Gündem
15 Şub 2011 12:05 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:02

GERÇEK SUÇLARI BELLİ: KORKUSUZ BİR MEDYA YARATMAK, TIKSIRINCAYA KADAR YAZMAK!

Dün medyada en çok konuşulan haber Soner Yalçın ve ona ait Odatv sitesine yönelik polis baskını idi. Gözaltıyla sonuçlanan baskın pek çok köşe yazarının köşesine nasıl yansıdı?

Melih Aşık / Milliyet

Sıra ODATV’de

Odatv, medyanın susturulup köşeye sıkıştırıldığı şu dönemde özgür ve cesur yayın yapabilen iki - üç yayın organından biriydi... Gazetelere girmeyen her türlü muhalif açıklama, bildiri, yazı orada yer bulabiliyordu. Ayrıca dün ekranlarda iktidarı savunan hukukçuların dediği gibi az izlenen bir internet sitesi değildi. Nitelikli okurun ve aydınların çok sık ziyaret ettiği bir alandı. Wikileaks belgelerini en ayrıntılı şekilde Odatv aktarmıştı. Soner Yalçın bir de televizyon kurmanın hazırlığındaydı ki, kendisi de baskını bu sebebe bağlıyor.

Dün ilk haberlerde operasyonun Zir vadisindeki silah aramasıyla ilgili bir haber üzerine yapıldığı söylendi. Ancak arama kararının tarihi 12 şubatı gösteriyordu. Karar daha önce verilmişti. Peki arama ve gözaltı kararının sebebi neydi? Avukat Hüseyin Ersöz, kuralların aksine, arama kararında “neyin arandığına ilişkin bilgilerin bulunmadığını” anlattı. Odatv’nin dört mensubu Ergenekon örgüt üyeliği ve halkı kin ve düşmanlığa teşvik etmekle suçlanıyor. Bu suçlamanın inandırıcı olabilmesi için kanıtların bir an önce kamuoyu ile paylaşılması gerekiyor. Nitekim Türkiye Gazeteciler Cemiyeti şu çağrıyı yaptı dün:
“Oda TV’de ve yöneticilerinin evlernide yapılan aramaların hukuki gerekçeleri şeffaf bir biçimde kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Basın özgürlüğünü zedeleyen bu tip uygulamaların ileri demokrasi anlayışı ile bağdaşmadığını hatırlatıyor ve Oda TV’ye yapılan baskını şiddetle kınıyoruz.”

Odatv ile ilgili gelişmeleri “odatv.com.tr” de izleyebilirsiniz.

Mustafa Mutlu/Vatan

Gerçek suçları belli

Dört gazeteci daha gözaltına alındı!

Suçları; “Siyasi iktidarı yıkmak isteyen Ergenekon Terör Örgütü”ne yardım etmek...

Ne yapmışlar yardım edip de?

Silah mı bulmuşlar, tetikçilik mi yapmışlar, örgüt toplantılarına mı katılmışlar? Bomba mı atmışlar?

Hayır!

Davadaki “sehven” (bilinçli olarak yapılmayan hata)olaylarını gündeme getirmişler...

Soruşturma ve yargılama sürecindeki hukuksuzlukları ortaya çıkarmışlar...


***


Dün gözaltına alınan gazetecilerin gerçek suçları belli:

Gazetecilerin, yazarların, aydınların, akademisyenlerin tamamına yakınının sindiği ve sustuğu böyle bir dönemde “odatv” gibi korkusuz bir medya yaratmak!

Gerçekleri korkmadan, çekinmeden, tırsmadan...

Ve popüler deyimle “tıksırıncaya” kadar yazmak!


***


Hayatım boyunca Soner‘le bir kez karşılaştım... O da Antalya Büyükşehir Belediyesi‘nin geçen yaz düzenlediği “Nâzım Hikmet” etkinliğinde...

Yani tanımam; nasıl bir insandır, onu bile bilmem!

Ama Hürriyet‘teki yazılarını kaçırmam...

Odatv‘yi günde en az üç-dört kez tıklayarak takip ederim...

Evet; gerek Soner, gerekse dün gözaltına alınan diğer gazeteci arkadaşlar kesinlikle iktidar şakşakçılığı yapmadı...

Sadece “gerçekleri” anlatmaya çalıştılar...

Baskılara, tehditlere prim vermediler!

Ve dün sabaha karşı siteye koydukları, “Polisin Ergenekon davası için delil toplama yöntemi”yle ilgili bir haberden sonra gözaltına alındılar!


***


Bu karanlık günler daha ne kadar sürecek; artık bilmiyorum...

Bildiğim tek şey; her gecenin bir sabahı olduğu!

Ve ben o “sabah”ı inatla, umutla bekliyorum!

Can Ataklı/Vatan

Artık herkesin başına bir iş gelebilir

Odatv Soner Yalçın’ın kurduğu hayli muhalif bir internet haber sitesi. Bu haber sitesinde özellikle Ergenekon süreciyle ilgili kamuoyuna adeta dayatılan bilgilerin çok dışında bazı iddia ve belgeler de yayınlanıyor.

En son olarak dün Silivri’deki mahkemede de “delil olarak gösterilen” üç video kaydı bu sitede yayınlandı. Ergenekon soruşturmasında görev alan bazı polislerin Amerikalılardan ders aldıklarına ilişkin konuşmaların bulunduğu bu videolar önceki gece 00.00 itibarıyla yayına verilmiş. Sabah 06.30’da da haber sitesinin yönetim binası ve Soner Yalçın’ın evi basıldı.

Tabii video yayınlarıyla baskın tesadüf olabilir de... Bu kadar tesadüf biraz dikkat çekici.

Bana göre burada önemli olan Soner Yalçın’ın Ergenekon üyesi olduğunun ve Odatv’nin halkı düşmanlığa ve nefrete sevk eden yayınlar yaptığının ileri sürülmesi.

Birincisi, Ergenekon olayı çıkalı üç yıl oldu, Soner Yalçın’ın bu örgüte (!) üye olduğu şimdi hangi belgeyle ortaya çıktı?

İkincisi ise çok vahim; düşmanlık ve nefrete sevk etmek gibi bir ifade çok lastiklidir ve kötü niyetli kişiler kullanılan her cümleyi “düşmanlık ve nefret yaratmak” olarak yorumlayabilir ve suçlama yapabilir.

Bu da şu demektir ki, iktidara yönelecek her eleştiri bu kapsamda değerlendirilebilir. Üstelik her şey “yasal görüneceği” için yandaşlar üç yıldır sürdürdükleri “Yargı karar verecek, telaş edecek ne var?” söylemini kullanacaktır yine. Bu arada içeri giren girdiğiyle kalacak ve kaderine boyun eğecektir.

Sedat Ergin / Hürriyet

Odatv baskını kabul edilemez

DÜN polis tarafından Odatv ’ye yapılan baskın ileri demokrasilerin basın özgürlüğü ölçütleriyle bağdaşan bir durum değildir.

Bir yayın organının merkezinin basılması, buradaki bilgisayarların müsadere edilmesi, ayrıca görevli meslektaşlarımızın evlerinin basılarak gözaltına alınmaları hiçbir şekilde hoş görülebilecek, göz yumulabilecek tasarruflar değildir.

Özellikle muhalif çizgideki bir internet sitesinin böyle bir muameleye maruz kalması, dış dünyada Türkiye’de basın özgürlüğünün hükümetin ciddi baskısı altında olduğu yolunda yerleşmiş olan yargıyı daha da pekiştirecektir.

Nazlı Ilıcak / Sabah

Münasebetsizlik

İktidarın "Ergenekon" gerekçesiyle muhaliflere gözdağı verdiği inancı yaygınken, Oda TV’ye baskın, yanlış bir uygulamadır. Oda TV, gazeteci Soner Yalçın’a ait muhalif bir internet sitesi. Farz edelim, Ergenekon’la ilişkisi var ya da vardı. Ergenekon soruşturması 2007’de, Ümraniye’de ele geçen bombalardan sonra başladı. Baskını yapanlar, o günden bugüne Ergenekon belgelerinin Oda TV’de muhafaza edildiğini mi sanıyor?

İsmet Berkan / Hürriyet

Savcılar da hesap verebilir olmalı

ÜLKEDE demokrasi kalitesini belirleyen en önemli konulardan biri yargı bağımsızlığı. Evet yargı bir çeşit demokratik meşruiyete sahip olmalı ama mutlaka ve mutlaka bağımsız da olmalı.

Bizde dün sabah OdaTV’de yapılan arama ve gözaltılarla yeniden yükselecek olan ‘Polis devleti oluyoruz, olduk’ itirazlarının ardında yatan en önemli sebep, suç soruşturmalarında polisin savcıdan bağımsız olması, olabilmesi.

Oysa polis, bütün demokratik ülkelerde, suç işlendiği andan itibaren savcının emrindedir.
Bu da bizi getirir, savcıların hesap verebilirliğine. Dün sabahki aramaların ve gözaltıların yapılmasına karar veren savcı, bu yaptığının hesabını da verebilir olmalıdır.
Şimdi bunca gürültü çıkaracak olan bu soruşturma bir davaya dönüşecek midir? Dönüşürse o davadan mahkumiyet çıkacak mıdır? Çıkan mahkumiyetler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden de onay alacak mıdır?
Ya hiç dava açılmazsa OdaTV ve çalışanları hakkında? Kim verecek dün sabahın hesabını.

Ya dava açılır ama beraatle sonuçlanırsa? O zaman kim verecek hesabı?
Ve sonuncusu, mahkumiyete rağmen davalar AİHM’den dönerse ne olacak?
Savcılar da hesap verebilir olmalıdır.

Oray Eğin / AKŞAM
Ne yapmalı?


Ben bazen yanılsamalarımın esiri oluyorum galiba. Zannediyorum ki Türkiye bütün çarpıklıklarına, bütün eksikliklerine rağmen kendi iç dinamikleri sağlam, vicdanlı insanların yaşadığı bir yer.
Hükümetlerin -ne kadar sert olurlarsa olsunlar- yine de kendilerini eleştirenlere tahammülleri vardır sanıyorum.
Panellerde, imza günlerinde zaman zaman soruyorlar: ’Size hiç baskı yapılmıyor mu’ diye...

’Ne yalan söyleyeyim yapılmıyor’ diyorum, biraz da mahcup bir şekilde. Gazetecilik yapmaya, inandığım doğruları yazmaya çalışıyorum. Kimse bir şey demeyince de ’Her şey yolunda demek ki’ diyorum.
Bazı sistematik yıpratma kampanyalarını, belaltı vuruşlarını, tetikçileri üzerime saldıklarında da ciddiye almamayı, görmezden gelmeyi tercih ediyorum.
Bunlarla uğraşacağıma, işimi yapmaya devam etmek istiyorum.
Bunun da bir karşılığı vardır, olmalıdır herhalde.

***

Evet, baskılar oluyor. Evet, basın kuşatma altında ama sadece gazetecilik yapanlar da her dönem yaşam şansı bulur değil mi?
Tabii bu normal ülkelerde geçerli. Ben Türkiye de her şeye rağmen normal bir ülkedir diyordum; su akar yolunu bulur misali, bir gün bütün bunlar düzelir diye umutlanıyorum.
Diyorum ya bazen yanılsamalara kapılıyorum diye.
Yeni yeni anlıyorum ki farklı çıkan hiçbir sesi istemiyorlar. Muhalifsen bir gün geliyor bir duvara tosluyorsun ve ’Buraya kadar’ diye karşına çıkıyorlarmış işte. En ufak bir itirazdan, en etkili muhalefete kadar hiç kimseye yer yok.

***

Soner Yalçın, bugünlerde yeni bir televizyon kanalı kurmak için çalışıyordu. Tıpkı Ufuk Güldemir’in bir medya hareketi olarak başlattığı ilk Habertürk gibi alternatif bir haber televizyonu: Korkmadan haber yapan, gerçekleri ortaya çıkaran, gazetecilikten şaşmayan...
Böyle bir mecraya ihtiyaç olduğu ortadaydı.
Dönemler bazen medya kuruluşlarını da yaratır; baskı rejiminde bağımsız gazeteciler tarafından yönetilecek bir televizyon kanalının da etkili olacağı ortadaydı.
Zaten odatv.com isimli İnternet sitesi o kadar başarılı olmuştu, öyle kuvvetli bir muhalefet odağına dönüşmüştü ki...

Ne tesadüf, dünkü baskınlar ve gözaltları tam da televizyonun yayına başlayacağı günlere denk düştü.
Ne denir ki? Manzara yeteri kadar açık değil mi?
Sırayla herkesi topluyorlar, herkesi susturmak için yola çıkmışlar. Nasıl savaşılır, nasıl bu gece yarısı yöntemleriyle başa çıkılır ki?
İnanın bilmiyorum.
Dün, evinden aldığım tek haber Soner Yalçın’ın ’Bedel ödemeye hazırım’ dediği.

Turnusol testi

Kim gazeteci kim değil anlama zamanı... Soner Yalçın ve odatv.com’a yapılan çok net bir muhalefeti susturma hareketi. Bugün gazetelerde alınan tavırları, köşe yazarlarını göreceğiz.
McCarthy’ciliğe destek mi olacaklar, kişisel hesaplaşmalarının esiri mi olacaklar?
Dün, Mehmet Ali Birand büyüklüğünü gösterdi: Sık sık ağır eleştirilere maruz kalmasına rağmen odatv.com’un susturulmasına tepki gösterdi. Çünkü Birand bugün medyada kişiselliğe yer olmadığını biliyor.
Gün içinde Habertürk TV’ye denk geldim.
Hani jöleli tetikçinin programına...
Hüseyin Gülerce’yi bağlamışlar, onunla beraber medyaya gözdağı veriyorlar, ’Sizce odatv.com’un ardından başka köşe yazarları da gözaltına alınacak mı’ diye soruyor provokatif spiker... Aferin, böyle sorular sor belki transfer olursun!
Neden sizce?
Çünkü ’yandaş’ Habertürk TV de odatv.com’un gazeteciliğinden rahatsız. Kendileri gazetecilik yapmadıkları için, başkalarını da engellemek istiyorlar.
Şimdi rövanşın zamanı onlara göre... Hedef gösteriyorlar...
Elbette bu bir spiker meselesi değil... O kendince patronlarına yaranıyor...
Bu iş jöleli çocuğu da aşıyor, o da sonuçta bir kukla, ’11. kat’taki ustaları oynattıkça oynatıyor. Medya yöneticiliğine hevesli, bu işin tadını almış bazı adamlar var ya: Bunu da gazetecilik, televizyon yöneticiliği zannediyorlar.

***
Ben bu dönemin de bir gün biteceğine inanıyorum. Yaşım daha çok genç, hafızam çok iyi.
Bu dönem bitince
bu dönemin de hesabı sorulacak elbette. Kimin ne yaptığı, sicilleri teker teker kaydedilecek illa ki.
Şimdilik bir ’ilk gün’ notu düştüm. Kimse merak etmesin, ileride de bu durum unutulmayacak.