Röportaj
01 Mar 2010 21:35 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:07

''CILKINI ÇIKARIRLARSA BİR TOKAT PATLATACAĞIM GAZETECİLER VAR, KODUM MU OTURTURUM!..''

Fatih Altaylı, Gazete Habertürk'ün 1. yaşgününde Gülin Yıldırımkaya'ya konuştu.

Gülin Yıldırımkaya: Öncelikle bir geçmiş olsun diyelim. "100 bini bulmazsak ben bu işi bırakırım" demiştiniz. O süreci artık hayli hayli, hatta ilk çıkış gününden atlatmış bulunuyorsunuz. 

Fatih Altaylı: O lafım çok yanlış anlaşıldı. Soruyu soran hanımefendi biraz yanlış bir değerlendirme yaptı yazarken. "Satar mı?" dedi. Ben de dedim niye satmasın. 100 bin olur mu dedi. 100 bin rakamı komik bir rakam. 100 bin satamıyorsa zaten ben olmayayım burada. 100 bin zaten benim ağzımdan çıkan bir şey değil. Ben ilk günden beri bu gazetenin çıkar çıkmaz 250 bin satacağını ve sonra da 1-1.5 yıl süreç içerisinde liderliğe oynayacağını söylemiştim. Dün baktığınız zaman satışımız 380 bin civarında. Civarında diyorum başka gazete olsa 380 bin derdim ama denetlendiğimiz için denetim sonuçları da elimize gelmedi. Bu da şunu gösteriyor. Türkiye'nin bayii satışı en yüksek olan gazetelerinden biriyiz. Üstelik de rakiplerinden dün itibariyle yüzde 50 daha pahalı olmasına rağmen ama bugün artık rakiplerimizle aynı fiyatta.

OKURUN SIRTINDAN GEÇİNMEYE İHTİYACIMIZ YOK, FİYATI İNDİRDİK

Gülin Yıldırımkaya: Fiyat düştü söylediğiniz gibi. Bu okurlara 1. yıl armağanı herhalde. O konuda çok soru geliyor. Bu tiraj kaygısıyla mı yapıldı? Reklam verene bağımlı olmamak için yüksek fiyat demiştiniz, şimdi neden düştü? 

Fatih Altaylı: Şunu biliyordum bir gazete çıkar çıkmaz çok fazla reklam almaz. Baktığınız zaman Hürriyet dışındaki gazeteler halen reklam almakta oldukça zorluk çekiyorlar. Biz de bu düşünceyle, bizim gibi böyle dik duruşu olan, bağımsız duruşu olan bir gazetenin reklam almasının zor olacağını tahmin ediyorduk. Ama gazete çok etkin hale geldi. Gazete çok sempatik bir gazete olarak çıktı. Üst gelir gruplarında, etkin okur gruplarında çok yüksek bir tiraja ulaştı. Bugün Türkiye'de AB Grubu dediğimiz sosyo-ekonomik grubun en fazla tercih ettiği gazete Habertürk oldu. O grupta birinci gazeteyiz. Yine 18-44 yaş gurubu arasında en yüksek okura sahip iki gazeteden biriyiz. 18-34 yaş grubunda en fazla okura sahip olan gazeteyiz. Bütün bunların etkisiyle, genç tüketicinin ve üst gelir gruplarının Habertürk'ü izliyor ve okuyor olması nedeniyle reklamda beklemediğimiz bir hızda gelişme oldu. Reklam verenlerin tercihi olduk. Ajanslardan öğrendiğimiz kadarıyla reklam verenler kampanyada Habertürk'te kullanılmasını özellikle istemeye başladılar. Çünkü etkisini görmeye başladılar. Öyle olunca biz beklentimizden önce bir reklam gelirine kavuştuk. Dedik ki artık biz okurdan daha fazla para istemeye, bağımsız olmak için, özgür olmak için daha fazla para istemeye hakkımız yok. Çünkü şu anda bizim okurun sırtından geçinme ihtiyacımız yok. Çünkü hiçbir pazarlık yapmadan bağımsız olmadan hiçbir ödün vermeden reklam gelirlerimizle mali dengeyi oturtunca bunu okura yansıtabildik. Çünkü bu gazetenin yatırımcısı bu gazeteyi zengin olmak için kurmadı. Eğer para kazanmak istiyorsa yapacak çok daha iyi işler vardı Türkiye'de. Bu gazetenin temel amacı Türkiye'de yeni bir gazete olabileceğini göstermek, Türkiye'de bağımsız, özgür bir medyanın olabileceğini göstermek. Bizim bir gazetemiz vardı elimizden alınmıştı. Biz yenilmediğimizi, bu işi yine yapabileceğimizi göstermek için çıkardık bu gazeteyi. Zengin olmak, çok paralar kazanmak için çıkarmadık.

RAKİPLERİMİZ  HABERTÜRK'ÜN DAHA FAZLA SATMAMASI İÇİN  ORTAK MÜCADELE EDİYOR!

Gülin Yıldırımkaya: O çok önemli söylediğiniz gibi. Ben de bir devrim demiştim. O devrimi biraz açacak olursak 2009 yılında korkunç  bir kriz varken ki endüstriyel taraf bu gazetenin hayatta tutmayacağını  çok yanlış bir yatırım olduğunu, zamanlamasının çok yanlış olduğunu düşünüyordu. O noktada gerçekten Turgay Ciner faktörünün altını çizmek lazım. Devrimin lideri olarak burada bir kez daha analım ki, bu yatırıma cesaret etmese şuan bunları konuşuyor olmayacaktık. Patronajın bu cesareti; dev gruplar hatta ülkeler iflas ederken dünyanın o yıl içerisinde yapılmış en büyük medya yatırımını yapması sizi de muhakkak editoryal anlamda çok cesaretlendirmiştir.

Fatih Altaylı: Yok bizde Allah'a  şükür deli cesareti var ama. Turgay Ciner gibi birini patron olarak görmek de hakikaten keyifli.  Kriz olacağını bile bile bu gazeteyi çıkardı Turgay Ciner. Turgay Ciner ülkede krizi en erken görebilmiş bir işadamıdır. 2007 yılında tüm herkes yakından takip edebilmiştir. Krizi öngörerek elindeki  işlerin bir bölümünü o dönemde henüz daha kriz ortada yokken çok iyi fiyatlarla elinden çıkardı. Habertürk çok büyük bir yatırımdır. İki büyük televizyon kanalı, Türkiye'nin dört ilinde dünyanın en modern matbaaları, Taksim'in göbeğinde şu içinde bulunduğumuz binalar kompleksi, Sefaköy'de dev stüdyo komplekslerine baktığınız zaman bu dev bir yatırım. Bu dev yatırımı biz sıfırdan yani hiçbir yerden en ufak bir destek almadan, hiçbir bankadan bir kuruş kredi almadan tamamen öz kaynakla yaptık. O da bağımsızlığımızın garantisi olsun diye. Kimseyle bir alışverişimiz olmasın diye. Ekonomik veya siyasal çıkar gruplarıyla alışveriş olmasın diye. Ama tabii Turgay Ciner çok akıllı bir işadamı. Baktığınız zaman bugün Türkiye'de herkesin girmek için can attığı en önemli sektörlere Turgay Ciner bundan 15-20 yıl önce girmiş. Ve o zaman daha kimsenin bu işlere aklı basmazken. Bugün herkesin peşinde koştuğu dağıtım yerlerini yıllar önce almış. Ama siyasi nedenlerle ihaleler iptal edilmiş. Ama sonuçta baktığınız zaman Turgay Ciner öncü bir işadamı. Krizlerin risk kadar aynı zamanda avantaj sağladığını da öngörüyor. Turgay Ciner bu krizin rakiplerin bize karşı hamle yapmasını güçleştirecek bir faktör olduğunu da gördü. Normal bir zamanda tüm gazetelerin çok güçlü reklam gelirlerine sahip olduğu, yüksek potansiyele sahip olduğu bir zamanda onların arasına girmek daha güç olabilirdi.Ama biz krizde girince rakipler zaten bir yandan krizle boğuşurken bir yandan da bizimle boğuşmak zorunda kaldılar. Biz de güçlü geldiğimiz için o boğuşmadan karlı çıkmadılar. Şu da bir gerçek ki  şu anda Türk basınında bir yanda Habertürk var bir yanda da diğer gazeteler var. Tamamı bütün hamlelerini Habertürk'e göre yapıyorlar. Yani Habertürk'ün daha fazla satmasını engellemek için neredeyse ortak hareket ediyorlar diyebiliriz. Çünkü oturmuş bir konumları var. Ve o konumu korumak kendi işlerindeki dengeyle. Orada çünkü alan razı, satan razı kendilerine göre birinci belli ikinci belli.  Herkes yerine razı bir pozisyon var. Bu pozisyonu değiştirmek isteyen bir gazete Habertürk olduğu için el birliğiyle Habertürk'e karşı mücadele ediyorlar. Ama kazanamıyorlar. 

İKİNCİ GAZETE ŞU AN GÜNDEMİMİZDE YOK, ÖNCELİĞİMİZ HABERTÜRK'Ü LİDER YAPMAK

Gülin Yıldırımkaya: O zaman bu kadar yatırım yapılmışken, bu kadar dünyanın en modern matbaaları kurulmuşken sadece Habertürk'le mi kalacağız? Yoksa rakiplerinize ikinci de geliyor mu? 

Fatih Altaylı: Böyle bir şey diyemeyiz. Elbette bir ikinci gazete çıkartılabilir ama...  Çok fazla gereği yok bir tane olsun temiz olsun bizim yaklaşımımız o biz çok önemli bir karar alarak  yine Turgay Ciner'in kararı ile hatırlayacaksınız bundan yaklaşık bir yıl önce eğlence kanalı yayıncılığından çıktık. Kanal 1 vardı , ciddi bir yatırımla girmişti ve dördüncü sıraya da çıkmıştı biz daha sonra tamamen bundan çıktık.  Haber alanında yoğunlaşmak istedik. Önce Habertürk televizyonu ardından içinde bulunduğumuz Bloomberg. Bloomberg ise dünyanın ekonomi alanında en saygın iki ismi varsa biri finans açısından baktığımızda birinci kanalı onunla devam ettik. Bundan sonra belki bazı şeyler olabilir ama kısa vadede önceliğimiz bizim Habertürk'ü birinci gazete yapmak. Bugün o noktadan çok uzak değiliz. Etkinlikte bugün Hürriyet ile birlikte en etkin gazetelerden biriyiz. Gündem oluşturma gücüne sahip gazetelerden biriyiz. Tabi bazı gazeteler var bir takım özel nedenlerden beslenen bu özel nedenlerden dolayı bazı gündemler oluşturan  gazeteler var ama o başka bir şey. Hakiki gazete olarak Hürriyet ve Habertürk tüm rakiplerinden sıyrıldılar. Zannediyorum bir vade içerinde biz Hürriyet'ten de sıyrılacağız. Öne geçeceğiz, bir iki yıl içersinde Türkiye basınının haber gemisi burası olur.

Gülin Yıldırımkaya: Söylediğiniz gibi içerik çok önemli. Boyutunun farklı olması bunların hepsi okura cazip gelen faktörler ama içi boş olsa bu başarıyı sürdürmek mümkün değil. Editoryal olarak Habertürk'ün diğer gazetelerden temel farkı ne size göre. Bana göre; daha çok diğer gazetelere baktığımda genelde aynı görüşte olan yazarlar görüyorum ama bizde taban tabana zıt isimlerde yazıyor. Siz de bazen köşenizden aslında ne anlatmak istediklerini açıklamak zorunda kalıyorsunuz. Bu avantaj değil mi?

Fatih Altaylı: Sizin başta avantaj dediğiniz boyut,  kağıt...

Gülin Yıldırımkaya: Aynı zamanda da riskti değil mi?

Fatih Altaylı: Bunlar herkes açısından risk. Açık söyleyelim, biz bu kalite bu kağıt ve bu boyuta karar verdiğimizde Turgay Ciner'den başka buna inanan yoktu.

G.Y: Siz inanmadınız mı?

Fatih Altaylı: Ben ve Turgay Ciner. Turgay Bey gazeteci olmadığı için patron olduğu için bu işe patron inandı. En büyük destekçisi oydu. Farklı gazetenin, ayrışacak gazetenin... İkimizden başka inanan yoktu. Biz kadroyu kurmaya başladığımızda gazetenin çıkacağı güne birçok arkadaşımızın en üst düzeyden alta kadar  bu boyda gazete olur mu havasındaydı. Sen de içinde yaşadın gördün. Ama aslında bunun çok büyük bir avantaj olduğu ne kadar ergonomik bir gazete yaptığımız kara verdiler. Bu tamamen iç güdüsel, öyle büyük araştırmalar yapmadık. Ama ben bu gazeteyi elime aldığımda Turgay Ciner eline aldığında vapurda, arabada, evde rahat okuduğumuzu bize ergonomik geleni başkasına ergonomik gelmesi kaçınılmaz. Başta bunlar riskti, sonra en büyük avantaj oldu.  İçeriğe geldiğimizde çok farklı birincisi biz bu gazeteyi yaparken herkes güldü bize. Kendilerine medya duayeni dediği isimler dediler ki' Türkiye'de 35 sene önce bir gazete çıkmıştı o tuttu, bir daha da  tutmaz' Evet onlar çıkarırsa tutmaz çünkü onların öyle bir başarısı yok. Onlar aldıkları markaları ancak koruyabilmişler bazılarını koruyamamışlar. Bizde bir marka çıkarmak için yola çıkmıştık ve tuttu. Güldüler çünkü her şey başkaydı ve bu başkalığı onların algılaması imkansızdı.  Geçen gün Cumhuriyet gazetesine ilk başladığımda yazı işleri müdürüm olan bir ağabeyim ile beraberdik. Dedi işte 'Gazete çok güzel  iyi ama işte' ben de dedim ' ben bu gazeteyi sana yapmıyorum sen  60 yaşındasın 60'ını da geçtin sen 50 senedir aynı gazeteyi okuyorsun ve o gazete senin ezberinde , orada genç grup var biz onlara yapıyoruz. Onlar 40 senedir 50 senedir aynı gazeteyi okumuyorlar ve onu ezberlememişler doğru budur diye bir kenara yazmamışlar. ' Bu işin doğrusu yok her şey değişirken gazete değişmez mi? Türkiye'de basın yöneticilerin genelde yaşlı olduğu için o cesareti gösteremiyorlar. Burada herkes genç en yaşlı benim bende 47 yaşındayım. Biz gençlere gazete yapıyoruz. Zaten üniversitelerde en çok okunan gazete biziz. Bizim mizampajımız farklı. İnternet mizampajı bizim ki. Diyorlar ki' gençler gazete okumaz evet 17-18 yaşında okumuyor ama para kazanmaya başlayınca muhakkak gazete alıyorlar. Biz internet okuyucusunu gazete okuyucusu yapacağız yakında. Bizim gazetenin mantığı internet mantığı. 

YAZAR GEREKLİ  DEĞİL, BEN HÜRRİYET'TEN AYRILDIM DİYE HÜRRİYET YIKILDI MI?

Gülin Yıldırımkaya: Bu süreçte bir yanılgınız yazarlar olabilir mi?  Çünkü gazete çıkmadan önce 'çok az yazar olacak' dediniz ' bu bir muhabir gazetesi olacak'  dediniz. Ama sürekli yazarlar transfer oluyor çok önemli isimler geliyor iyi ki de geliyorlar ama . Bir gazete için çok yazar gereklimiymiş fikriniz değişti mi?

Fatih Altaylı: Bana göre hala gerekli değil. Ben başlangıçta yazarlığa çıkmadım neden çıkmadım. Ben bir yazarım ve Türkiye'nin en çok okunan yazarlarından biriyim ama yazarlar gazetelerde süstür. Ben şunu gösterdim bir gazete yazarsız da olur. Şu hava kötüdür bu bende de var 'Ben olmasam olmaz'. Olur ağabeyim  ben olmasam da olur sen olmasan da olur. Ben Hürriyet'ten ayrıldım yıkıldı mı, Emin Çölaşan ayrıldı yıkıldı mı, Bekir ağabey ayrıldı yıkıldı mı? Yani yazar demek gazete demek değildir. Gazete gazetedir yazar olur baharatıdır, lezzetidir. Ben onu göstermek istedim. Başlangıçta ben buraya yirmi yazarda alabilirdim. O dev yatırım içerisinde yazarların ücretleri bizi çok rahatsız etmezdi. Ama biz ne yaptık gazete tuttu daha sonra yazar aldık. 

Gülin Yıldırımkaya: Peki bunun tiraja katkısı olur mu? Bu hep tartışılır ya, yazarlar tiraj götürür mü, getirir mi?

Fatih Altaylı: Bir yazarın getirdiği tiraj ile götürdüğü tiraj birbirine eşittir.

HABERTÜRK YOL GEÇEN HANI DEĞİL, ŞU DA GAZETEMDE OLSUN DEDİĞİM YAZAR YOK

Gülin Yıldırımkaya: Güzel cevap oldu. Fatih Bey yazarlardan bahsetmişken bunu hem yazarlar hem yöneticiler hem de muhabirler için tüm medya için soracağım. Başta çok az insan tutacağını inanıyordu. O süreçte gazete kurulurken elini taşın altına koyan ve hala gazetemizde görevine devam eden değerli arkadaşlarımız var ama o süreçte kafasında soru işareti barındıran 'bir tutsun da bakalım diyen ' arkadaşlarımızda olmuştur. Şimdi baktığınızda hala herkese kapınız açık mı yoksa taşının altına elini koysalarmış mantığında mısınız?

Fatih Altaylı: Burası yol geçen hanı değil, o yüzden kapısı filan de açık değildir.  Şimdi eğer bu benim istediğim yazarsa bu gazeteye yarar sağlayacak ve gazetenin ilkeleri ile bağdaşacaksa elbette ki kapı açıktır.  Benim şu an da kafamda şu da olsun bu da olsun dediğim yazar yok. Muhabir var evet birkaç tane çok iyi muhabir var. Muhabir ya da analiz yapabilecek arkadaşımız var. Birkaç tane de yazar muhabir arkadaşım ve bir iki tane yazar olsa iyi dediğim arkadaşım var. Aslında baktığımızda Türkiye'nin en güçlü yazar kadrosu bizde her yelpazeden var tek bir tarafa hitap eden değil her tarafa hitap eden. 

Gülin Yıldırımkaya: Bazen bir konuda mesela ben açıyorum gazeteyi iki yazar iki karşılıklı sayfada tamamen farklı şeyler yazabiliyor.

Fatih Altaylı: Bu gazeteyi alan 380.000 kişiden yarısı 190.000'i farklı diğer yarısı  farklı düşünebilir. Ayrıca hepsi aynı şeyi düşünse bile onlar gibi düşünmeyenlerin ne düşündüğünü merak edebilir. Mesela Bekir Çoşkun'u okuyanın Nihal Bengisu Karaca'yı okuması kötü bir şey mi? Efendi usta adamlar için Fatih Altaylı'yı okumak kötü mü? 

KİMSENİN ADAMI OLMADIK

Gülin Yıldırımkaya: Türkiye'nin en büyük sorunu bu zaten, herkes hep aynı görüşleri okuduğu için böyle ciddi kutuplaşmalar var.

Fatih Altaylı: Bu kafayı kuma gömmek gibi bir şey. Yok farzetmek. Kafayı kuma gömüyorsun onlar yok sonra kafayı bir çıkarıyorsun ki ooo... Biz bunu engellemek istiyoruz. Herkes her türlü hesabını siyasi ekonomik Türkiye'nin gerçeğine göre yapsın. Bu çok hoşa giden bir şey değil neden değil, bu benim de bu grubun kurucu patronunun da kaderidir. Biz kimsenin adamı olmadık. Tarzımız müsait değil ne benim ne Turgay Ciner'in ne mutlu Allah bizi buluşturdı. Böyle bir olayda ama bizim gazetemize el kondu kimse çıkıp neden el kondu demedi. Çünkü herkes sevindi, herkesin başına bela Fatih Altaylı. Başbakan'da sevmez, ana muhalefet lideri de sevmez küçük muhalefet lideri de sevmez, etnik siyaset yapan parti lideri de sevmez. Çünkü doğru bildiğini söyleyen insanı kimse sevmez. 

Gülin Yıldırımkaya: El koymayı bırakın haksız olduğu anlaşıldığında o haberler bile görülmedi en azından özür babında...

Fatih Altaylı: Çıkar vardı, geçmişi boş verelim.

KORKTUĞUM KADAR YORULMADIM, EKİBİM ÇOK İYİ

Gülin Yıldırımkaya: İlk gazete çıkmadan önce prova sayfalar yayınlanıyordu bina içinde o zamanki toplantılardan birini hatırlıyorum, 'Eşimle kızımla helalleştim geldim ben bir sene buradayım gece gündüz gerekirse aşağı bir yatak kuracağım' demiştiniz Şimdi evdekiler için soracağım bu soruyu bu sene biraz daha rahatladınız mı?

Fatih Altaylı: Korktuğum gibi olmadı. Hande ne der bilmiyorum ama halimden çok şikayetçi değilim. Umduğumdan daha az çalıştım neden çünkü ekip çok iyiydi. Bütün arkadaşlar büyük bir özveri ile çalıştı. Bu yeni ekiplerin birbiri ile kaynaşması epey bir zaman alır hatta bazen hiç mümkün olmaz. Bugün 50 yıllık 60 yıllık gazetelerde çalışanlar arasından gerilimler var sınıflar vardır. Burada çok enteresan en az 6-7 değişik gazeteden arkadaşlar burada buluştular. Öyle bir kombinasyon oluşturmuşuz ki burada en ufak bir sorun yok. Dayanışma var herkes her fırsatta bir arya gelmeye birbirini övmeye bir sıkıntı olduğunda çözmeye çalışıyorlar. Tam bir aile ortamı oldu. Bunu en çok Murat Bardakçı' dan görüyorum. Murat Bardakçı ile ben Hürriyet'te 15 yıla yakın bir süre beraber çalıştım. Murat Bardakçı Gülçin Telci öldükten sonra gazeteye senede 1 veya 2 defa gelirdi. Şimdi sen de görüyorsun Murat Bardakçı gazeteden çıkmıyor. Gece 3'te, 4'te, 5 'te çıkıyor gazeteden. Programı olsa da olmasa da. Geliyor gazeteye. Odasında tambur çalıyor, gençleri topluyor sohbet ediyor, misafir ağırlıyor, gırgır yapıyor, çaylar demliyor, kahveler yapıyor. Yani burada böyle inanılmaz bir aile, dostluk ortamı oluştu. İyi mi, kötü mü bilmiyorum bir işyeri için ama ben memnunum. 

 Gülin Yıldırımkaya: Bizler de çok memnunuz. Hatta siz şimdi anlatırken okurlarımızdan da gelen mailler de var. Hani yazınız sert, kaleminiz sert, söyleminiz sert ya, sormuşlar Fatih Altaylı ile çalışmak zor mu diye ama aslında bu anlattığınız tabloda sizin pozisyonunuz da çok çok önemli. Gerçekten hayatım boyunca tanıdığım en sakin genel yayın yönetmenlerinden birisiniz. 

Fatih Altaylı: Ben çok sakin bir adamım. Çalıştığım arkadaşlarıma çevremdeki insanlara kolay kolay sinirlenmem. Bağırmam, çağırmam, kavga etmem. Ama dışarından öyle görünüyorum. 

İŞİN CILKINI ÇIKARIRLARSA BİR TOKAT PATLATIRIM, KODUM MU OTURTURUM!

Gülin Yıldırımkaya: Fatih Bey bir de şunu merak ediyorum. Bulunduğunuz pozisyon, kalemizin sert olması nedeniyle sürekli erleştirilen ve çok sert polemiklerin içerisinde yer almak zorunda kalan bir isimsiniz. Bu bir yayın yönetmeninin psikolojisini nasıl etkiler? Yani okuduğunuz zaman sinirleniyor musunuz? Yoksa gülüp geçiyor musunuz?

Fatih Altaylı: Şöyle bir huyum var. Çocukluktan kalma bir huy. Ben hiçbirşeyi takmam. Sevmediğim, benim için değeri olmayan insanların benim hakkımda söylediklerini takmam. Değeri olanları da bir yere kadar. Dış etkenlere kapalıyım. Bunlara takılmamak lazım. Ben kendi doğru bildiğimi yapmaya devam ederim. Birileri söver, birileri sever. Söven eğer kötü niyetliyse onunla hiçbir ilişkim olmaz. Kötü niyetli değildir, öyle düşünüyordur o zaman onunla ilişkimi de bozmam. Gördüğüm zaman sarılır öperim. Ama kötü niyetli bana böyle adilik olsun diye bir şey yapıyorsa, kıskançlıktan, fesatlıktan başka niyetlerle yapıyorsa.. Bazen içimden şu geçmiyor da değil onu da itiraf etmek lazım. Bir tane patlatayım. Çükü eskiden olurmuş bunlar. Gazeteciler birbirini dövermiş zamanında. Benim de içimden şuna bir tane çakayım dediğim adamlar oluyor. Medeniyetsiz bir tavır olacağını söyledikleri için yapmıyorum ama açıkcası bazen dövmek istediğim hakikaten, eski sporculuk da var, kodum mu oturturum. Bir tokat atabilirim mesela. Çok fazla değil şöyle pat diye bir tane vursam falan dediğim adamlar var. İşin cılkını çıkarırlarsa kişiliğime, aileme, çoluğuma, çocuğuma dil uzatırlarsa hakikaten döverim. Bir yerde yakalar döverim. Öyle gizli, bir yerde değil. Bir lokantada bir tokat patlatırım. Döverim derken ayağımın altına alıp parçalayacak halim yok ama şöyle bir Osmanlı tokadı patlatırım. 

Gülin Yıldırımkaya: Çok ciddi bir uyarı  oldu bu, bir reklam arasına gidelim, sakinleşelim.

SONSUZA KADAR BU GAZETEYİ  YÖNETEMEM

Gülin Yıldırımkaya: Fatih Bey gazetede olduğu gibi televizyonda da tanınıyorsunuz. Yazılarınız hit rekoru kırıyor. Televizyon programlarınız reyting rekorları kırıyor. Bu kadar tanınmak bir genel yayın yönetmeni için avantaj mı dezavantaj mı?

Fatih Altaylı: Avantajları var. Restoranda yer arttığınız zaman size iyi bir masa veriyorlar, otoparka gittiğinizde ağabey dolu demiyorlar. Başka bir faydasını görmedim. Bir gazeteci için okunmak çok kıymetli bir şey programının izlenmesi söyledikleriniz okurlar tarafından kaale alınması, izlenmesi iyi bir şey. Okunmadığım gün Allah bana yazdırmasın. Benden sonraki genel yayın yönetmeni ben o zaman hala yazarsam ve okunmuyorsam bana git desen ya da ben bunu anlayım gidiyim. Ama herhalde buna daha var hala bir okunma potansiyelim var ben doğmadan yazanlar hala devam ediyorlar ama onlar kadar kalmaya niyetim yok.

Gülin Yıldırımkaya: Öyle bir laf ettiniz ki "benden sonra gelen genel yayın yönetmeni" diye her yere çekilir. 

F.A: Sonsuza kadar bu gazeteyi yönetemem.

Gülin Yıldırımkaya: Öyle bir takviminiz var mı? Ben şu yaştan sonra bırakırım ya da Bekir Çoşkun gibi bir çiftlik hayatı mesela....

Fatih Altaylı: Vallahi Bekir Çoşkun'a bayılıyorum. Benim en sevdiğim yerde yaşıyor. Yazın Cunda'da kışın Ankara'da. Şahane bir evi var şahane bir eşi var. Evinin önünde köpekler , küçükte olsa bir teknesi var çıkıyor, geziyor onu tamir ediyor. Bekir Çoşkun'un hayatı çok güzel bende öyle yaşamak isterdim. 

Gülin Yıldırımkaya:Siz geçen bir yazınızda da 'Çok kalmayacağım diyordum ama kızdım size inat daha çok kalacağım' dediniz, bunu biraz açar mısınız?

F.A: Bu çok göreceli bir kavram baktığımız zaman Abdi İpekçi 25 sene kalmış.25 sene sonra kendimi burada düşünemiyorum. 25 sene sonra 72 yaşında olacağım o zaman kaldıramam yazı yazabilirim onu da tercih etmem ama her gün gel gazeteye sabah otur çocuklarla toplantı yap bir de şimdi cv ler  geliyor  utanıyorum. Geçenlerde bir cv geldi 1992 doğumlu. Onlar artık işe giriyorlar . Onların arasında bir adam duruyor saçı başı ağırmış ne oluyor egosunu tatmin ediyor . Bence bir işin maksimum yapılacağı süre 5-6 senedir. Herkes kendi mesleğinde en yükseğe gelmek istiyor ama önlerinde bir kaya duruyor ittir Allah ittir adam düşmüyor. Sonra adam düşüyor ama arkasından gelenlerin de iş yapacak mecali kalmıyor. her şeyin makul bir süresi var elbette buna kendim karar verecek halim yok. Bakarsınız Turgay Ciner ban der ki ' Yarın bırak' Demez öyle bir şey gerçi inşallah da... Derse de der yani... Burada zaten gencecik adamlar var onlardan biri benim yerime rahatça gelebilir. Bu işi ne kadar yapacağım önemli değil benim tek dileğim buradan ayrılırken işi layığı ile yapacak 3-4-5 arkadaşım olsun ve onlardan biri geçsin. Bazı yerlerde olduğu gibi o mu geçsin bu mu geçsin dışardan mı gelsin diye bir düşünce olmasın zaten olmayacak gibi duruyor.

7 YAŞINDAYIM, BÜYÜMEM

Gülin Yıldırımkaya: Bu zor kritik genel yayın yönetmenlik süreci sizi ne kadar büyüttü ve bu süreçte ne öğrendiniz?

Fatih Altaylı: Beni hiçbir şey büyütemez ben 7 yaşındayım. Ben büyümem bunu da herkes biliyor. Tavrım, tarzım yaşadığım hayatta ve işte ben çocuğum büyümem. 7 ile 17 yaş arasında gidip geliyorum. Ne öğrendim bu dönemde, her şeyin yapılabileceğini öğrendim. İnsanlar isterlerse her şeyi yapabilirler. Gazete okumayanı gazete okutursun, ekonomik kriz zamanında yatırım yaparsın daha bir çok şey olabilir. Hiçbir zaman pes etmemek lazım. Her zaman oyun içinde olmak lazım oyunu bırakmamak lazım. Oyunun içinde olursan her zaman kazanma şansın var. 

Gülin Yıldırımkaya: Gençliğiniz televizyondaki izleyicilerimize de yansıyor. Okurlarımızdan gelen maillerde çok şık ve yakışıklı olduğunuzu yazıyorlar. Mesela bir okurumuz demiş ki: Bir kafede karşılaştık  ceketinin astarı ile kravatı aynı renkti ve çorabında da o renkten çizgi vardı. Fatih Bey çok şık. Bu kadar detayı kendi mi oluşturuyor, nereden giyiniyor, ne kadar bütçe ayırıyor?

Fatih Altaylı: İzleyicimiz yanılıyor. Çorabımda çizgi yoktu. 

Gülin Yıldırımkaya: Kareli miydi?

Fatih Altaylı: Düz çorap giyerim hep. Seviyorum giyinmeyi. Çok zaman harcamam fazla parada harcamam ama hoşuma gidiyor güzel kıyafetler. Yabancı bir terzim var o dikiyor güzel de dikiyor. Kumaşları seçmeyi severim, kumaşlara dokunmayı severim, gömleğin kumaşlarına dokunmayı severim. Uyumlu olmasının sebebi ısmarlama yaptırıyorum. Bir erkeğin çevresindeki saygısından önemli bir yeri olmuş giyinmenin. Hem beraber yaşadığın insan hem çevren hem de iş arkadaşlarında böyle bir sorumluluğunuz var yani düzgün olmak zorundasınız. Leş gibi bir adam olmak iyi bir şey değil. 

Gülin Yıldırımkaya: Örnek olarak sigarayı  bıraktığınızı da söyleyebiliriz.

Fatih Altaylı: Zaten çok kısa bir süre içtim. 2005'te başladım, gazete çıkınca bıraktım. 

Gülin Yıldırımkaya: Gerginlik yapıyor mu eskiye göre?

Fatih Altaylı: Hayır yalnızca kilo aldım biraz. 

Gülin Yıldırımkaya: Fatih Bey en büyük tutkularınızdan biri de otomotivler. Yine okurlarımızdan bir mail geldi. Acaba Fatih Bey'in otomotiv koleksiyonunda çok tane otomobil var. Bir de daha önce yaptığımız bir röportajda Ferrari almak istiyorum ama paraya kıyamıyorum. Aldınız mı acaba? Beklide kendinize 1. yıl armağanı.

Fatih Altaylı: Şimdi bir laf vardır  'kadının yaşı, erkeğin maaşı sorulmaz ' diye. Arabalar benim hobim ,çocukluktan beri çok sevdiğim bir şey o yüzden de çeşitli zamanlarda bazen az bazen o zamanki durumuma göre pahalı otomobiller aldım. Bunların bazıları çöpe atsam para etmeyece4k arabalar bazıları çok lüks arabalar. Seviyorum otomobilleri pek çok otomobilim var. Almam bu günlerde Ferrari alma havamda değilim. 

EŞİM BENDEN İYİ YAZAR

Gülin Yıldırımkaya: Fatih Bey eşiniz yazar, siz yazar hanginiz daha iyi yazar?

Fatih Altaylı: Tabi eşim daha iyi yazar. Biz gazete yapıyoruz. Yorumlar getirmeye çalışıyoruz. Ama Hande'nin yaptığı kalıcı bir şey ve açıkçası kıskanıyorum. Gazetelerin yarın bile önemi yok artık kesekağıdı bile yapmıyorlar. Hande'nin yaptığını torunum bile okuyabilecek ama benim yaptığımı okuyamayacak. Benim yaptığımı kimse çevirmiyor başka dillere ama Hande'nin yaptığını Romanceye, Bulgarcaya çeviriyorlar. Şimdi Amerika'dan teklif geldi. Hande benden daha başarılı.

KIZIM 9 YAŞINDA KİTAP YAZMAYA BAŞLADI

Gülin Yıldırımkaya: Kızınızın kalemi nasıl? 

Fatih Altaylı: Çok enteresan Zeynep yazıyor. 9 yaşında kitap yazıyor. Yazdıkları parlak değil ama çok enteresan. Çocuk bakışı ile daha büyük şeyleri yazmaya çalışıyor. Romanlar yazıyor onu resimlerle süslüyor. Veteriner olmak istiyor.  Hayvanlara karşı bir aşkı var. Çok güzel bir Türkçe'ye sahip çocukluğundan beri. Osmanlıca kelimeleri filan her şeyi biliyor.

Gülin Yıldırımkaya: Murat Bardakçı'yı  çok izliyorsa.

Fatih Altaylı: Evet Teke Tek'ten çok Teke Tek Özel'i seviyor.

HABERTÜRK BİR YIL İÇİNDE EN ÇOK SATAN GAZETE OLACAK 

Gülin Yıldırımkaya: Çok teşekkür ediyorum, birinci yaş gününde bize vakit ayırdığınız için...

Fatih Altaylı: Sadece bizim değil, hepimizin yaş günü. Siz de o gazetenin önemli parçasısınız. Gazetenin en çok okunan yerlerinden polemik sayfasını büyük bir başarıyla bir yıldır hazırlıyorsunuz. Editoryal sayfamızı büyük başarıyla bir yıldır yönetiyorsunuz, büyük bir keyifle okuyoruz. Biz size teşekkür ediyoruz.

Gülin Yıldırımkaya: Çok teşekkür ederim. İnşallah seneye daha büyük tirajlarla seneye birlikte oluruz.

Fatih Altaylı: O konuda hiç kuşkumuz yok. Yani bu gazete bir yıl içinde Türkiye'nin en çok satan ve en etkin gazetesi olacaktır.