Dünya benim mülküm diyü bilenler / Ecel câmın içti haberin var mı
Hafta başından beri hızına yetişmenin imkânı olmayan birbirinden tuhaf haberleri düşününce…Kulaklarımızın duydukları, gözlerimizin gördükleri gönüllerimizi kirletti.
Bolulu Himmet Efendi 17. yüzyıl Anadolu velilerinden.
1641 senesinden itibaren Kâsım Paşa Camii kürsüsünden insanlara vaaz ve nasihat ederek onlara dünyada ve ahirette saadete, kurtuluşa ermenin yollarını ve sırlarını anlatır. Yirmi sekiz yıl bu camide vaizlik yaptıktan sonra 1669, yılında bu görevi oğlu Şeyh Abdullah Efendi’ye devreder.
1679 yılında Abdullah Efendi Fatih civarındaki Halil Paşa Camii vaizliğine tayin edilince Kâsım Paşa Camii’ndeki görev tekrar Himmet Efendi’ye verilir. Halkın ısrarı üzerine Himmet Efendi tekrar Kâsım Paşa Camii'nde yine vaizliği vazife eyler, vaaz ve nasihat etmeye başlar.
Himmet Efendi bu vaazları esnasında hikmetli sözler ve söylediği beyitlerle insanların gönlünü ferahlatır.
Buraya kadar aktardıklarım eminim bir çoğunuza “eee yani “dedirtmiş olabilir.
Hafta başından beri hızına yetişmenin imkânı olmayan birbirinden tuhaf haberleri düşününce…
Kulaklarımızın duydukları, gözlerimizin gördükleri gönüllerimizi kirletti.
Haftanın yazısını yazmak üzere bilgisayar başına geçtiğimde, “uyanmak” sözcüğü etrafında dolanıyordum ki, radyo programı için repertuar hazırlayan eşimin çalıp okuduğu türkünün sözleri kulağıma çalındı ve “uyanmak” işte ancak bu kadar derin anlatılabilirdi dedim.
İşittiklerimle gönlümü yıkayıp paklayınca, aklımdakileri değil, 17. yüzyılda Kasım Paşa Camiinde, Bolulu Himmet Efendinin, o muazzam vaazında dillendirdiğini öğrendiğim ve zaman içinde ezgilenerek TRT Türk Halk Müziği repertuarına da geçmiş olan şiiri aktarmak istedim. Siz dahasını ve ezgisini de duymak isterseniz her Perşembe TRT Türkü’de Türkülerde Gizli programını takip edebilirsiniz.
İstedim ki şifa olsun…
İşte o şiir
Uyan behey gâfil hâb-ı gafletten
Ömrün geldi geçti haberin var mı
Bir haber aldın mı sırr-ı vahdetten
Mürg-i cânın uçtu haberin var mı
Bu dâr-ı rihletdir bunda kalınmaz
Hem sonu fenâdır murâd alınmaz
Kâfile kalkacak geri dönülmez
Kervan başı göçtü haberin var mı
Azığın var mıdır yola gitmeğe
Döşeğin var mıdır varıp yatmağa
Ejderler gibi dem çekip seni yutmağa
Yerler ağzın açtı haberin var mı
Ma’siyet yükünü aldın boynuna
Hiç ölüm korkusu gelmez aynına
Felek birkaç arşın bezden önüne
Yakasız don biçti haberin var mı
Dervîş Himmet senden evvel gelenler
Kimisi kul kimi sultân olanlar
Dünya benim mülküm diyü bilenler
Ecel câmın içti haberin var mı
Hâb-ı gaflet: gaflet uykusu; Sırr: gizli şey; Murg-ı can: can kuşu; Dar: ev, yer, yurt; Rihlet; göç, göçme, ölüm; Dar-ı rihlet: göçüş evi; Fena: yok olma, yokluk, geçip gitme; Ejder: büyük yılan; Dem çekmek: nefes çekmek; Ma'siyet: asilik, itaatsizlik, isyan, günah; Ayn: göz; Eğin: omuz, sırt; Yakasız don: kefen; Don: elbise; Yelmek: koşmak, salınmak; Câm: kadeh
Sözün Özü “Uyan behey gâfil hâb-ı gafletten”
KÜBRA DOĞRU ÜNLÜ
kubraunlutv@gmail.com