Röportaj
07 Eyl 2020 10:31 Son Güncelleme: 07 Eyl 2020 12:14

Gazeteci Yazar Orhan Karaveli: Eskisi gibi parlak gazeteciler yetişmiyor

Gazeteci Yazar Orhan Karaveli, Türkiye’deki gazeteciliğin durumunu Medyaradar’dan Sinem Eryılmaz'a değerlendirdi.

Bundan tam 70 yıl önce gazeteciliğe adım attı ve uluslararası merkezlerde gazete temsilciliği yaptı. Başarılı gazeteciliğinin yanı sıra Adnan Menderes'ten Nazım Hikmet'e kadar özel şahsiyetlerle yaşadığı anılarıyla da adından söz ettiren ve Atatürk aşığı bir isim, Gazeteci Yazar Orhan Karaveli.

Türkiye’deki gazeteciliğin durumunu Medyaradar’a değerlendiren Karaveli, “Şimdilerde eskisi gibi pek parlak gazeteciler yetişmiyor. Çünkü bizim dönemimizde gazetelerin durumu, basın özgürlüğüne bakış başkaydı” ifadelerini kullandı.

Hukuk fakültesinde okuyordunuz ama aynı zamanda gazetecilik yapıyordunuz. Gazeteciliği size sevdiren nedir?

1930 yılında Ankara’da doğdum. Şu an 90 yaşındayım. 6 yaşındayken babamın arkadaşı ve eski milletvekili olan Hüseyin Balık bana bir fotoğraf makinesi hediye etmişti. O zamanlar fotoğraf makinesinin ne olduğunu bilmediğimden ‘bununla ne yapacağım Hüseyin Amca’ diye sormuştum. O da bana ‘Belki günün birinde gazeteci olmak istersin. Yazdığın yazılara kendi çektiğin fotoğrafları ekleyebilirsin’ demişti. Benim gazeteciliğe başlamamda bu olay önemli bir faktördür. Şu anda da yaşayan en yaşlı gazetecilerden biriyim. Şimdilerde eskisi gibi pek parlak gazeteciler yetişmiyor. Çünkü bizim dönemlerimizde gazetelerin durumu, basın özgürlüğüne bakış başkaydı.

“Hükümetler basını hazmedemiyor”

Sizce gazeteciler ve gazetecilik nasıl bir değişime uğradı? Türkiye gazetecilikte nerede?

Ben gazeteciliğe 1950 senesinde 20 yaşında Yeni İstanbul Gazetesi’nde başladım. Daha sonra Milliyet, Vatan ve Cumhuriyet Gazetesi’nde görev yaptım. Bizim basın tarihimizin başlaması dünyadan yaklaşık 150 yıl sonrasına denk geldi. Çok geç başladık. Avrupa’da gazeteler çıktığında burada gazeteler yoktu. İlk zamanlarında da devlet tebliği gibi kullanılıyordu. Gazeteler çok büyük olaylardan geçti. Osmanlı Devleti’nde de çok sayıda gazeteci hayatını kaybetti. Bunun örneklerini daha sonra da yaşadık. Abdi İpekçi gibi çok önemli gazetecileri kaybettik. Basın her dönemde Türkiye’de çok zorlanmıştır. Örneğin İsmet Paşa’nın damadı olan Gazeteci Metin Toker, Demokrat Parti iktidarı sırasında çıkardığı haftalık dergi nedeniyle Ankara’da hapis yatmıştır. Ve bunlar devam etmiştir. Şu anda da ne yazık ki birçok gazeteci hapiste. Özellikle Demokrat Parti iktidarından sonra hükümetler tarafından basın özgürlüğünün ne kadar sakıncalı bir kavram olarak görüldüğünü yakından yaşadık. Gazeteler insanlara haber vermek için kurulmuş kurumlardır ama ne yazık ki birçok kişiyi hapislerde çürütmüştür. Bunları hiç tasvip etmiyorum. Bugün yaşananları Avrupa ile kıyasladığımızda çok farklı ve utanılacak durumda görüyorum.

Hükümetler basını hazmedemiyor. Hem demokrasi diyorlar hem de eleştirilmelerini kabul edemiyorlar. Basının görevi halka gerçekleri söylemektir. Eskiden de hükümete yakın gazeteler vardı. Bu zaten olmalıdır. Basın, çeşitliliği beraberinde getirir. Hükümetleri destekleyecek gazeteler olduğu gibi desteklemeyecek gazeteler de vardır. Kararı halk verecektir. Basın hayatı bakımından Türkiye, kendine hiç yakışmayan olayları yaşıyor. Ben de bir gazeteci olarak bu durumdan çok rahatsızlık duyuyorum.

Bugün baktığınızda 5-6 gazete sadece bir kişinin ya da kurumun gazetesi. Bu gazeteler satılabiliyor mu? Hayır, belki aralarından birkaç tanesi okunuyordur. Peki nasıl geçiniyor bu gazeteler? Onlar da devlet yardımıyla oluyor. Devlet, bazı şirketlere bu gazetelere reklam vermelerini söylüyor. Ben 90 yaşında bir gazeteci olarak durumu hiç iyi görmüyorum. Ancak birkaç tane gazete var ki ‘onlar iyi ki var’ diyorum.

“Siyasiler eleştiriyi anlayışla karşılamalılar”

Türkiye’de size göre gazeteciliği kurtarmak için neler yapılabilir?

Gazeteler güzel haberleri yazdığında siyasileri nasıl memnun ediyorsa, eleştirdiğinde de anlayışla karşılamayı öğrenmeliler. Bu kişiler basının aynı zamanda eleştirmek için olduğunu bilmek durumundalar. Bunu bildikleri zaman ülkemizin itibarı yükselir. Bugün bakıldığında Türkiye’nin itibarı acaba nerelerde? Türkiye’nin değerleri ve zenginlikleri ile çok iyi noktalara geleceğini biliyoruz.

Yazılı basın yavaş yavaş ortadan kalkacaktır. Belki 50 yıl belki de daha kısa bir sürede ortadan kalkacak. Dijital basın gitgide yazılı basının yerini alacak. Dolayısıyla gazetecilik yavaş yavaş ortadan kalkıyor. Gazete diye bir kavram da olmayacak bir gün.

“Gazeteciliğin yaşadığı dönemde, mesleği onurlu bir şekilde yerine getirmek lazım”

Bir röportajınızda, “Ben o günlerin gazetecisi olduğumdan bugünlerin gazete sahiplerini ve gazetecilerini pek anlamıyorum” demiştiniz. Peki gazeteciliğin geleceğini ne bekliyor?

Gazeteciliğin geleceğini iyi görmüyorum. Her şey hızla değişiyor. Teknoloji acımasız bir şeydir. Her şeyi eskitiyor. Gazeteler de eskiyor. Örnek vermek gerekirse Türkiye’nin nüfusu 20 milyon iken Hürriyet Gazetesi 1 milyon tiraja ulaştı. Bugün Türkiye’nin nüfusu 80 milyonu aştı. Hürriyet Gazetesi’nin kaç tane sattığını biliyorsunuz. Gazeteler artık eskisi kadar satılmıyor. Haberleri, yazarları merak edenler interneti açıp oradan okuyabiliyorlar. Dolayısıyla gazetecilik yavaş yavaş silinip gidecek. Gazeteciliğin yaşadığı dönemde bu mesleği onurlu bir şekilde yerine getirmek lazım. Bir tek gün gazetecilik yapmayan kişiler, tamamen farklı işler yapan kişiler birçok gazetenin sahibi oluyor. Gazete bir emek işidir. Eskiden gazete çıkaran kişilerin çoğu gazeteciydi. Şimdi oturup bir şeyler yazabilen tek gazete sahibi yok.

“Gazetecilik mutluluk işidir, para kazanma işi değil”

Bu dönemde gazeteciliği bir hayat tarzı olarak görmek isteyenler çok az. Çünkü biliyorlar ki bir garantileri yok. Bizim zamanımızda kimse bu işten zengin olmayı hedeflemiyordu. Biz okunmayı, okunurken takdir edilmeyi istiyorduk. Gazetecilik bir mutluluk işidir, para kazanma işi değil. Bana 30’lu yaşlarımda ‘ileride basın nasıl olacak’ diye sorsalardı harika olacak derdim. Ama şu an 90 yaşındayım ve şu an gazetelerin çok acıklı hallerini görüyorum. Kimse okumasa bile belirli yerlerden gelen ilanlarla para kazanıyorlar. O zaman gazeteciler satılmayan ve beğenilmeyen bir gazetede çalışmış oluyor. Şu an gazeteciliğe heves eden kaç kişi var? İstihdam olmadığı için herkes farklı işlere yöneliyor. Eskiden gazeteci olmak bir onur işiydi. Gazetecilerin yazdığı yazı herkesi ilgilendirirdi. O yüzden biz çok dikkatli bir şekilde haber yapardık. Türkiye’nin korunması için bize de bir görev düştüğünü bilirdik. Bugün acaba böyle bir inanış var mı?

ETİKETLER
#Orhan Karaveli