CineRadar
17 Oca 2013 23:46 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:38

CELAL'İN RECEP İVEDİK'TEN NE FARKI VAR?

Murat Tolga Şen, Cineradar köşesinde haftanın yeni filmlerini yorumluyor. Şahan Gökbakar'ın yeni komedisi Celal ile Ceren seyirciyi güldürecek mi?

Bu hafta vizyon biraz dar, sadece üç yeni film gösterime giriyor. Şahan Gökbakar’ı nihayet Recep İvedik tiplemesi dışında başka bir rolle karşımıza çıkaran Celal ile Ceren, Mark Wahlberg ve Russell Crowe’un karşılıklı oynadığı siyasi gerilim Bitik Şehir ve Pan’ın Labirenti filmiyle hatırladığımız ünlü Meksikalı sinemacı Guillermo Del Toro’nun kısa hikayesinden sinemaya uyarlanan dehşet verici bir film olan Mama… Dergi baskıya girdiği anda üç filmin de basın gösterimi yapılmadığı için konularını vermekle yetineceğim ancak üçünün de kendi seyircisini bulacak ilgiye değer yapımlar olduğunu düşünüyorum.

O yüzden, hazır elime bu kadar büyük bir alan geçmişken geçtiğimiz günlerde açıklanan 85. Oscar ödülleri adaylıklarından bahsetmek istiyorum izninizle…

Öncelikle Oscar, gerçekten çok büyük bir etkinlik… Kuzey Amerika sinema endüstrisinin gücünü dosta, düşmana belli eden bir kusursuzluk anıtı dikiliyor tam 85 yıldır. Bu ödülü kazanmak aday filmler için büyük bir prestij ve gişeye (DVD ve Blu-Ray satışlarına) ciddi bir etkisi var. Oscar kazanmak değil, aday olmak dahi büyük bir prestij kabul ediliyor ve stüdyolar çektikleri filmlerin fragmanlarında bu adaylıkları dahi gururlu bir şekilde işaretlemekten geri durmuyorlar.

Bu yılın Oscar adaylıklarıyla ilgili olarak bir şeyleri işaretlemek gerekirse… Öncelikle tümü beklediğim adaylıklar ancak Paul Thomas Anderson’un başyapıt sayılabilecek kadar iyi olan filmi The Master’ın bu yarışın dışında bırakılmasına anlam veremedim. Amour, Beasts of the Southern Wild gibi bağımsız, küçük bütçeli filmlerin pek çok önemli dalda ödüle aday olması mutluluk verici ancak Malatya Uluslararası Film Festivali’nde izler, izlemez son 10 yılın en iyi filmi olarak gördüğüm Düşler Diyarı / Beasts of the Southern Wild’ın Don Romer imzalı inanılmaz müzik çalışması neden “en iyi film müziği” dalında aday değil, anlamak imkansız!

Akademi ödülleri için en güçlü aday, Haneke ustanın Amour’u gibi görülüyor. Amour benim de Altın Koza’da izleyip çok sevdiğim bir film ancak ben filmin bir miktar gereğinden fazla kıymetlendirilmiş (overrated) olduğunu düşünüyorum. Akademi daha duygusal bir yaklaşımı tercih edecektir. Katherine Bigelow’un Obama’nın yakalanması üzerine çektiği Zero Dark Thirty ve Lincoln kendi ulusalcılıklarına seslenen işler… Oscar ödülünün bu duygusallığı tetikleyen filmlere gittiğine daha önce de şahit olduk.

24 Şubat gecesi yılın en büyük sinema partisini yapacağız. Bu yıl gerçekten çok iyi filmler var ve çoğunu görmüş biri olarak, geçen yıldan çok daha güçlü bir ödül gecesi coşkusu yaşanacağını düşünüyorum. O güne kadar sinema konuşarak, sinemayla kalın.



KADINLAR KENDİLERİNİ GÜLDÜREN ERKEKLERİ Mİ SEVER? CELAL İLE CEREN

Celal, otuzlu yaşlarında, babasının Karaköy’deki küçük kablo ve elektrik üzerine olan dükkanında çalışan bir adamdır. Ceren de otuzuna yeni girmiş dev bir ev dekorasyon-mobilya dükkanında çalışmaktadır. Celal ve Ceren 6 yıldır bir ilişki yaşamaktadırlar. Celal ve Ceren bir gün tartışırlar. Celal bir arkadaşının bekarlığa veda partisine gideceğini söyler. Ceren buna katiyetle karşı çıkar. Ancak Celal, Ceren’e yalan söyleyerek gizlice bu geceye katılır. Bu yalanı da ertesi gün, o gece çekilen videoların arkadaşı tarafından internete konulması ile orataya çıkar. Ceren çok üzülür ve ayrılmak istediğini söyler. Ancak Celal’i sevmektedir. Celal ilişkinin yükünden, tek eşli yaşamaktan, ömür boyu baskı altında yaşama korkusundan sıkılmıştır. Bir de üstüne arkadaşlarının gazı eklenince Celal, Ceren’i terk eder. Mutluluğunu çapkınlık ve hovardalık yaparak bulacağını hayal eden Celal’in başına türlü bela ve olay gelir.

Başrollerini ünlü komedyen Şahan Gökbakar ve Ezgi Mola’nın paylaştığı Celal ile Ceren, Recep İvedik serisinde beraber çalışan yönetmen Togan Gökbakar ve Şahan Gökbakar Kardeşler’in yeni komedi projeleri…

Togan Gökbakar Cinedergi’ye verdiği röportajda alenen söylüyor zaten, “böyle filmlerde yönetmenin kim olduğunu kimse merak etmez” diye, biz de etmiyoruz. Şahan Gökbakar’ın artık Recep İvedik tiplemesinin dışına çıkmak istediği çok belli, Recep’in ekmeğini de yedi, ismini ‘bilet satan’ bir komedyen olarak kaşelettirdi. Bizim de umudumuz, önümüze çok farklı bir film çıkacağı üzerineydi ama yine Recep İvedik’e yakın bir Celal izliyoruz. Ezgi Mola’nın varlığı hikayeyi yumuşatıp “romantik komedi” rayında yürütse de Şahan’ın seyirciyi güldürme şeklinden bir değişiklik yok!

Gideceksiniz, güleceksiniz. Kimse sizi bunun için suçlayamaz ama fazlasını da aramayın.



DOĞA ANNE ÇOCUKLARINI GERİ VERMEK İSTEMEZSE! MAMA…

Victoria ve Lilly anne ve babası ormanın derinliklerinde öldürüldüğünde henüz çok küçük iki kız kardeştir. Vahşi doğada yapayalnız kalırlar ve 5 yıl boyunca nasıl hayatta kaldıklarını kimse çözemez. Kızların amcası Lucas kız arkadaşı Annabel ile kızları sahiplenirler ve mahkeme kararıyla evlerine alırlar. Fakat insanlıktan uzak büyümüş çocukların rehabilitasyon süreci de oldukça zor olacaktır.

Çocukların uyumsuz davranışları ve evden kaçmalarının ardında travma ve stresten başka bir etken olduğunu fark eden Annabel, geceleri kızlara seslenen bir fısıltı olduğunu fark eder. Evdeki tek misafirler küçük çocuklar değildir, dudaklarından dökülen "Mama" nereye gitseler arkalarında olan bir hayalettir...

Yönetmenliğini İspanyol sinemacı Andres Muschietti’nin üstlendiği korku türündeki yapımın senaryosunda ise yönetmenin yanı sıra Neil Cross ve Barbara Muschietti’nin imzası var. Filmin ana ekibi ise Jessica Chastain, Nikolaj Coster-Waldau ve küçük oyuncular Megan Charpentier ile Isabelle Nélisse’den oluşuyor.

Kısa film halini çok sevdiğim bir çalışmanın uzun metraja çekilmiş hali… Kısa öykünün sınırları kendini belli ediyor, bir yerden sonra iş seyirci oyalamaya dönüyor ama yine de çok başarılı bir korku filmi, türün meraklılarını özellikle etkileyecek.



BİTMEYEN SİYASİ ENTRİKALAR VE BURNU PİSLİĞE BULAŞAN DEDEKTİF! BİTİK ŞEHİR

Eski bir polis memuru olan ve kurumdan uzaklaştırıldıktan sonra özel dedektif olarak çalışmaya devam eden Billy Taggart, New York şehrinin belediye başkanı Nicholas Hostetle tarafından kendisine gittikçe yabancılaşan karısı Emily Barlow’u takip etmesi için görevlendirilir. Taggert yaptığı araştırmalar ve incelemeler sonrasında kendini esrarengiz durumların içerisinde bulur. Başkan’ın iş ve özel hayatını daha yakından incelemeye başlayan Taggart zamanla dişli düşmanlar edineceği büyük bir skandalın içerisine doğru sürüklenir.

’Touching Evil’ ve ’New York, I Love You’ gibi işlerde imzası bulunan Allen Hughes’ın ilk büyük bütçeli yapıtı olan film Mark Wahlberg, Russell Crowe ve Catherine Zeta-Jones gibi ünlü isimlerle kurulu oyuncu kadrosuyla dikkat çekiyor.

MURAT TOLGA ŞEN

murattolga@gmail.com / twitter.com/murattolga