Kitap
06 Kas 2014 12:10 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 16:53

Deneyimli gazeteciden tarihi roman: Galya Fatihi Atilla

Tarihi romanlara imza atan gazeteci-yazar İbrahim Karahan, dördüncü kitabında okuyucusunu Galya Fatihi Atilla ile tarihi yolculuğa çıkarıyor.

HUN TARİHİ ONSUZ YAZILAMAZ
370’li yıllarda dünya tarihini değiştiren çok büyük bir olay gerçekleşecekti.  Orta Asya steplerinde zorlu coğrafyada yaşamlarını sürdüren kavimler savaşlar,  iç karışıklıklar ve açlık sebebiyle büyük bir göç başlatacaklardı. “Kavimler Göçü” denilen bu büyük olay devasa bir sel suyunun Avrupa’nın verimli topraklarına doğru harekete geçmesine benziyordu. Bu sel suyu büyüdükçe büyüyor önüne kattığı her şeyi önüne katıyordu…
Göç eden kavimler arasında yer alan Hun Türkleri de Macaristan’ın Budin kenti çevresine yerleşmeyi tercih etmişlerdi. Etzelburg’u yurt edinen Hun Türkleri barbar kavimlerle, Doğu Roma ve Batı Roma devletlerinin baskısı altında bulunuyordu… Sırasıyla cesur, lider ruhlu ve öncü liderlerine güvenen Hunlar, varlığın sürdürmenin şartının toprakları genişletmek olduğunu iyi anlamışlardı…
Savaşçı ruhlarının cesaret, insan sevgisi ve inançlarıyla pekiştiren Hun Türklerinin büyük ilerleyişi de Balaban, Atilla’nın babası Muncuk ve amcası Rua’nın liderliğinde devam edecekti…
Hun Türkleri adeta Persler, Vandallar, Romalılar ve diğer savaşçı kavimler arasında sıkışıp kalmıştı. İstenen ilerleme bir türlü sağlanamıyor, toprakları savunmaktan öteye gidemiyordu…
Çocuk yaşta esir düştüğü İtalya’da Papalığı ve Krallığı yakından tanıma imkanı bulan Atilla’nın, özgürlüğüne kavuşmasının ardından devletin başına geçmesiyle beklenen o muhteşem taarruz başlayacaktı… Amcasının oğlu Bleda’nın da ölümü sonrasında tek başına ordunun başına geçen Atilla, duruşu, cesareti, cengaverliği, dürüstlüğü ve özgüveniyle kısa sürede ordunun namlı komutanlarının gönlünü fethedecekti. 
420’li yıllar artık Büyük Hun Devleti’nin dünyaya hakimiyetinin işaretlerini taşıyan yıllar olacaktı. Atilla’nın sırasıyla Vandallar, Doğu Roma yani Bizans ve Batı Roma ile giriştiği ölümcül mücadelesi başlamıştı. Atilla’nın sıra dışı liderlik yaşamı “Galya Fatihi” namını kazanmasına kadar devam edecekti. O, Bizansı, Batı Roma Devleti’ni dize getiren bir isimdi… Dünyayı dize getiren ordusuyla Roma kapısına dayandığında Papa I. Leo topraklarını işgal etmemesini istedi. …
Atilla da ona küçümseyici bir bakışla şu tarihi sözleri söyleyecekti: “Şu dünyayı ve tüm insanları yaratan Tanrı’nın oğlu mu olurmuş? Bilmez misiniz ki O tektir!..Bilmez misiniz ki, yarattığınıza inandığınız tanrılar ve cennetler; sizin ölümlü olduğunuz gerçeğini asla ortadan kaldıramayacaktır!..”
Kuşkusuz o da her insan gibi zaafı olan bir liderdi. Büyücülere ve kahinlere inanıyordu. Hatta büyük saygı gösteriyordu…. Saygı gösterdiği büyücü Bilgizeg’in sözleri aklına gelmişti. Onun sözlerine uyarak Roma’yı fethetmekten vaz geçmişti… Karşılığında İmparator’un güzel kız kardeşi Honoria ile yüklüce altın aldıktan sonra geri çekilecekti… Honoria da, içinde gizlediği hain planı uygulayarak Hun Sarayında tarihin seyrini değiştirecek bir ihanete imza atacaktı!...
Yüzlerini parçalayan, bedenlerini kana bulayan, atlara bile kanlı göz yaşı döktüren Hun halkı, büyük liderlerini toprağa verirken hayatlarının en acı gününü yaşayacaklardı… Liderlerini toprağa veren Hun askerleri tek tek oklanırken, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük liderlerinden olan Atilla’nın kabri, değiştirilen su yatağının altında kalacaktı!...İlelebet…
Atilla’dan geriye bıraktığı o eşsiz namı ve liderlik örneği kalmıştı.
Diyordu ki, “Eğer sınırlarınızda sorun varsa, bunu gidermenin tek yolu;sınırlarınızı genişletmektir.”
Sınırlar dünya var oldukça devletlerin ve milletlerin en büyük sorunu olarak kalacaktır…İyi okumalar..

KARAHAN’IN ÜÇ KİTABI DA OKUYUCULARDAN İLGİ GÖRDÜ

TÜYAP Kitap Fuarı’nda 16 Kasım’da Parola Yayınevi’ndeki standında kitaplarını imzalayacak olan İbrahim Karahan, yeni kitabını okuyucularıyla buluşturacak olmanın heyecanını yaşıyor. Tarihimizin ve değerlerimizin oryantalistler ve batılı kötü niyetli yazarlar tarafından kaleme alındığını hatırlatan Karahan, duygularını şöyle dile getirdi:
“Bizi en iyi biz biliriz. Kendi tarihimizi yabancıların kaleminden çıkan kitaplarla okumanın hüznünü her vakit yaşamışımdır. Onlar binlerce yıllık tarihimize oryantalist gözle bakıyorlar. Dünyaya medeniyeti, askeri stratejiyi, sanatı, kültürü, insanlığı, şehir yaşamının özelliklerini, bilim ve teknolojiyi, deniz bilgisini aşılayan devletlerimizin ve liderlerimizin gerçek yüzleriyle tanıtılması gerekiyor. Bu nedense hep ihmal edildi. Kalemlerinden yalan ve yanlış damlayan yabancı yazarların kaynakları gerçeği ifade etmiyor. Hepsi tarihimizi karalıyor ve lekeliyor. Ben bu duruma karşı çıkarak gazetecilik mesleğimi de değerlendirerek acizane tarihimizi kaleme almaya çalışıyorum. Herkesin zevkle ve istekle okuması için çaba gösteriyorum. Dünyada ilk kez 1915 yılında Rus ve Ermeni zulmünden kaçarak karda, kışta ölüm yolculuğuna çıkan muhacirlerin hayatını roman olarak kaleme aldım. Yine Cumhuriyet’in ilanından sonra devlet ve millet olarak var olma sürecimizi anlattığım İhtilal Yetimleri kitabımı yazdım. Bu kitabımda da terör, işsizlik, yokluk, devlet baskısı, ideolojik kamplaşma, yıkım, sefalet içerisinde yaşayan insanlarımızı yazdım. Erzurum’da doğup İstanbul’a göç eden çok yakinen tanıdığım insanlarımızın yaşamından Cumhuriyet rejimimizin var olma savaşını anlatmaya çalıştım. Bu savaş sırasında yok olan veya var olma savaşı veren insanlarımızı yazdım. Yine roman olarak… Büyük Selçuklu Devleti’ni yazdım. “Hasan Sabbah’ın Fedaileri-Öldürmek İçin Doğanlar” adıl kitabımda. Döneminin en büyük devletinin siyaset, ilim ve edebiyatta bıraktığı izleri takip ettim. Okuyucularımız, büyük Sultan Melikşah’ın hatalarını, sevaplarını, Alim Vezir Nizamülmülk’ün özelliklerini, büyük şair Ömer Hayyam’ın düşüncesini ve Alamut Kalesi’nde kurduğu düzenle ölüm kusan Hasan Sabbah’ı okudular. Tarafsız ve açık ifadelerle ördüğüm kurgu romanımda…
Bu romanım da en büyük övgüleri hak eden Hun Fatihi Atilla’nın yaşamını kaleme aldım. Çünkü o bizden birisiydi. Bizden olan bir tarihi şahsiyeti en iyi yine biz anlatabiliriz, diye düşündüm…
En büyük saygı ve değeri hak eden kıymetli okuyucularıma teşekkür ediyorum. Onların temenni ve dilekleriyle cesaret alıp yazı hayatımızı sürdürüyoruz…”

MESLEK HAYATINA GÜNEŞ GAZETESİ’NDE BAŞLADI…
1967 Yılında Erzurum’un Hasankale (Pasinler) ilçesinde dünyaya gelen Karahan, meslek hayatına Güneş gazetesinde başladı. Karahan, sırasıyla Tercüman, Türkiye, İHA ve Milliyet gazetelerinde görev aldı. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Rd-Tv bölümünde Lisans, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde de Yüksek Lisans(Master) yapan Karahan’ın, “Medya ve Siyasi İktidar İlişkisi” adlı tezi derslerde kaynak eser olarak okutuldu. Sürekli Sarı Basın Kartı Sahibi olan Karahan, İngilizce biliyor. Karahan, Bağcılar Belediyesi Basın Departmanında meslek hayatını sürdürüyor…