Medya
23 Şub 2022 18:37 Son Güncelleme: 23 Şub 2022 18:51

Eylemlerde ses ve görüntü kaydı alma yasağına İDDK da onay vermedi

Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 27 Nisan’da yayımladığı kamusal alanda polis memurlarıyla ilgili görüntü kaydı yasağı uygulaması genelgesine Danıştay 10. Daire’si yürütmeyi durdurma kararı vermişti. Söz konusu karara Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu da onay verdi.

Emniyet Genel Müdürlüğü, 27 Nisan’dan itibaren kamusal alanda polis memurlarıyla ilgili görüntü kaydı yasağı için genelge yayımlamıştı.Söz konusu genelgenin yürütmesi Danıştay 10. Dairesi tarafından durdurulmuştu.

 Habertürk yazarı Yasemin Güneri " Eylemlerde “ses ve görüntü kaydı alma” yasağına İDDK da onay vermedi" başlıklı yazısında Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun da yürütmenin durdurulmasına onay verdiğini yazdı.

 İşte Güneri’nin yazısının tamamı;

 Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu da, Türkiye’de 27 Nisan’dan itibaren Emniyet Genel Müdürlüğü’nün genelgeyle kamusal alanda polis memurlarıyla ilgili görüntü kaydı yasağı uygulanmasına karşı yayınlanan genelgenin yürütmenin durdurulmasına onay verdi.

 Danıştay 10. Dairesi’nin verdiği “yürütmeyi durdurma” kararına İçişleri Bakanlığı itiraz etmişti.

 Geçtiğimiz ay dosya Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (İDDK) gündemine geldi. İDDK da, eylemlerde “ses ve görüntü kaydı alınması” başlıklı genelgenin yürütmesinin durdurulmasına onay vermiş oldu.

 Bu kararın ardından genelgenin “iptal edilmesi” talebi de ileriki süreçte görüşülüp karara bağlanacak.

 Danıştay 10. Dairesi’nin verdiği yürütmeyi durdurma kararının gerekçesinde basın özgürlüğüne atıfta bulunulmuş. Haberleşme özgürlüğünün düşüncenin oluşmasına yardımcı olduğuna da vurgu yapılan kararın gerekçesinde şu görüşlere yer verildi: “Haberleşme özgürlüğünün temel unsurlarını; haber, düşünce ve kanıları serbestçe öğrenebilme, toplayabilme, açıklayabilme, yayabilme hakları oluşturmaktadır. Dolayısıyla haberleşme özgürlüğünün; görsel ve yazılı medya araçları yoluyla fikir, düşünce ve haberlerin yayılmasını güvence altına alan ve daha özel bir ifade biçimi olan basın özgürlüğünü de kapsadığı anlaşılmaktadır. Diğer yandan, haberleşme özgürlüğü, düşünce ve düşüncenin oluşmasına yardımcı olduğu için ayrıca düşünceyi yayma özgürlüğünün de bir şartı olarak kabul edilmektedir.”

 Haberleşme hürriyetinin altını çizen Danıştay 10. Dairesi, devletin haber alma konusunda kısıtlama yoluna değil, haber alma yollarının artırılması konusunda yükümlülüğünün bulunduğunu da hatırlatarak şöyle devam etti:

 “Anayasa’nın 22. Maddesi incelendiğinde; herkesin haberleşme hürriyetine sahip olduğu, haberleşmenin gizliliğinin ise esas olduğu, bu hakkın, madde metninde belirtilen sınırlama sebeplerine bağlı olarak usulüne göre verilmiş hakim kararıyla ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri uyarınca sınırlandırılabileceği görülmektedir. Bu kapsamda, söz konusu hakkın belirli hallerde sınırlandırılabileceği, dolayısıyla mutlak bir nitelik taşımadığı açık ise de; Devletin, bu sınırlandırma sebepleri haricinde söz konusu hakkın kullanılmasını sağlamak yükümlülüğünün bulunduğunun kabulü gerekmektedir.”

 Basın özgürlüğünün Anayasal bir hak olduğuna da vurgu yapılan gerekçeli kararda, yapılacak olan sınırlamaların ancak yasayla yapılabileceği, genelgeyle yapılamayacağı da dikkat çekilen bir başka konu oldu.

 Önümüzdeki aylarda genelgenin “iptali” talebiyle yapılan başvuruyu esastan görüşecek olan Danıştay’ın, yürütmeyi durdurma talebine ilişkin verdiği kararın gerekçesi şöyle devam etti: “Anayasamızın 13. Maddesinde, temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı hükme bağlanmış olup; Anayasamızın ‘Temel Haklar ve Ödevler’ başlıklı ikinci kısmında düzenlenen haberleşme hürriyeti ile basın hürriyetinin, temel hak ve hürriyet kapsamında olduğunda, dolayısıyla anılan haklara yönelik getirilecek sınırlamaların kanunla yapılması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.

 Öte yandan, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin yukarıda yer verilen ve konusu itibariyle haberleşme hürriyetini de kapsayıcı nitelikte olduğu anlaşılan özel ve aile hayatına saygı hakkı ve ifade özgürlüğüne yönelik ilgili maddeleri incelendiğinde; söz konusu hakların herkes yönünden geçerli olarak kabul edildiği ve bu haklara yönelik sınırlamaların ilgili sınırlama sebeplerine bağlı olarak ancak yasayla öngörülen hallerde yapılabileceği anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlık konusu genelgenin içeriğine yönelik yapılan değerlendirmede, söz konusu genelge ile getirilen düzenlemelerin temel hak ve hürriyetler içerisinde bulunan haberleşme hürriyeti ile basın hürriyetine yönelik kural ve sınırlamalar getirildiği anlaşılmış olup; bu haliyle yasama organının tasarrufu niteliğindeki kanun yerine yürütme organına dahil davalı idarece genelge niteliğinde bir düzenleyici işlem ile adı geçen hak ve hürriyetlere yönelik sınırlama getirilmesinde Anayasa’nın 7. Ve 13. Maddelerine uyarlık bulunmadığı kanaatine varılmıştır.

 Bu itibarla, anılan temel hak ve hürriyetleri, Anayasanın 13. Maddesinde getirilen hukuki güvencelere ve kanunla sınırlama ilkesine aykırı olacak şekilde düzenleyen dava konusu genelgede hukuka uyarlık görülmemiştir.”