Konuşanlar - Konuşulanlar
16 Eki 2012 13:41 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:16

DEKLARASYON SERT OLDU,GENEL YAYIN YÖNETMENLERİ YENİDEN TOPLANACAK!

Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya, ‘Gazetelerin içeriği sadece gazetelerindir' başlıklı deklarasyonla ilgili Medyaradar'ın usta röportajcısı Yüksel Şengül'e önemli açıklamalarda bulundu.

Genç, dinamik ve hayat dolu bir yayın yönetmeni İsmail Küçükkaya... Gazetedeki odasında, iki toplantı arasındaki zaman diliminde buluştuk ve gündemdeki konuları konuştuk. Tabii ki öncelikli konumuz ‘Gazetelerin içeriği sadece gazetelerindir’ başlıklı deklarasyon oldu.
İsmail Bey, “Gazetelerin içeriği sadece gazetelerindir” başlıklı bir deklarasyon yayınlandı. Hiçbir televizyon kanalı, internet sitesi ve haber portalı, hiçbir unsuru kaynak göstererek bile kullanamayacağı açıklandı. Bu deklarasyonun altında 20 gazete yöneticisinin imzası var ve sizin de var tabii. Bu olay nasıl gelişti, nasıl oluştu? Siz nasıl karar verdiniz?
Üzerinde uzun zamandan beri tartışılan bir konudur gazetelerin içinde bulunduğu durum. Gazeteler, demokratik açıdan hepimiz için çok önemli ve vazgeçilmezdir. Bir taraftan da finansal açıdan zordalar. Bu sadece bizde değil, bütün dünyada yazılı medya finansal zorluk içinde bulunuyor. Herkes tiraj kaygısı ve ilan endişesi yaşıyor bu dönemde. Elbette çıkış yolu, yolları aranıyor. Haber, en önemli gücümüz. Sermayemiz ve servetimiz haberdir. Bu arada şunu söyleyeyim, internet siteleri, yazılı medyanın düşmanı değil, rakibi de değil.
Ya televizyonlar!
Onları da aynı şekilde değerlendiriyorum. Ortada bir pasta var ve hepimiz paylaşıyoruz. Bir numaralı hedefimiz, bu pastayı büyütmektir.
Hiç mi büyümüyor bu pasta?
Büyüyor tabii ama olması gereken hızda değil. Burada olan olumsuzluk şudur, yazılı medyanın giderek pastadaki payı azalıyor. Tirajlar düşüyor. Bunun bir kısmı kaçınılmaz olabilir, bir kısmı da önlenebilir. Bu da gazetelerin daha uzun süre yaşamsallığını sürdürmesi anlamına geliyor. Biz yayın yönetmenleri arasında bu konular hep konuşuldu. Fatih Altaylı “Ben çoğu kez gazete okumuyorum artık” dedi. Gerçekten haklı, çünkü hepimiz aynı şeyi yaşıyoruz. Sabah 07.00’de güne başlıyorum ben. Televizyonda hangi kanalı açarsanız açın şunu görüyorsunuz: Önce uzun uzun gazete manşetlerini veriyorlar. Birinci sayfadaki tüm haberler veriliyor. Sonra yazarlar veriliyor. Her gazetenin en az üç dört yazarının yazdıklarının tamamı okunuyor. Ardından ekonomiler, sporlar, bazıları magazini de veriyor. Toplam bir saat televizyon izlediyseniz, o gün hiçbir gazeteyi almanıza gerek kalmıyor. Siz de gazetecisiniz Yüksel Bey, gazete satışlarının büyük bölümü sabah olur. Öğlen saatlerinde satışlar zaten durma aşamasına geliyor. Ancak siz gazete haberlerini sabah 09.00’a kadar ekranda tüketirseniz, kim gidip gazete satın alabilir ki! Yayın yönetmenleri olarak, bizim çıkış noktamız bu oldu. Televizyonlar, gazeteleri gerçekten çok suistimal etmekteler. Ne yazık okurlardaki gazete alma heyecanını tükettiler.
İsmail Bey, bardağın dolu tarafına bakarak şunu da söyleyebiliriz, televizyonlar gazete haberlerini verirken, aynı zamanda gazetelerin reklamını da yapmış olmuyorlar mı?
Haberlerimizin tamamı verilmeden, kısa kısa geçilse, dediğiniz doğru olabilir.
Avrupa’da bu olay nasıl yapılıyor?
BBC’de benim dediğim gibi yapılıyor. Haberler, kısa kısa veriliyor ve izleyenler bilakis gazete almaya teşvik ediliyor. Ama bizde her şey veriliyor, öyle olunca da gazeteler büyük zarar görüyor.
Bu durumda ölçü önemli galiba...
Evet, ölçü önemli. Bizde yaşananlar, haberciliğe darbe vurdu, emeğe haksızlık yapıldı.
Çıkış noktanız, anladığım kadarıyla televizyon kanalları olmuş...
Önce televizyonlar, sonra internet mecraları oldu. İnternet dünyasında farklı uygulamaların olduğunu gözlemliyoruz. Bazıları, tıpkı televizyonlar gibi tamamını veriyor. Böylece, bizim haberlerimizin içi boşaltılmış oluyor. Gazetelerin serveti ve sermayesi haberdir. Gazeteler de bu önemli sermayelerini korumak zorundadır.
İsmail Bey, peki bu yayınladığınız deklarasyon biraz sert değil mi?
Evet, 20 gazetenin yönetici imzasıyla yayınladığımız deklarasyonun biraz sert olduğunu kabul ediyorum.
Peki bu karar nasıl alındı İsmail Bey, oybirliğiyle mi?
Güzel soru... O karar, önce kendi aramızda yapılan ikili, üçlü toplantılarla olgunlaştı. Hukuki incelemeleri yapıldı. Önce Hürriyet gazetesinde bir buluşma oldu. Enis Berberoğlu, Ekrem Dumanlı, Mustafa Karaalioğlu vardı. Ardından değişik gazetelerde hepimizin biraraya geldiği toplantılarımız oldu. Metin üzerinde çalıştık, aramızda tartışmalar gerçekleşti.
İtiraz eden olmadı mı?
Oldu. Mesela, ben. Deklarasyonu doğru, çıkış noktamızı haklı buldum. Ama deklarasyon metnini çok sert bulduğumu söyledim. Gerek Sabah, gerek Zaman gazetesindeki toplantılarda fikirlerimi dile getirdim. Haberlerin de bu kapsama alınmasını eleştirdim. Ne var ki bir kararlılık gösterilmesi gerekiyordu. Çekincelerimi belirttim ama imzamı da attım. Eyüp Can da benim gibi endişelerini dile getirdi. Ama çoğunlukla karar alındı.
20 gazetenin deklarasyonuna Akit, Taraf ve Milli gazete “İçeriğimiz halkın malıdır” diyerek katılmadılar...
Onlara da davet gönderildi, Sözcü’ye de gönderildi. Her gazetenin farklı politikası var, onlara da saygı göstermek gerekir. Şu da var, her kurum kendi politikasını belirleme ve gerekli izinleri verme özgürlüğüne sahiptir. Böyle bir prensip kararı da alındı.
30 küsur yıldır gazetecilik yapıyorum ve 20 yayın yönetmenin biraraya geldiğini hatırlamıyorum İsmail Bey... Bu çok güzel bir tablo değil mi?
Elbette güzel... Başka meselelerimizi de konuşacağız, toplanacağız. Çıkan sonuç şudur: Ne yasakçı olunsun ne de suistimalci... Suistimal edilmesin ama yasak da konulmasın. Aksi halde, emek hırsızlığı oluyor, büyük bedeller ödüyor gazeteler.
Şu anda durum nedir, düzelme var mı?
Bazı internet siteleri, yazarları koyarken link veriyor, Benim açımdan bunda sorun yok. Bazı arkadaşlarım karşı çıkıyor.
Siz neyi istemiyorsunuz?
Akşam gazetesinin birinci sayfasının gösterilmesini istemiyorum. Haber alınıp “Akşam’ın haberidir” diye sunulmasında sakınca görmüyorum. Bazı internet siteleri, bizim deklarasyondan sonra hiç kaynak göstermiyorlar.
Direniş ya da tepki mi bu?
Gerek yok ki buna, herkes zarar görür çünkü.
O deklarasyon yayınlandıktan sonra bugüne kadar geçen süre içinde mahkemeye verdiğiniz, uyardığınız her hangi bir kanal, internet sitesi ya da haber portalı oldu mu?
Öncelikle deklarasyonun ağır bir metin olduğunu kabul ediyorum. Ama çoğunluk kararı bu. Ayrıca bu bir iletişimdir.
Ama sert...
Evet, sert... Bu arada televizyonlarla konuştuk. Bütün gazetelerin televizyon kanalları var. Örneğin Akşam’ın Skytürk’ü uyguladı, Hürriyet’in CNNTürk’ü uyguladı, Habertürk’ün Habertürk kanalı uyguladı. Televizyonlarda yüzde 80 oranında başarıya ulaşıldı.

Mehmet Ali Birand ‘Medya Mahallesi’ne katıldı. Bu konuda Birand’ın çıkışı oldu. “Gazeteler de Kanal D içeriğini kullanmasınlar o zaman” şeklinde bir tavır koydu...
Bu da Mehmet Ali Birand’ın duygusal ve reaksiyonel bir tavrıdır. Bence daha akılcı, uzlaşmacı olunmalı. Ben de şunu istiyorum, televizyonlar haber yapsın ve ben de kaynak göstererek o haberleri alıp kullanayım. İnternet siteleri muhabir sayısını artırsın. Pasta büyüsün sonuçta.
Pasta dilimlerini azaltmadan, pasta büyütülsün...
Evet, bu sinerjiyle pasta büyür. Zaten her gazetenin de internet sitesi var. Mesela, Medyaradar kendine özgü bir dil geliştirmiş. Olduğu gibi de alıp kullanmıyor haberleri. Haber analizi yapıyor, polemiklere giriyor... Bu da içerdiği zengileştiriyor.
Şimdi yayın yönetmenleri yine toplanacak galiba...
Ben önerdim yine toplanmayı. Suçlandığımız bölümleri inceleyelim, haklılığımızın altını çizelim, sert ifadeleri konuşalım, hukuki zemini oluşturalım. Bu arada deklarasyondan sonra Akşam’ın haberleri hiç kaynak gösterilmeden veriliyor. Bunun da hukuki mücadelesi olacak.
Peki bu toplantıda sizin fikir ve görüşlerinize karşı çıkılırsa imzanızı geri çeker misiniz?
İmzamı geri çekmem... Ortak bir karar bu. Bütün arkadaşlarım bir orta yol bulunmasını kabul ediyorlar.
Bunun sert bir deklarasyon olduğunu hepsi kabul ediyor mu?
Bir farkındalık yaratmak, bir caydırıcılık olması için böyle bir iletişim dilinin olması gerektiğini stratejik olarak düşündüler. Ben de onlara saygı duydum.  Emeğimizi korumaya, mesleğimizin geleceğini garanti altına almaya ihtiyacımız var. İyi bir zemin oluştu şu anda. Hiç kimse gazetelere “Haksızsınız” demiyor. “Haklısınız ama” diyorlar.
O “ama”dan sonra ne söylüyorlar?
Evet, “ama”dan sonrasını gündeme getirmek gerekir. Daha sonra televizyon ve internet yöneticileriyle de biraraya gelmemiz gerekiyor. Sektör uzlaşırsa, net çözüme ulaşabiliriz.
Yüzdeye vursak, yüzde kaç haklı bulunuyorsunuz?
Yüzde 80 gazeteler haklı bulunuyor. Bu yüzde 80’nin yüzde 80’i de sert buluyor, bir formül bulunmasını istiyor.
Yüksel Bey, sizin fikriniz nedir? Bunu öğrenmek istiyorum. 30 küsur yıllık gazetecisiniz...
İsmail Bey, ben de gazetelerin yaşamasını istiyorum. Olayın çıkışını ve yönünü haklı buluyorum. Çünkü yıllar yılı benim röportajlarım da kaynak gösterilmeden yayınlandı, kullanıldı. Ancak, deklarasyon çok sert, hatta acımasız gibi geldi bana...
Biz gazeteciler için imza çok önemli. Gazeteci için imza, paradan da önemlidir Yüksel Bey. Bu arada gazetelerin itibarını yeniden kazandırmak gerekiyor. Medya rekabeti olmalı, medya kavgaları olmamalı. Deklarasyondan sonra televizyonların haber yapma potansiyeli arttı. Bu çok güzel... Sokağa çıkmaya, halkın içine çıkmaya başladılar. Haberciliğin güçleneceğine inanıyorum.
İsmail Bey, Akşam gazetesinde işler nasıl gidiyor? Çünkü bilindiği gibi Akşam’da maaşlar ödenemiyor, aksıyor, geciktiriliyor...
Akşam gazetesi, en zor dönemleri geride bıraktı. Bu gazeteye 2000’de geldim. 13’üncü yıla giriyorum. Yayın yönetmenliğinde de beşinci yıla giriyorum. Arkadaşlarımın fedakarlığından gurur duyuyorum. Özel habere odaklanma konusu oturdu. Maaşlar konusunda eskiye göre daha iyi noktaya geldik. Akşam gazetesinin yapısını değiştiriyoruz. Ercan Arıoğlu arkadaşımla birlikte yapılanma planları hazırladık ve patrona (Mehmet Emin) sunduk. O da heyecanlandı. Radikal kararlarımız var. Sadece gazete değil, dergilerimiz, radyolarımız, Güneş gazetesini yeniden planlıyoruz. Maaşları zamanında ödeme planları yapıyoruz. Yeni yıl itibarıyla yepyeni bir Akşam göreceksiniz. Hedefimiz, her ayın ilk günü maaşların ödenmesidir.

Her yıl sonunda gazetelerde tensikat rüzgarları eser, pek çok meslektaşımız işsiz kalır. Akşam’da tensikat olacak mı?
Biz ne yazık ki bazı yazarlarımızla yollarımızı ayırmıştık. Artık böyle ayrılıklar olmayacak, olmaması için elimden geleni yapacağım.
Sizin de maaşınızı alamadığınız oldu mu?
Akşam gazetesinde asla istisna olmaz Yüksel Bey... Evet, benim de maaşımı alamadığım oldu. 2008’den beri maaşlar ya herkese ödendi ya da herkese ödenmedi. Akşam çalışanları büyük fedakarlık yaptı. Onların fedakarlığı takdire şayandır. Sektörün en az maaş alanı Akşam çalışanlarıdır. Bunu da yukarı çekeceğiz.
Bu söyledikleriniz Akşam’daki meslektaşlarım için çok önemli İsmail Bey... Dilerim söylediklerinizi yaparsınız. Az önce bazı yazarların ayrıldığını söylediniz. Nagihan Alçı neden ayrıldı?
Nagihan Hanım da diğer yazar arkadaşlarımız gibi biz istemeden, zorunlu olarak yollarımızı ayırdığımız değerli bir isimdir.
Transfer etmek istediğiniz bir yazar var mı?
Özlediğim, Akşam gazetesine farklı bir derinlik getireceğine inandığım bir yazar isterim. 50 yaş üstü, erkek ve toplumda tarafsızlığıyla bilinen, başyazar kıvamında bir yazar... İsim vermem... Ama bu benim hayalimdir.
Akşam’ın tirajı tatmin edici mi?
Üzülerek söyleyebilirim ki, ne yazık Akşam’ın tirajı tatmin edici değil. Bundan böyle bunu da yukarıya çekmeye çalışacağız. Tiraj, biraz idari bir karardır. Bütün gazeteler, biri hariç, tiraj konusunda başarısız ne yazık ki...  
Şu anda dış politikadaki en önemli konu Suriye... Size göre bu sorun nasıl çözülecek, savaş çıkacak mı?
Hükümetin dış politikasında anlamadığım en önemli konu, Suriye’dir. Özü itibarıyle haklıyız ama farklı angajmanlara girildi. Sanki Suriye’deki kriz, sadece Türkiye’yi ilgilendiriyor gibi bir hava esiyor. Biz çok ön plandayız. Bunu çok tehlikeli buluyorum. Biz ordaki rejimi hedef almak yerine, Esad’ı hedef alan bir duruma düştük.
Tezkerenin çıkışını doğru buluyorum. Ancak, savaştan da korkuyorum. Ankara savaş istemiyor. Güç göstererek caydırmaya çalışıyor. Çok hassas bir ortam var. Bir kıvılcım, geri dönülemez olaylar yaşatabilir. Açıkçası savaştan korkuyorum.
Biz her şeyi çabuk unutuyoruz ya da gündem değiştikçe eskiler çabuk unutuluyor diyebiliriz. 
İsmail Bey, bu sohbet için çok teşekkür ederim.Dilerim, deklarasyon yeniden gözden geçirilir, bir orta yol bulunur ve sonuçta kazanan Türk medyası olur…

RÖPORTAJ: YÜKSEL ŞENGÜL