Gündem
05 Tem 2019 00:36 Son Güncelleme: 05 Tem 2019 10:53

Bülent Arınç'tan canlı yayında önemli açıklamalar! "Bizim için ilk ikaz..."

TBMM eski Başkanı Bülent Arınç katıldığı canlı yayında soruları yanıtladı. Arınç, "Bizim için ilk ikaz belki 7 Haziran seçimleridir. 7 Haziran'da bizim oylarımız yüzde 40'a düştü. Bu bizim için büyük ikazdı. Bu sonuç geliyorum dedi, ayak sesleri vardı" dedi.

Arınç'ın açıklamalarından satır başları:

Yurtdışındaydım, Türkiye'ye gelir gelmez, montajlarla kurgulanmış bir iftira karşısında ayağımın tozuyla bir açıklama yaptım. Ama eksik olmayın televizyonunuzu, ekranlarınızı bana açtınız, size minnettarım. Yaptığım konuşmanın arkasındayım, çok açık konuşma. Eskiden 'tutanaklara yazılmış olan ne varsa bana aittir, tutanakların dışında birisi bir şey söylemişse de onun doğru olup olmadığına bakarım' demiştim. Sosyal medyada her habere, paylaşılana inanmış olsaydık birkaç gün evvel Trump ölmüş olacaktı, İran'la savaş başlayacaktı. Çok açık söylüyorum, o programda dedim ki, bu bizim irademizle kurulmadı. Sayın Cumhurbaşkanımız millete ve devlete emeği olan kişileri davet ederek bunca tecrübeden istifade etmek istemiştir. Bu sadeci bir partiye ait olanlar değildi.

"ASLA VE KATA ELEŞTİRİ YAPAN HİÇ KİMSEYİ KAST ETMEDİM"

Arkasından bir yargı mensubunun, bir eski genelkurmay başkanının, bir finans uzmanının istişare kurulunda olmasını şahsen olmasını arzu ettik. Sosyal medyada inanın haysiyet cellatlığı yapıldı. Orayı okumaktan haya eder hale geldim. Şüphesiz haber niteliği taşıyan çok güzel paylaşımlar da var. Geçenlerde çok önemli siyasetçinin eşiyle, ailesiyle şeyler çıktı, insan yerin dibine giriyor. Biz haysiyetine düşkün insanlarız. Sayın Tayyip Erdoğan, ben ve siz de öylesiniz. Belaltı vuruşlarında sessiz kalamıyoruz. Bize 'görmeyin, duymayın' diyorlar ama görmezden gelemiyoruz. Maaş konusu birinci toplantıda konuşuldu diyorlar, zam yapıldı diyorlar. Bugün çok değer verdiğim CHP'li sözcü de bugün konuştu. Bir sözcü bu yalanın arkasından nasıl olabilir. Bir yalan ortaya atarak o yalan etrafında insanların ahlakına, iffetine, haysiyetine karakterine hücum eden insanlar için kullandı. Asla ve kat'a yeminle söylüyorum, bu maaş nedir, var mıdır, yok mudur, yüksek midir, alçak mıdır diye eleştiri yapan hiç kimseyi kastetmedim. Ben eleştiri hakkının kıymetini bileceğim, ama benim maaşımı eleştirdi diye bir kişiye edepsiz diyeceğim, bu mümkün değil...

"SAYIN ÇİÇEK 'ALLAH LİLLAH İÇİN MAAŞ KONUŞULMADI' DEDİ"

Bunların kimlikleri gizli, sahte, fake hesaplarıyla bir şeyler çıkartıyorlar. Eskiden siyasetçiler bu yalanın arkasına düşmezlerdi. Anlı şanlı köşe yazarları bir yalanın arkasına geçmek için fırsat kollamışlar. Maaşımın ne olduğunu bilmiyorum. Ben ya Bosna ya da Kosova'daydım. Telefon ettiler, 'Sayın Cumhurbaşkanımız Japonya'ya gitmeden önce istişare kurulu ile görüşmek istiyor' dediler. 'Ben Bosna'dayım' dedim. Sayın Cemil Çiçek'le konuştum. Sayın Cumhurbaşkanımız 'Ne tavsiye ediyorsunuz, haftada bir mi, ayda bir mi' diye sormuş. Ne maaş artışı, ne maaş Allah lillah için konuşulmadı dedi. 13 bin diyen de, 18 bin diyen de sosyal medya. Şunu karıştırdılar. Bazı bankaların yönetim kurulu üyeliklerine de bazı siyasi arkadaşlarımız atandı, haklarıdır, bir şey demiyorum.

"EĞER ALACAKSAM YARISINI BURSA YARISINI DA ONLARA VERECEĞİM"

Şimdi Bülent Arınç'a 13 bin dendi. Sonra altına yorum 'Demek ki bu adamın özgül ağırlığı kalmamış, vah vah' dediler. Birileri de 'Yardım edelim' dedi. Daha sonra maaşı çıkardılar. Bunları yapanlar altından binlerce hakareti bize reva gördüler. Biz konuşurken Cumhurbaşkanımıza dedik ki, 'Bizim şu imkanlarımız var. Sizden artı olarak talebimiz yok'. Kendisi de 'Beraber çalışacağımıza göre size bir yer olabilir' dediler. Daha sonra huzur hakkı, temsil ödeneği gibi bir ödeme olabilir dendi. Ben Başbakan Yardımcısı iken bir emekli bir de milletvekili maaşım vardı. Ben ikinci maaşımın hemen hemen yarısını burs olarak dağıtıyordum, hanım da öyle yapıyordu. Bir kısmıyla da zekatımıza mahsus buradan dağıtıyorduk. Şimdi ben tek maaşa kaldım. Tek maaş yetmeyince arabuluculuk yapmaya başladım. Ofisimin masraflarını karşılıyor. Buradan gelecek olan para ne kadarsa yarısını burs, yarısını da KHK'larla mağdur olan binlerce kişi var. Daire başkanı adam, dava açılmamış, takipsizlik kararı alınmış, ama görevine iade edilmemiş. Bir kısmının eşi evlere temizliğe gidiyor, yumurta satıyor. KHK'larla işlerinden atılmış, beraat kararı almış, koğuşturmaya yer olmadığı kararı alınmış insanlar var.Benim çevremde, ailemden insanlar var. Yoksa ceza alanlarla ilgili bir şey demiyorum.

"BEN EMEKLİNİN ASGARİ ÜCRETLİNİN YÜZÜNE NASIL BAKARIM!"

Son toplantıda maaşına yüzde 40 zam yapan Bülent Arınç, bunu eleştirenlere edepsiz dedi. Yok böyle bir şey, Allah için yok böyle bir şey! Ben o zaman emeklinin, asgari ücretlinin yüzüne nasıl bakarım. Ağzımdan çıkanı kulağım duyuyor benim. Birisi gelip bana Hz. Ömer'e dedikleri gibi 'Seni ne dinler ne itaat ederiz, önce üzerindeki kumaşın hesabını ver' misali. Ben hesabını vermediğim işin altına girmem. Ama edebin kenarından geçmemiş insanlara bu kelime hafif kalıyor. Belaltı vuruşların tek sebebi, Bülent Arınç'ın bugün bulunduğu Yüksek İstişare Kurulu'dur. Binlerce insandan tebrik alıyoruz. İstişare kurulu adı üstünde kurullardan birisi olarak kuruldu. Biz burada Cumhurbaşkanımızın vereceği gündem maddeleri üzerine veya bizim hazırlayacağımız devleti, milleti, içimizi, dışımızı ilgilendiren konularda sorulduğu zaman düşüncelerimizi söyleyeceğiz.

"BİZ AK PARTİ'Yİ KURARKEN KOLLEKTİF AKIL DİYE YOLA ÇIKTIK"

MKYK toplantısını düşünün. Sayın Erdoğan Cumhurbaşkanımız. 50 kişiyiz. Şu kadar defterleri vardı. Bir konu hakkında herkesin düşüncelerini yazardı. Çok önemli bir şey. Bazen isyan ederdim, bazı arkadaşlarımın sözlerini uzatmasından, yeter artık derdim. Ama kendisi sonuna kadar dinlerdi. Artık bu kadar hassasiyet gösterilmediğini duyuyorum, bu hassasiyet kaybolursa işler çok iyi gitmez. Sayın Erdoğan'ın bu kadar zamanı yok, belki daha kısa kesiyor diye düşünebilirim. AK Parti'nin kuruluşunda da her konu enine boyuna istişar edilir, gerekirse oylama yapılır, ittifakla karar verilirdi. Sayın Erdoğan buna çok dikkat etti. Biz kollektif akıl diye yola çıkmıştık. Bu bizi her zaman başarıya götürdü. Adayların tespitinden, müzakere edilen konu üzerinde böyle olurdu. Can kulağıyla dinlerdim ki, kabineden sonra açıklamayı ben yapacağım çünkü.

"BİZİM İÇİN İLK İKAZ 7 HAZİRAN SEÇİMLERİYDİ"

Seçim sonuçlarını çok büyük başarısızlık olarak, sadece İstanbul ölçeğinde değil, çok başarılı da çok başarısız da diyemeyiz. Kaybettiğiniz belediyelere başarısızlık demek mümkün, ama il genel meclis oylarında başarınız yüzde 40-50'ler seviyesinde ise bu kadar da başarı diyebilirsiniz. 2007'de yüzde 47 ile Meclis'te iktidar olmuştuk. 2011'de yüzde 50'yi alıp 300'ün üzerinde milletvekili kazanmıştık, referandumları kazanmıştık. Bizim için ilk ikaz belki 7 Haziran seçimleridir. 7 Haziran'da bizim oylarımız yüzde 40'a düştü. Bu bizim için büyük ikazdı. Bu sonuç geliyorum dedi, ayak sesleri vardı. Sayın Cumhurbaşkanımız 5 ay sonra 1 Kasım'da seçimlerin yenilenmesine karar verince kaybettiğimiz yüzde 9 puanı milletimiz verdi. 7 Haziran'da şunlar sebebiyle seni bu noktaya getirdim. Ama 1 Kasım'da diğer partilere baktım, ümit görmedim. Yine sen iyisin, eksiklerini düzelt, benimle kucaklaş, ben seni başımın üstünde taşıyacağım dedi.

"17-25 ARALIK, GEZİ OLAYLARI, 15 TEMMUZ'A UZANAN SÜREÇ"

Bu sonucun üzerinde en az 10 faktör sıralarım. Rüzgarımızı, heyecanımızı kaybettik. Sürekli reform yapan devrim içinde bir partiydik. Sessiz devrim diye kitabımız var. Demokratik haklar konusunda. 2010 referandumunda Anayasa'nın 26 maddesini değiştirdik, 12 Eylül'ün sanıklarını yargıladık. Artık kimsenin darbe yapamayacağını bütün dünyaya ilan ettik. 2010-11'deki yüzde 50'lik seçim sonuçlarını gördükten sonra artık yapacak bir şey kalmadı noktasında olabiliriz. Bizim hedeflerimize ulaşmamız için ekonomi, hukuk, yargı anlamında yeni stratejiler takip etmemiz gerekiyordu. Kırılma noktaları 17-25 Aralık, Gezi olayları. Sayın Hakan Fidan'ın sorguya çağrılması. Arkasından mahalli seçimlere giderken paralel yapılanma, illegal yapılanma, dersanelerin kapatılmasından sonra ortaya çıkan kaos hükümeti daha sıkı, güvenlikçi bir noktaya getirdi. Hedeflerinden şimdilik vazgeçmek zorunda kaldı. Arkasından 15 Temmuz'da Cumhurbaşkanımızın hayatına kasteden olaylar oldu.

"MİLLETİMİZ 'BUNLAR GÜZEL İŞLER YAPACAK' DİYE DÜŞÜNDÜ"

Allah diyor ki, 'siz kendinizi değiştirmedikçe ben de sizin hakkınızdaki hükmümü değiştirmem'. Eskiden yüzde 50 bize oy veriyordu, diğer yüzde 50 bizi severdi. Ama şimdi yüzde 50 bizden nefret ediyor. O zaman CHP'ye bakardık, yerine göre kendimizi sosyal demokrat parti olarak görürdük. Avrupalı meslektaşlarımız siz sosyal demokrat parti gibisiniz diyordu. Şimdi sistem değişikliği tek sebep değil. Büz yüzde 34,5'la geldiğimiz zaman Cem Uzan diye birisi parti kurdu, yüzde 7,5 oy aldı, 6 partiyi parlamento dışında bıraktı. Siyasetin son noktasında partimizi kurmuştuk. Herkes bizi kurtarıcı gibi oldu. Aile tablosu gibiydik. Milletimiz güvendi aile fotoğrafımıza. 'Bunlar bir şeyler yapacaklar' dedi. Yüzde 9,5'la parlamento dışında kalan partiler oldu. Sayın Erdoğan kurucu genel başkanımız oldu. Kurucular Kurulu toplantısında ayağa kalktım, 'Sayın Erdoğan'ı aday gösteriyorum' dedim. 124 kişi katıldı, 124 oyla genel başkan seçtik.

"BİZİM EN AZ 10 TANE BAŞBAKAN ADAYIMIZ VAR DEMİŞTİM"

O tarihlerde çok televizyon programlarına çıkıyorum. Diğer siyasi konuklar bana istihza ediyorlar. 'Sayın Erdoğan siyasi yasaklı, sizin Başbakan adayınız kim' dedim. Ben de 'Sayın Mesut Yılmaz seçilemezse sizin başkan adayınız kim' dedim, çıt yok. Ufuk Söylemez'e sordum cevap yok. CHP'lilere sordum sustular. 'Bizde en az 10 tane var. Abdullah Gül, Cemil Çiçek, Bülent Arınç, Abdülkadir Aksu' dedim. Böyle bir güven vardı bizde. Sayın Cumhurbaşkanımızın çok sevdiği bazen okurken göz yaşı döktüğü bir belge var. Şeyh Edebali'nin Osman Gazi'ye vasiyeti. Aynı zamanda insanı yaşat ki, devlet yaşasın, bu vasiyetin devamı. O ruha Cumhurbaşkanımız hala sahip. Ama bunun üzerindeki tozları atmamız lazım.

"PARTİ GENEL BAŞKANLIĞININ TEZEKKÜR EDİLMESİNİ DÜŞÜNÜYORUM"

Biz 10 milyon üyesi olan, ceketi bile yüzde 40 eden siyasi partiyiz. Sivil-asker ilişkilerimizde 5 senemiz geçti. Şimdikiler çok rahat. Ben o dönemde Meclis başkanıydım neler çektim. Cumhurbaşkanlığı makamı Anayasa'daki tarifiyle üzerinde yemin edilen yemin metniyle devleti, milletin birliğini temsil eder. Milletin birliğini temsil e tmek bir siyasi parti genel başkanının sözleriyle mümkün değil. Sayın Erdoğan karşısındaki insanlara hitap ederken 'Ben Cumhurbaşkanı sıfatıyla konuşmuyorum' dese bile parti toplantılarına katılıyor, MYK'ya katılıyor. Siz söyleyiniz dememesi lazım. Karşısındaki insan 'ben buna kırılıyorum' diyebilir. Cumhurbaşkanlığının daha yukarılarda olması lazım. Diğer partilerin genel başkanı gibi ben de parti genel başkanıyım diye kürsüye çıktığı zaman söyleyecekleri farklı anlaşılır. Bizim de başladığımız günlerde 1 Mart tezkeresine hayır diyen parlamento vardı. Ama bugün parlamento görüştüğü konular çerçevesinde temsil ettiği makam itibarıyla Cumhurbaşkanlığı sisteminde yeteri kadar güçlü değildi. Partili Cumhurbaşkanı olarak göründüğünüz zaman, ben hukukçuyum, Cumhurbaşkanına hakaretten onlarca dava açılıyor. Hakaret çok kötü bir şey. Hakim niye bunu söyledin dese, adam da akıllı çıksa ben onu Cumhurbaşkanı sıfatıyla değil parti genel başkanı sıfatıyla söyledim derse hakimin karar vermekte zorlanacağını düşünüyorum. Parti genel başkanlığı konusunun sayın Cumhurbaşkanımız tarafından düşünülmesini, tezekkür edilmesini düşünüyorum.