‘Fondaş medya’da madalyonun öbür yüzü: Emek sömürüsü

Medyaradar'ın gizemli yazarı Keskin Kalem yine medya dünyasında ses getirecek bir yazıya imza attı.

Gazeteci taş mı yesin?
Başka yerden para bulunamıyor, geçinmek için fon gerekli.
Her şey şeffaf, ne olmuş ABD’den para almışsa?
ABD o paraları hayrına mı veriyor?
Medyada dış fonlama milli güvenliğe aykırı.

Sevgili yoldaşlar.
Medya mahallesi yine çalkalanıyor.
Yukarıda yazdıklarım havada uçuşuyor.

Malum konu Odatv’nin bir ABD Vakfı’nın Türkiye’de fonladığı kuruluşların listesini yayınlamasıyla başladı.
En çok parayı alansa Ruşen Çakır’ın Medyascope’uydu.

Kızılca kıyamet koptu tabii.
Türkiye’de yayın yapan bir kuruluş ABD’den fon almalı mı?
Bu tartışmaya dair söylenecek çok şey var ama merak edenleri Twitter timeline’ına davet edelim.
Ne de olsa orada fikirler uçuşuyor.
Ancak tüm bu büyük fikirlerin altında yatan bir gerçeğe odaklanmak istiyorum.
Her zamanki gibi emekçi açısından.

Bir süredir medyada sol-liberal kitlenin arasında ufaktan şikayetler dolaşıyordu.
Bilenler biliyor.
Özellikle Medyascope’ta büyük bir emek sömürüsünün olduğu kulaktan kulağa yayılıyordu.
Yok denilecek kadar az maaşlar.
Ücretsiz stajerlik.
Uzun çalışma saatleri.

Özellikle yeni nesile bir sır vereyim, dinozor bir gazeteci olarak:
Emek sömürüsü medyada en çok solcu geçinen yerlerde olur.

Hem siyasi hassasiyetleriniz sömürülür hem de enerjiniz.
Benim kulağıma çok daha evvelden gelmişti,
Medyascope’taki şikayetler.
Bu olay patlak verince Twitter’dan ifşa edenler de oldu.
İki örneği şuraya bırakayım:


Tabii Medyascope çalışanları hemen patronları Ruşen Çakır’ı savunmak için sıraya girdi.
Malum bu sol mahallesindeki, mahalle baskısı hiçbir şeye benzemez.
Linç korkusundan kimsenin ağzını açamadığı ne vakalar var bir bilseniz.
Onlar da başka yazının malzemesi olur.

Neyse sevgili sırdaşlarım.
Uzun lafın kısası, bu fonlar sayesinde pek çok eski nesil şöhretli gazetecinin,
muhaliflik pelerinini üzerine geçirip, yabancı başkentlerde bunu pazarlayıp para aldığını biliyoruz.
Üzerinde de iki kuruş verdikleri iyi niyetli gençlerin sömürüsü ekleniyor.
Bence düzenin en çok sorgulanacak kısımlarından biri budur.
Şeffaflık tartışması bu eksende sürmelidir.

Muhtemelen fonların boyutu ortaya çıktıkça emin olun en çok, bu mecralarda iki kuruşa çalışan meslektaşlar rahatsız olacaktır.
En çok onlar şaşıracaktır…

OdaTv’nin GYY’si hangi Amerikan kuruluşunda çalışmıştı?

Şimdi gelelim bu meselede madalyonun öbür yüzüne.
ABD’den fonlanmak öyledir böyledir diye haber yapan Odatv’nin şimdiki yayın yönetmeni kim?
Serdar Cebe…

Cebe Odatv’den önce nerede çalışıyordu?
Washington’da.
Voice of America’da yani Amerika’nın Sesi’nde…

İsmiyle müsemma.
ABD yönetiminin sesi olan bir kuruluş.
Bence burada da haber değeri var.
Odatv’nin bu konuya da değinmesi gerekmez mi?

Ahmet Hakan’ın restoran hesabı kaç Hürriyet emekçisi maaşı eder?

Uzun süredir Hürriyet okumuyorum.
Çünkü sosyal medya gazetesi.
Orada ne varsa, gazetede de o var.
Ahmet Hakan etkisi işte…

Neyse kadim bir dostum geçende Hürriyet’te aynı gün çıkan iki köşenin linkini attı.
Biri Ahmet Hakan, diğeri Ertuğrul Özkök köşesiydi.
Aydın Doğan döneminden kalma tatlı hayat alışkanlıklarını, aynen devam ettirebilme cüretleri beni şaşırttı.

Ülkede sanki hiç ekonomik kriz yokmuş, sanki pandemide insanlar işini kaybetmemiş,
sanki Demirören medyadan yüzlerce kişinin kovulması gündemde değilmiş gibi…

Ertuğrul Özkök, barmeninin nasıl zengin olduğunu ballandıra ballandıra, elinde viski bardağıyla anlatıyordu:
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ertugrul-ozkok/ben-barin-bu-tarafinda-kaldim-barmenim-3-milyarlik-patron-oldu-41855087

Sayfalarca barmenini övmüş.
Şöyle para kazanmış, böyle büyük işler başarmış.
Haber değeri nerede diye boşuna aramayın.
Klasik Hürriyet PR işi.
Aydın Doğan dönemi rezilliklerinin devamı.
Her devirde bu rezillik silsilesini devam ettirebildiği için Özkök’e benden bir alkış.

Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan’ın durumuysa daha vahim…
İstanbul’da açılan ultra lüks bir restoranın reklamını yapmış:
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ahmet-hakan/godfather-askina-gittim-nobuya-41855062

İçine de şunu eklemiş:
Hanut değil alınteri olduğu için hesabı istedim. Hesap biraz tuzluydu. Robert De Niro’nun lokantasında yemek yemenin bir bedeli olmalı falan diyerek kendimi avuttum.

Nobu isimli restoran hesabı bir paylaşsa- eğer varsa- biz de bir görsek.
Ahmet Hakan ne kadar ödemiş?

Sağa sola sordum, 2 kişi gitseniz o restoranda hesap ne kadar gelir diye.
Ben buraya yazmayayım ama şu kadarını söyleyeyim:
En az iki Hürriyet muhabirinin maaşı çıkar!

Demirören birikmiş yasal zammın üzerine yatıp, toplu işten çıkarma hesapları yaparken,
Ahmet Hakan bu hesapları nasıl ödeyebiliyor?

Bu maaş uçurumu nasıl açıklanıyor?
Dahası Hürriyet’in elit tabakası nasıl hiç çekinmeden, yaldızlı hayatını koca gazetenin sayfalarına taşıyabiliyor?

BEN OKURKEN UTANDIM
ONLAR YAZARKEN UTANMIYOR.

Medyada bu düzen değişmeden, bir arpa boyu yol gidemeyiz.

KESKİN KALEM

keskinkalem@medyaradar.com