Sanki medyada ne kadar deli, divane, hırs küpü insan varsa oraya doluşmuş.

Şantaj yapanı mı, ekranda osuranı mı, dayakçısı mı, flörtleşeni mi…
Ne ararsanız orada…
Ekrana çıkanlar sanki evlerindeymiş gibi rahat.
O nedenle de, ülkemizin komedyenlerinin ilham perisi Habertürk.

Ciner Medya bünyesindeki Show TV'de yayınlanan Güldür Güldür Show bile, Habertürk’le dalga geçti en sonunda.
Ekranda gündemi yorumlayan akademisyenlere yönelik, “Hocalar okula gelmiyor” eleştirisinin yapıldığı bir skeçte, dekanı canlandıran karakterin sözleri dikkat çekti.
“Arkadaş bu nedir ya! Sürekli YouTube’da, Twitter’da, televizyon kanallarında… Azıcık da dersinize girin” diyerek ekranlardaki akademisyenlere sert bir eleştiri getiren karakter, ardından ise Habertürk’ü anarak, sözlerine şöyle devam ediyor:
“Ben Habertürk’ten hoca topluyorum bir saat gelsin ders anlatsın diye… Alışmışsınız her şeyi ‘Teke Tek’te tartışmaya… Fatih Altaylı sizi benden daha çok görüyor hocam ya… Biz sizi tarih profesörü diye aldık, Evliya Çelebi çıktınız… Kanal kanal geziyorsunuz…”

Şimdi eminim Habertürk yönetimi ve özellikle ekran yüzleri, ‘reklamın iyisi kötü olmaz, bak ne güzel konuşuluyoruz’ diyordur.

Fakat on yıllarını devirmiş bir gazeteci olarak hatırlatayım: Bu ilke show kanalları ve Seda Sayan vari programlar için geçerlidir.
Bir haber kanalıysanız bu rezalettir.
Zaten Fatih Altaylı da bir yazısında, "Demek ki çok izleniyoruz ki çok konuşuluyoruz" demiş.

Vallahi Sayın Altaylı, reytingleriniz hiç öyle demiyor.
Keskin kulaklarıma gelen bilgilere göre, TRT Haber’in, Halk TV’nin ve hatta yandaş diye nitelenen CNN Türk’ün bile gerisindesiniz.
Nal topluyorsunuz.

Koca haber kanalını, ülkenin komedyenlerine meze yaparsanız, olacağı budur.
Siz her ne kadar halinizden memnun görünseniz de!

GAZETECİDEN KRİPTO PARA REKLAM YÜZÜ OLUR MU?

Madem Habertürk’le başladım…
Oradan devam edeyim…
Geçen hafta Para Gündem sunucusu Ebru Baki’nin bezgin halini anlatmış, stüdyodaki meslektaşlarını bir bir yiyor demiştim.
Baki’nin oynadığı adam asmaca oyununun kurbanı çok biliyorsunuz.
Neyse diyeceksiniz ki bre Keskin, yine niye kadını yazdın.

Nedeni şu, bir dostum, yazımın üzerine bana bir link ve mesaj gönderdi.
Mesajı elbette tamamen yazmayacağım ama özetle şöyleydi: "Nevşin Mengü nedeniyle medya mahallesinde ‘gazeteci reklam yüzü olur mu, ürün tanıtır mı?’ fırtınası koptu ya,"
diyordu dostum.
‘E asıl fırtına şu tanıtım için kopmalı’ diye eklemiş ve şu linki göndermiş:

Gördükleriniz sizi de şaşırtmadı mı?
Kanınızı dondurmadı mı?
Ebru Baki BTC Türk isimli bitcoin firmasının resmen reklam yüzüymüş!

Bir gazeteci düşünün…
Bir haber kanalının ekonomi müdürü…
Yıllarca başka kanallarda ekonomi üzerine yayınlar yaptı…
Şimdi de her sabah, saatlerce spikerlik yapıyor, akademisyen, siyasetçi ağırlıyor.
Haber aktarıyor.
Halkın güveneceği bir figüre dönüşüyor.
Sonra gidiyor bitcoin reklam yüzü oluyor. 

Bu hangi etiğe, hangi meslek kuralına, hangi gazetecilik ilkesine sığar?
Bu yapılandan kanal yönetiminin haberi var mı?
Keskin kulaklarıma gelenlere göre varmış da…
Eğer doğruysa daha da vahim bir durumla karşı karşıyayız.
Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici’nin gözünden nasıl kaçtı bu mesele?

Skandallar, yayın arkadaşlarıyla yaşanan krizler vs derken, bir de Baki’nin akçeli işleri ortaya çıktı.
Şimdi asıl soru şu:
Baki’nin bu gücü nereden geliyor?
Anlayan beri gelsin a dostlar.

HALK TV'DE MAAŞ-TOKTAŞ İSYANI

Sırdaşlar, bizim muhalif medyanın hali içler acısı.
Hangi emekçiyle konuşsam, maaşların azlığından yakınıyor.
Ana akım ve yandaş medyada maaşlar da kötü bu arada, ama muhalif medyaya bakınca,
‘yine de iyiymiş yahu’ dedirtiyor insana!
Ne acı!

Ben buradan defalarca yazdım, dedim ki güya muhalefeti destekleyen iş adamları, yok Koç, yok TÜSİAD…
Neredesiniz?
Ya da İBB’nin kaynakları…
Nedir bu sefalet?
Yok mu bir el atacak babayiğit?

Bendeniz konuyu yine gündeme getirmek istedim çünkü, Halk TV’de alttan alta kaynayan bir kazan var.
Herkes çalışma şartlarından, maaşlardan, yönetimden şikayetçi.
Sadece mutlu bir azınlık var, o da Doğan eskisi, ekran teşnesi tayfa…

Onlar zaten eski şöhretli zamanlarından paraları istifledikleri için, şimdinin koşulları onları zorlamıyor.
Ya peki emekçi ne yapsın?

Keskin kulaklarıma fısıldananlara göre, doğru düzgün bir zam da alamayan emekçiler,
defalarca şikayetlerini Halk TV GYY’si Suat Toktaş’a iletmiş.
Ancak iddia edilen o ki, Toktaş patrondan çok patroncuymuş!
Sorunları çözmek bir yana, dinlerken sürekli patron Cafer Mahiroğlu’nun tezlerini tekrarlıyormuş.

Halk TV emekçileri, kanalın değil bir ulusal kanal, yerel kanal zihniyetiyle yönetildiğini,
imkanların her geçen gün azaldığını ve huzursuzluğun gün be gün arttığını söylüyor.
Bakalım kaynama noktası ne zaman gelecek…

DEMİRÖREN EMEKÇİSİNE GÜNDE 15 LİRA REVA MI?

Sevgili yoldaşlar, yine geçen haftanın fikr-i takibi olan bir meseleyi gündeme getireyim.
Öyle bir kere yazıp bırakmak olmaz.
Büyük bir bölümü evden çalışan Demirören emekçisinin yemek kartı isyanını geçen hafta köşeme taşımıştım.
Hem de bir emekçinin bana ulaşması üzerine.
Geçen bir hafta içerisinde yaprak kımıldaması patronaj katında, ammaaa gördüğüm kadarıyla çalışanlarda rahatsızlık büyük.
Birkaç mesaj ve bir de mail aldım bu konuda.
Mesajları değil ama maili takdirinize sunuyorum, kelimesine dokunmadan:

Değerli keskinkalem

Dün yayınlanan yazınıza bir Hürriyet Gazetesi çalışanı olarak ekleme yapmak istedim.

Pandeminin başlaması ile birlikte birçok gazete çalışanı evlerini ofis haline getirdi.

Merkez Ofislerde ise çok az sayıda çalışan kaldı. Maalesef yöneticilerimiz de evlerini ofis haline getiren bizleri unuttu. Bizlerin sıkıntıları problemleri ne konuşulur de duyulur oldu. Adeta yok sayılıyoruz.

Dün bu konuda düşüncelerini paylaşan arkadaşımızın da söylediği gibi 350 TL(Aylık) yemek ücreti Sodexo olarak veriliyor. Bu da 22 günü bölündüğünde 15-16 TL Bu rakam bir çorba parası dahi yapmıyor. 2 simit +çay ancak.

Diğer basın kuruluşlarındaki arkadaşlarla konuştuğumuzda ödenen yemek bedelinin 1100-1200 TL civarlarında olduğu söylendi.

Bu konuda yasal olarak da her yıl belirlenen bir yemek bedeli olmasına rağmen bizlere hak görülen bu bedelin yeniden gözden geçirilmesini bekliyoruz.

Böyle bir platformda bizlere yer ve zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.

Saygılar.

Bu mesajın üzerine ben de soruyorum:
Günde 15 liralık yemek parası gazetecilere reva mı?
Emekçi her gün simit mi yesin?
Ya da boğazından bir çorba mı geçsin?
Koca holdinge yakışıyor mu?

Neyse sırdaşlarım, ben bu konuyu elimden geldiğince gündeme getireceğim.
Siz de bana yazmaya devam edin…
Derdinizi benden esirgemeyin.
keskinkalem@medyaradar.com