Gündem
27 Ara 2017 15:35 Son Güncelleme: 24 Kas 2018 01:53

FETÖ'cüler öldürülen gazetecinin evini observasyonla takip etmiş!

FETÖ elebaşı Fetullah Gülen aleyhinde kitap yazacağının duyulmasının ardından kaçırılan ve cesedi denizde bulunan gazeteci Haydar Meriç'in nasıl öldürüldüğü ortaya çıkıyor.

Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) elebaşı Fetullah Gülen aleyhinde kitap yazacağının duyulmasının ardından, 2011 yılında kaçırılan ve cesedi Akçakoca'da denizde bulunan gazeteci Haydar Meriç ile belediye başkanları, sivil toplum kuruluşu (STK) temsilcileri ve gazetecilerin de aralarında bulunduğu 70 kişinin usulsüz dinlenmesi ve takip edilmesine ilişkin davada, Gülen dahil 3'ü firari, 20'si tutuklu 33 sanığın yargılanmasına devam ediliyor.

Kırklareli 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Halk Eğitim Merkezinde yapılan duruşmada, Etkin Pişmanlık Yasası'ndan faydalanarak tutuksuz yargılanan sanıklardan eski komiser S.D. savunmasında, Haydar Meriç'in faili meçhul cinayeti ve usulsüz dinlemelere ilişkin önemli bilgilere yer verdi.

Tutuklu sanıklardan, dönemin Kırklareli İstihbarat Şube Müdürü İbrahim Şimşek'in 2009 yılında Kırklareli'ne atamasının yapıldığını belirten S.D, Şimşek'in göreve başlamasıyla şubedeki tüm personelin sorumluluk alanlarının değiştirildiğini belirtti.

Başpolis memurluğu sınavında da Şimşek'in sınava girecek personelden, FETÖ ile bağlantılı referanslar istediğini iddia eden S.D, referans getirenlerin terfi ettiklerine şahit olduğunu aktardı.

2011 yılında dönemin şube müdürü İbrahim Şimşek tarafından, gazeteci Haydar Meriç'e yönelik dinleme ve fiziki takip çalışmaları yapıldığını anlatan S.D, savunmasında şunları söyledi:

''Gazeteci Haydar Meriç'in FETÖ elebaşı Gülen hakkında eşcinsel olduğuna dair kitap yazacağı duyulmasının ardından, dönemin İstihbarat Şube Müdürü İbrahim Şimşek'in hummalı bir çalışma başlatmış olduğunu fark ettim ancak çalışmalar mümkün olduğunca benden uzak tutuluyordu. Zaman içerisinde öğrendim ki Şimşek'in talimatlarıyla maktul Meriç, DHKP-C ile ilişkilendirilmiş ve teknik takibi için rapor yazılmış. 14 Nisan 2011 tarihinde İstanbul özel yetkili mahkemelerinden alınan hakim kararı ile Meriç'e teknik ve fiziki takip başlatmışlar.''

''Meriç'in ikametine böcek yerleştirmişler''

S.D, gazeteci Meriç hakkında yürütülen usulsüz dinleme ve takip çalışmalarına, İstanbul ve Ankara'dan da özel ekiplerin katıldığını iddia etti. Meriç'e yönelik sürdürülen çalışmalardan büyük rahatsızlık duyduğunu dile getiren S.D, o dönemde kimseye bir şey anlatamadığı belirtti.

Meriç'in ailesinin de özel ekipler tarafından takip edilmeye başlandığını ileri süren S.D, ''2011 yılının Mayıs ayından itibaren Meriç'i teknik ve fiziki takip faaliyetlerine İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü ile İstihbarat Dairesi Başkanlığından gönderilen özel ekipler de katılmaya başladı. Bu ekiplerin, Meriç'in ikametine özel marifetleri ile illegal olarak girdiklerini, ikametine 'böcek' denilen dinleme cihazı yerleştirdiklerini, bilgisayarının imajını aldıklarını, Meriç'in sık kullandığı güzergahlarda bulunan iş yerlerinin kamera kablolarını kestiklerini ya da başka yönlere çevirdiklerini şube personelinden duydum.'' dedi.

Meriç'in istihbarat polisleri tarafından adım adım takip edildiği bilgisini paylaşan S.D, Meriç'in DHKP-C terör örgütü ile ilişkilendirilmesi amacıyla sahte raporların düzenlenerek, arşiv kayıtlarına geçirildiğini söyledi.

''Meriç'in evi kamera ile izleniyordu''

Dönemin İstihbarat Şube Müdürü Şimşek tarafından, Meriç'in 24 saat MOBESE'lerden takip ettirildiğini belirten S.D, şubelerine MOBESE izleme hattının çekildiğini anlattı.

Bir gün monitörün başına geçtiğinde "Taşkın Sitesi (Meriç ailesinin oturduğu site)" yazan bir yerin gözetlendiğine şahit olduğunu bildiren S.D, Şimşek'in kendisinin monitör başında olduğunu gördüğünde çok kızarak, şubeden kovduğunu ileri sürdü.

Şimşek'in talimatlarıyla Gülen aleyhine hazırlanan kitabın notlarının ele geçirilmesi amacıyla bir gün Meriç'in çantasının da aratıldığını savunan S.D, ancak tüm aramalara rağmen kitabın ele geçirilemediği anlattı.

Gazeteci Meriç, kaybolduğunda eski istihbarat müdürü de ortadan kaybolmuş

Verilen öğle arasının ardından savunmasına devam eden tutuksuz sanıklardan eski komiser S.D. (gazeteci Haydar Meriç'in faili meçhul cinayetine ilişkin) o dönemde kafasında bir çok soru işaretinin oluştuğunu belirtti.

Meriç'in kaçırıldığı gün İstanbul'dan temin edildiği anlaşılan ve 'patates' hat diye tabir edilen hat ile görüşme yapıldığını tespit ettiklerini bildiren S.D, Meriç'in o hat ile yapılan görüşmelerinin ise dinlemede kullanılan bilgisayarlara düşmediğini anlattı.

Bunun üzerine bir takım yazışmalar yaptığını savunan S.D, yazılarına ise hiçbir cevap verilmediğini ve yazılarının imha edildiğine dair yazıların da yaklaşık 15 gün sonra kendisine ulaştığını kaydetti.

Bunun üzerine Meriç'in Kırklareli, İstanbul ve Ankara istihbarat polislerince kaçırılmış olabileceğini düşünerek akıbetinden endişe etmeye başladığını ifade eden S.D, şöyle devam etti: ''Meriç, 18 Haziran 2011 tarihinde Düzce Akçakoca sahilinde 400 metre açıklıkta zincirle domuz bağına bağlanmış şekilde ölü olarak bulundu. Meriç'in kaçırıldığı gün dönemin şube müdürü İbrahim Şimşek yıllık izne ayrılarak Kırklareli'den kayboldu. Yine tesadüftür Meriç'in cesedi ortaya çıktığında İbrahim Şimşek, senelik izne ayrılarak ortadan kayboldu ve cenaze defnedildikten sonra görevine geri döndü. Bir personelle Meriç'in cesedi ile ilgili resimleri Şimşek'e gösterdiğimizde beti benzi attı, yüz hattı adeta morardı. 'İnsan işte, ölünce hiçbir şey değil' diyerek odasından çıkmamızı istedi.''

''Beni dolaylı yoldan ölümle tehdit etti''

Meriç'in ölümünün ardından Şimşek'in bazı personelin görev yerlerini değiştirerek, bazı personele de istihbarat şubesinden ayrılmaları için baskılar yaptığını ile süren S.D, bazı personele de özel hayatı üzerinden baskı yaptığını öne sürdü.

Şimşek'in kendisini zaman zaman odasına çağırarak, dolaylı yoldan ölümle tehdit ettiğini iddia eden S.D, Şimşek'in şubede herkesin kontrolü altında kalmasını istediğini ifade etti.

Şimşek'in kendisinin atanmasına engel olduğunu kaydeden S.D, ''Şimşek, yine beni bir gün odasına çağırdı. Masasının üzerinde resmi demirbaş silahının haricinde bir kaç silah daha vardı. Benimle konuşmaya başlamadan önce, bir yere telefon açarak, 'Ben ruhsatsız silahımı aldım, burada bazı şerefsizler var. Önce onların kafasına sıkacağım sonrada kendi kafama sıkacağım. Siz nasıl olsa benim çocuklarıma bakarsınız' şeklinde konuşma yaparak beni dolaylı yoldan ölümle tehdit etti. Bu olayı bana bir kaç kez yaptı.'' şeklinde savunmasını sürdürdü.

Meriç'in cinayetini Şimşek'in örtbas etmeye çalıştığını öne süren S.D, ''Şimşek, Haydar Meriç'i DHKP-C ile ilişkilendirmek amacıyla yardımcı istihbarat elemanı ile kod adı Uğur Utku ile çalışmalar yapıyordu. Daha sonra cinayeti örtbas etmeye çalışan şube müdürü, Utku'nun bir gün bu bilgileri ortaya dökmesinden endişe ettiğinden olacak ki, trafik kazası tertip ettiğine inanıyorum. Çünkü Utku, bir gece motorsikleti ile ikametinden şehir merkezine gelirken, bir aracın çarpması sonucu hayatını kaybetti.''

Duruşma diğer sanıkların ve sanık avukatlarının S.D'ye sorular yöneltmesi ile öğle arası verildi.

''ONU SÖYLEMEYECEKTİN İŞTE SALAK'' TEPKİSİ

Tutuklu sanıklardan dönemin Kırklareli İstihbarat Şube Müdürü İbrahim Şimşek'in, S.D. savunma yaptığı esnada Haydar Meriç'in ölümüne ilişkin savunma yaptığı sırada, ''Onu söylemeyecektin işte salak'' dediği duyuldu.

Şimşek'in tutuklu sanıklardan İbrahim Güneş'e ise S.D'ye soru yönelttiği esnada, ''Bravo İbrahim, soru sor'' dediği bunun üzerine de Güneş'in gülümsediği görüldü.