İki Lafın Beli
27 Mayıs 2013 22:40 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:11

ERGUN BABAHAN İÇİNİ MEDYARADAR'A DÖKTÜ! GAZETECİ DEĞİL, TÜCCARMIŞIZ; AŞAĞILIK ŞEYLER YAPTIK!

Gazeteci Ergun Babahan Medyaradar'dan Alev Gürsoy Cimin'e konuştu. Uzun süre medyanın en tepe noktasında da olan Babahan şimdilerde işsiz&... Bunun sebebi ve medyadaki genel gidişatla ilgili çok çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Son dönemde belki de gittiğim en güzel mekânlardan biriydi. Yeşillik ve doğa ile iç içe olunca sorular da güzel oluyor cevaplar da… Hayatı iniş ve çıkışlarla dolu bir isim Ergun Babahan... Son zamanlarda oldukça güç şeyler yaşamasına rağmen hâlâ çok güçlü görünüyordu karşımda... Yöneticilik hayatı uzun zaman önce sona erse de medyanın içerisinde oldu, sesini her zaman duyurdu. Seveni çoktu, sevmeyeni de...
Dev bir gazetenin tepe yöneticiliğinden oldu önce, ona göre sebebi asker ve AK Parti hükümeti... Ama birçok isme göre şanslıydı Babahan, mesleğin yine önemli figürlerinden biri olmayı devam ettirdi. Köşe yazarlığı bu ülkede hâlâ çok önemlidir. Yazıları da ses getiriyordu.
Ama geçtiğimiz yıl oynanan büyük derbide yaşanan olaylara epeyce kızmıştı. Maça küçük oğluyla gitmişti, o gün yaşadıklarının ve oğlunun da o büyük korkuyu statta yaşamasının etkisiyle olacak, akşam saatlerinde bir tweet attı. İstikamet ABD, hedef Fetullah Gülen’di. “Dokunan yanar” diyorlar ya hani, bu da işte öyle bir durumdu. Her ne kadar “Yanlış anlaşıldım” dese de derdini anlatamadı. Hem büyük tepkilere maruz kaldı hem de yazılarından oldu.
Sonrasında ne mi oldu? İşsiz gazeteciler kervanına katıldı! Bir blogu vardı, orada yazıyordu ama şimdi onu da yapmıyor nedeni ise medyadan umudu kesmesi.
O Türkiye’de gazeteciliğin bittiğini düşünüyor. Geçmişteki hatalarını açık açık anlatıyor. “Sütten çıkmış ak kaşık değilim” diyor ve özellikle geçmiş dönemde yaşanan tüccar gazeteciliği anlatıyor. Heyecanla dinledim, biraz da gazetecilik adına üzüldüm. Ergun Babahan’a göre Türkiye’deki en yandaş gazete Hürriyet, Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi medya patronu Dinç Bilgin… Şu an yapılan iş ise “patron gazeteciliği.” Her ne kadar Sabah’tan ayrılmasında Başbakan’ın payı olduğunu düşünse de, Tayyip Beysiz bir Türkiye hayal edemiyor. Çok çapıcı açıklamalar ve itiraflar var.
Ben dinlemekten büyük keyif aldım, eminim siz de heyecanla okuyacaksınız. Ben aradan çekiliyor, sizi röportajımla baş başa bırakıyorum.

RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
Twitter: gazetecialev
Mail:
alevgursoy2008@gmail.com




Hukuk fakültesini bitirdikten sonra bir süre avukatlık yaptınız ve en son gazetecilikte karar kıldınız. Neden gazetecilik? Bu meslek çok mu ilginizi çekiyordu, ya da biri mi keşfetti sizi?
Her şey kader gibi… Avukatlık bir süre yaptıktan sona kendimi medyada buldum. Gazetecilik dikkatimi çekiyordu, bir bakayım derken giriş o giriş oldu, içinden çıkamadım yıllarca.
Şimdiki aklınız olsa yine bu mesleği seçer miydiniz?
O günkü şartlarla seçerdim evet ama bugünkü şartlarla asla!

GAZETECİLİK EN ERKEN TÜRKİYE’DE ÖLDÜ
Neden?
Bugün gazetecilik daha doğrusu yazılı basın denilen bir şey kalmadı. En erken Türkiye’de öldü o... Çok hızlı bitti maalesef.

AYDIN DOĞAN VE DİNÇ BİLGİN’İN GÜNAHI ÇOK
Allah rahmet eylesin. Neden öldü en erken Türkiye’de gazetecilik?
Gazete patronları gazetecilikten para kazanma derdinde değil, gazetecilikten zarar edeyim ama hükümetle iyi geçineyim de iş alayım derdinde. Elbette her gazetenin bir çizgisi olur. Muhafazakâr medya olur, muhalif medya, liberal medya olur ama Türkiye’de artık patron medyası oldu. Gazetecilerin bir anlam ve önemi kalmadı. Gazetecilik bitti, tabii televizyonculuk da devam etmiyor. Dinç Bilgin ve Aydın Doğan’ın bunda günahı çok.

GAZETECİLİKTEN BAŞKA HER ŞEY YAPILIYOR
Şu an yapılan ne peki gazetecilik bittiyse?
Gazetecilik olmadığı kesin. Şimdi bakarsan Türkiye’de gazeteler haftanın 5 günü Tayyip Bey’i manşet yapıyor. Diğer günlerde iki tane polisiye haberle geçiştiriliyor. Yani gazetecilikten başka her şey yapılıyor. Reyhanlı’da olup biteni ya sosyal medyadan ya da hiçbir gazetenin yayınlamaya cesaret edemediği Mazlum-Der’in raporundan öğreniyoruz.
Hükümet medyası mı oluştu yani?
Bugün için bu hükümetin… Ama belli ki bundan sonra Türkiye’deki medya bu yapıyla iktidarlarla iyi geçinmeye çalışanların medyası olacak.
Hiç mi kalmadı işini layığıyla yapan bir medya kuruluşu?
Yok kalmadı.

SÖZCÜ KÜFÜR GAZETECİLİĞİ YAPIYOR
Çok vahim, yani bir tane bile örneğimiz yok mu, kötünün iyisi bile?
Sözcü Gazetesi belki diyebilirsiniz ama onlar da küfür gazeteciliği yapıyor. Bu da gazetecilik değil. Onlar da yalan yanlış haberler yapıyor, çarpıtıyor.
Küfür gazeteciliğiyle neyi kastediyorsunuz?
“Tayyip kendine gel” gibi başlıklar atıyor bu gazete farkındaysan.
Bir lidere ismiyle hitap edilmez mi gazete manşetinde, bu yanlış mı?
Denilmez tabii, yanlış. Ne gerek var böyle bir söyleme? Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir gazete ülke liderine böyle seslenmez. Hangi gazeteyi gördünüz dış basında Barack diye bir manşet atsın? “Mister Obama” der, “President” (Başkan) der en fazla. Türkiye’de yüzde 20’lik öfkeli bir kesim var, bu gazetenin çok okunmasının nedeni de bu. Özellikle yazın lüks plajlara git bak ellerde hep Sözcü vardır, Hürriyet değil.
SÖZCÜ, HÜRRİYET’TEN BAYRAĞI DEVRALDI
Tepki gazetesi mi demek istiyorsunuz?
Evet. Bak bunu aslında önceden Hürriyet yapardı. Ama şimdi bayrağı Sözcü devraldı. Hürriyet 30–40 yıl boyunca tepki gazeteciliğini sürdürürken birden çark edip, hükümet dümenine girdi ve kendi yazarlarını tasfiye etti. Öfkeli okur da onlarla birlikte Hürriyet’i terk etti ve Sözcü’ye geçti. Bugün bakarsan Cumhuriyet bile sıkıntıda. Çünkü o da çok tepkisel bir gazetecilik yapmıyor. Böyle bir sıkıntı var yani Türkiye’de.
MEDYA PATRONUNUN İKİ DUDAĞI ARASINDA BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ OLMAZ
“Basın özgürlüğü” var diyebilir miyiz hâlâ?
Basın özgürlüğü bir medya patronunun iki dudağı arasında olduğu sürece olmaz. Bak her gün bir yazarın işine son veriliyor patronların talimatıyla. Yaprak dökümü gibi adeta bir kıyım var.
Kıyım var ama medya sessiz tüm bu olanlara. Tepki yok niye, neden herkes birbirini sahiplenmiyor,kenetlenmiyor?
Herkes kendinden korkuyor çünkü, “ya sıra bana gelirse” endişesi hakim. Bak koskoca Hasan Cemal gitti, ne oldu?
Milliyet’ten gitti ama sesini kısamadılar. İnternet sitesinden de yazarlığını sürdürebiliyor. Bir de bu yönüyle baksanız!
Demek ki dert sesini kısmak değilmiş. Siyasi iktidara patron direnebilirdi ama direnemedi. Anlayacağın medya patronu olmaya uygun bir yapısı yokmuş.
MEDYA PATRONU HÜKÜMETTEN İŞ İSTİYORSA HABERCİLİK YAPAMAZ
Hani dediniz ya basın özgürlüğü patronların iki dudağı arasında ancak iktidara direnmek ya da direnememekten de söz ediyorsunuz. Hükümetten yana da sıkıntı var demek istiyorsunuz sanırım?
Bak ben şimdi medya patronu olsam, Ankara ile hiçbir işim olmasa normal haberciliğimi, gazeteciliğimi yapsam. İktidarın iyi yaptığına iyi, kötü yaptığına kötü dersem, AK Parti bundan rahatsız olsa bana ne ben işimi yapıyorum. Ama hem bu işi yapayım ardından gidip şuradaki, buradaki inşaatıma ruhsat, ihaleme kolaylık talebinde bulunursam, hükümete işim düşerse o da çıkar bana der ki “Sen benden talepte bulunuyorsun ama haftada 3 gün bana küfür ediyorsun” bu hakkı var. Bu da gayet insani bir tepki. Bakın burada başta Hürriyet yazarları bunu sorgulayamadığı için basın özgürlüğü anlamında bağırıp çağırmalarının anlamı yok.
AMİRAL GEMİSİ BATALI ÇOK OLDU
Hürriyet yazarları demişken sorayım, Hürriyet hâlâ “amiral gemisi” mi?
Hayır değil, o gemi batalı çok oldu. Bugün Hürriyet’in hangi haberi, hangi manşeti, hangi yazarı gündemi belirliyor. Ne yapıyorlar. Bir tane özel haberleri mi var?


AYDIN DOĞAN YEDEK PARÇACILIKTAN GELİP NASIL MİLYARDER OLDU, SORGULANMALI
Vergi cezası çok etkiledi galiba Doğan Grubunu, hatta küçülmeye gittiler, Moral olarak da kolay bir durum olmasa gerek?
Büyümeleri zaten normal değildi ki. Aydın Bey nasıl büyüdü? Yedek parçacılıktan gelip de Türkiye’nin ilk zengin 10’una girmesini sorgulamaz da vergi cezasını söylerseniz bu gazetecilik olmaz. Dışbank’ı nasıl aldı? Petrol Ofisi’ni nasıl aldı? İş Bankası ile ilişkileri ne? Bunları sorgulayabilen bir gazetecilik yok. Petrol Ofisi birleşmesi bir skandaldı, vergiden kurtulmak için. Petrol Ofisi yüzünden Kemal Unakıtan bakanlık koltuğundan oldu. Tam bir skandaldı. En haklı vergi cezası odur. Ceza medyaya değil, Petrol Ofisi’nedir. Kemal Unakıtan onu bir şekilde örtbas etti ve bakanlıktan gitti. Bütün Hürriyet yazarları vergi uzmanı gibi bu vergi cezasının haksız olduğunu, basın özgürlüğüne baskı olduğunu yazdı. Onun gazetecileri ama skandalı yazamadı, sorgulayamadı. Böyle gazetecilik olmaz. Olursa iktidar “gel” der, gelirsiniz, “git” der gidersiniz.
VERGİ CEZASI KEMAL UNAKITAN’I KOLTUĞUNDAN ETTİ
İnsan kendi patronu aleyhine de yazı yazamaz ama. Ekmeğini yediği kişiyi nasıl sorgulayacak. O zaman işinden olur.
Şimdi de dönüp başka şeyler yazmayacaksın, eğer patronunla ilgili tek satır yazamıyorsan dönüp basın özgürlüğü diye yaygara yapmayacaksın. Sana kimse inanmaz. Şimdi Hürriyet’teki basın özgürlüğüyle ilgili hiçbir yazı bana samimi gelmiyor.
Gazetenin en çok okunan yazarı Yılmaz Özdil, ne düşünüyorsunuz onunla ilgili?
Yılmaz Türkiye’nin en zeki, en parlak ve sevilen kalemi bence. Bir dönem Hıncal Uluç öyleydi. Şimdi onu da geçti. Bir de yalnız kaldığı için okur kitlesi git gide katlandı.
Yok mu Türkiye’de Yılmaz Özdil çapında başka yazarlar?
Bence yok. Fikirlerini hiç paylaşmıyorum ama o cevvaliyette kimse yok. Biz onunla geçmişte iki karşıt görüş olarak program yapıyorduk, o zaman da onu beğeniyordum ama fikirlerine katılmıyordum.
ASKERLE ARAM HİÇ BİR ZAMAN İYİ OLMADI
Sizin Sabah Gazetesi’ndeki yöneticiliğiniz döneminde medya ne âlemdeydi. Var mıydı bir baskı?

Hem askerle ilişkilerim şimdi dönüp bakınca hem de hükümetle olan ilişkilerimden kaynaklanan bir sebeple görevden alındığım ve yerime Fatih Altaylı’nın geldiğini biliyorum. Asker de, Genelkurmay da benden rahatsızdı. Ben yayın yönetmeni olduktan sonra bir tek asker haberi koymadım sayfaya. 2002 yılıydı. Askerle hiçbir zaman aram iyi olmadı. Hükümeti yeri geldi övdüm yeri geldi olumsuz yönlerini yazdım. Bir gün arabamla Bodrum’a gittim, o zaman duble yollar bir felaketti. Yavuz Abi de bir gün Anadolu gezisine gitti. Duble yolun delikli fotoğraflarını çekmiş. Delikli duble yol diye bir manşet attık. Tayyip Bey çok kızmış. Ama doğruydu ve o sayede bugün gidin duble yollar Avrupa’daki otoyol kalitesinde.
SABAH GAZETESİ’Nİ OKUMUYORUM
Şimdiki Sabah Gazetesi’ni elinize aldığınızda nasıl buluyorsunuz?
Almıyorum ki, hiç okumuyorum.
Aaa neden çok şaşırdım, sorum bende kaldı. Gazeteye yönelik yorumlarınızı merak ediyordum oysa ki.
Hiç okumuyorum. Başta internet sitesi olmak üzere durumları çok vahim... Bir ölü toprağı var.
SABAH SIKICI BİR GAZETE
Neden ki?
Sıkıcı bir gazete… Alınmasınlar ama Hasan Celal Güzel, Refik Durbaş gibi isimlerin olduğu gazeteyi kim niye alsın, niye okusun? Bu isimler yaşlı, farklı bir dünyanın, farklı bir dönemin insanları. Ne işleri var Sabah gibi bir gazetede? Haftada bir gün yazsalar neyse ama ayrı bir dünyada yaşıyor onlar. Bugünkü Türkiye, bugünkü gençlik ve dinamizmle hiçbir ilgileri yok ki.
Bugün Sabah’ın başında olsanız yine yapabilir miydiniz iyi bir yöneticilik?
Yapabilsem kalırdım... Yapmayacağımı gördüğüm için ayrıldım.
MEDYADAN AYRILMA ZAMANIM GELMİŞ
Son dönemde dışarıdan takip ettiğim kadarıyla epey zorluklara göğüs gerdiniz. Bir tweet attınız başınıza gelmeyen kalmadı. Fenerbahçe-Galatasaray maçının hemen ardından Twitter’da “O kupa Amerika’ya girsin" diye yazmıştınız. Hem Star hem de Today’S Zaman’daki yazılarınızdan oldunuz. Çok yıprandınız mı süreçte?
Demek ki ayrılma zamanım gelmiş medyadan. Kimi olaylar boşuna olmuyor. Bir sebep gerekiyor bazen. Bir bahane. Belki de hayırlısı oldu.
Gülen Cemaati’ne nasıl bakıyorsunuz?
Bakın cemaatin özgürlük bildirisi var, ben onu da samimi bulmuyorum. Seçmece bir özgürlük anlayışı vs. Orada da sıkıntı var. Ancak cemaatin ben Türkiye’de muhafazakâr kesimi modernleştirici, pozitif bilimlerle barıştırıcı bir etkisi olduğuna inanıyorum. İyi öğrenciler yetiştiriyorlar, bu önemli bir şey. Çocukları alıp ABD’de okutan, doktora yaptıran, bilime katkı sunan bir yapı... Ama cemaatte bir kadın sorunu, iki şeffaflık sorunu var. Cemaat kimdir, neden oluşur, kim para verir, hangi şirketler cemaatin, bunlar muallâkta olan şeyler. Bir de şu var Yargıda etkili olup da bazı insanlara ceza kestiği gerçeği. Mesela Ahmet Şık gerçeği duruyor önümüzde.
CEMAAT ÖNEMLİ BİR OYUNCU OLMAK İSTİYOR AMA TAYYİP BEY, İKTİDARINI PAYLAŞMIYOR
Uzun zamandır hükümetle cemaat arasında çatışma olduğu hep söylenir durur, bunun aslı astarı nedir, var mı gerçekten aralarında bir problem, yoksa bir şehir efsanesi mi?
Var tabii. Cemaat şu an Ergenekon, Balyoz gibi davaların kendileri sayesinde yürütüldüğü ve kazanıldığını düşünüyor. Gerek polis gerek yargıdaki örgütlenme, gerek medya desteği ile ve bunun AK Parti karşısında karşılığını bulmadığına inanıyorlar. Cemaat önemli bir oyuncu olmak istiyor. Ama Tayyip Bey de iktidarını paylaşmak istemiyor doğal olarak.
Kim şimdi baş aktör yani esas oyuncu?
Tabii ki Tayyip Erdoğan… Devlet gücünü elinde tutan güçlü bir iktidarla kimse yarışamaz. Zira aynı tabana hitap ediyorsanız ve o tabanda an itibariyle Türkiye’de yapılanlardan memnunsa ve zaten etkinliğe baktığınızda AK Parti’nin alıp götürdüğünü görürsünüz. Tabii Tayyip Bey Hoca Efendi ile açıkça kavga edemez, karşısına alamaz. Tayyip Bey, her şeyi hesaplayan bir insan… Yüzde 1 oya bile dikkat eden, önem veren biri, Hoca Efendi ile açıktan kavga etmesi mümkün değil. Yara alır.
Geçtiğimiz günlerde bir grup gazetecinin Gülen’le görüşmesi basına yansıdı. El öpmeler... Orada geçen ilginç sohbet… Ne düşünüyorsunuz?
Hoca Efendi’nin söylediği iddia edilen o sözlere hiç yalanlama gelmedi. O kısmı dikkat çekici. O konuşmanın içeriği medyada da hiç gündeme gelmedi. El öpme olayına gelecek olursak, orada el öpme yoktur. Mehmet Altan da el öpen biri değil zaten.
Siz de gider miydiniz?
Giderdim tabii neden gitmeyecekmişim? Önemli bir aktör neticede… Karayılan’a, Öcalan’a gitme şansım olsa, “of the record” bile olsa gene giderim. Gazeteci her yere gider. Gitmeli. Obama ile 15 dakika görüşeceksin ama yazmayacaksın deseler yine gidersin. Bugün yazmasan bile ileride belleğinde bulunur ve lazım olur o görüşme.
Sizin o olay tweetten sonra Fethullah Bey’in mektup yazdığı doğru mu?
Ben yazdım. O da bana yazdı. Mektubumda ben özür diledim. Öyle bir kastım olmadığını, yanlış yaptığımı ve sinirli olduğumu söyledim. O da anlayışla karşıladı.




HEDEFİM GÜLEN’Dİ, GİRSİN DEĞİL, GİTSİN YAZMAK İSTEMİŞTİM

Hakikaten o gün ne yazmak istediniz de Fethullah Gülen işin içine karıştırıldı, hakikaten hedefindeki isim Gülen miydi?
Amerika’dan kastım oydu. Ama “girsin” değil, “gitsin” yazmak istemiştim. Bir yanlışlık oldu.
Yazılarınıza da hemen akabinde son verildi. Üst üste yaşananlar sonrası haksızlığa uğradığınızı düşünüp olanlara hiç isyan ettiğiniz oldu mu?
Gazete sahibinin cemaate yakın kimliği işleri zorlaştırdı tabii.
Siz futbola çok düşkünsünüz galiba, futbol başa bela valla?
Çok düşkünüm. Futbol olunca sinirlenip, hiddetleniyorum. Böyle bir ilkel yanım var. Ama o gün küçük oğlum da yanımdaydı. Gaz yemiştik ve çok korkmuştu çocuğum. Acayip sinirlenmiştim.
FUTBOLDA İLKEL BİR YÖNÜM VAR
Gazetecilikte de ilkel misiniz?
Haber yazı işlerinde sinirliyimdir. İyi başlık, manşet bulamamışsak gerilirim. Dinç Bey’in ekolünden gelenler böyledir.
Bayağı katı tepkiler de geldi o tweetin ardından. Çok acımasız olanları vardı hatta?
Bir sürü birikmiş hesap var ama. Ben 30 yılda çok insanla kavga ettim. Fırsatçılık yaptı birçoğu. Gayet normal karşılıyorum.
İYİ Kİ MEDYADAN UZAĞIM
Kendinize kızıyor musunuz keşke o tweeti atmasaydım diye?
İlk zamanlar çok üzüldüm. Ve öyle de düşünüyordum. Şimdi “İyi ki medyadan uzağım” diyorum açıkçası. Hiç ilgim yok. Sabah bir gazete özetlerine göz geçiriyorum. Daha çok dış basınla ilgiliyim. Türk gazeteleri çok okuduğum söylenemez.
Türkiye medyasından umudu kesmişsiniz siz bence?
Çok oldu o umudu keseli.
Türkiye’deki medya her zaman sorgulandı. Medyanın rolü tartışıldı. Sanırım biraz günahkâr bir medyamız var?
Hep öyleydi. Biz kuvvetliyken diyelim Sabah ve Hürriyet grubu vs . Biz de günahkâr ve kirliymişiz. O sıra içinde olduğumuz için çok farkında değilmişiz. Ya da karşı tarafı hep düşman gibi gördüğümüz için.
PINAR SELEK’TE YANLIŞ YAPTIK
Yani ben de sütten çıkmış ak kaşık değilim diyorsunuz. Peki, ne yaptınız, en büyük günahınız neydi?
Bence dönüp bakınca Mısır Çarşısı patlamasında Pınar Selek hakkında yaptığımız haberlerde çok hatalıyız. Polisin verdiği her şeyi öylece aynen koymuştuk. 28 Şubat dönemi de var.
ÇİLLER İÇİN ÖLÜMÜNE BİR KAVGAYA GİRMİŞTİK
Medyanın en çok tartışıldığı dönemlerden biri yani?
28 Şubat, bizim için duygusal bir dönemdi. Doğan Grubu ile kanlı bıçaklıydık. Biz Tansu Çiller’i destekliyorduk, onlar Mesut Yılmaz’ı… Biz ölümüne bir kavgaya girmiştik Çiller için. Tiraj bile kaybettik. Geceledik seçim zamanında. Hatırlar mısın bilmiyorum. Ecevit, Çiller, Yılmaz aynı anda atv’de canlı yayına katılmıştı. Mesut Bey, yazık mitingden gelmiş, belli ki karnı da epey aç, önüne konan bisküvileri yiyor habire... Biz de onu yerken çekmiş, o dondurduğumuz kareleri manşet yapıp, bisküvi canavarı diye vermiştik. Amaç sevimsiz göstermekti (gülüyor).
AŞAĞILIK ŞEYLER YAPTIK
Ama bu da hiç gazetecilik değilmiş Ergun Bey.

Değil işte. Yaptık böyle aşağılık şeyler. Meğerse biz bilmiyorduk ama o zaman zaten batmış Sabah.
GAZETECİ DEĞİL, TÜCCARMIŞIZ
Şimdiyi sorguluyoruz ama o zamanlar sanki daha betermiş durum. Gazeteci değilmişiz.
Değilmişiz canım. Biz değilmişiz de tüccar olanlar varmış.
Var mı hâlâ tüccar gazeteciler?
Var ama o günkü kadar değil (gülüyor).
Sizin bir de ajan gazetecileriniz vardı, duruyor mu onlar hâlâ?
(Kahkaha atıyor) Var tabii canım olmaz mı?
MİT VE ASKER KENDİNE YAKIN İSİMLERİ HÜRRİYET’E YERLEŞTİRDİ
Ne yapar ki ajan gazeteci?
Kamuoyunu yönlendirir. Hatırlayın; Hürriyet Gazetesi’nde bir Kandil röportajı çıkmıştı. Gitar çalan gençler vardı. Ulusalcı kanat ve asker çok tepki gösterdi. İlk küfür yazıları yine Hürriyet’in içinden geldi. Kimler yazdıysa o yazıları bir taleple yazdı. MİT ya da asker kendine yakın bulduğu adamları özellikle Hürriyet’e yetiştirip etkin hale getirdi. Onları da çok uzun zaman kullandı. Bugün Sözcü’deki kalemlerin önemli bir bölümü neden eski Hürriyetçi?
28 Şubat’ta medya nasıldı. Hürriyet’in attığı o manşetler çok tartışılıyor, nasıldı o dönem medya biraz geçmişe dönelim mi?
Herkes bayağı günahkâr o dönemde. Hatta bakın iktidar bile 28 Şubat konusunda samimi değil. Bahçeli’ye yönelik bir çıkışı oldu Erdoğan’ın batık bankalar konusunda ne oldu. Sözde kaldı. İçki yasası nasıl 3 günde geldi Meclis’e.
57. hükümeti araştıracağız dedi Başbakan…
İyi de neden araştırmıyor? Elini tutan mı var? Sorgulasın, neden sorgulamıyor? Ne zaman araştırma komisyonu kuracak, emekli olunca mı? Bir de 28 Şubat’ın tek sorumlusu Çevik Bir ve Kemal Güriz mi? Gariban birkaç kişiyi aldılar içeride çürütüyorlar. Bu da vicdani değil, herkesten hesap sorumalı. Seçmece hesap sormak olmaz. Herkes sorumlu. İş dünyası da medya da, akademisyenler de. Seçmece hesap soruldu mu bunu benim vicdanım kabul etmez.
ADALETTE RÖVANŞ OLURSA ADALET OLMAZ
28 Şubat soruşturması bir rövanş mı?
Adalette rövanş olursa adalet olmaz. Adalet dediğiniz herkese eşit davranmaktır. Ya hiç böyle bir soruşturmayı açmayacaksın, görmezden geleceksin ya da açtın mı tam üstüne gidecek, tüm sorumlulardan hesap soracaksın.
28 ŞUBAT’TA YANLIŞ YAPTIM, ÖZRÜMÜ DİLEDİM
O kadar operasyon oldu. Askerler gözaltına alındı, tutuklandı. O dönemde medyada büyük suçlu diyoruz. Peki, operasyonlar medyaya neden uzanmadı sizce, ya da uzanabilir mi?
Hayır, hiç sanmıyorum. Tayyip Bey, başkanlığa gidiyor, o nedenle bir uzlaşmaya hazırlanıyor. O nedenle medyaya uzanmaz bu operasyon. Zaten ismi geçen herkes çok rahat ve huzur içinde farkındaysan. Ben insanları içeri tıksınlar demiyorum ama o dönemin hesabı verilmeli. Ben yanlış yaptım özrümü diledim. Bu arada herkesin sandığı gibi baş aktör de değildim ben Sabah Gazetesi’nde. Aslolan hesabın sorulması ve bu kişilerin deşifre edilmesidir. AK Parti ile ayrıldığım ve eleştirdiğim noktaların başında seçmece adalet geliyor.
AK PARTİ’NİN “SEÇMECE ADALET” ANLAYIŞINI ELEŞTİRİYORUM
Bana o dönem atılan ve hiç unutmadığınız bir manşeti söyleyebilir misiniz?
“Paşa paşa imzaladı” 28 Şubat kararlarını imzaladığı gün Erbakan için atmıştım. Zafer Mutlu bulmuştu. İyi başlıktı ama (Gülüyor)
Zafer Mutlu’nun da o dönemdeki rolü epey tartışılıyor ama.
Zafer Mutlu’nun direkt askerle bir bağı yoktu aslında sanılanın aksine. Mesela Genelkurmay ile ilişkisi Ertuğrul Özkök’ünkü gibi değildi.
ASKERİ RAHATSIZ EDEN HER ŞEY HÜRRİYET’TE MANŞET OLDU
Özkök’ün ilişkisi nasıldı?
O Genelkurmay ile oldukça içli dışlıydı. Bir kadıncağız vardı. Hurşit Tolon 1. Ordu Komutanıyken Adli Tıp’taki bütün şüpheli raporları veren kişiydi bu kadın. Ve Hürriyet’te yazdı. ODATV’nin sahibi olan Soner Yalçın birden Hürriyet’in 1. sayfasında buldu kendini. Orhan Pamuk’un Ermeni meselesinden dolayı hedef gösterilmesi, Ahmet Kaya’nın Kürt meselesinden, Hrant Dink’in Sabiha Gökçen’in Ermeni olduğunu açıklamasıyla tepkiler alması tüm bunların hepsi askerin öfkesiyle ilgiliydi. Ve askeri rahatsız eden her şey Hürriyet’te manşet oldu. Ve hep bu tarz yazan kişiler Hürriyet’te yazar oldu. Koca gazetede bir tane demokrat yazar yoktu düşünsene hala da yok.
KOCA HÜRRİYET’TE BİR DEMOKRAT YAZAR YOK
Hiç mi yok?
Sence var mı söyle hadi bir isim bana
MEHMET YILMAZ DA DEMOKRAT DEĞİL
Mehmet Yılmaz iyi gidiyor sanki, Yılmaz Özdil’i saymazsak.
O da seküler bakıyor. Demokrat çizgide değil. Muhalif kalem o sadece.
AYDIN DOĞAN TÜCCAR MEDYA PATRONLARINDAN
Peki, Aydın Doğan nasıl bir medya patronuydu?
Tüccar. Gazete patronluğu sayesinde milyar dolarlık bir servetin sahibi oldu. İşini iyi yöneten biri.
Kazandığı kadarda kaybetti sanki?
Hiç kaybetmedi. Ne kaybetti?
Vergi cezaları, sevdiği kalemlerle yollarını ayırması, yöneticiliğini çocuklarına devretmesi, bir kaybediş değil mi?
Devretti mi acaba, çocuklar mı yönetiyor orayı baba mı, acabalar ne çok değil mi? Sözde Tayyip Bey ile sorun yaşadılar. Biri ona “midesi geniş” dedi. Öbürü ona “yetimlerin parasını çaldı” dedi. Sonuçta Trump Towers’ın açılışında buluştular. Demek ki uzlaşmışlar. Demek ki çok da kaybetmemiş.


SİLAHLI KUVVETLER EN BÜYÜK DESTEKÇİSİ ABD’Yİ KAYBETTİ
28 Şubat döneminde TSK ile şimdiki TSK arasında farklar var mı?
1980 ihtilalini yapan kadroların zihniyetiyle bir kopuş yaşanıyor şu anda. Asker kendini eskiden her şeyin, siyasetin bile üzerinde görüyordu. Vatanın, milletin, toprağın tek koruyucusu ve en doğruyu bilen, her şeyi yapan olarak görüyordu. Şimdi güçlü bir iktidar karşısında kedi çizgisine çekildi. Ama yarın öbür gün daha zayıf bir iktidar tablosu ortaya çıkarsa ne olur kestirmek kolay değil. PKK ile müzakere konusunda bir şey çıkmazsa, ya da Suriye işi sarpa sararsa Silahlı Kuvvetler ne yapar bilemiyorum. Ama en büyük destekçisi ABD’yi kaybetti. Silahlı kuvvetlerin bütün varlığı, gücü Amerika’nın desteğine bağlıydı.
SOLCU BİR GELENEKTEN GELİYORUM
28 Şubat dönemindeki Ergun Babahan ile şimdiki Ergun Babahan arasındaki farklar ne?
Ben sol bir gelenekten geliyorum. Solculuk temel sorunu dinle olan bir akım. eşitlik emek vardı ama asıl kavga toplumun dini kültürüyle olan kavgaydı ne kadar kabul etmesek de. Hepimiz de sekülerlik konusunda Staline yakın bir çizgideydik. Gerekirse insanları asıp keseceksin ama dinin toplum hayatından atılmasını sağlayacaksın. Sonra Marks’ı daha çok okudum. Sabah’tan 2000’de ayrıldıktan sonra Ankara’da 6 ay Akşam’da çalıştım ve muhafazakâr meslektaşlarımla ahbap oldum, onlar benim farklı bir Türkiye’yi tanımama yardımcı oldu. Biri doğru bir yanlıştan ziyade benim kendi değişimim oldu. Bir çıkar ilişkisinden doğan değişim değil yani. Öyle olsa hala Sabah Gazetesi’nde olurdum.
“Solcu gençliğimden kalan isyancı ruhumu hiç kaybetmedim” demiştiniz veda yazınızda. O ruh ne alemde?
Hala arada bir ortaya çıkıyor. Twitterda buna şahit olmak mümkün. Özellikle bir şeylere sinirlenince. Düşünsene Mazlum-Der gitmiş oraya (Reyhanlı) mükemmel bir rapor hazırlamış onu bir satır olsun verin. İşte o verilmeyince sinirleniyorum. Sonuçta Mazlum-Der İsrail ajanı falan değil. Gitmiş doğru bir şey yapmış. Orada doktor yok diyor, mültecilerin durumu anlatılıyor, hükümete yol gösteren uyarılar vardı.
Türkiye’de sizce hala var mı solculuk-sağcılık diye bir şey?
Türkiye’de solculuk, Kemalistlik ve Milliyetçilikle eş değerde maalesef.
10 yıllık bir iktidardan söz ediyoruz. Yanlışlarını doğrularını konuşuyoruz. Gün geçtikçe de gücünü katlayarak artırıyor sanki bu şahlanış nereye kadar sürer, birde bu hükümetin gitme olasılığı var mı?
Bu mevcut muhalefetle çok zor görünüyor iktidarın gitmesi. MHP ve CHP’den iktidara oy kaybettirecek hiçbir hamle gelmez. İktidarın bir şekilde oy kaybetmesi mümkün ama CHP ve MHP’nin oy kazanması ve İktidar olmaları mümkün değil. Ne olur iktidarın içinden çıkar muhalefet.
AVM VE GÖKDELEN PARTİCİLİĞİ RAHATSIZ EDER
AK Parti tek sesli bir parti değil mi, nasıl olacak bu içten muhaliflik?

Ama sadece meclis grubundan ibaret değildir ki bu parti. Parti dediğiniz yaşayan bir organizma, o insanlarında birtakım hayalleri, inançlar, değerleri var. Ondan uzaklaşıldığını görünce bundan rahatsız olan insanlar olacaktır. Bir parti İstanbul’da AVM, gökdelen partisi olduysa eğer bundan birçok kişi rahatsız olur. Her yere çirkin binalar dikiliyor. Şimdi dünyanın her hangi bir yerinde bir mimar getirsen şu Levent ve Kanyon civarını gezersen kafayı yer herhalde.
AKP TÜRKİYE’YE EKONOMİDE ÇAĞ ATLATTI
AK Parti’nin en büyük başarısı hangi konuda oldu sizce?

Bence ekonomide çok başarılı oldu. Çok istikrarlı gitti ve Türkiye’ye çok ciddi bir çağ atlattı. İkincisi ise ülkeyi uluslararası arenada Türkiye’yi farklı bir yere taşıdı.
Cari açık patladı, işsizlik rakamları katlanıyor. Bunlara rağmen iyi mi diyorsunuz ekonomiye?
Bunları 10 yılda düzeltmek ne mümkün. Bu sorunları düzeltmek için biraz zaman dilimine ihtiyaç var. Cari açık 3 günde düzelecek bir şey değil. Genel anlamda ekonomi cidden iyi. Türkiye krizler ülkesi olmaktan çıktı, en önemlisi bu.
Uluslararası arena dediniz ama dış politikada izlenen yön ve yöntemlerde epeyce tartışılıyor. En çok da Suriye şu sıralar. Buna ne demeli?
Suriye ile aramızın iyi olması utanç verici olurdu zaten. Sadece izlenen yöntemler tartışılabilir. Suriye çok iyi okunamadı bence. Bunu okumak için de uzman olmak gerekmiyor.
Sınırdaki sığınmacılar da git gide arttı sorunlar büyüdü değil mi?
Bak mültecileri sadece biz değil, diğer ülkeler de alıyor. Bunda bir sorun görmüyorum. Sorun nerde biliyor musun, almışlar onca insanı oraya bırakmışlar, yani saldım çayıra Mevlam kayıra hesabı. Yanlış orada. Sen 80 bin kişiyi getirmişsin oraya koymuşsun. Genel demiyorum ama Suriye konusunda taktik hatalar var.
Bataklığa mı sürükleniyoruz Suriye’de biz?
Hayır asla.
SİLAHLARIN SUSMASI BİR ÇÖZÜMÜN BAŞLANGICIDIR
Çözüm süreci bir çözüm olacak mı, yoksa çözülüş mü olacak muhalefetin dediği gibi?
Silahların susması bir çözümün başlangıcıdır zaten. Bugünkü atmosferde “Türkiye bölünüyor, taviz veriliyor” diye konuşmak çok gerçekçi değil, 2 sene çatışmasızlık ortamı olursa bugün “Öcalan serbest mi bırakılacak” diye bağırıp çağıranlar bile “yeterince yattı” noktasına gelebilirler, “barış olacak olsun” diyebilirler. Bekleyip göreceğiz.
Ciddi bir risk aldı Başbakan bu noktada değil mi?
Tebrik etmek lazım o yüzden de. Bu hiç de kolay bir şey değil. Çok önemli.
Hükümete oy patlaması yaşatabilir mi bu süreç, ya da kaybettirebilir mi?
Oy açısından mı bakıyor emin değilim, ama kaybetmemek açısından baktığından eminim. Görünen şu ki, şu anda hep karşı taraf habire veriyor ama hükümetin verdiği bir şey yok.
Almadan vermek nasıl oluyor, mümkün mü?
Bende merak ediyorum ama sonuçta genel bir demokratikleşme bekleniyor. Öcalan’ın ağırlığıyla.
Tayyip Erdoğan ne kadar demokratik Ergun Babahan’a göre?
Liderler ne kadar demokrat olur bilemiyorum. Ben daha çok Tayyip Bey’i Abdülhamit tarzına benzetiyorum. Kötü anlamda değil ama. Her şeyi kontrol eden ve ülkeyi çok hızlı zenginleştirmek, geliştirmek isteyen bir lider… Aceleci. Hızını kesen her şeye de öfkeleniyor.
TEK LİDER TAYYİP ERDOĞAN
3 lidere bakınca ne söylersiniz?
Öbürleri lider değil. Tek lider Tayyip Bey. Dünya çapında da çok önemli bir figür haline geldi. Orada da lider…
Muhalefeti çok önemsemediğinizi gördüm. Demokrasi açısından muhalefet önemlidir ama.
Muhalefet şu an tek dalga boydan yürüyor. Ne söylüyor, nasıl bir politika üretiyorlar ki. MHP ve CHP’nin Kürt sorunundaki farkını ben hâlâ bilmiyorum. Sadece ucuz eleştirilerle muhalefet yapılmaz.
Muhalefetle ilgili konuştukta aklıma Devlet Bey’le ilgili yazdığınız bir yazı geldi. Kaset komplolarının olduğu dönemde kaleme alınan ilginç ve garip bir yazıydı. MHP’lileri epeyce kızdırdınız, gazeteyi basıp cam çerçeve indirenler oldu. Neden böyle bir yazıyı kaleme aldınız?
Devlet Bey’in yakın çevresiyle ilgili birkaç farklı kaset daha çıkacağıyla ilgili bir yazı okumuştum, aslında onu yazmak isterken yanlış anlaşıldım. Okuyanlar Devlet Bahçeli ile ilgili bir kaset çıkacağını yazmışım gibi anladılar. Üzüldüm de... Kasti bir durum yoktu.
ÇÖZÜM SÜRECİ MHP’Yİ BÜYÜTECEK
MHP’nin çözüm sürecine bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bence bu süreç CHP’yi küçültüp MHP’yi büyütecek. Çünkü Ana muhalefetin ne söylediğini anlayabilmek mümkün değil, MHP ise çizgilerinden hiç ödün vermedi.
Türkiye’de iktidara karşı en dik duran medya patronu da sormak isterim var mı?
Yok, öyle bir isim. Çünkü hepsi aynı zamanda işadamı, sadece medya ile meşgul değiller. Nasıl dik durabilirler ki, hükümetle sürekli iş yapıyorlar.
ASKER VE TAYYİP BEY SABAH’TAN AYRILMAMDA ETKİLİ OLDU
Hiç talimatla işinizden olduğunuz oldu mu?
Sabah’tan ayrılışım işte. Hem asker hem de Tayyip Bey’in etkisi olduğunu düşünüyorum.
MEDYADA YARATICILIK BİTTİ
Türkiye’de medyanın en büyük problemi ne?

Yaratıcılığın bitmesi. Ajanstan herkese haber geliyor. Herkes hemen hemen aynı manşeti atıyor. Araştırma, sorgulama kalmadı. Hep bir hazırcılık. Reyhanlı olayını mesela hemen Acilcilerin üzerine yıktılar. Ama kim bu Acilciler, nedir, ne iş yapar, nereden gelmişler biri de kalkıp sorgulamadı. Ajanslardan ne gelirse o giriyor gazetelere.
OTO SANSÜR BAHANE, GAZETECİLİK ADINA YAPILACAK ASLINDA ÇOK ŞEY VAR
Kuvvetli bir oto sansürden de bahsediliyor son dönemde?

Ben bir yazımda gazete memuru olmayacağım yazmıştım, onlar bunu hükümetin memuru olarak algıladı. Hâlbuki Dinç Bilgin’in söylediği bir şeydi bu; sabah gelip, akşam gitmek, ay sonunda da maaşını almak. Oto sansür, baskı bahane… Gazetecilik istendiği sürece her türlü yapılır ve hala gazetecilik adına yapılacak aslında çok şey var. Acilciler kimdir, DHKPC nedir diye bir haber yapsanız insanlar bakın nasıl okur bunları.
AYRANI SEVERİM AMA MİLLİ İÇECEĞİM ŞARAP
Milli içkiniz ne bu arada, Başbakan’ın açıklamasıyla birlikte ayrana olan sempati arttı mı?
Milli içkim eskiden rakıydı şimdi şarap oldu. Ama ayranı da çok severim. Günde yarım litre içerim. Başbakan’ın açıklamasıyla ilgisi yok ayrana olan sempatimin (Gülüyor)
Sanki yapay gündemleri daha çok tartışıyoruz bizler?
Ee tabii öyle. Çözüm süreci dururken neden ayran konuşuyoruz ki? Ayranın faydalarını, alkolün zararını bilmiyor muyuz biz. Türkiye git gide sıkıcı bir ülke haline geliyor. Sığlaşıyoruz.
Akilleri atladım arada Ergun Bey, onları da sormak isterim, epeyce tepki alıyorlar gittikleri yerde.
O tepkiler organize. İşçi partililer, CHP ve MHP’liler organize ediyor.
Şart mıydı ki böyle bir komisyon?
Bence çok akıllıca... Tepkiyi AK Parti’den alıp akillere çekti. Birde halk, akillerle daha rahat konuşabiliyor, sorabiliyor.
GAZETECİLER AKİLLER ARASINDA OLMAMALIYDI
Akiller arasında meslektaşlarımızda var. Gazetecilerin olması doğru mu böyle bir oluşumda?
Olmamalıydı. “Hoca Efendi’ye gidip röportaj yapıp nasıl yazmazsın” diyenler gazeteciden nasıl akil olur diye hiç sorgulamıyor. Bence Pensilvanya’ya gidip yazmamak bir şeydir. Belki en fazla size kötü gazeteci derler. Ama hem gazeteci olup süreci yazmak hem de akil olmak hiç doğru bir şey değil.
Size böyle bir teklif gelse kabul etmezdiniz yani?
Ben işsizim şu anda. İşsiz olduğum içinde hareket olsun diye kabul ederdim (Kahkaha atıyor)
Ergun Bey, biz gazeteciler çok talihsiziz. Tabi bu benim görüşüm. Bir kişinin talimatıyla işimize son verilebiliyor. Mobinglere maruz kalıyoruz. İşsiz kalınca iş bulmamız çok zor. Güzel ama zor bir meslek. Şimdi siz de işsizsiniz. Zor olmalı bu durum. Yaşamın geri kalan kısmını nasıl idame ediyorsunuz?
Başka işler yapacağım. İlla gazetecilikle yaşantımı sürdürecek değilim. Ama şöyle de bir sıkıntı var; Eğer iktidarı kızdıran bir hamle yaptıysanız hayatınızın geri kalan kısmında hiç şansınız yok. Eskiden böyle değildi. Bir kapı kapansa bir başka kapı açılırdı. Medya patronluğu bugünkü patronlara bir numara büyük geliyor.
BEN BUGÜNKÜ MEDYA PATRONLARINA UYGUN YÖNETİCİ DEĞİLİM
Bir bakmışsınız yine bir teklif gelmiş ve yine yöneticisiniz. Bu olabilir mi?
Yok. Bu dönemin medya patronlarına uygun bir yönetici değilim ben artık.
TÜRKİYE’NİN EN YANDAŞ GAZETESİ HÜRRİYET
Bir de yandaş- candaş meselesi var değil mi, son dönemin türevlerinden?
O bir dönem Sabah’ı karalamak için çıkarılan bir kavram. Vatan’ı çıkarmalarına rağmen batıramadılar Sabah’ı, terimlerle karalamak istediler. Yandaşı Sabah için çıkardılar çıkarmasına ama bugün Türkiye’nin en yandaş gazetesi Hürriyet. Yandaşlığın ötesinde iktidarın yalakası... Hürriyet’te hangi haber çıkıyor son dönemde. Yazarlarıyla da arasında büyük kavga var. Bakın Yeni Şafak’tan bile daha yandaş Hürriyet, düşünün Yeni Şafak tarzındaki gazeteler Tayyip Bey’i belediye başkanlığından bu yana destekliyor ancak Hürriyet 10 sene önce “Muhtar bile olamaz” diye manşet atmış bir gazete. Bugün ise Tayyip Bey hapşırsa manşet atıyorlar.
HÜRRİYET İKTİDARIN YALAKASI, PATRONUN HİSSE SENEDİ
Bambaşka bir Hürriyet Gazetesi çizdiniz…
Öyle ama Hürriyet gazete falan değil. Patronun hisse senedi (gülüyor).
PATRONA GÖRE GAZETECİLİK YAPILIYOR
Medya patronlarına göre gazetecilik mi olur Allah aşkına?
Patronun işi amaçlı gazetecilik yapılıyor ama Türkiye’de. Bu içki yasağı, 1 Mayıs gibi olaylarda aslında yapılan gazetecilikten Hürriyet’in 1. sayfasını hazırlayanlar da rahatsız. Patronları izin vermediği için istedikleri manşetleri atamıyorlar. Hürriyet’in yazı işleri ile Mehmet Yılmaz arasında siyasi bir görüş farkı yok ki AK Parti’ye bakış açısından. Oturduklarında bir içki masasına onlarda rahatsızlıklarına dile getirmiyorlar mı sanıyorsun.
TÜRKİYE’YE GELMİŞ GEÇMİŞ EN ÖNEMLİ MEDYA PATRONU DİNÇ BİLGİN
Dinç Bilgin’in de son dönemdeki verdiği röportajlar oldukça dikkatimi çekiyor, kendi ifadesine göre bayağı günahkârmış, çıkara çıkara bitiremedi günahları?
Dinç Bey’in elbette yanlışları var ancak biraz abartıyor. Bir daha Türkiye’ye Dinç Bilgin gibi bir medya patronu gelmeyecek. Dinç Bilgin ile çalışamamış olmak bence Türkiye’deki gazeteciler için büyük kayıp. Türkiye’ye gelmiş geçmiş en önemli medya patronudur.
TAYYİP BEY’SİZ BİR TÜRKİYE’Yİ HAYAL BİLE EDEMİYORUM
Başbakan Erdoğan’a yönelik de büyük övgüleri var Dinç Bilgin’in. Bunu nasıl okumalı?
Büyümek, kalkınmak ve hızlı gelişmek açısından haklı… Biz zamanında rahmetli Turgut Bey’e çok sert muhalefet ettik. Canını yaktık, sonrasında Türkiye’nin ne hale geldiğini gördük. Benim de Tayyip Bey’e eleştirilerim oldu ama onsuz bir Türkiye’yi hayal bile edemiyorum. Ne olacak onsuz bu ülke. Yarın çıksa “bıraktım” dese Türkiye’nin değeri çok ciddi manada düşer. Tayyip Bey çok önemli bir siyasi figür… Bu doğruyu söylemesem gazeteci değilimdir zaten. Doğruya doğru. Eğriye eğri.
Sizi işinizden etmesine rağmen bu kadar olumlu bakıyorsunuz, ilginç geldi.
Ben çok kızabilirim ama kişisel bakmamalı. Liderlik kumaşı var onda. Tarih kitapları beni değil, onu yazacak sonuçta.
CEM UZAN KÖTÜ BİR İNSAN, TÜRK MEDYASINDA OLMAMASI ŞANS
Cem Uzan da bir ara piyasaya yeniden çıktı, röportajlarla vs. Onunla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Onun medyada olmaması Türkiye için büyük şans. Kötü bir insan... Ruhu kirli. Kötülükler yaptı, çok insanın canını yaktı. Aydın Doğan bile o kadar pervasız yapmadı.
10 yıl sonrasını düşünürsek medyayı ne bekliyor?
Valla git gide online kayıyor. Çok kestirmek mümkün değil. İnternet önemli bir başrol olacak bu kesin. Türkiye’de yazılı basın ciddi sıkıntıda. Haber kanalları da aynı sıkıntıya düşüyor. İnternet medyası bunları deyim yerindeyse sollayacak.



HAYATIM İNİŞ ÇIKIŞLARLA DOLU
Bir gün bunları yaşayacağızı, sizin de bu duruma düşeceğinizi hayal bile etmemişsinizdir değil mi?
Sabah’ın satışından sonra bekliyordum aslında. Hayatımda çok fazla iniş çıkışlar oldu, hiç bir şey şaşırtmadı ve sürpriz olmadı. Arada krizler olması iyidir. Aksi durumda hayat çok sıkıcı olurdu. Bir fabrikaya girersin oradan emekli olursun ama monoton bir yaşantıdır. Çokta dramatize etmiyorum açıkçası yaşantımı.
OĞLUM BENİ HÂLÂ GAZETECİ SANIYOR
Bir küçük oğlunuz vardı değil mi, bu arada evdekiler farkında mı sizin cephede yaşananlardan?
Bir oğlum, bir kızım var. Aralarında on yaş var. Oğlum hâlâ benim gazeteci olduğumu sanıyor ve “Büyüyünce ne olacaksın” diye soranlara “Gazeteci olacağım” diyor.
O İSTİYOR AMA BEN OĞLUMUN GAZETECİ OLMASINI İSTEMİYORUM
İstiyor musunuz peki oğlunuzun bu şartlarda gazeteci olmasını?
Hayır istemiyorum. Gazeteciliği gazetecilik için yapanların hiç şansı yok. Gazeteciliği zengin olmak için yaparsan yap derim.
Bunun adı gazetecilik değil ki ticaret!
İşte ben de o yüzden istemiyorum hiçbir şekilde oğlumun gazeteci olmasını (gülüyor).
TARIMLA İLGİLENEBİLİRİM
Siz bundan sonra ne yapmayı planlıyorsunuz?
Ben haftanın 3-4 günü İstanbul’dan uzakta olacağım. Tarımla ilgilenebilirim mesela.
İnsan gücünü kaybettiği zaman dostlarını da kaybedermiş, siz buna inanıyor musunuz?
Tabii ki. Dost sandıklarının aslında gerçekte dost olmadığını anlıyorsun. Ama yakın dostların hep baki kalıyor. Benim bünyem alışkın böyle şeylere.
DİNÇ BİLGİN KOLAY KOLAY İŞ BEĞENMEZDİ
Belli ki bu meslek sizin için bitmiş. Peki, meslek hayatınızda unutamayacağınız 2 önemli olay söyleyebilir misiniz bana, sizde iz bırakan?
“Darbeye hayır” manşeti, birde Ergenekon soruşturmasının ilk gününde Hürriyet, Milliyet gibi gazeteler kıyameti koparırken, savcıya küfrederken ben “devlet derin devlete karşı” manşeti atmıştım o çok güzel bir başlıktı. Sabancı cinayetini de unutamıyorum. Zafer Mutlu o gün Ankara’daydı. Gazeteyi yaptık ve çok yorulduk. Gece boyu çalıştık. Ertesi gün Dinç Bilgin beni çağırmış. Çok rahatsız oldum çünkü kolay kolay çağırmaz, çağırdım mı da mutlaka bir şeyi beğenmediği için çağırırdı ama yanına gittiğimde bana bugün “Sabah’ın sahibi olmakla gurur duyuyorum iyi iş çıkardınız” demişti
Bir blogunuz var en azından orada yazıyorsunuz bu iyi bir şey
Yok, artık orada da yazmıyorum, sıkıldım
Ee komple bitirmişsiniz siz.
Çok sıkıldım bu meslekten çünkü şu anda hiçbir şey yapılmıyor. Angeline Jolie göğsünü aldırdı diye bir haber var her yerde. İyi de nedir bu, neden oluyor diye sorgulayan yok. Hep hazır habere konuluyor. Türkiye’deki durum nedir, başka kadınlarda var mı, hiç sorgulayıcı bir gazetecilik yok. Haber işleyiciliği yok, kuyumculuk gibi oldu bu iş. Herkese altın geliyor. Onlarda vitrine işlemeden koyuyor.
Eskiden araştırmacı, sorgulayıcı gazetecilik yapılıyor muydu?
Eskiden haber işçiliği vardı. Sabah’ın yazı işleri toplantısından saatlerce çıkamazdık. 1. sayfa için kafa patlatırdık. Ben herhalde 10 yıllık yazı işleri ve genel yayın müdür yardımcılığı yaptım Zafer Mutlu’nun yanında. En büyük fırçayı 2. başlıktan yemişimdir. Biz Sabah’ta şok, skandal başlığı atamazdık, yasaktı. Bugün gazeteler bu manşetlerden geçilmiyor. Biz hep fark yaratmak için uğraşırdık. Ben şimdiki gazeteleri tek başıma çıkarırım ne var ki, ajanstan al copy-paste.
BAZEN KORE GİBİ OLUYORUZ
Başbakan Erdoğan’ın gazetecilere yönelik sert söylemlerini nasıl buluyorsunuz?
Dengesiz bir mücadele... Kullandığı ifadeler bir Başbakan’a çok yakışmıyor. Ancak halk onu böyle seviyor. Külhanbeyi haliyle. Tayyip Bey, bence medyanın bir hareketi iktidar yapma değil ama iktidardan düşürme gücü olduğuna inanıyor ve bu nedenle titiz çalışıyor. Düşünün ki Erdoğan, konuştuğunda 10 kanal aynı anda yayına giriyor. Kore gibi oluyoruz. Kimi kanallar Bahçeli’yi hiç görmüyor. CHP’ye çok az yer veriyor. Adil davranılmıyor.


BAŞBAKAN’IN ÖNÜNDE ÇOK İÇTİM, KIZIYORDU
Var mıdır sizin de Başbakan’la kadeh tokuşturma hayaliniz, Ertuğrul Özkök gibi?
Yok canım (gülüyor). Onun inancına göre bu yanlış, saygı duymak lazım. Ama önünde çok içtim. Bana o yüzden çok kızdığını da biliyorum.
Ne dedi size?
Bana söylemedi ama başkalarına söylemişti. Kulağıma geldi.
BAŞBAKAN’IN ÖNÜNDE DE 2 ŞİŞE KIRMIZI ŞARAP İÇMİŞTİM
Çekinmiyor muydunuz peki?
Hayır, ben kendi yapabildiğim şeyi başkasının önünde yapamıyorsam ben değilim ki, ben içki içiyorum, hem de iyi içiyorum içince. Başbakan’ın önünde de 2 şişe kırmızı şarap içmiştim.
Nerede içtiniz?
Özel, evde.
BAŞBAKAN’IN UÇAĞINDA ÇOK İÇTİM
Özel ev derken?
Birinin evinde özel bir toplantı vardı. O zaman Sabah’ın başındaydım. İçerken çekinmedim. Ben her zaman Erdoğan’ın her gezisinde, uçağına her bindiğimde içtim. Övünmek için söylemiyorum. Başbakan’ın uçağında epey içki oluyor, ikram da ediyorlar. Ben de çok içmişimdir. Şimdi hâlâ içilebiliyor mu bilmiyorum. Çünkü insanlar artık soru sormaktan korkuyorlar.
Soru sormak zor ama Başbakan’a.
Biraz sert yapısı var. Ama şunu da unutmamalı zamanında onun için bazı insanlar muhtar bile olamaz manşeti atmıştı.
O günlerin rövanşı mı şimdi ki medyaya davranış tarzı?
Yok öyle olduğunu düşünmüyorum. Kişisel yapısı da böyle... Eğer rövanşişt Duygular içerisinde olsaydı birçok insan şimdi yanında olamazdı. Bence dengelere göre hareket ediyor Tayyip Bey. Aydın Doğan ile kavga etmesi gerektiği yerde ediyor, uzlaşması gerektiği zamanda uzlaşıyor. Arzuhan Yalçındağ’ın akil olması mesela.

Sıcak bir gelişme yaşandı ve TMSF Çukurova Grubu'nun gazetelerine ve televizyonlarına el koydu.Siz de Sabah Gazetesindeyken TMSF devrini yaşadınız. Nasıldır TMSF dönemi gazeteciliği, sıkıntılı mı?

Benim TMSF ile çalıştığım dönem çok rahattı.Açıkçası hiç müdahale görmedim desem yeridir, belki bu sayede Sabah ve atv'nin değeri korundu.Zaten 1 yıllık bir dönemdi.TMSF'nin ilk önceliği şirket değerini yükseltmek olursa, sorun olmaz.
Siz nerede ve nasıl noktalamak isterdiniz bu mesleği, sanırım hayaliniz bu değildi?
Sabah’tan ayrıldığımda zaten noktalanmıştı. Kritik noktalarda bulunmuş gazetecilerin çok da hayal kurma şansı yok. İyi bir şemsiyeniz yoksa zorlaşır iş.
Size samimiyetiniz ve bu güzel röportaj için bana vakit ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum.
Asıl ben teşekkür ediyorum. Keyifliydi.