Gündem
26 Eyl 2014 13:35 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 16:46

Bugün yazarından çarpıcı yazı: Gazetecilik yıkımın eşiğinde!

Bugün gazetesi yazarı Yavuz Baydar bugünkü yazısında, Türkiye'de iktidar tarafından medyaya baskı uygulandığını belirterek, gazeteciliğin yıkımın eşiğine geldiğini savundu.

Baydar yazısında, iktidarın sorulardan kaçmak için 'akreditasyon' gibi uygulamalara başvurmasının yanı sıra ''Eleştiri hakkını kullanana karşı 'sahibinin sesi' olarak ne kadar saldırgansanız o kadar makbul 'gazeteci' sayılıyorsunuz bu 'yepyeni' dönemde" ifadelerine yer verdi. 

İşte Yavuz Baydar'ın bugünkü yazısı:

Bir yanda gündemden düşmeyecek olan 'açık toplum', 'ahlaklı yönetim', 'hesap soran sistem' talebi.

Öbür yanda, adeta 'ağır çekim darbe' gibi sahnelenen 'kapalı rejim' projesi.

'Yeni Türkiye' diye lanse edilen dönem, böyle derin bir çelişkinin kavga alanı.

Ya demokrasi ya da otokrasi.

Bundan kaçış yok.

Demokratik alemde gözler gazetecilik üzerinde.

12 yıllık yürüyüş sonunda kaskatı devletçi kesilen 'Yeni Türkiye' mimarlarının medya özgürlüğü ve bağımsızlığına düşman tavrı, sorun üstüne sorun üretmeye gebe.

'Yeni medya'nın, 'AKP eşittir devlet' harcıyla inşa edilen bu yeni işletmenin müstahdemi olarak tasarlanmışlığı çoktandır sırıtıyor çünkü.

Cumhurbaşkanının, seçilmiş medya temsilcileriyle 'basına kapalı' (!) toplantıları gelenek haline gelirken, hükümetin 'medyadan sorumlu' (!) bakanı, TRT ve AA'dan sonra 'acaba geri kalan, 'kontrol dışı' medya kesimine de nasıl el atarız' hesapları içinde.

NATO ve BM gibi büyük ve kritik zirvelerde bütün demokratik ülkelerin yöneticileri hem yerli hem de yabancı gazetecilere açık basın toplantıları düzenlerken, bundan fellik fellik kaçan bir tek ülke, 'Yeni Türkiye.'

Medyaya akreditasyon

Generallerin uzun bir süre 'bize ters soru sorup vücut kimyamızı bozmasınlar' diye uyguladığı akreditasyon yasağını olduğu gibi devralıp medyayı anayasal görevini yapmaktan menetme çabası içine girilmesinin adı da 'Yeni Türkiye' oluyor.

Yeni AB Bakanı ülkenin yeniden demokratikleşmeye nasıl çark edeceğini anlatmak üzere Brüksel'e gidiyor, orada herkesin saygısını kazanmış olan Zaman muhabiri Selçuk Gültaşlı basın toplantısına alınmıyor.

Öbür yanda Cumhurbaşkanı ve şürekâsı, mizahi bir dille kendisini eleştirdi diye gazeteci Celil Sağır'ın Twitter hesabını kapattırmakla uğraşıyor, 'Gezi Fenomeni' kitabındaki eleştirileri nedeniyle Erol Özkoray'ı 11 ay hapse mahkum ettiriyor.

Ödü koparılmış 'patron medyası'nın bomboş bıraktığı haberciliğin hakkını vermeye çalışan Economist, New York Times gibi saygın kuruluşların muhabirleri, Amberin Zaman ve Ceylan Yeğinsu 'edepsiz', 'adi', 'aşağılık' gibi son derece 'medeni' (!) sıfatlarla açık hedef haline getiriliyor.

Bunlar olurken, bir zamanlar 'askerler akreditasyon uyguluyor, nerede basın özgürlüğü, nerede demokrasi' diye ortalığı inleten, şimdi ucuz ikbal uğruna iktidara yapışanların umurunda değil.

İş göremez raporu

Onlar için, cumhurbaşkanının 'basına kapalı' toplantılarına katılıp uçaklarda poz vermek, seslendiği boş BM salonlarını photoshopla doluymuş gibi göstererek halka yalan söyleyip göz boyamak daha önemli.

Çünkü 'Yeni Türkiye' gazeteciliği'nin kodları bu.

Eleştiri hakkını kullanana karşı 'sahibinin sesi' olarak ne kadar saldırgansanız o kadar makbul 'gazeteci' sayılıyorsunuz bu 'yepyeni' dönemde.

Ama kazın ayağı çok farklı.

Korkunç bir yıkım var medyada.

Koskoca sektöre 'iş göremez' raporu geldi geliyor.

Foreign Policy dergisinin son sayısında 'Türkiye medyasının son demlerini yaşamakta olduğu' ayrıntılarla anlatılmakta.

Endişe o boyutta ki, iki uluslararası meslek örgütü -Gazetecileri Koruma Komitesi ve Uluslararası Basın Enstitüsü- 20 kişilik alışılmadık büyüklükte, içlerinde Ahmet Raşit gibi tanınmış gazetecilerin de bulunduğu bir heyetle önümüzdeki hafta Türkiye'ye geliyor.

Bu ortak heyetin durumun vahametini Cumhurbaşkanı Erdoğan'a anlatması da bekleniyor.
Faydası olur mu?

İyimserliğin safdilliğe eşit olduğu bir dönemdeyiz ne yazık ki.