Gündem
24 Kas 2016 15:14 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 21:41

FETÖ sanığı medya patronu: Gül ve Erdoğan'ın mektubunu Fehmi Koru'ya neden sormuyorsunuz?

FETÖ çatı davasının Ankara’da görülen duruşması 3. gününde de sürüyor.

Duruşma Zaman gazetesinin kurucularından sanık Alaaddin Kaya’nın dün yarım kalan sorgusu ile başladı. Sanık Kaya, savcının 17 Aralık'tan sonra dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan ve cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, Fethullah Gülen'e yazdığı mektupla ilgili olarak "Cumhurbaşkanı, Başbakan mektubu götürecek kişi olarak senin ismini telaffuz etmesini yadırgamadın mı?" şeklindeki soruya "Fehmi Koru için niye aynı şeyi düşünmüyorsunuz?" diye cevap verdi.
17-25 Aralık operasyonları sırasında cumhurbaşkanı ve başbakanın bilgisi dâhilinde Pensilvanya’ya giden Koru, Fetullah Gülen’den mektup getirmişti.

Odatv.com'da yer alan habere göre, Hidayet Karaca bir başka duruşmaya katıldığından bugünkü celseye katılmadı. Onun dışındaki bütün tutuklu sanıklar salonda hazır bulundu.

"Çekilmem gerekirse çekilirim"

Sorgu öncesinde mağdur müştekilerin avukatlarından Şule Nazlıoğlu Erol, sanık Aladdin Kaya’nın avukatı Hakan Tunçkol’la ilgili olarak bir itirazda bulundu. Tunçkol’un Balyoz davasında 15 kişinin avukatlığını yaptığını belirten Erol bu kişilerin ileride bu davaya müdahil olma ihtimali olduğunu belirterek "Yarın bu olduğunda bir o tarafta bir bu tarafta mı avukatlık yapacak. Bu davaya katılamaz" dedi. Bunun üzerine söz alan Tunçkol müvekkilinin 'FETÖ' ile ilişkisini kestiğini söylediğini bu yönde dilekçe verdiğini, bu davada şu anda müdahil olan kimsenin avukatı olmadığını anlatıp "Şu anki değerlendirmeme göre burada bir menfaat çakışması yok, olduğunda da çekilmem gerekirse çekilirim. Mahkeme henüz müdahillerle ilgili bir karar vermedi. O yüzden bu dava avukatlık yapmakta bir beis görmüyorum" karşılığını verdi.

Mahkeme Başkanı Selfet Giray şu aşamada Erol’un talebinin yerinde görülmediğini, oybirliğiyle reddedildiğini açıkladı.

"Fehmi Koru için niye aynı şeyi düşünmüyorsunuz?"

Sanık Aladdin Kaya’ya ilk soruları savcı İsmail Şafak yöneltti. Şafak’la Kaya arasında şu ilginç diyaloglar yaşandı:

Savcı Şafak: Savunmanızda FETÖ’yü bir cemaat olarak anlattınız, sempati duyan bir imaj çizdiniz. Oysa büyük abi olduğunuz, Gülen’in yerini alacağınız söyleniyor. 17 Aralık’tan sonra Fehmi Koru’yla birlikte Amerika’ya gidiyorsunuz. Senin de oraya gitmeni sağlayan kimdir? Onlar mı istedi, siz mi talep ettiniz hiç sordunuz mu?

Kaya: Cemaatin vaazlarını dinlediğim sözüm yıllar öncesi içindi. Sadece benim değil, Türkiye’nin normal gördüğü bir zaman içindi. Mektup olayına gelince Fehmi Koru kitabında bu olayı ayrıntılı olarak anlattı. Abdullah Gül’ün onu çağırdığını, Başbakan Erdoğan’la karar verdikleri şekilde bir mektup götürülmesi kararlaştırılmış. Erdoğan ve Gül görüşmesinde 4-5 isim söylenmiş, benim de adım geçmiş faydalı olur mu diye sorulmuş, her iki önemli liderin telaffuzundan kaynaklanmış. Benim bunu sorma ihtimalim tabi ki olamaz.

Savcı Şafak: Cumhurbaşkanı, Başbakan senin ismini telaffuz etmesini yadırgamadın mı? ‘Ben neyim, nasıl etkileyebilirim, abi değilim ki, yerine geçecek kişi değilim ki neden beni seçiyorlar’ demedin mi? Mesela bana teklif etseler benim ne sözüm geçer ki derim.

Kaya: Fehmi Koru için niye aynı şeyi düşünmüyorsunuz?

Savcı Şafak: Sanık değil o, olsa sorardım.

Kaya: Memleketin önemli kısmı son zamanlara kadar onu böyle görüyordu. Elleri serbest kişilere sormuyorsunuz, eli kolu bağlı bana soruyorsunuz. Bu konuya muhatap olacak en son insan benim.

"Kime ihbar edeceğim"

Savcı Şafak: Latife Erdoğan, Hüseyin Gülerce, Nurettin Veren maaşlı dediniz, ama ne kadar aldıklarını bilmediğinizi söylediniz. Bunlar kimden maaş alıyordu, kaynağı neydi?

Kaya: Gülerce bu gazeteye yıllarını vermiş, 17 Aralık’tan 6 ay sonra ayrılmış. Gazeteden maaş almaya devam etmiş. Gazeteden aldılar tabi maaşlarını.

Savcı Şafak: Devletin büyüklerinin bile bilmediği ağlayan bir adamdı, Müslüman bir nesil yetiştiriyordu dediniz. Kimse 17-25 Aralık’a kadar tehlikeli olduğunu anlamadı diyorsunuz. Siz devletin üst düzeyiyle sürekli görüşen insan konumundasınız. 1999’da bir savcı Gülen hakkında iddianame düzenliyor, 2002’de Necip Hablemitoğlu öldürülüyor, Köstebek’i okudum, açık açık bunların terörist olduğunu yazmış. Siz aydın bir insan, gazetecisiniz. Hiç mi şüphe duymadınız? Şimdi yargıç, savcı, polis hepsi itiraf ediyor. O savcı hakkında kaset kumpası düzenlediler. İyi ki bu ülkede Cumhuriyet Savcıları var. Ama o zaman tedbir alınsa, belki siz sanık olmayacak, binlerce insan tutuklanmayacak, binlerce insan işinden olmayacaktı. Nasıl böyle bir insana inanabildiniz?

Kaya: Onu görmem çok geç olabilir. Gördüklerimi tenkit etmişim zamanında. O zaman anlasaydım başka şeyler yapardım. Ben göremedim. Hüseyin Gülerce burun buruna yaşadığı halde göremedi. Atilla Kart dünkü savunmasında siyasi otoriteyi değerlendirdi, tamam. Ben oraya girmek istemiyorum. İnsanın ihbar etmesi lazım normalde. Diyelim ki gördüm kime ihbar edecektim. Netice alabilecek miydim, hangi savcıya hangi polise söyleye bilecektik? Siyasiler konumuz değil, eleştirmeyelim tamam. Cevdet Saral Ankara Emniyet Müdürlüğü yapmış biri. İlk raporu hazırlayan o. Zamanın Başbakanı Ecevit, Yardımcısı Mesut Yılmaz. Yılmaz ‘Bu raporu gündeme getirmeyelim, hükümet dağılır’ diyor. Alaaddin Kaya kim ki? Emre Taner’in İsmail Hakkı Pekin’in söyledikleri var. Gülen’le sizi tanıştırayım 70 yaşında bir ihtiyarın size ne zararı var denilmiş. Hangi aydınlıktan bahsediyorsunuz, karanlıklar içinde yaşamışız. Benden beklediğiniz insanüstü bir şey yapamazdım. Ben Emre Taner’i tanımıyorum. Susurluk olayında 58 kişinin bu olaya karıştırıldığı söyleniyordu, isimler arasında Fethullah Gülen’in de adı geçiyordu. Bunun üzerine MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş’le görüştüm. Gülen var mı diye sordum. Asla yok dedi. Bunun üzerine Tuncay Özkan’ı aradım çünkü iddiayı gündeme getiren oydu. O ısrarla doğru dedi. Bunun üzerine tekrar MİT Yardımcısına gittim. Uzun uzun Gülen’i anlattı. İster misiniz o anlattıklarını burada anlatma mı? Bürokratlar böyleyken beni bundan sorumlu tutuyorsunuz, incitici oluyor. Bir soru daha sorulmuştu. Darbeyi duysaydım mektup olayındaki gibi devreye girer miydin diye. Açıkçası tereddüt ederdim, taraflar sizi dinlemedikten sonra… Ama yüzde 1 ihtimal bile olsa, bir insanın ölmesin diye giderdim. Bunun için kanaat önderi, etkili bir kişi olmaya gerek yok.