Medya
04 Kas 2012 09:17 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:20

''CUMHURBAŞKANININ ZEHİRLENMESİ DERİN DEVLET AYRINLATILMADIKÇA ÇÖZÜLEMEZ''

Yıldaray Oğur, Google'da bulduğu bir isimden yola çıkarak derin devletin kirli işlerini yazıya döktü.

Google’dan çıkan derin devlet

Cumhurbaşkanı’nın zehirlenerek öldürüldüğü haberinin bile kimseyi fazla şaşırtmadığı ülkede bu hikâye sizi ne kadar şaşırtabilir bilmiyorum. Ama ne Adli Tıp’ta kimyasal araştırmalardan, ne kozmik odalardan, ne de istihbarat kaynaklarından çıktı bu hikâye. Bir akşam televizyonda daha önce adını birkaç kez haber aralarında, kitaplarda okuduğum, duyduğum bir adam gördüm. Adını Google’a girdim. Ve bu yazı ortaya çıktı.

İlk sonuç Milliyet gazetesinin internete yüklediği arşivinden (yapanlara tekrar tekrar teşekkürler).

11.11.1971 tarihli Milliyet gazetesinin birinci sayfasından bir başlık: Üsküdar’daki çatışmada bir Dev-Gençli yakalandı. Sedat Sertoğlu imzalı haber şöyle devam ediyor: “Önceki gece saat 01:00’de üç Dev-Gençli ile iki bekçi arasında silahlı çatışma olmuş, Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından aranan Teknik Üniversite öğrencilerinden Cemal Alparslan Ertuğ yakalanmıştır. Çatışmada bekçilerden Muhsin Özen yaralanmıştır. Sorgusu yapılan sanıklardan Halis Fındık, kiracı olduğu eve sık sık gelen Alparslan Ertuğ adlı arkadaşının Nahit Töre (Dev Genç’in liderlerinden YO) ve diğerlerini de eve getirdiğini...”

İkinci sonuç bir kitaptan. Halen ne sebeple hapiste olduğu meçhul Hanefi Avcı’nın ünlü Haliç’te Yaşayan Simonlar kitabının 94. sayfası:

“...bir gün Alparslan Ertuğ adlı bir ziyaretçimin olduğunu söylediler. Alparslan Bey bana Cem Binbaşı’nın emekli olduktan sonra arkadaşları vasıtasıyla (ki bu arkadaşların bir kısmının zamanında o bölgede çalışan ve bugün Milli İstihbaratta görevli insanlar olduğunu anlıyorum) İstanbul’da bir güvenlik firması kurarak hayatına bu şekilde devam etmek istediğini... Kendisinin bulduğu uygun bir yerde Cem Binbaşı’nın evinin olduğunu, iş yapmaya çalıştığını, bu arada askerî sırları basına vermekten askerî mahkemeye verildiğini anlattı. Bir gün önce Jandarma Genel Komutanlığı’nın askerî mahkemesindeki duruşmaya katılması için Alparslan Bey Cem’e bir minibüs ayarlamış, Cem minibüs şoförüyle beraber Ankara’ya gitmiş. Ankara’da Cem şoförden ayrılmış. ...Fakat Alparslan Bey’in minibüs şoföründen aldığı bilgiye göre saat 12′deki buluşmaya Cem gelmemiş, avukata da gitmemiş. ...Alparslan Bey Cem’den haber alamadığı için hayatından endişe duyduğunu, Cem’in Ankara’ya gitmeden önce İstanbul’da bulunduğu sırada kendisine herhangi bir şey olursa güvenebileceği kişinin ben olduğumu söylediği için benim yanıma geldiğini söyledi.

...Bir süre sonra polis şehit ailelerine yardım derneğinin bir toplantısında Alparslan Ertuğ ile karşılaştık. Sohbet sırasında Cem’in olayı tekrar gündeme geldiğinde bana olayı çözdüğünü söyledi....”

Üçüncü Google sorgu sonucu Tempo dergisinde Gazeteci Tutkun Akbaş’ın Cem Ersever’in Son 90 Günü Ve Kayıp Kitabı Şam’daki Kemancı’ üzerine çıkan bir haberden:

“Ersever’in son 90 gününde en önemli isim işadamı Cemal Alparslan Ertuğ. 1993’te kurulan TBMM Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu, JİTEM’in kurucularından emekli Binbaşı Cem Ersever’in de dinlenilmesine karar vermişti. Cemal Alparslan Ertuğ, komisyon üyelerinden biri olan eski Turizm Bakanı Bahattin Yücel’in de eski bir arkadaşıydı. Ertuğ da Ersever’le ilk kez bu sayede tanıştı. Tanışıklığının üzerinden üç ay geçmişti ki Ersever öldürüldü. Ertuğ’un, Ersever’le yakın ilişki kurmasında asıl etkili olan kişi, özel güvenlik işi ile uğraşan eski bir askerdi. (Adının açıklanmasını istemiyor.) Ersever, Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda uzun süre görev yapmış eski asker sayesinde İstanbul’da kendine yeni dostlar edinmişti. Emekliliğinden sonra girdiği ekonomik darboğazda, Ersever’in imdadına Cemal Alparslan Ertuğ yetişmişti. Ertuğ, Ersever’e, “Sana bir güvenlik şirketi kuralım” önerisinde bulunmuştu. Cemal Alparslan Ertuğ, öncelikle Ersever’e İstanbul’da yaşayacağı güvenli bir ev bulunmasını sağlamış....”

Ve son olarak ODATV’den:

“Cemal Alparslan Ertuğ, Ersever cinayetinden sonra Adnan Akfırat’a gelerek, cinayeti Hanefi Avcı’nın adamlarının işlediğini söyledi.(Adnan Akfırat, Eşref Bitlis Suikastı, Kaynak Yayınları, s.125-140)”

Esas işler şimdi karışıyor. Önce Ergenekon İddianamesi’nde Mehmet Eymür’ün savcılara verdiği ifade:

“Mehmet EYMÜR, 17,06,2008 tarihinde tanık olarak alınan İfadesinde; Semih Tufan GÜLALTAY’ı şahsen tanımadığını, ancak Alpaslan Cemal ERTUĞ bu şahsın milliyetçi bir kişi olduğunu ve faydalı olabileceğini söylediğini, Kendisinin bu gibi konulardan biraz dilinin yandığı için bu şahsı bir müddet kontrole aldığını, Semih Tufan GÜLALTAY’m tahsilat işleri yaptığı, kirli işlerle uğraştığı, ağzının çok bozuk olduğu hususlarını öğrendiği için bu şahıstan faydalanmayı düşünmediğini, Ancak buna rağmen Semih Tufan iki veya üç defa birisi Kendilerinde eskiden şoförlük yapan bir teşkilat mensubu vasıtasıyla Mersin’de olan bazı olayları anlatmak üzere görevli arkadaşlarla görüştüğünü bir de İran’la ilgili bir konuda Mit mensubu personelle görüştüğünü bildiğini, bunun dışında kendisi Amerika’dayken Türk İntikam Tugayları adı altında örgütlenerek eski İnsan Haklan Derneği başkanı Akın BİRDAL’a saldın düzenlediklerini duyduğunu..”

Ergenekon’dan devam ediyoruz. Bu kez adı geçen Akın Birdal suikastının azmettiricisi ve iddialara göre Türk İntikam Tugayı’nın lideri Semih Tufan Gülaltay’ın savunmasıyla ilgili haber:

“28 Şubat sürecini, Mehmet Eymür ve sağ kolu Cemal Alpaslan Ertuğ’un planladığını” öne süren Gülaltay, “Ertuğ’un, DEV-YOL’un Marmara Bölgesi sorumlusu olduğunu” iddia etti. Gülaltay, “Ertuğ’un, Danıştay saldırısını gerçekleştiren Alpaslan Arslan’ın Yeditepe Hukuk Bürosunu tutan ve döşeyen, Kırgızistan’a PKK’yı yerleştiren kişi olduğunu” savundu. ”

Yine Ergenekon bu kez Jandarma’dan maaşlı yazar Ergün Poyraz’ın mahkemeden talebi: “MİT’ten, Cemal Alpaslan Ertuğ’un kurumda hangi tarihte görev yaptığı, görevine devam edip etmediği, bu kişinin Danıştay saldırısını gerçekleştiren Alparslan Arslan’ın bürosunu donatıp donatmadığının sorulmasını istedi. Tuncay Güney’in, Ertuğ tarafından MİT İstanbul Bölge Müdürlüğüne teslim edilip edilmediğinin sorulmasını isteyen Poyraz, Ertuğ’un Danıştay saldırısında yer alıp almadığının, Mehmet Eymür ile ilişkilerinin sorulmasını talep etti.”

İşte bütün bu haberlerde geçen ortak isim yıllar sonra ilk kez görünür oldu ve TVNET’te Ferhat Ünlü’nün İstihbarat programına çıktı geçen hafta. İşadamı ve İstihbarat uzmanı titriyle ama MİT’ten “Riyaset” diye bahsetmekten, programın sunucusuna kendi çevirisi olan KGB’nin Ajan Devşirme Yöntemleri kitabını hediye etmekten yani kendini açığa çıkarmaktan çekinmeyerek. Bir istihbaratçının emeklilikten sonra bile yapmayacağı bir şey.

Bütün bunları, kendisinin söylediğine göre Balıkçı’nın 1996’da başlayan PKK-devlet görüşmelerinde az bir rolü olduğunu söylemek için göze almış. Esas ilginç olanı bu programa esasen bu temaslarda birlikte çalıştığı Kürt cephesinden isimlerle birlikte çıkacağını söylemesiydi. Onlar son anda vazgeçmişler. Adlarını vermedi. Devletin PKK adına görüştüğü isimler olduğuna göre onları tanıyor olmalıyız. Böyle bir biyografisi olan bir ismin Kürt siyasetinden de programlara birlikte çıkacak kadar yakın dostları olmasına herhalde şaşırmamak gerek.

Türkiye’de cumhurbaşkanının zehirlendiğine, derin devletin neden tam olarak aydınlatılamadığına, 30 yıldır bir savaşın niye bitmediğine şaşırmadığımız gibi...

Yıldıray Oğur / TARAF