Medya
23 Oca 2012 11:31 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:15

DİNK CİNAYETİNDE DÜN “TIFIL TETİKÇİLER” ARAYANLAR BUGÜN NEREDE?

Medyaradar medyaanalisti Atilla Akar, medyada Dink cinayeti için bugün “Örgüt var” diye bağıranların dün olayı “Bireysel saldırı” olarak görmelerindeki çelişkiyi yazdı&...

Hep “Balık hafızalı” bir toplum olduğumuzdan şikâyet eder dururuz. Balıklara haksızlık etmeyelim. Şahsi kanaatime göre balıklardan bile daha kötü durumdayız. Balıklar göç zamanları koskoca okyanuslarda kilometrelerce yol tepip yollarını bulabiliyorlar hiç değilse. Bu da bir tür “Dürtüsel hafıza” ya sahip olduklarını gösteriyor bence. Biz ise iki adım öncemizi ya da sonramızı şaşırmışız!

Bu yargıya nereden mi varıyorum? Çok basit! Son zamanlarda dün “Ak” dediğine bugün “Kara” diyenler türedi. Türedi, çünkü bunların baştan beri sahip oldukları “Tutarlı” bir bakışları yok. Onlar gerçeği kendi dinamikleri içinde değil, günün siyasal ihtiyaçlarına, ideolojik şartlamalarına hatta kendi keyiflerine göre eğip bükmede pek maharetliler. Herhangi bir konuda doğru düzgün bir “Persfektif”leri olduğunu ise hiç sanmıyorum. Enteresan bir sürü içgüdüsüyle “Zamanın ruhu” neye denk düşüyorsa oraya koşuyorlar. Kimi bunları cinliğinden kimi de malum konularda bir gram dahi fikri olmamasından dolayı yapıyor.

Örneğin Hrant Dink’in öldürülmesinin hemen sonrasını bir hatırlayalım. Medyada yaygın bir kesim bağırıp duruyordu: “Ne örgütü kardeşim?..Komplo teorisi yapmayalım!.. Kurtlar Vadisi’nden etkilenmiş, aşırı hassasiyetlere sahip gençler var. Milliyetçi damar bu kadar kaşınırsa bunlarda böyle harekete geçerler işte. Zaptedilemezler!..” Hatta “Kurtlar Vadisi Olmasaydı, Ogün’de bu hale gelmezdi” iddiasında olanlar bile çıkmıştı. Tabii her konuda olduğu gibi bu konuda da “Liberaller” başı çekiyordu. Ne de olsa o sıralar henüz “Ergenekon” diye hazır bir “Şablon” keşfedilmemişti!..

Bunlara göre söz konusu gençler gelişmelerden etkilenip, kimsenin yönlendirmesi olmaksızın “Kendi kendilerine” harekete geçiyorlardı. (Zaten mahkeme bugün “Adli cinayet” kararı verebiliyorsa arka planında önemli ölçüde bu “Bakış” vardır.) Bu “Kuzucuklar”ı ortalara salan bir “Çoban”ları yoktu!

Sadece kimi yazarlar mı? Hayır! Hatırlanacağı üzere o günlerin hemen ertesinde bu gibi yaklaşımlardan etkilenen ve henüz 17 yaşındaki “Beyaz bereli Ogün”de kendi çocuklarını gören toplumu da bir panik sarmıştı. RTÜK’e şikâyet üzerine şikâyet yağmıştı. “Çocuklarına kötü örnek” olduğunu düşünen aileler Kurtlar Vadisi dizisinin yasaklanmasını istemişlerdi. Ailelerin “Kurtlar Vadisi” seyredip sokağa birilerini vurmaya çıkan gençler olduğunu düşünmesi normaldi.
Normal olmayan “Bu işlerin nasıl olduğunu” bilen/bildiği iddiasında olan sözüm ona aydın/yazarların aynı oyuna gelmeleriydi. Böylesi “Ortalama”ya hitap eden sıradan düşünceler hemen bir “İzah” bulmuş ve “Fatura”yı Kurtlar Vadisi’nden etkilenen yüzer/gezer gençlere çıkarmıştı. Oysa bu gençler bir takım “Derin ağabeyler”in teşviki, yönlendirmesi olmadan parmaklarını dahi kıpırdatamazlardı. Sanki bu “Çocuklar” kendi kendilerine bu eyleme kalkışmışlar ve arkalarında hiçbir “Yapı” yokmuş gibi!

Koca koca akademisyenler, sosyologlar, köşe yazarları ve “Mürekkep yalamış” benzerleri (“Aydın” diyemeyeceğim için böyle diyorum) sorunu bir çırpıda çözmüşlerdi. Hatta hızını alamayan kimileri “Komplo teorileri”ni ve “Komplo kitapları”nı bile sorumlu tutmaya kalkmışlardı. (Ben Samast gibilerin doğru düzgün bir kitap dahi okuduğunu sanmıyorum. Keşke doğru düzgün “Komplo teorisi kitapları” okusalardı. O zaman belki “Komplo” nedir bilirler ve bu provokasyonda kendilerini kullandırmazlardı.) Zaten suikastı tertipleyen asıl “İrade”nin istediği de buydu. Kendisi dışında suçlanan herkes onun hanesine yazardı!

 “YALNIZ KURT “LAR MI “DERİN ÇAKALLAR” MI?

O zaman bu gibi bakışlara güleyim mi ağlayayım mı bilemiyordum. (Hoş, şimdi de bilemiyorum!) Bunlar bizim gibi “Şüpheci” ve “Soru soran” birkaç zihni susturmak, yıldırmak için ellerinden geleni artlarına koymadılar ve bu kanaati sorgulamadan yaydılar. Onlara göre mesele bu kadar basitti! 

Hatta bu durumu Ruşen Çakır gibi “Teorize” edenler bile çıktı. Ona göre bunlar birer “Yalnız Kurt” eylemiydi. (Ancak Ruşen’e şimdi neden kızılıyor anlamıyorum. O günlerde neredeyse medyanın bütünü bu fikriyattaydı. Kaldı ki Çakır zaten Amerikalı ırkçı Alex Curtis tarafından geliştirilen bu teori hakkında “Yanıldım” diyor. O zaman bu “Adam asmaca” neden? Beş yıl içinde herkesin düşüncesi değişebilir. Hatta bugün tersini söyleyenlerin bile!) Üstelik o süreçte eline kalem alan herkes “İpini koparmış, denetim dışı gençler”den dem vuruyordu.Kimi “Sosyolojik analiz” parçalıyor, kimi katillerin “Fikri altyapısı”nın buradan beslendiğini ve hatta bunların “Psikolojik sorunları” olduğunu ileri sürüyordu. O kadar ki bu yaklaşım “Resmi düzeyde” dahi ilgi görmüş, başbakan bile o esnada bu tarz olayların ardında birbiriyle “chat”leşen  “İnternet Kafeciler Örgütü”nü bulmuştu!..

Bu kategorideki bakışlar “Aman komplo teorisi yapmayayım” fobisiyle kendilerini şartlıyorlar ve “Esası” göremiyorlardı. O yüzden sığ, içeriksiz ve bütünü algılayamayan bir noktaya saplanıp kalıyorlardı. Onlara kalırsa neredeyse Polat Alemdar olmasa Ogün Samast’da olmayacak ve Hrant Dink öldürülmeyecekti. Günah keçisi bulunmuştu!..

Peki bu yaklaşımları “Kötücül niyetleri”nden ya da “Meseleyi saptırma” amaçlarından dolayı mı yapıyorlardı? Hayır! Hiç sanmıyorum. (İstisnalar olabilir!) Sadece “Ufuk”ları bununla sınırlıydı. Ve dediğim gibi bunlar “Komplo teorisyeni” diye damgalanmaktan öylesine korkuyorlardı ki akıllar dumur olmuştu. “Komplo fobisi” onların gözlerini körleştirmişti. (Ki, bunların bir kısmı şimdilerde “Komplocu” düşünmede bizi bile geçtiler!) Oysa asıl bakılması gereken yer bana göre “Yalnız kurtlar” değil, “Derin çakallar” olmalıydı!..

Dolayısıyla bu gibi yanlış yorumlamaları hemen “Kara propaganda” yapmakla suçlamak, yaygara koparmak da bir o kadar abes. (Çünkü bir insanın samimi olarak yanlış düşünebileceğini ya da bakışının öyle olabileceğini hesaba katmıyorlar.) Dediğim gibi, bu tarz yorumlar o sıralar o kadar egemendi ki, ancak “Uyanık zihinler” bu çemberi kırabilirdi. Yoksa bugün netleşen süreçten bakıp geçmişe dönük ahkâm kesmek kolay. Fakat korkarım ki, bu tarz suçlayıcı ve “Damgalayıcı” tavırlar sürdüğü sürece demokrasimiz de, düşünce hayatımız da, tartışmalarımız da normalleşemeyecek. Ve bunlar bir yanlışın sağlıklı bir şekilde düzeltilmesine büyük zarar veriyorlar.

Neyse, asıl konumuza geri döneyim. Bu tarz yaklaşımlarla (Kişilerle değil!) dün olduğum gibi bugünde mücadele halindeyim. Nitekim bu konudaki ilk tepkimi 01.03. 2007 tarihli İNFİAL köşemde “62 Aydın ve Yazarı Polat Alemdar mı Öldürdü?” başlıklı yazımla vermişim. İsteyen şahsi sitemin arşivinde bulabilir. O zaman şunları demişim; “Eğer bu gibi cinayetlerin sorumlusu –olgular tersini gösterse de- başta Kurtlar Vadisi olmak üzere bu tip diziler, politik-kurgu romanlar, komplo teorileri ise cinayetlerin arkasında da hiçbir ‘odak’ da yoktur. Milli heyecanlarla birkaç tetikçi genç bütün bunları yapmaktadır. Eğer bu gibi cinayetlerin sorumlusu bunlarsa Türkiye’de derin çetelerde yoktur ve daha önceki 62 cinayetin hepsi Patagonya’da işlenmiştir. Kısacası o günden beri önce birileri bizi gaza getiriyor sonra da biz birbirimizi… Doğrusu, ben bu gibi işleri organize eden ‘derin devlet’ özentisi çetelerden biri olsaydım böylesi düşüncelerin yaygınlık kazanması için özellikle çaba sarf ederdim. Böylelikle kimse beni suçlamasın, sorumlu tutmasın, işaret etmesinde kimi gösterirse göstersin. İster Polat Alemdar’ı, İster Süperman, Rambo, Batman, Örümcek Adam isterse de Zorro’yu. Bu algı biçimi Kurtlar Vadisi’nden çok daha tehlikeli’dir!”

Aynı şekilde bu “Uyarı”nın hemen beraberinde yazmış bulunduğum “Derin Devletle Baş Etmenin Yolunu Buldum; Dizileri, Filmleri, Romanları Yasaklayın! Alın Size Cillop Gibi Temiz Toplum!..” başlıklı 01.05.2007 tarihli İNFİAL yazımda şu soruları sormuşum; “
“- Siz “derin devlet” denilen yapıların kimleri, nasıl kullandığının ya da kullanacağının farkında mısınız?
- Mehmet Ali Ağca, Abdi İpekçi’yi vurduğunda 80 yaşında mıydı?
- Mehmet Ali Ağca Abdi İpekçi’yi vurduğunda “Kurtlar Vadisi” ve Polat Alemdar’a mı özenmişti?
- Mehmet Ali Ağca kendi kendine mi hareket etmişti?
- Bir derin yapının kararı, inisiyatifi ve emri olmadan üç, beş genç Hrant Dink’i vurabilir mi? Bu ülkede yazarların, aydınların vurulma kararını gerçekte kim, niçin verir?
- Hrant Dink’in vurulacağı istihbaratı alınmasına ve durum ayan beyan ortada olduğu halde kimler, niçin kıllarını kıpırdatmadılar sizce?
- İçlerinde muhbiri bulunan koca koca istihbarat birimlerini bu “çocuklar” mı atlattı sizce?..”


Velhasıl, o esnada kimin nerede, nasıl durduğu, neyi savunup neye karşı çıktığı belli. Olabilir. Herkes bir “Doğru”yu (Ki, özneldir) anında kavramak durumunda ya da öngörü kapasitesinde olmayabilir. Ya da olayların ve olguların zihinlere yansıması farklı ve “Geç” (Jeton meselesi!) olabilir. Kimse hatadan “Muaf” değil. (Huy edinenler başka!) Ancak o zamanda bu gibi düşünceleri savunanların çıkıp “Ben, dün yanlış bakmışım, bu bireysel bir eylem değil örgütlü bir eylemmiş” demesi, adını böyle koymasa da bir tür “Özeleştiri” vermesi gerekmez mi?
Sahi, siz halen Dink eyleminin birkaç “Tıfıl tetikçi”nin eylemi olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Atilla AKAR / 22.01.2012.

atillaakar@gmail.com