Ekrem İmamoğlu ile Murat Ongun yolları mı ayırıyor?

Medyaradar'ın gizemli yazarı Keskin Kalem yine medya dünyasında ses getirecek bir yazıya imza attı.

İMAMOĞLU-ONGUN YOLLARI MI AYIRIYOR?

Kanal kanal geziyordu…
Bolca tweet atıyordu…
Açıklama yapıyordu…

Ancak o günden beri, ne ses var ne seda…
Sosyal medya hesabı ıssız…
Tek bir bilgi de sızmıyor, kimse ne olduğunu bilmiyor…

Evet yoldaşlar, doğru tahmin ettiniz…
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve basın danışmanı Murat Ongun’dan bahsediyorum.

Malum İstanbul’u kar kıyamet götürürken bir balıkçıda İngiliz elçiyle yemek yemesi İmamoğlu’na büyük darbe vurdu.
Tek mesele bu değildi.
Ongun da o sıralarda İsviçre’de tatildeydi.
Hatta, İstanbul’daymış gibi tweetler atmıştı o gece.

Bu olaydan sonra İmamoğlu defalarca kameralar karşısına geçti, kendini savundu.
Ama İBB’yle ilgili her meselede açıklama merci olan Ongun…
İşte O’ndan hiç ses seda çıkmadı.
Günlerdir tweet de atmıyor.
Üstelik özellikle muhalif cepheden kimse de sormuyor Ongun nerede diye…
Sanki Ongun hiç var olmamış gibi…

Madem kimse sormuyor, emekli de olsam, bari gazetecilik yapayım dedim.
Keskin kulaklarımı İBB’deki kaynaklarıma çevirdim.
İşittiklerimi sizinle paylaşayım:

Durum o ki, Öküz komada, ortaklık da bitmek üzere.
Meali: İmamoğlu-Ongun yollarını ayırmayı düşünüyor.

İmamoğlu’na, özellikle sosyal medya stratejileriyle koltuğunu kazandırdığını düşünen Ongun,
İBB içinde de çokça eleştiriliyordu.
Kimi egosundan, kimi kendini çok ön plana atmasından şikayetçiydi…
Kimi de bazı gazeteci ve web sitelerin fonlanmasından…
CHP genel merkezinde de ‘pek laf dinlemediğinden ve başına buyruk hareket ettiğinden’ bahsediliyormuş.
İstanbul’daki CHP ilçe belediyelerinden çoğu da, Ongun’dan şikayetçiymiş ve genel merkeze dillendiriyormuş dertlerini.

İmamoğlu son yaşananlara kadar tüm bu eleştirilere göğüs gerdi.
Gerçi yakın çevresi, Ongun’un zaman zaman kendisinden bile ön planda olmasına karşı ufaktan alerji geliştirdiğini söylüyordu ama…
Doğru ya da yanlış…
Gelinen nokta ortada…

Duyduğuma göre, Ongun tatilden dönmüş.
Ve İmamoğlu’yla yüz yüze hiç görüşmemiş.
İkili arasında çok soğuk rüzgarlar esiyormuş.
Araya girip durumu düzeltmeye çalışanlar olmuş ancak, nafile…

İBB’nin iletişiminden sorumlu Ongun’un tatilde olduğu gece bir iletişim faciası yaşanması,
CHP genel merkezinde de kaşları çatmış.
Hatta sadece CHP değil, İYİ Parti’de de benzer bir durum varmış.
Bilmem dikkatinizi çekti mi?
İmamoğlu’na ikinci Fatih diyen Meral Akşener sessiz.
Yemek krizinden sonra İmamoğlu’na tek bir destek mesajı atmadı.
CHP kulislerinde Kılıçdaroğlu’nun memnuniyetsizliğinden çok, Akşener’in bu tavrının İmamoğlu’nu mutsuz ettiği de konuşuluyormuş…

Hatta son bir iddiayı da yazayım yoldaşlar.
İngiliz elçiyle genel merkezden habersiz yenilen yemek krizinin dumanı tüterken,
İmamoğlu bu kez de ABD elçisiyle bir araya geldi.
Hem de elçi Flake, daha Kılıçdaroğlu’nu bile ziyaret etmemişken!

Elçilerle bu kadar yan yana görüntü veren İmamoğlu’nu, kendi partisinden siyasetçiler ‘ülke sosyolojisini bilmemekle’ de suçluyormuş.
Yani mealen ’Türk milleti bu tür hareketleri sevmez’ diyormuş.

Mış…
Mış…
Mış…

Bunlar iddia.
Ama kaynaklar sağlam.
Ongun koltuğunda kalacak mı, yoksa o da görevden affını isteyecek mi?
Bence yakında göreceğiz.

GAZETECİLERİN TADI NEDEN KAÇTI?

Dayanışma çok önemli sırdaşlar…
Neden mi dersiniz?
Çünkü haftalardır yazıyorum yıllık zam konusunda patronlar çamura yatıyor.
Resmi enflasyon yüzde 36, bağımsız kuruluşlara göreyse daha fazla.
Mesela asgari ücrete neredeyse yüzde 50 zam yapıldı.
Ammaaaaaa gelin görün ki medya patronularımız resmi enflasyon rakamının biraz altında zam oranları zikrediyor.
Bazıları daha az yapmayı düşünüyor.

Kulağıma gelenlere göre Demirören yüzde 30 ila 35 arasında değişen yıllık zamlar yapmış.
Hiç yapmamasından iyidir.
Ammaaaa neden ‘herkese en az yüzde 36 zam verelim, daha düşük maaşlılara yüzde 40’ bile denilemedi?
Önümüzdeki yıllarda, medya patronları ceplerindeki akrebin sonucuna şahit olacak.
Pek çok kalifiye gazeteci muhtemelen işten ayrılacak, yeni kalifiye eleman bulmakta zorlanılacak vs…
Bakın kuryelere…
Örgütleniyorlar, istediklerini alıyorlar…
Her gün başkalarının sesini duyuran gazetecilerse, kendi seslerini duyuramıyor.

Medya emekçisinin tadı tuzu kaçtı, kiminle konuşsam durum böyle.
Seslerini duyurmak da boynumun borcu.
O nedenle bir kez daha yazıyorum, bu gidişle ara zam bile yapmanız gerekebilir.
Yapmayın etmeyin n’olur!

BBC ADINA NEDEN UTANDIM?

Hazır emek, maaş konusuna girmişken beni çok ama çok şaşırtan bir durumu da yazmasam olmazdı sırdaşlar.
Malum bizim medyada BBC’de çalışmak eskiden bir olaydı.
BBC ekolünden bahsedilir, orada bir sene bile görev almış kişiler başka bir yere konulurdu…
Fakat gördüğüm kadarıyla o ekol de bitmiş.
Koca İngiliz devleti bizim medya patronlarından beş beter olmuş!

Kur nedeniyle Türk gazetecilere verdikleri maaşlar zaten erimiş!
BBC’ye olan masrafları azalmış…
Zaten sayıları bildiğim kadarıyla 15 bile değil…
Fakat BBC yönetimi ne yaptı?
Yüzde 20 zam önerdi…

Gazeteciler de o soğukta tam 15 gün grev yaptı.
Tir tir titrediler haklarını almak için.
Öncelikle kendilerini tebrik ediyorum.
Alınlarından öpüyorum.
Çünkü TGS ile BBC anlaştı ve kendilerini ikna eden bir zam oranı ve yan haklar aldılar.

Ancak ben yine kulağı tersten tutacağım, emekçileri tenzih edeceğim ve BBC yönetimini bir kez daha, hatta daha ağır, tenkit edeceğim.
Resmi enflasyon oranının altında- yani yüzde 32- zam için, sizi sırtınızda taşıyan insanları,
soğukta bekletmek yakıştı mı?
Koca İngiliz devleti bunu mu yapabiliyor?

Bakın onca mali sorunla boğuşan Demirören bile sorgusuz sualsiz o kadar zammı yaptı.
Emekçiler haklı olarak zafer kazandıklarını ilan ettiler ama bence ortada bir garabet var.
O yüzden işte söylüyorum:
BBC, sizin adınıza ben utandım!

DÜNYA GAZETESİ'NİN ESKİ PATRONU YAZIMA NE CEVAP VERDİ?

Sırdaşlar, geçen yazımda yine çamura yatan bir medya patronu hikayesi anlatmıştım size.
Emekçilerden bana gelen mesaj ve mailleri değerlendirerek.
Bu kez adres Dünya Gazetesi’ydi…

Özetle şunu söylemiştim:

Dünya Gazetesi'nin eski sahibi Demirkent ailesi, eski Dünya Gazetesi çalışanlarının içeride kalan maaşlarını 2 yıldır ödemiyormuş.
2 yıldır maaşlarının enflasyon karşısında ezildiğini söyleyen çalışanlar, Demirkent Ailesi’nin verdikleri sözlerin hiç birini tutmadığını iddia ediyorlar.Bu iddialar doğru mu? Doğruysa bu enflasyon karşısında yapılanlar hak mıdır? Rahmetli Nezih Demirkent’in kemikleri sızlamıyor mudur?

Bu yazımın hemen ardından, Didem Demirkent sitemize bir tekzip ve yayından kaldırma talebi göndermiş avukatı araclıığıyla. Dikkatinize sunuyorum önce, sonrasında birkaç soru daha yönelteceğim Dünya Gazetesi sahiplerine:

Dünya şirketler grubu bünyesinde dönemsel olarak üç bine kadar işçi çalışmış, Türk basınının lokomotifi olmuştur. Gazetenin kurucusu merhum Nezih Demirkent, Türk Basınının duayenidir. Şirketler grubunun başında bulunan kızı Didem Demirkent de babasının mirasını hakkıyla yaşatmaktadır. İnternet haber sitenizde 28.01.2022 tarihinde yayınlanan “Keskin Kalem” isimli içerikte “Dünya gazetesi maaş ödemiyor, emekçi isyanda” başlıklı yazıda; Dünya Gazetesinin 2 yıldır çalışanlarına maaş ödemediği,
… Demirkent ailesinin verdikleri sözleri tutmadığı,
Çalışanların 2-3 aylık maaşlarının Demirkent ailesinde kaldığı,
Bina satıldığı ve para ödenmediği,
… bunun insafsızlık, vicdansızlık olduğu, şeklinde ifadelere yer verilmiştir. Bu ifadelerin sonunda ise “Rahmetli Nezih Demirkent’in kemikleri sızlamıyor mudur?” yorumu eklenmiştir.

Bu yayında yer alan ifadeler, 3. Kişilerden alınmış bilgi gibi gösterilerek müvekkil şirketlerin ticari itibarı ve çok daha önemlisi Demirkent Ailesinin onur ve itibarı zedelenmeye çalışılmakta, merhum Nezih Demirkent’in hatırasına hakaret edilmektedir. Sorumlu habercilik ilkesi ve mevzuat gereği, iddialara karşı müvekkillerimizin beyanları alınmamış, beyanların doğruluğu araştırılmamış, adeta kamuoyu önünde bir linç gerçekleştirilmiştir.

Buradan cevap vermiş olayım:
Dilekçenin tamamını koymadım buraya ancak maaşların ödendiğine dair tek bir ifade göremedim.
Çok laf var ama asıl mesele yok.
Maaşlara ne oldu?
Emekçi darda mı? Hakkı yeniliyor mu?

Önceki yazımda da bu soruların yanıtını aramıştım.
Yazdıklarımı da iddia olarak vermiştim.
Yazım mağdur edilen emekçilerin ifadelerine dayanıyor.

Bilmeyenler için söyleyelim, gazetecilik böyle bir şeydir.
Kesin hüküm vermeden iddia diye yazmamızın nedeni de budur.
‘Gazetecinin hakkını vermiyorsunuz, bu insafsızlıktır’ demek linç midir?
Bu ekonomik krizde emekçinin hakkını savunmak şirketi itibarsızlaştırmak mıdır?
Artık o takdir siz can okurlarım ve adaletin.

Siz bana derdinizi yazmaya devam edin yoldaşiar, ben de söz veriyorum, sizlerin sesi olmaya devam edeceğim

keskinkalem@medyaradar.com