Medya
17 Ağu 2015 08:50 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:49

Ekrem Dumanlı PKK-Cemaat iddiasına ateş püskürdü: Hiç mi yüzünüz kızarmayacak?

Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, cemaatin PKK ile işbirliği yaptığı iddiasına sert tepki gösterdi.

Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı bugünkü köşesine askıya alınan çözüm sürecini taşıdı ve 'çözüm sürecine dair bütün iyi niyetli ikazları kulak ardı edip her fırsatta örgüt güzellemesi yapanlar'a seslendi.

Köşesinde cemaatin suçlanmasına tepki gösteren Dumanlı, "Öcalan'la Kandil'deki PKK liderleri arasında posta güvercini olanlar, Kandil'in kanatları altına sığınanlar, en samimi uyarıları bile ihanet sayanlar şimdi hangi yüzle kalkıp başkalarına atf-ı cürümde bulabiliyor?" diye sordu.

Dumanlı, bugünkü köşesine şunları yazdı: 

Hiç mi yüzünüz kızarmayacak?

Terör örgütü ile Oslo'dan beri pazarlık yapanlar… Yabancı gözlemci ve garantörler eşliğinde yapılan görüşmelerde bu ülkenin polis ve askerinin tasfiye edileceğine, boşalan alanların örgüt tarafından doldurulacağına dair korkunç iddialar karşısında kulağı üzerine yatanlar...

Çözüm sürecini sadece birkaç kişinin bilgisi dahilinde gerçekleştirip yaptığı yanlış hamleler nedeniyle terör örgütünü uluslararası bir aktör haline getirenler…

Çözüm sürecine dair bütün iyi niyetli ikazları kulak ardı edip her fırsatta örgüt güzellemesi yapanlar…

“Çözüm sürecini Kürt halkının diğer kısımları ile de görüşün; bu sorunu Meclis denetimi ve bütün Türkiye'nin desteğiyle halledin” diyenleri hain ilan edenler…

Daha ilk günden halkın huzuruna çıkıp “PKK silah bırakacak” vaadinde bulunup, yerel kamu yöneticilerinin “PKK daha fazla silahlanıyor ve örgüte katılım artıyor” demesine aldırış etmeyerek Türkiye'yi aldatanlar…

Çözüm sürecini yanlış yöneten kifayetsiz güvenlik bürokratlarıyla meseleyi topyekûn halledeceğini sananlar ve herkesi de böyle düşünmeye zorlayanlar…

PKK'nın üst yapılanması olan KCK'nın tutuklu üyelerini medyatik övgüler eşliğinde serbest bırakıp; daha sonra umduğunu bulamayınca KCK'yı hapse yığmak için yeni senaryoların peşine düşenler…

“PKK'nın uzantısı” deyip bazı partilerle müzakere yaptıklarını böbürlene böbürlene anlattıklarını unutarak şimdi o uzantı saydıkları partiyi PKK ile özdeşleştirip yeni bir ‘psikolojik algı' oluşturmaya çalışanlar…

İmralı'ya heyetler gönderip Öcalan'ı yücelten, Öcalan'dan gelen mektuplar eşliğinde Kürt sorununun tamamen çözüldüğünü iddia eden ve herkesi o yalancı bahara iman etmeye mecbur hale getirenler...

Kobani çatışmalarını doğru okuyamayarak bir yandan Kürtlerin büyük çoğunluğunu küstüren diğer yandan PKK'yı uluslararası figür haline getirenler…

PKK'nın yol kesmesine, kimlik kontrolü yapmasına, halk mahkemesi kurmasına, vergi toplamasına, özerklik ilan etmesine 3 senedir göz yumup şimdi birden bire intibaha gelmiş gibi riyakarlık yapanlar…

Dolmabahçe mutabakatı adını verdikleri bildiriler eşliğinde medya üzerinden sırıtkan iktidar pozlarıyla barış güvercinleri uçuran; seçimden başarısız çıkınca o mutabakatı külliyen reddederek yalancılığı tescil edilenler...

Çözüm süreci boyunca PKK'nın güçlendiğini, eleman ve silah bakımından tarihin en zirve noktasına ulaştığını bugün TV ekranlarında itiraf etmesine rağmen, üç senedir Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ve Emniyet'in elini kolunu bağlayanlar…

Daha saymaya gerek var mı! Bugün PKK aleyhine keskin konuşma yapan iktidar güçleri ve onların borazanları, kendi hatalarını, günahlarını, veballerini ikrar edip Türkiye'den özür dileyeceğine ‘cemaat' senaryosu uydurarak masum insanları suçluyor. Barış güvercini pozlarına bürünüp Öcalan'la Kandil'deki PKK liderleri arasında posta güvercini olanlar, Kandil'in kanatları altına sığınanlar, en samimi uyarıları bile ihanet sayanlar şimdi hangi yüzle kalkıp başkalarına atf-ı cürümde bulabiliyor?

TERÖRDEN FAYDA BEKLEYENLER

“PKK-Cemaat bağlantısı” gibi bir saçmalığı uyduranların ar damarı çatlamış çoktan. Yalan söylemeyi, iftira etmeyi mizaç haline getirmişler. Niçin çarpıtıyorsunuz gerçekleri? Herkes biliyor ki 7 Haziran seçimlerinde 10 puan kaybetmeseydiniz “çözüm süreci”niz aynen devam edecekti. Ne PKK'ya kanlı örgüt diyecektiniz; ne HDP'ye terör yardakçısı muamelesi yapacaktınız. Başkanlık sistemini getiremediğiniz 7 Haziran seçimlerinden sonra birden bire ve tepetaklak değişmenizi millet görmüyor mu sanıyorsunuz?

Acı gerçek: 7 Haziran'dan beri birilerinin elleri kana bulandı. Faili meçhul cinayetler hortladı. Ülke 1990'lara döndü. Peki neden 7 Haziran seçimlerinden sonra? İşlenen onca cinayet ve vahşi terör eylemleri ile nasıl bir atmosfer oluşturulmak isteniyor? Daha açıkçası; terörden kim fayda umuyor? Kim sinsice terör planları yapıyor ve bu aşağılık toplum mühendisliği sayesinde kimler koltuk sevdasını tatmin ediyor!

Boşuna debelenmesin suçlular. Beyhude yorulmasın kanlı toplum mühendisleri. Son üç yıldır yaşanan her şey toplumun hafızasına kazındı. Tabii ki Kürt sorunu çözülmeliydi. Ne var ki iktidarı elinde tutanlar “çözüm süreci” gibi çok hayati bir konuyu kişisel hesapları ve oy devşirme stratejileri uğruna kullandı. Beklentileri gerçekleşmeyince masayı tekmeleyenler -hem siyaset cephesinde hem örgüt safında- her kim ise millete hesap vermek zorunda.

Hal böyle iken ve bugünkü terör olaylarının sorumluları orta yerdeyken kalkıp paralel paranoyasından yeni bir senaryo üretip suçlu arayanlar kendi suçlarını gizlemek istiyor. Hiç kıvırmayın; süreci yöneten sizdiniz; hesabını verin şimdi. Ve iftiralarınızdan vazgeçin, yaptıklarınızdan utanın. Tabii yüzünüz hâlâ kızarıyorsa…

Teröristi yanlış yerde arıyorsunuz

7 Haziran seçimlerinin üzerinden 40 gün geçtiğinde 40'ın üzerinde şehit vardı. Her gün bir aslan düştü toprağa ve analar kan ağladı, babaların göz pınarları kurudu. Gün geçmiyor ki bir ocak daha sönmesin ve al bayraklı tabutlarla şehitler uğurlanmasın…

Tam bu korkunç süreç yaşanırken müstafi ve seçim sonucunda halk tarafından alaşağı edilmiş hükümet ne yapıyor? Okul basıyor, dershane basıyor… Kreşlerin, dershanelerin, okulların önüne polisler geliyor, silahlarıyla birlikte poz veriyor. Darbeciler bile bu kadar pervasız icraatlar ortaya koymadı ve tarihe bu kadar feci bir manzara bırakmadı...

Memlekette kan gövdeyi götürüyor, teröristler karakol basıyor; bazı güvenlik bürokratları istifa mektubu yazacağına eğitim kurumlarına baskın için emir yağdırıyor. Ve halkın gözü önünde yaşanıyor bu korkunç zulümler. 5 yaşındaki çocukların gittiği kreşlere polis memuru sevk eden Emniyet Genel Müdürlüğü, il ve ilçe emniyet yetkilileri vs. nasıl bir siyasi baskı altında iseler, terörist kovalama yerine okul ve dershane için adam sevkiyatı yapmaktan terörle mücadelede başarılı olamıyor. Emniyet İstihbarat ve MİT onlarca istifayı hak edecek yanlışlar yaptı ve yanlış yönlendirme nedeniyle askerler, polisler şehit düştü. Bu feci durumun hesabını kim verecek? Ve vatandaş sormayacak mı: Siz okul basarken teröristler karakol basıyordu. Bu nasıl bir beceriksizlik, bu nasıl bir vicdansızlık!

PANORAMA

Ufukta seçim görünür görünmez Erdoğan, tekrar sahneye attı kendini. Yine günde üç-beş kez konuşmaya herkese ayrı ayrı ağır laflar sarf etmeye başladı. Bu arada muhtarlarla 8. toplantısını gerçekleştirdi. Onlara muhbir olmalarını tavsiye etti. Hatta anayasal bir suç olan fişleme için ihbar hattı bile oluşturulmuş. Merak ediyorum muhtarlar Kaçak Saray davetine hangi kritere göre seçiliyor? Amigoluk yapmaya gelenler de var içlerinde çünkü. Erdoğan'a gaz verenlere o da gülücükler dağıtıyor. Oldu olacak; Meclis'i feshedin, cımbızla seçilmiş bazı muhtarlarla ülkeyi keyfe ma yeşa yönetin. Ya cumhurbaşkanının namusu ve şerefi üzerine yemin ettiği tarafsızlık? Onu da Saray'a davet edilmeyen ve buna layık görülmeyen muhtarlar düşünsün. Zaten rejim değişmiş kimsenin haberi yok; bu sayede parlamenter sistemin bittiğini, tek adam- tek parti döneminin açıldığını herkes görmüş olur…

Hayatında bir gün bile gazetecilik yapmamış; ama şimdilerde kendisine köşe yazdırılan ve TV'lerde tıslaya tıslaya program yaptırılan bir küçük tetikçi şantajlarına devam etmiş geçen hafta. Adamın genel bilgi düzeyi yerlerde sürünüyor; hukuk bilgisi sıfır. “O kaçacak, bu kaçacak” diye papatya falı açmaya yeltenmiş. Yakışır falcılık. Türk basın tarihinde eşine rastlanmayan bir sığlık ile tehditler savuran çocuğa kızamıyorum. Siz de kızmayın. Asıl sorun onu istihdam eden (veya ajan/eleman havasının uyarılmasına rağmen çıkıp da iki kelam etmeyen) istihbarat kurumumuzdur. Hakan Fidan'ın konuşması lazım bu konuda ve bilmemiz lazım ki koskoca MİT, çapsız adamların şantajcılığına mı kalmış; yoksa birileri MİT adını kullanarak çapsızlığını mı perdeliyor...