Röportaj
03 Haz 2015 12:19 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:37

Eski genel yayın yönetmeninden Can Dündar'a destek: Cumhuriyet'in o manşeti çok önemli çünkü...

Cumhuriyet Gazetesi’nin eski Genel Yayın Yönetmeni ve CHP Eskişehir Milletvekili Adayı Utku Çakırözer, Medyaradar röportajcısı Alev Gürsoy Cimin’e konuştu.

Eskişehir’de güzel bir gün… Uzun zamandır yapmak istediğim röportaj bugüne kısmetmiş. Cumhuriyet Gazetesi’nin eski genel yayın yönetmeni ve CHP Eskişehir 2. sıra milletvekili adayı olan gazeteci meslektaşım Utku Çakırözer’i bekliyorum. Porsuk Çayı önündeyim. Kendisi uzak bir ilçede seçim gezisinde, gelene kadar esnafla, gençlerle konuşuyorum. Tanımayan yok Utku Bey’i. Kısa sürede herkesin gönlünde taht kurmuş, memleketi onu bağrına basmış. Dedikodusunu yapıyoruz Çakırözer aramıza katılana kadar. Ve saat 16 gibi geliyor yanımıza. Yorgun ama yine de yüzü gülüyor. Günyüzü ilçesini gezmiş, dertleri dinlemiş, projeleri anlatmış ve sonunda aramıza katılıyor. Eskişehir’in o meşhur Porsuk çayı kenarındaki serin yeşilliklerde gençlerin arasında buluyoruz kendimizi. Çay servisini bize kendi elleriyle yapıyor Utku Bey. Gençler seviyor onu. Sohbet havasında geçen röportajımızın ardından şehri turlamaya başlıyoruz. Sokakta herkes yanımıza geliyor, tokalaşıyoruz. Utku Bey, CHP’yi anlatıyor, neden iktidar olmak istediklerini anlatıyor ve ardından seçim ofisine gidiyoruz Utku Bey’in. Babası Mehmet Ali Amca da orada. Bizi tüm misafirperverliğiyle karşılıyor. Oğlu ile gurur duyduğunu söylüyor. Heyecanı ise gözlerinden okunuyor. Ardından da seçim aracına binip Odunpazarı’na doğru yol alıyoruz. O da ne! Kahvede bir sürü sevecen, candan insan bizi karşılıyor. Hepsi samimi… Kimi muhtar kimi emekli, kimi partiden, kimi başka partilerden… Kahvede oturup uzun uzun sohbet ediyoruz.  Odunpazarı'nın  meşhur simitleri de geliyor. Utku Bey’den beklentiler çok, herkesin bir talebi var, sabırla dinliyor. Ben de sorular soruyorum. Seçim Eskişehir’de heyecanla bekleniyor. Utku Bey’in seçilmesine kesin gözle bakılıyor. Utku Bey ise bırakın kendisini 4. Sıradaki aday için bile oy istiyor. Sohbet uzun uzadıya devam ediyor. Utku Bey çok beyefendi ve kibar bir meslektaşım, milletvekili olduğunda gazeteci meslektaşları için de önemli çalışmalar yapacağına canı gönülden inanıyorum. Röportajımızda siyaset de konuştuk. Medya da. Cumhuriyet’in son yaşadıklarını habercilik başarısı olarak değerlendiriyor. Can Dündar’a da sonuna dek destek... Örnek bir dayanışma örneği sergiliyor… Cumhuriyet’ten ayrılma sürecine ise girmek istemiyor.
Eskişehir güzel, oradaki insanlar güzeldi. Ayrılmak istemesem de vedalaşıyorum ve yolda bu röportajı deşifre etmeye çalışıyorum. Şimdi işte bu röportajla sizleri baş başa bırakıyorum. Sevgiyle kalın…



RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
TWİTTER: gazetecialev
Mail: alevgursoy2008@gmail.com
FOTOĞRAF: FİDAN UĞUR SALMAN


Öncelikle hayırlı olsun. Eskişehir’de sizi bu tempoda görmek ne güzel… Gazetecilikte de mesai kavramı yok sanırım siyaset içinde aynı durum söz konusu. Günde kaç saat çalışıyorsunuz?

Teşekkür ediyorum. Gazetecilikte tempo nasıl hiç düşmüyorsa siyasette de inanın öyle. Sabah gün ağarmadan başlayan koşturmaca gece boyu devam ediyor. Size bir günümü anlatayım; biliyorsunuz 6 adayız. İl örgütümüzün de içinde yer aldığı Koordinasyon Kurulu tarafından programlar çiziliyor, programlarımız çok erken başlıyor. Ekiple buluşup çorbacıdan, pazarına, çarşı esnafından köylerine, kahvehanelerinden öğrenci evlerine  kadar gezmediğimiz yer kalmıyor. Çok çalışmak zorundayız, halkımızı ikna etmek, bize neden oy vermeleri gerektiğini anlatmamız lazım. 14 ilçemiz var, bunları adım adım geziyoruz. Şehir merkezinde iki ilçe var. Dışarıda da 12 ilçe. Bugüne kadar 11 tanesini ziyaret ettim. Mahmudiye ve Çifteler gibi bazı ilçelere birden çok kez gittim.

“GAZETECİLİKTE VERDİĞİM MÜCADELEYİ ARTIK SİYASETTE VERECEĞİM”

Milletvekili adayı olmanız herkes gibi benim için de sürpriz oldu. Cumhuriyet’ten ayrılır ayrılmaz adaylığınız açıklandı. Süreç nasıl gelişti, yoksa bu durum sizin için de mi sürpriz oldu?

Cumhuriyet’ten ayrılma sürecimi siz de biliyorsunuz. Ayrıldıktan sonra ben basın sektöründe iş imkânları araştırırken Türkiye de seçim dönemine girmişti. Türkiye'nin geleceğine ilişkin görüşlerimin örtüştüğü CHP'de siyaset yapma fırsatı doğunca, bugüne kadar gazetecilikte verdiğim mücadeleyi siyasette devam ettirme kararı aldım. Gazetecilik mesleği halk yararına yapılan kamusal bir uğraş. 22 yılımı o ulvi amaca inanarak geçirdim. Topluma, ülkeyi yönetenlere bir ayna işlevi  görelim dedik. Eğriye eğri, doğruya doğru dedik. Araştırmacı, sorgulayıcı, hesap verebilirliği, şeffaflığı önceleyen bir gazetecilik yapmaya çalıştık. Cumhuriyet sonrasında ise aynı kamusal mücadeleyi  siyaset alanına kaydırma düşüncesi ortaya çıktı. Gazeteciyken etik olarak uygun düşmeyeceği için parti üyeliğim yoktu.    

Neden Eskişehir?

Çünkü doğduğum büyüdüğüm memleketim. Baba ocağım. Kendi memleketimden aday gösterilmekten çok büyük heyecan ve onur duyuyorum.

“GAZETECİLERİN SİYASETE ATILMASI YANLIŞ BİR DURUM DEĞİL”

Son dönemde birçok gazetecinin siyasete yönelmesinin nedeni ne? Siyaset, gazetecilikten daha mı cazip geliyor acaba?


Herkesin farklı bir gerekçesi olabilir ama gazetecilerin siyasete yönelmesi yanlış bir durum değil. Gazetecilik de biraz siyasete benzer. Her ikisi de kamunun yararına işler yapmaya çalışır. Gazetecilik gözlem gücü yüksek bir meslek. Toplumda iyi gitmeyen olayları,  eksiklerin, hataların ne olduğunu en iyi görenlerden biridir gazeteci. O yüzden gazetecilerin siyasete faydası olabileceğini düşünüyorum. Bugüne kadar izlerken fark ettiğimiz birçok eksiği tamamlama fırsatımız var  siyaset yaparak.



“İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN KISITLANMASINA İZİN VERMEYECEĞİZ”

Vekil olursanız, biz meslektaşlarınız için yapacağınız ilk şey ne olacak?

Medya zor bir süreçten geçiyor. Baskılar, yasaklamalar, ifade özgürlüğünün bir şekilde oldubittilerle kısıtlanmaya çalışılması mesleğin özgür bir şekilde yapılmasını engelliyor. Hükümetin eleştiriye tahammülü yok. Kendine dokunan haberleri mutlak suretle ya engelliyor, yasaklıyor ya da yazanlar, konuşanlara yönelik bir baskı ortamı yaratıyor. Son yıllarda yaşananlar bunun en canlı örneği. İktidara yakın iş adamları gazete, televizyon sahibi oluyor. İktidarı eleştiren gazeteciler işlerinden ediliyor. Medya sahipleri  tehdit ve baskılarla yıldırılmak isteniyor. Bu şartlarda özgür bir medya düzeninden söz etmek imkânsız bir hale geliyor. Cumhuriyet’e ve diğer medya kuruluşlarına yapılan baskıları hep beraber izliyoruz. Doğal olarak eğer bir gazeteci  milletvekili olacaksa, o zaman yapacağı ya da yapması gereken ilk iş ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması yönünde olacaktır. Bu engellerin artık ortadan kalkması gerekiyor, bizler de bunun için var gücümüzle çalışacağız, olabildiğince ifade özgürlüğünün önü açılsın diye çaba sarf edeceğiz.

“GAZETECİLİK BİTİP GİDEN BİR ŞEY DEĞİL”

Aktif gazetecilik yapmayı özlüyor musunuz?
Artık siyaset zamanı. Ama tabi habercilik ruhu gazetecinin içinde hiç bitmez. Tutkuyla yapılan bir meslek bizim mesleğimiz. Dünya görüşümüz ne olursa olsun  izlediğiniz habere objektif yaklaşmak zorundayız. 22 yıl yaptım bu mesleği. Gazetecilik bitip, giden yok olan bir şey değil. Şimdi siyasete atıldık, gazetecilik yaparken nasıl kamu yararını ön planda tutarak  çalışıyorsak siyasette de öyle olacak. Halkın taleplerini yerine getirmek, refahını ve huzurunu artırmak için mücadele vereceğiz. 



“CUMHURİYET’TE TÜM YASAKLARA KARŞI ÇIKTIK”

Bu şartlar altında ne kadar özgür yapabildiniz peki mesleğinizi?

Milliyet'te (Aydın Doğan'ın sahibi olduğu dönem), Akşam'da (TMSF el koymadan İsmail Küçükkaya'nın  genel yayın yönetmenliği dönemi)  ve son 5 yılda da Cumhuriyet'te gayet özgür bir biçimde gazetecilik yaptım. Cumhuriyet’te Ankara Temsilcisiyken de (İbrahim Yıldız'ın genel yayın yönetmenliği) Genel  Yayın yönetmeniyken de patronsuz gazetede çalışmanın sağladığı özgürlük ortamının faydasını gördük. Ben ve çalışma arkadaşlarımız birçok başarıya imza attık. Herkes geri çekildiğinde Esad röportajını sadece Cumhuriyet yaptı. 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarına ilişkin yayın yasakları başta olmak üzere tüm yayın yasaklarını tanımıyoruz diyen yine Cumhuriyet'ti. Gazete  bu mücadelesini hukukçularının da katkısıyla Anayasa Mahkemesi'ne kadar taşıdı ancak maalesef Türkiye'de  ucu iktidara dokunan her şeye yayın yasağı getiriliyor. Biz ise tüm bu yasakları tanımıyoruz dedik. Bingöl, Yüksekova, Roboski hadiseleri, Musul konsolosluk baskınına ilişkin haberleri hep verdik. Benden sonra da bu politika değişmedi.

“CUMHURİYET’İN TIR  MANŞETİ  ÇOK ÖNEMLİ ÇÜNKÜ…”

Cumhuriyet Gazetesi belki de en zor dönemlerinden birini yaşıyor. “MİT TIR’ları” haberi kıyameti kopardı. İktidar da, Cumhurbaşkanı da gazeteye yaylım ateşi açtı. Şu an Cumhuriyet’in başında olsaydınız yani Can Dündar’ın yerinde; siz de o haberi yayınlar mıydınız?

Biliyorsunuz 17 aylık bir hadise bu. Hatta o tırları arayan savcı ve jandarmaya yönelik soruşturmalar ilk gündeme geldiğinde dava dosyasını yayınlayan yine Cumhuriyet'ti. Ben Ankara'daydım. CHP de o dönem yakın takipçisiydi soruşturma dosyasının. Bizim iki muhabirimiz dosyayı ayrıntılı olarak haberleştirdi. O dönem iddialar vardı ama görüntüler yoktu. Olsaydı yayınlardık. Hükümet o iddiaları hep yalanladı. Elimizde bu fotoğraflar yoktu o süreçte ama orada silahlar olduğuna ilişkin ifadeleri yayınladık. Yine yayın yasağı vardı ve biz o yasağı da tanımadık. Bugün yapılan da çok önemli bir habercilik. Halkın o iddialarla ilgili doğru haber alma ve bilgilenme hakkını korumuş oldu gazete.

“CAN DÜNDAR’A YAPILAN MUAMELE KABUL EDİLEMEZ”

Can Dündar ve gazete hakkında terör soruşturması açıldı. Kimi Can Bey’e vatan haini, kimi ajan kimi de devletin gizli bilgilerini sızdırdı suçlamasında bulunuyor siz ne düşünüyorsunuz? Öyle ki Erdoğan hakkında suç duyurusunda bile bulundu Can Bey’in, müebbetle yargılanabileceği ileri sürülüyor? 

Bir gazetecinin halkı bilgilendiren bir haber nedeniyle terörist olarak suçlanmasını, hele hele devletin en üst seviyesi tarafından tehdit edilmesi kesinlikle kabul edilemez. Hem  kendisini aradım hem de sosyal medyadan  paylaştım. Bu yapılan gazeteciliktir. Halkın bilgi edinme hakkının yerine getirilmesidir. Bunu yaptı diye Cumhuriyet Gazetesi’ne  yönelik ithamları, soruşturmaları, yargılamaları  doğru bulmuyorum. Gazete ve Can Dündar olmayan bir şeyi haber yapmadı, var olanı ve ülkeyi çok yakından ilgilendiren, kamuoyunun bilmesi gereken bir olayı haberleştirdi. Buna karşılık devletin en tepesinden yapılan muamele kabul edilemez.  İşte basına, basın özgürlüğüne bu tür kabul edilemez baskıların son bulması için iktidar olmak istiyoruz biz.

“GAZETE VE CAN DÜNDAR OLMAYAN BİR ŞEYİ HABER YAPMADI”

Aslında siz de Cumhuriyet’in başındayken büyük sıkıntılar yaşadınız. Charlie Hebdo karikatür krizinin ardından gazete ile yollarınızı ayırmak durumunda kaldınız. Bugün yaşananların o günden farkı ne?

Kapısından stajyer olarak girip genel yayın yönetmeni olarak çıktığım Cumhuriyet'te aldığım her görevi büyük bir heyecan, büyük bir onur duyarak ve ağır sorumluluğun  bilinciyle yerine getirmeye çalıştım. Cumhuriyet konusunda yeniden bir tartışma açmanın yarar getireceği düşüncesinde değilim.
Cumhuriyet Türk basınının en eski ve en kurumsal gazetelerinden biridir.  İsmini bizzat Atatürk'ün koyduğu Cumhuriyet'in yayın ilkeleri belllidir. Yönü Atatürk'ün bize çizdiği muasır medeniyet çizgisidir. Bugünkü dünyamızda bu AB yoludur. Demokrasi, insan hakları ve  özgürlükler çizgisidir. Cumhuriyet’in varlığını o ilkeler doğrultusunda daha da güçlenerek sürdürmesinden ülkemiz ve demokrasimiz kazançlı çıkacaktır.

“HİÇBİR GAZETECİ YAZDIKLARINDAN DOLAYI TUTUKLANAMAZ”

Seçimlerden sonra aralarında cemaat yayın organlarının da olduğu bazı basın kuruluşlarına operasyon yapılacağı, bazı gazetecilerin tutuklanacağı iddiaları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bir gazetecinin yazdıklarından, çizdiklerinden dolayı tutuklanması kendine demokrasi diyen bir ülkeye yakışmaz. Bırakın tutuklamayı bir gazetecinin haberi yüzünden yargılanması, soruşturulması  bile doğru değil. Sadece Cumhuriyet için söylemiyorum. Birgün Yazı İşleri Müdürü Barış İnce'nin yargılanmasına da karşıyım. Geçmişte AKP ile cemaatin birlikte hareket ettiği  Oda TV davası, Ergenekon davası, KCK davalarına da;  aralarında kavga çıktıktan sonra bugün  'cemaatle mücadele' adı altında yürütülen davalardaki tutuklamalara da bakışım aynı. Hidayet Karaca ve Mehmet Baransu'nun da özgürlüklerinden mahrum bırakılmalarına karşıyım.



“İŞİN UCU HEP İKTİDARA DAYANIYOR”

Medya bugün nasıl bir süreçten geçiyor ve neyin bedeli ödeniyor?

Tabi işin ucu gelip yine iktidara dayanıyor. Büyük bir tahammülsüzlük var. Bu iktidar eleştiriyi sevmiyor. Hükümetin beğenmediği ya da onların politikalarına olumsuz etki yapacak olan görüşler, haberler, yorumlara tahammül yok, hoşgörü yok. İktidara ilk geldiklerinde 2003 yılında Avrupa Birliği, demokratikleşme sivilleşme dediler. Bu şekilde popülarite ve destek kazandılar ama sözlerinde durmadılar. Özellikle 2010 referandumunun ardından kazandıkları gücü Türkiye’nin daha çok demokratikleşmesi yolunda kullanacaklarına, gücün tek elde toplanacağı bir yöne girdiler. Ellerindeki güç arttıkça bu gücü tek başına kullanma arzusu daha da arttı. O gücü demokrasi için kullansalardı Türkiye için bugün daha güzel şeyler olurdu. Ama o gücü kutuplaştırma ve daha fazla baskı için kullandılar. Uzun süredir de ülkemizde hiçbir şey iyi gitmiyor maalesef.  7 Haziran seçimleri tüm bunlara son vermek için bir dönüm noktası olacak.

“BU KADAR BASKIYI, YASAKLAMAYI HİÇ YAŞAMADIK”

Baskı deniliyor. Haber alma özgürlüğünün kısıtlanması deniliyor, peki böyle bir ortamda medya için hala umudunuz var mı, bu durum daha ne kadar sürer?

Türkiye’de ve sınırlı da olsa yurtdışında 22 yıl boyunca mesleğimi en iyi şekilde icra  etmeye çalıştım. Bu kadar baskıyı, yasaklamayı hiç yaşamadık. Ben inanıyorum ki Türkiye ve  Türk basını bu süreci de atlatacak. Benzer baskı süreçleri geçmişte de yaşandı. Bu dönem biraz daha ağır geçiyor ama ben inanıyorum ki Türk basını bu kara dönemi de atlatacak. Neleri atlatmadı ki? Her karanlık gecenin bir aydınlık sabahı var. Bu baskıların, sınırlamaların, yasakların kalkacağı bir Türkiye  uzak değil.

ERDOĞAN BAŞKAN OLAMAYACAK

Seçimler için net bir tahmininiz var mı?

Öncelikle Erdoğan'ın 'başkanlık' arzusunun bir hayalden öte gidemeyeceği anlaşılacak. Sadece bizler değil bizzat AKP seçmeni, Erdoğan'ı sevenler  de başkanlık istemiyor. İkinci olarak da AKP'nin tek başına iktidarı artık sona erecek ve CHP'nin kuracağı bir hükümet Türkiye'yi yönetecek.



“CHP’NİN PROJELERİ HALKTA KARŞILIĞINI BULMUŞ DURUMDA” 

İlk kez bir seçim döneminde CHP, iktidara yönelik eleştirileri değil de projeleri ile ön planda. Bunda Ali Taran’ın kampanyasının büyük etkisi var sanırım?

Aslında geçmişte yapılan ve Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından söylenmesi gerekenleri yine söylüyoruz. AKP’nin ekonomi politikaları küçük bir kesimi zengin ettiği gibi milyonları da yoksul bıraktı. Biz tüm halkı kucaklamak istiyoruz. Ekonomik anlamda partimizin çok büyük vaatleri ve projeleri var. Herkesin ekonomik açıdan yüzü gülsün istiyoruz. Asgari ücretle çalışana da sözümüz var, emekliye de, ev hanımına da üniversite çağındaki gençlere de, işsizlere de. Mesela iki maaş ikramiye sözümüz halkta karşılığını bulmuş. Gittiğimiz her yerde biz söylemeden insanlar bunu bize söylüyor. Taşeron işçiliğin kaldırılması, mazotun bir buçuk liraya düşürülmesini vatandaşımız dört gözle bekliyor. CHP’nin projeleri halkta karşılığını bulmuş durumda. 

“SİYASET DİLİ DAHA UZLAŞMACI OLACAK”

Sizin en beğendiğimiz ve diğer meslektaşlarımızdan farklı kılan en önemli özelliklerinizden biri de çok beyefendi ve kibar olmanız. Meclis’teki üslup ve dile bakınca işinizin çok da kolay olmadığını düşünüyorum.

İltifatınız için teşekkür ederim. Siyasetin dili illa da sert olmak durumunda değil. Bizim derdimiz sertlik değil, halkın sorunlarına çare bulmak. Çözüm bulmak. Ben inanıyorum ki bundan sonra özlediğimiz siyaset dili hâkim olacak, siyaset dili daha uzlaşmacı olacak.

“İKTİDAR PARTİSİ ESKİŞEHİR'İ CEZALANDIRIYOR”

Eskişehir’in en büyük problemi ne biliyor musunuz?

Dört dönemdir belediye başkanlığı yapan Prof. Yılmaz Büyükerşen ve ekibi sayesinde Eskişehir yaşanacak bir kent haline dönüştü. Yurtdışından bile örnek gösteriliyor. Buradaki özgürlük ortamı birçok Anadolu kentinde yok. Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç sosyal demokrat belediyeciliğin Avrupa çapında önemli örneklerinden birini veriyor. Odunpazarı'nı AKP'den kazanan Kazım Kurt süratle aynı yönde ilerliyor. İşte Eskişehir'in temel sorunu da bu noktada başlıyor. Yani bu kent ve merkez ilçeleri muhalefetin elinde diye iktidar partisi Eskişehir'i cezalandırıyor. Yerel yönetimlere danışmadan her şeyi bildiği gibi yapıyor. O zaman da tüm kararlar ya eksik ya da hatalı alınıyor.  Zararını tüm Eskişehirliler birlikte çekiyor. Örneğin bir gar ve alt geçit projesi var. Yıllardır trafiğin kilitlenmesine neden olan. Üniversitenin havaalanı var uçuş yapılamıyor. Ancak Başbakan geçenlerde gelip havaalanının ismini değiştirdi! Üçüncü üniversite, havacılık ve raylı sistemler endüstri bölgeleri hepsi yıllardır bekletilen projeler.
Belediye Başkanımız Yılmaz Büyükerşen’in nasıl bir belediyecilik yaptığı ortada. İktidar destek olmak yerine köstek olma görevini üstleniyor. Böyle güzel bir belediyecilik yapan bir belediye başkanına yapılan haksızlıklar var.  İktidara rağmen iyi işler çıkarabilmek mucize dersem yeridir. Yine de Eskişehir’in hali ortada. Herkese örnek güzel ve yaşanılacak bir kent. CHP iktidarında şehrimize daha fazla yatırım imkânı sağlayacağız.

“CUMHURBAŞKANI ANAYASAL BİR SUÇ İŞLİYOR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı nasıl buluyorsunuz? Her partiye aynı mesafeyle mi yaklaşıyor?

Bugün Cumhurbaşkanı aslında Anayasal bir suç işliyor. Normalde Cumhurbaşkanı kendi tarafsızlık sınırları içinde kalmalı,  o bilmiyorsa YSK gerekli uyarıyı yapmalı, adımları atmalı. Ancak kimse bir şey yapmıyor. Demokrasiye gölge düşüren tavırlar bunlar. Bir Cumhurbaşkanı düşünün seçim döneminde açılışlar yapıyor, iktidar partisi lehinde propaganda yapıyor.  Her meydanda muhalefet partilerini hedef alıyor. Bunun başka bir ülkede örneği yok.

İstanbul’da CHP oylarının HDP’ye bölüneceğine yönelik bir kaygı var Eskişehir’de de böyle bir durum söz konusu mu?

Ben böyle bir şey olacağını düşünmüyorum. Türkiye genelinde AKP’ye oy veren Kürt seçmenin HDP’Ye kayacağını ve AKP’nin oy kaybedeceğini düşünüyorum.

“HDP BARAJI AŞAMAZSA O SORUMLULUK KESİNLİKLE AKP’YE AİTTİR”

HDP barajı aşar mı?

Yüzde 10 baraj uygulaması antidemokratik bir 12 Eylül uygulamasıdır. İlkesel olarak biz CHP olarak Tabi ki toplumdaki tüm kesimlerin HDP'nin de, Saadet-BBP bloğunun da, Vatan'ın ve diğerlerinin de Meclis'te temsil edilmesini isteriz. HDP barajı aşamazsa o sorumluluk kesinlikle AKP’ye aittir. AKP 12 Eylül'e darbeye karşı olduğu tezini kullanıyor. ama işine gelince darbe uygulamalarına sonuna kadar sarılıyor. Biz CHP olarak defalarca baraj uygulamasının kaldırılması gerektiğini söyledik. Bu konuda çaba sarf ettik. Ama iktidar bizi dinlemedi. Biz iktidara gelir gelmez yapacağımız ilk şey barajın kaldırılması ya da makul seviyeye düşürülmesi olacak.

Bu arada Eskişehirli sizi kısa sürede benimsemiş, burada tanınırlık oranınız hayli iyi durumda…

Çünkü Eskişehirliyim. İlkokul ve lise öğrenimimi burada tamamladım. Babam halen burada yaşamakta. Ben 18 yaşından sonra Ankara’da yaşadım. Ama fırsat buldukça da memleketime geldim gittim. İnsanlar beni gazeteci kimliğimle tanıyordu burada ama şimdi Eskişehirli ve siyasetçi kimliğimle tanıyorlar.



Oy istemek zor bir şey mi?

AKP'nin Türkiye’yi getirdiği bu koşullarda hiç zor değil. Traktör sırtındaki Hamza Ağabey’den oy istemek zor değil çünkü yükten dolayı beli bükülmüş. Mazot fiyatları onları perişan etmiş. Biz de diyoruz ki verin oyunuzu bize, o yükü hep beraber omuzlayalım. Kafelerin olduğu bir sokak var. Burada ağırlıklı olarak gençler var, özgürlük için onların daha rahat yaşayacağı bir gelecek için onlardan da oy istiyoruz. Daha fazla demokrasi ve daha fazla özgürlük diyoruz. Kahvehanede emeklilere yönelik daha iyi yaşanacak bir Türkiye için oy istiyoruz. Kadınlardan oy isterken evlatlarını da düşünüyoruz ve daha huzurlu bir yaşama ortamı için oy istiyoruz. Herkese yönelik bir projemiz olduğu için Türkiye’nin bu koşullarında oy isterken çok rahatız.

Bazı siyasiler var ki onlar genelde aday gösterildikleri illere seçim döneminde gider, Meclis’e girdikten sonrada bir daha ne uğrarlar ne de seçmeni hatırlarlar. Peki, Siz ne yapacaksınız?

Asla böyle bir şey olmayacak. Ankara-Eskişehir arasında mekik dokuyacağım. Eskişehirli vatandaşımızın sorunlarını parlamentoya taşıyacağız. Bu konuda geçmiş dönemlerden kaynaklanan bir burukluk var, buradan seçilen bazı milletvekillerimiz yeterince gelip gidememiş ama bizde böyle bir durum olmayacak. Benim ailem de burada, sürekli gidip geleceğim, bunun sözünü veriyorum. Ankara’da parlamento çalışmaları, Eskişehir’de vatandaşlar için çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Hayat bundan sonra böyle devam edecek.



Eşiniz siyasete atılma kararınızı destekliyor mu?

Her konuda olduğu gibi bu konuda da Alev bana büyük destek oluyor. Özellikle kadınlara dair etkinliklerimizde beni hiç yalnız bırakmıyor. Hem Cumhuriyet dönemimde hem de şimdiki siyaset sürecimde onun omuzlarına çok ağır bir yük bindiğinin farkındayım. Kendisine çok minnettarım.

Size bu güzel röportaj için teşekkür ediyor. 7 Haziran günü için de şans diliyorum.