Röportaj
30 Haz 2013 15:22 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:15

FİLM ÇEKERKEN ARABAYLA ÇOCUĞA ÇARPTIK, YILMAZ GÜNEY'İ TUTUKLADILAR!

Yeşilçam'ın avantür filmleri ustası Çetin İnanç'la konuştuk. Cüneyt Arkın, Yılmaz Güney ve Yılmaz Köksal dolu anılar...

Şubat ayında 2.El Kısa Film Festivali için Ankara’daydım. Orada Yeşilçam avantürlerinin büyük ustası, Türk sinemasının Ed Wood’u Çetin İnanç ile karşılaştım. Çetin ağabeyi çok severim. İnsanlığı güzel, sohbeti keyiflidir. Beyazperde sitesi editörü Melis Pirlanti’yle birlikte, otelde kahvaltı sonrası onunla keyifli bir sohbet yapmıştık. Bu sıcak yaz aylarında yayınlamak iyi olur diye düşündüm. Eski kurt sinemacılardan Çetin İnanç’ın Yeşilçam zamanlarına ait çok keyifli anıları var, siz de ortak olun isterim. İyi okumalar...

Murat Tolga Şen: Çetin ağabey, sizin zamanınızdan bu zamana Türk sinemasında neler geldi, geçti?

Çetin İnanç: Bizim film çektiğimiz zamanlardan nerelere geldik. Renkli film modası başladığında ne rekabetler ortaya çıktı. Bir gün sabah sete gelen 5 oyuncunun hepsinin de kırmızı ceket giydiğini bile gördük zamanında…

Melis Z. Pirlanti: Renkli film olunca hepsi kırmızı tercih etmiş tabii.

Çetin İnanç: Evet. İşte bunlar hep zamanla öğrenilen şeyler... Mesela Agâh Ağabey o zamanları anlatan bir kitap yazmış. Bunları çoğaltılması gerek bana göre. Ancak böyle bilgiler kalıcı olur.

Murat Tolga Şen: Kallavi bir kitap olmuş evet, biraz pahalı ama artık takside girip alacağız.

Çetin İnanç: Biraz pahalı haklısınız ama Kültür Bakanlığı’nın buna müdahale etmesi gerek mesela fiyatını düşürebilir. Zaten o kitabı da Agâh ağabey dışında kimse öyle toparlayamazdı, o bilgilere ulaşamazdı. Ben filmlerin adını bile unutmuşum artık, kaç tane film derlemiş.

Melis Z. Pirlanti: Evet ama bunların konuşulması gerek. Kitap haline, röportaj haline getirilerek gelecek nesillere aktarılmalı…

Çetin İnanç: Son on yıldır medya çok ilgileniyor bu filmlerle. Eğer sizler kurcalamasanız, canlandırmasınız unutulup gidecekler.

Murat Tolga Şen: Sonradan gelen birkaç nesil çok ilgili bu konuya, epey de bilgi birikimine sahip.

Çetin İnanç: Evet, çok etkili. Bir de rahmetli Metin Demirhan benim yanımdaydı.

Murat Tolga Şen: Metin ağabeyin, Ali Murat Güven’le birlikte, benim de üzerimde emeği çoktur. Beni sinema yazarı yapan onlardır. Giovanni Scognamillo ile Metin ağabeyin o Fantastik Türk Sineması kitabı da çok önemlidir.

Çetin İnanç: Ben hep çocukların yanına gittiğim için uzak kaldım aslında. Son 10 yılımın 5 yılı orada geçti. Geldiğim zaman da en son geçen sene Fantasturka’ya katıldım.

Melis Z. Pirlanti: Şimdi buralarda mısınız peki?

Çetin İnanç: Evet. İstanbul’dayım.

Melis Z. Pirlanti: O zaman projeler gerçek olur belki. Sizin bir röportajınızda okumuştum be, çok hoşuma gitmişti. Bize Fantastikçi diyorlar, biz aslında Fantastik film çekmek için uğraşmadık. Bizim yaptığımızdan öte biz Fantastiktik demiştiniz.



Çetin İnanç: Tabii öyle düşünüyorduk çünkü o zamanlar.

Melis Z. Pirlanti: Şimdi de bu kadar imkân varken, bunları değerlendirmek gerektiğine inanıyorum.

Çetin İnanç: Benim bu meslekte ilk filmi çektiğim günden beri söylediğim bir şey vardır: Film parayla yapılır. Film para kazanmak için yapılır. Hep diyorlar ki biz ödül almak için yapıyoruz vs. Peki nerede oynatıyor o insanlar filmleri? Evlerinde mi? Sinemada gösteriyorsun, dünyaya pazarlıyorsun öyle yürüyor bu işler.

Murat Tolga Şen: Zaten evde oynattıkları kadar kişi gidiyor filmlerine…

Çetin İnanç: Değil mi ama? Dünyaya pazarlıyorsun, para kazanıyorsun, öyle yeni filmler çekebiliyorsun. Ben hep söyledim bunları en başından beri ama sen kovboy filme çek dediler. Çektim işte bende…

Murat Tolga Şen: Sizin öyle bir ukdeniz var ama değil mi? Asıl çekmek istediğiniz başka filmler var? Fantasturka’da da konuşmuştuk…

Çetin İnanç: Olmaz mı! Ona uğraşıyorum hep zaten. Ama işte çok para lazım…

Melis Z. Pirlanti: Belki bir olur, biri koyar o parayı…

Murat Tolga Şen: Film işi pahalı, eskisi gibi değil ki. Dijitalleşiyor, kolaylaşıyor ama maliyeti yükseliyor.

Çetin İnanç: Bazen düşünüyoruz, konuşuyoruz üstüne. Gerçekleştirmeye kalkışsak bir sene boyunca üç tane bilgisayar mühendisiyle çalışmam gerek. Çalışma maliyetinin dışında Amerika’dan gelebilmeleri ayrı bir para. Burada barınmaları keza öyle. Ancak bir şirketin bu masrafları karşılaması lazım ki gerçekleştirebilelim.

Melis Z. Pirlanti: benim anlayamadığım bir şey var aslında. Hititya diye bir film girdi gösterime. Yatırım yapabilecek sermayeleri var. Meksika’dan birilerini çağırmışlar mesela. Ellerinde böyle bir şey varken sizin gibi işi bilen insanlarla çalışmak yerine neden kendileri yapmaya çalışıyorlar. Sizleri bir araya getirseler bu kadar uğraşmazlar aslında.

Çetin İnanç: Lafımız edilse bile istemezler.

Melis Z. Pirlanti: İşte bu çok tuhaf geliyor bana. Sonuçta imkân var.

Çetin İnanç: Bundan 8 sene önce bir kitap çıktı. Almanya’dan Cem Kaya diye biri benimle röportaj yapmaya geldi. Bu aralar ne yapmak istersin diye sordu. İstanbul’un fethini yapmak isterim, bunu yapan büyük para kazanır dedim. Sonra Agâh ağabeyle beraber Karaoğlan’ı bırakıp döndüm. Birisinin Karaoğlan’ı yapacağını söyledi ama yanlış yapar dedim. İstanbul’un Fethi de bna göre çok yanlıştı. Oyuncular yanlış, o bilgisayarlarda yapılan her şey yanlış. Kahramanlık filmi çekiliyor ve duygu hiç yok. Ama yine de parayı kazandılar, aferin… Mesela bir gün yine Faruk Turgut vardır, Uzman filmden. Melih’le bir dizi çekiyormuş ama Melih’in işi çıkmış beni çağırdı, bitirmem için. Sonra konuşurken Star’dan bir iş istiyorlar dedi. Bende Yaprak Dökümü’nü yapmasını, Anthony Hopkins’in filmi İhanet’teki gibi iki kardeşin aynı kıza aşık olmasını vs kullanmasını söyledim. Ama olur mu öyle şey dedi, kabul etmedi. Tabii biz bu konuşmaları yirmi kişinin içinde yapınca, Yaprak Dökümü sonradan patladı…



Melis Z Pirlanti: Biri duyuyor doğal olarak…

Çetin İnanç: Bunlar hep gerçek olaylar. O günlerden bugünlere geldik. Ben zamanında bir günde film çekerdim. Sabah başlardık akşam 9’da biterdi işimiz.

Murat Tolga Şen: Dünya rekoru sizde o zaman. ABD’li Roger Corman 6.5 günde çekmiş bir filmini, bu durumda rekor Çetin ağabeyde.

Çetin İnanç: Star Wars’u baz aldığımız Roket Adam’da 24 saat çalıştık, montaj falan çıktı film.

Murat Tolga Şen: İşte hayal kuruyormuşsunuz Çetin ağabey, şimdi hayal kurmuyor kimse…

Çetin İnanç: Atv’deki bir konuşma esnasında Dünyayı Kurtaran Adamı vs. anlatıyorum. Sonra insanla şeytanın savaşını yapacağım dedim. Adam çok şaşırdı tabii ama imkan işte.. ABD’da son üç senedir en çok fantastik filmler hâsılat yapıyor.

Murat Tolga Şen: Dünyayı Kurtaran Adam’ın hep Yıldız Savaşları’na benzediği söylenir ama ben daha çok Flash Gordon’a benzetiyorum. Ona daha yakın bir filmdi.

Çetin İnanç: Evet. Ben bir de o piramitleri falan seyirciyi inandırmak için yaptım. Sonra 13. Kabile olayını biliyorsunuz…

Murat Tolga Şen: Ama o 13. Kabilenin mitolojide bir anlamı var…

Çetin İnanç: Sümerler’le din değiştirme sırasında 13. Kabile şimdi masonlar malum. Bir sürü insan geldi neden onu oraya koyduğumu sordular. Sanki casusluk yapmışım… Sonra İngiltere’den bir çocuk geldi, ceketin bir açtı içinde Dünyayı Kurtaran Adam’ın afişi…



Murat Tolga Şen: Şimdi internet sitelerinde en çok para eden afiş Dünyayı Kurtaran Adam afişidir. 500-600 TL’ye satılıyor. Lobi kartlarının tanesi 50-60 TL.

Çetin İnanç: Bizim elimizde hiç kalmadı.

Murat Tolga Şen: Bende aynı şekilde kıymetini bilemedim aslında. Benim çocukluğumda Samsun’da Zafer sinemasına geldiğinde, eniştem o zaman sinemanın müdürüydü, keşke atsaymışım bir kenara.

Çetin İnanç: Biz o afişlerle Foça’dan dönerken, bardak vs sardık.

Murat Tolga Şen: Ev aldırır şimdi o afişler, çok kıymetli orijinalleri.

Çetin İnanç: Benim o kadar filmim var, satılıyor ama ben bir kuruş alamıyorum.

Murat Tolga Şen: Çetin ağabey o filmlerin haklarını alıp onları dvd vs haline getirme şansın yok mu? Böyle bir şey mümkün mü?

Çetin İnanç: Ben 1990 yılında ortağımdan ayrılırken boş kâğıt imzaladım, ceketimi aldım çıktım. Sonradan doldurulmuş kâğıt tabii, sattılar ettiler… Ben şimdi Telif Hakları Kanunu’nu bekliyorum, yönetmen olarak çıkarsa hepsinin üzerine giderim.

Murat Tolga Şen: O filmler biraz temizlenip toparlansa aslında…

Çetin İnanç: Benim elimde Dünyayı Kurtaran Adam falan olsa yapardım ama… Cüneyt Arkın o adamları dövüyor mesela dövmezse adam parayı vermiyor, 6 tane kavga istiyor. Biz bir kavga sahnesi çektiğimizde parayı vermiyorlar.

Melis Z. Pirlanti: Sipariş gibi…

Murat Tolga Şen: Tabii bu filmlerin öyle durumları da var.

Çetin İnanç: Öyle günlerimiz oldu işte… Tabii bunun yanında Türk sineması çok büyük işler yaptı, ödüller aldı ustalarımız. Ben bugün kim film çekse, yürüyen adamı bile çekse alkışlarım, çok zordur film çekmek çünkü. Önceden ne kadar zordu. Filmi çekiyoruz ama o zamana- anında göremiyoruz. Negatif yıkanacak, yapımcı para bulacak vs... Kopyasını iki ay sonra görebiliyorduk.

Bir de oyuncuya sempatisi olan kameramanlar vardı. Kapıdan giren kızı biraz genel al yürüsün diyorum ama sırf oyuncuya iyi görünebilmek için sadece kafasını görüntülüyor. Biz ancak üç ay sonra görebiliyoruz tabii. Niye böyle yaptın diye soruyorum, kızın yüzü güzeldi diyor bana. Şimdi öyle değil ama koyuyorsun monitöre görebiliyorsun. Biz ne şartlarda yaptık bu işleri. Ne çektiğimizi bilmiyorduk biz. Bazen bembeyaz bir film bile çıkabiliyordu. Mesela ben 25 kutu film çekerdim. Abdullah Oğuz bir filmi için 300 kutu kullanmış. Normal bir film 100-150 kutuyla çekilir. 300 kutuyla olunca 26-30 saatlik bir film yapar. O günlerden bu günlere geldik işte…

Murat Tolga Şen: Geldik de ne oldu? Kolay belki şimdi film çekmek ama birçoğu benim hayatımdan daha sıkıcı filmler haline geldiler.

Çetin İnanç: Ben bir tek bu konuda Şahan Gökbakar’ı tebrik ederim. Bir film yaptı, dört milyon kişi geldi. Bir şarkıcı kardeşimiz daha var. Özcan Deniz, Evim Sensin’i çekti, epey izlendi o da.

Murat Tolga Şen: Evet. Bilet satıyor o da.

Çetin İnanç: O yüzden ödüllü film, ödüllü yönetmen… Bunların bir önemi yok. Biz değiliz. Biz ekmek yedik. Ama bunlarda ödül, Box Office önemli şey… Dizileri reyting almadığı için kaldırıyorlar. Reyting demek para demek. Akşam Agah ağabey söyledi, 24 tane dizi kalkmış…

Murat Tolga Şen: Bu sene kıyım var. Bir de seyredilen dizileri de kaldırıyorlar artık. Dizileri ilk yaptıkları zamanlarda diğer programlardan daha ucuza geldiği için yapılıyordu galiba. Ama zamanla bu oyuncu ücretleri arttı, bölüm başına 2-3 bin alanlar 50-60 bin alınca dizi çok maliyetli biri iş haline geldi. Bu yüzden dizileri kaldırıp yerlerine yarışma koyuyorlar. Ya da ucuz dizilere girmeye başladılar. Kanaltürk mesela Emret Komutanım’ı yeniden çekiyor. Bu diziyi bölüm başına Kanaltürk’e 40 bine veriyorlar. Bu yapımcı için hiçbir şey. Eski bölümlerini zaten 30 bine veriyorlarmış kanala.

Çetin İnanç: Bundan 5-6 sene önceydi sanırım. Biz Çılgın Bediş’i çekiyoruz. Yapımcı gelip işi durdurabileceğimizi söyledi. Olur mu olmaz mı diye konuşuyoruz aramızda, Ayhan’a parasına hâkim olmasını söyledim. Bizim 70’lerde 300-400 film çektiğimiz dönemlere giriyoruz, çok insan batacak dedim. Ama sonradan başka işlerde battı o da. Şimdi ne kadar önemli bir dizinin durdurulması…

Murat Tolga Şen: Çok ekmek yiyen var o işten çünkü. Oyuncuları, bölüm başı çok para kazananları geçtim, sette geçimini sağlayan çok insan var.

Çetin İnanç: 1974 senesiydi. Yazıhaneye geldim. Bir arkadaşımız elinde çocuğuyla bekliyor. Çocuk hasta ilaç alacak bir kuruşum yok, Çetin ağabey! dedi. O zamanlar ortağım olan Mehmet ağabeyin yanına gittim. Ne yapacağız bizim de paramız yok dedim. İşte o zamanlar Türk Erotik filmleri dönemi başladı…

Murat Tolga Şen: Tabii onlar salonları bir süre daha açık tuttular en azından,. Ben hep onu savunurum.

Çetin İnanç: Ekmek yendi bu işlerden. Bir anda Aydemir’le, başkalarıyla çekmeye başladık, para gelmeye başladı. Ben Ortaköy’deki evimi o zaman aldım işte. Herkes canlandı bir anda. Sonra o dönem bitti, kovboy filmleri başladı. Bunların yanında büyük filmler de çekiliyor tabii. Cüneyt Arkın’a, Türkan Şoray’a ulaşıp onlarla çalışmak mümkün değil. Tarih veremiyorlar. Ama bizim de para kazanmamız gerek. Bir dönem kovboy filmlerini yaptık, Fantoma, Kızıl Maske’yi yaptık, bir dönem erotik filmleri yaptık. Bir dönem geldi dini filmler yaptık. Ben dini bir film çekiyordum hatta Yunus Emre’yi çektikleri haberi geldi. Özdemir Bey çekiyormuş. Bizim elimizdeki işi hesapladık, iki aydan önce bitmezdi. Rahmetli İhsan Baysal vardı, yüzüne bir baktım Yunus Emre. Nuri ağabey vardı ona da sordum. Ne iş bu Yunus Emre diye. Son gazetesinde resimli romanı var dedi. Getirin o zaman dedim. 7 günde çektim filmi.

Murat Tolga Şen: Onlar çekene dek sen bitirdin demek… Bir ADB firması var Asylum adında. Diyelim Lincoln’ü çekiyorlar. Onlar da haber alır almaz 10 günde çekip DVD piyasasına veriyorlar. Çetin ağabeyin işi ona benzemiş…

Çetin İnanç: O zaman tabii rekabet vardı bizim aramızda. Cüneyt Arkın’la bir kavga sahnesi çekiyorlar, camdan atlıyor vs. kavga edenler diğer sete gidiyor, Tarkan’ı çekenlere söylüyorlar. Bu sefer Tarkan’da bir sahnede camdan atlıyor.

Melis Z. Pirlanti: Moda neyse o zaman o yapılıyor.

Çetin İnanç: Hayatımda çok etkilendiğim bir şey vardır. İrfan ağabeyin oynadığı bir film yapıyoruz.  Bir sahnede Haydarpaşa köprüsünden hareket eden trenin üstüne atlayıp kötü adamın peşine düşecekler. İrfan ağabey bunu duyunca, ben nasıl atlayayım giden trenin üstüne dedi. Panter de adamını oynuyor. Ben atlarım dedi. Rahmetli kameraman Rafet’e da anlattım. Trenin üstüne oturacaksın, kamera elinde İrfan atlayınca onunla birlikte ayağa kalkıp, Panter atlayınca onunla da aşağıya ineceksin dedim. İrfan, dublör koy ben atlamam dedi. Atladığın zaman yüzünü görecekler koyamam dedim. O zamanlar da treni kiralıyoruz ama metre başına. Yani bana sadece 100 m hareket için kiralıyorlar mesela. Tren kalkıyor o sırada çektin çektin, yoksa duruyor. Sonundan İrfan atladı ama trenin üstünden aşağıya atlamış. Panter atladı, kameraman Rafet’in üzerine… Olmayınca yeniden… Sonra bir daha çektik o sahneyi son atlayışta da bacağı zarar gördü. Kolay değil bu işler. Yılmaz Köksal olsa atlardı ama…

Murat Tolga Şen: Yılmaz Köksal’ın iyi dublörlüğü var ama değil mi?

Çetin İnanç: Yılmaz ağabey çok iyi Çeko’da falan.

Murat Tolga Şen: Panterin filmlerini siz mi çektiniz?

Çetin İnanç: Hayır. Ben kovboy filmi çektim. Klip çektim, bir de Kızıl Maske, Demir Pençeler falan.

Murat Tolga Şen: En içine sinen işin hangisi oldu?

Çetin İnanç: Ben Çeko’yu çok severim. Kovboy filmidir ama düzgündür. Kurgusu falan çok iyidir. Bir de Yılmaz oynadığı için aksiyon fazla. Cüneyt oynasaydı mesela bastığı zaman daha ağır bir Jön olması gerekirdi ama Yılmaz’ın o tarafı var.

Murat Tolga Şen: Onun çıkışı Çeko’yla oldu değil mi?

Çetin İnanç: Yılmaz 2500 lira alıyordu. Adana’da ikinci yardımcı film oynadı. Sonra Yılmaz’la bir film daha çektik. 50 bin lira aldı bu kez. 50 bin Cihangir’de bir ev demek.



Murat Tolga Şen: Yılmaz ağabeyle 2010 Adana’da karşılaştık. Biraz sohbet ettik iyiydi ama…

Çetin İnanç: sonra o başkalarıyla çalışmaya başladı. Bir süre sonra Yılmaz Köksal’la aramız açıldı. Ben dayanıklı bir adamımdır ama işte son noktaya gelince geri dönüşü olmuyor. Ortağımla da öyle oldu her şeyi bırakıp ceketimi alıp çıktım. Kuruş parasız, hanımın bileziklerini satıp arabaya benzin koyara İstanbul’a geldik.

Murat Tolga Şen: İstanbul’da ne oldu sonra?

Çetin İnanç: Oradakileri de sattım. Ev aldık yerleştik tamamen.

Melis Z. Pirlanti: Artık İstanbul’da olduğunuza göre neden projeler gerçekleştirilmesin ki?

Çetin İnanç: 72 yaşındayım. Artık bundan sonra o mücadeleyi yapamam. Ancak maddi açıdan iyi bir iş olursa, iyi bir ekip kurabilirsem yaparım. Ben kimseye gidip de film çekeyim demedim. En kötü günümde bile yine bir yerlerden bir şeyler çıktı.

Murat Tolga Şen: Bundan sonra film olacak şey sizin hayatınız. Film çekme maceralarınızdan öyle güzel filmler olur ki…

Çetin İnanç: Beş Kardeşler adlı bir film çekiyorduk. Yönetmen Atıf Yılmaz. Filmin sonunda bu kardeşlerin babaları Reha Yurdakul kötü kadın Aliye hanımı arıyor ve Riva köprüsünde görüyor. Ateş edip kadını vuruyor bu sahnede, sonra da kadının dereye düşmesi gerekiyor. Ancak sahne için gelen dublör derenin aşağısındaki kazıkları görünce atlayamayacağını söyledi. Tahtadan bir köprüydü ve bazı parçaları aşağıya düştüğü için tehlike oluşturuyordu. Atıf ağabey ne yapacağımızı sorunca ben çıktım ve atlarım dedim. Atladım ama kazık yüzünden yaralandım tabii, kan akmaya başladı ama kurtardım kendimi bir şekilde. Atıf ağabey, Mike’ye (?) sahnenin nasıl olduğunu sordu. Çok güzel oldu ama motora basmayı unuttum dedi. İkinci kez atladım bu kez makine çalışmadı derken ben o sahneyi için kanlar içinde 7 kez tekrarladım.

Murat Tolga Şen: Şu an öyle bir eziyete kimse katlanmaz. O yüzden aksiyon doğru düzgün zaten.

Çetin İnanç: Adana’da Yılmaz Atadeniz’le bir film çekiyoruz yine. Yılmaz Güney oynuyor. Yanıma gelip gitmesi gerektiğini söyledi. Tam da trenin üstünde bir kavga sahnesi çekiyoruz. Godzilla da onun yerine sen kavga et o halde dedi ama ben onun gibi vuramam dedim. Neyse Gozdillayla ikimiz çekeceğiz artık sahneyi, kavga etmeye başkadık. Ben bir vurdum Godzilla iki vagon arasına düştü ve kafası neredeyse raylara değecek o kadar yakın. Hemen tuttum çıkardım, kurtardım bir şekilde ama çok korktuk tabii. Tren istasyona vardıktan sonra Atadeniz yanımıza geldi ve hiçbir şeyden haberleri yok. Ne biçim atlıyorsun, oraya düştün kameranın açısından çıktın diye kızdı.

Murat Tolga Şen: Bu yaşa kadar hepinizin sağ salim gelmesi mucizeymiş o halde.

Çetin İnanç: Su filmini çekiyoruz. Gidip komutandan baraj patlatma sahnesi için izin aldık. Komutan barajı patlatacak mısınız diye sordu. Olur, mu komutanım, hiç baraj gerçekten patlar mı maketini yaptık onu patlatacağız dedik. Barajı patlattıktan sonra oluşacak olan sel için de gerekli hortumu getirmeyi unutmuşlar. Bahçe hortumuyla sel yapamaya çalışıyoruz. Ben bunun üzerine biraz gezince civarda bir dere buldum ama bu kez de dere çok hızlı akıyor. Selde insanların akıntıya kapılıp ölmesi gerekiyor ama bu sahne için insan bulmak mümkün değil. Çünkü daha önce sele kapılan iki jeep kurtulamamış. Mehmet Uğur aşağıda beni tutsunlar ben yaparım dedi. Cüneyt ağabey de ben atlayayım dedi ama ona bir şey olursa filmi bitiremeyiz diye kabul etmedik.



Murat Tolga Şen: Cüneyt Arkın’da epey gözüpek o zaman?

Çetin İnanç: Tabii tabii. Hemen atlar o… Neyse sardık başımızı biz Mehmet’le, yanımızda üç tane daha çocuk var. Suya düşüp, öleceğiz. Motor dedik ve suyu verdiler bizim üstümüze, diğer çocukları karaya attık ama Mehmet’in ayağı taşa takılınca biz diğer tarafa düştük. Mehmet’in gittiğini görünce bende kendimi oraya doğru yönlendirdim. Yakaladım kolundan ama kolu falan kırılmış, güçlükle karaya attım onu. Bir anda ben akıntıya kapıldım. Hikmet Taşdemir bağırmaya başladı Çetin gidiyor diye. Cüneyt Arkın öyle akıllı ki hemen altta ki köprünün oraya elinde kemençeyle gitmiş. Çetin tut diye bağırdı, ip düştü ve bir hamleyle karaya çıkardı beni. O köprünün 10 m sonrasında da şelale var. Bunlar sade anlattıklarım, daha neler var başımıza gelen…

Murat Tolga Şen: Asıl film bu işte… Sizin aranızda o arkadaşlıklar olmasa demek ki bu işler çıkamazmış. Keşke şimdi bu hikâyeleri filme çekseler. Yönetmenin biri çıkıp da bu işe girse…

Çetin İnanç: Bizim teknoloji eksiğimiz, makine eksiğimiz vardı. Bu şartlarda filmleri çektik.

Murat Tolga Şen: Teknoloji malzeme eksik ama siz kendinizden her şeyi verdiğiniz için bu filmler çekilebilmiş. Şimdi kimsenin ayağını küvete sokturamazsın.

Çetin İnanç: Bulutların Kanunu’nu çekiyoruz, plan programı ben yapıyorum. Yılmaz ağabey yanıma geldi ve gideceğini söyledi. Nereye gidiyorsun diye sordum. Adana’ya dedi, Urfa’dayız bu esnada biz de.

Murat Tolga Şen: Çok severim o filmi. Aydemir Akbaş’ın ilk filmi değil mi o? Çok güzel bir Westerndir.

Çetin İnanç: Yılmaz ağabey de sakallı oynuyor filmde. Gece gidip Adana’da kalacağım, öteki gün sabah 8’de buradayım dedi. Nebahat’in Adana’ya geleceğini ve kimsenin haberi olmaması gerektiğini söyledi. Ertesi gün Lütfü ağabey gelip hangi sahneyi çekeceğimizi sordu. Çarşı’da bir sahne var onu çekeceğiz dedim. Yılmaz nerede dedi. Valiz çağırdı, oraya gitti dedim. Üzerinden iki gün geçti, Yılmaz yok. Menajeri Abdurrahman Keskiner ile birlikte arıyoruz, ulaşamıyoruz. Tabii bu esnada başka başka sahneler çekiyoruz. Yılmaz’ı soruyorlar valiyle bir yere gitmişler, beyaz katır gerekiyordu ya onu hallediyor diye bahaneler uyduruyoruz. Yılmaz nihayet üçüncü gün geldi. Nebahat ile kavga etmişler, üstüne de sakallarını kesmiş. O gün hangi sahneyi çekeceğimizi sordu Lütfü ağabey, bir şey çekemiyoruz deyince Yılmaz’ı ayarlayacağım derken, kendini ayarlayamadın Çetin dedi.

Murat Tolga Şen: O filmin final sahnesindeki çatışma sahnelerindeki planlar vs. çok güzeldi.

Çetin İnanç: Onları Kırklareli’nde çektik. O zaman oldu işte çocuğun biri arabanın önüne atladı, vurduk çocuğa Yılmaz’ı tevkif ettiler orada.

Murat Tolga Şen: Film çekiminde mi oldu bu?

Çetin İnanç: Yemekten dönüyorduk gece. Çocuklar koşar ya artistlerin arkasından, o sırada oldu. Yılmaz’ı Tevfik ettiler hemen. Biz döndükten sonra iki ay Yılmaz’ı bekledik. Tutukladılar, mahkemeye götürecekleri zaman ölen çocuğun babası da oradaymış, Yılmaz Ağabey diye bağırdı. Dönüp baktık: 4 çocuğum daha feda olsun, çözün onun kelepçelerini, isteyerek yapmamıştır dedi. Sonra Yılmaz’ı götürdüler ama 2 ay sonra geldi. Halk böyle seviyor işte, nasıl bir sevgi bu? Yılmaz zaten idealleri doğrultusunda her şeyini kaybetti, ailesini falan… Ama davasını kazandı. Ben onun kadar cesur değildim. Evet, bende idealisttim, birlikte yürüdük ama benim çoluğum çocuğum vardı…

Murat Tolga Şen: Siz bir yandan aile adamısınız, düşünerek atmışsınız adımlarınızı. Ben ilk tanıştığımızda çok şaşırmıştım zaten. Öyle filmleri çekmiş insanlar, kim bilir ne kadar dağıtmışlardır diye düşünüyor insan. Ama sonra yanınızda hanımlarınızla gördüğümde çok takdir etmiştim.

Çetin İnanç: Benim akıl hocam, maddi manevi destekçim İzzet ağabeydir. Ertem ağabeyle de birlikte yakın otururuz birbirimize ve çalışmadığımız zamanlarda bütün gün İzzet ağabeyin evinde oluruz. Film çekeceğimiz zaman ne yapacağımızı gelip sorardı. Çeko yapacağız dedim, Ramon’u koyun, onu koyun bunu koyun diye akıl verdi. Maskeli Beşler’i çekerken de yine geldi yanımıza, şöyle yapın, bunu ekleyin, mesela Ramon Doleras’ı yatağa atsın dedi. Ertem ağabey de öyleydi. Film bir yerde tıkandığında (başka bir şey diyor burada ama ben anlamadığım için film dedim) gelip bizimle konuşurken formülü bulur, hemen çözerdi. 55 yaşında Londra’da montaj yapıyordu.

Murat Tolga Şen: İnanılmaz bir adam gerçekten.

Çetin İnanç: Sıkıntılarımız olurdu ama yine de bir şekilde başarıyorduk. İzzet ağabey ölmeseydi ben, bahsettiğim tüm filmleri çekerdim.

Murat Tolga Şen: Sizin filmleriniz video zamanında da çok iş yaptı. Ben bütün filmlerinizi izledim sizin hem videoda hem de sonradan kasette izledim. Şirket Almandı değil mi? Kalkavan’dı sanırım?

Çetin İnanç: Evet. Almanya’da Kalkavan’la çalıştık biz.

Melis Z. Pirlanti: Peki, kaybolan negatifler vs nasıl oldu?

Çetin İnanç: Hepsi yazıhanedeydi onların. 30-35 tane negatif, 10’ar kutudan 230 kutu yazıhaneye sığmıyor zamanla. Mehmet ağabey, minibüsçüyü çağırıyor Sarayburnu’ndan denize döküyorlar.

Melis Z. Pirlanti: Sizin filmleriniz için de yenileştirme yapılabilir mi acaba?

Çetin İnanç: Suyun dibindekiler dışında yapılanlar var, evet.

Melis Z. Pirlanti: Fatih Akın, Bulutların Kanunu’nu Cannes’da gösterdiği sırada bende oradaydım. Tuncel Kurtiz filmin epey toparlandığını ama hala eksiklerin olduğunu söylemişti.

Murat Tolga Şen: Biz o filmi Antalya’da izledik. Martin Scorsese’in başkanı olduğu World Cinema toparlamış filmi ama hala üçte biri yok ne yazık ki. Çok güzel filmdi yine de…

Çetin İnanç: Sansür parçaladı. Bulutların Kanunu, Kurbanlı Katil, Vesikalı Yarim’i falan yazan adam orada.

Murat Tolga Şen: Hala onların hakkı yeterince teslim edilemedi.

Çetin İnanç: Sansür vs. yaptık yine de bir şeyler. Sinemadan ekmek yedik biz sonuçta…

Murat Tolga Şen: Sinema böyle başladı zaten, halk için başladı. Çok teşekkürler Çetin ağabey...

Çetin İnanç: Güzel şeylerden konuştuk, bana değer verdiniz, anılara götürdünüz, asıl ben teşekkür ederim.



Röportaj: Murat Tolga Şen - Melis Z. Pirlanti

Deşifre ve fotoğraflar: Başak Bıçak