Medya
03 Haz 2020 09:36 Son Güncelleme: 03 Haz 2020 10:39

Bu yazı çok konuşulacak! Hıncal Uluç Ahmet Hakan'ı yerden yere vurdu!

Sabah yazarı Hıncal Uluç, bugünkü yazısında “arkadaşım” dediği Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan’ı yerden yere vurdu.

Sabah yazarı Hıncal Uluç, bugünkü köşesinde Ahmet Hakan'ın Genel Yayın Yönetmeni olduktan sonra çalakalem yazmaya başladığını savundu.

Uluç, Hakan’ın hedef aldığı kişiler ve kullandığı ifadelerde de “ipin ucunu kaçırdığını” belirtti.

Ahmet Hakan’ın, tiraj düşüşü yaşandığını iddia edenleri “yalancılıkla” suçlayıp, Hürriyet’in pandemi sürecinde yükselişe geçtiğini savunduğu yazısını eleştiren Uluç, “Tesadüfe bakar mısınız? Pandemi dönemi, aynı zamanda Ahmet Hakan dönemi.. Anladınız değil mi? Ahmet Hakan'ın Hürriyet'ine karşı bir kampanya başlamış.. Nerde? Kim, belli değil. Yazısında yok. "Hürriyet düşsün, bitsin, tükensin" diye bekleyenler çıkmış.. Onlar kim, belli değil ama avuçlarını yalamışlar.. En sonunda "Kalleşçe yalanlara, palavralara, uydurmalara başvurmuşlar. Neymiş bu alçakça yalan.. "Hürriyet kağıttan vazgeçecek küçülecekmiş.." Nerdeymiş bu kampanya?. Avuçlarını yalayacaklar kimlermiş?. Belli değil… Ahmet Hakan, yel değirmenlerine saldırıyor sanki.. Hayaleti kendi yaratmış, kendi sövüyor, gibi..” dedi.

TROLLERİ TEŞVİK EDEN KENDİSİ

“Hürriyet dijitale mi geçiyor” söylentisinin kaynağının da bizzat Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni’nin yazıları olduğunu savunan Uluç,  Ahmet Hakan’ın “Pandemi sürecinde değişen çalışma şeklini ‘devrim’ olarak nitelendirip, bunu pandemi sonrasına da taşımaya hazırlandıklarını” ilan ettiği satırların “trollere ilham vermiş olabileceğini” kaydetti.

BEREN, ENTEL DÜZEYİYLE SENİ DÖVER

Hıncal Uluç, Ahmet Hakan'ın yazılarında ipin ucunu kaçırdığına dair aynı günkü yazısından bir örnek daha verdi.

Hıncal Uluç, Hakan'ın oyuncu Beren Saat’in eşi Kenan Doğulu’ya yazdığı doğum günü mesajında kullandığı “muse” ve “harmoni” ifadelerini, “Yine imge bırakmamış… Aforizma olmasa... Tek bir cümle bile yazamayabilir” diyerek eleştirmesine şu sözlerle karşı çıktı:

“Yani sen "İmge" de.. "Aforizma" de.. Hem de okur düzeyi Orta 2 terk olan bir halk gazetesinde de. Ama sevgili sanatçı eşine, kendisi de sanatçı olan bir kadının bir "Muse, harmoni" demesine öfkelen ve ağzına geleni say, köşe yazısı olsun?”

Uluç, Beren Saat’in entelektüel düzeyinin Ahmet Hakan’ın çok üzerinde olduğunu da ima etti ve “İkinizi karşı karşıya getirip izlediğiniz filmleri konuşmanızı isterdim, entel düzeylerinize seyirci karar versin” dedi.

Uluç'un Ahmet Hakan'ı eleştiren bugünkü yazısından bir bölüm şöyle:

En merakla, keyifle okuduğum yazarlardandır, Ahmet Hakan.. İyi de arkadaşım.. Hürriyet Genel Yayın Müdürlüğü'nü kabul ettiği zaman üzülmüş, bu üzüntümü ona da söylemiştim.
Hürriyet'in en çok okunan, konuşulan yarım sayfasını yazıyordu. Zor iş..
Televizyonda hazırlanması çok vakit alan çok kafa yorduran bir açık oturum yönetiyordu. Zor iş..
Şimdi bu iki zor işe ek olarak, dünya zoru bir işi daha yüklenecekti. Hürriyet Genel Yayın Müdürlüğü.. Türk basınının yarım asırdan fazladır amiral gemisine kaptanlık insanın gece uykularını bile kaçıracak bir önemli iştir. Hele de bugünlerde..
Günlük keyif yazılarının tadının kaçacağını düşünüyordum..
Yönetmekten yazmaya pek vakit kalmayacaktı. Yani çalakalem yazacaktı, sanki..
Öyle de oldu..
Pazartesi köşesinin tepesinde "Hürriyet yükseldikçe yalancılar azıyor" manşeti vardı.
Yazısı da şu..

*


Hürriyet, pandemi döneminde şu üç şeyi başardı:
BİR: Salgına karşı yeni bir çalışma modeline çok hızlı geçmesini başardı.
İKİ: Sokağa çıkma yasaklarının olumsuz etkisine rağmen tirajını arttırmayı başardı.
ÜÇ: Salgın sürecinden etkisini arttırarak ve güçlenerek çıkmayı başardı.
Şu anda hem kâğıtta hem de dijitalde sektörün öncüsüdür Hürriyet.
Hürriyet'in öncülüğünden rahatsız olanlar da bu süreçte hiç boş durmadılar.
Önce... "Hürriyet düşsün, Hürriyet bitsin, Hürriyet tükensin" diye beklentiye girdiler. Sonuç?
Avuçlarını yaladılar.
Ardından... Tamamen yıpratmaya dayalı bin türlü kampanyaya başvurdular. Sonuç? Yine avuçlarını yaladılar.
Baktılar ki Hürriyet'le mertçe, şereflice, delikanlıca mücadele edemiyorlar.
En son çare olarak... Kalleşçe yalanlara, palavralara, uydurmalara başvurmaya başladılar.
Hürriyet kâğıttan vazgeçecekmiş...
Hürriyet küçülecekmiş... Hürriyet şöyle olacakmış... Hürriyet böyle olacakmış...
Bu azılı Hürriyet düşmanlarına acı bir haberim var:
Hürriyet asla vazgeçmeyecek...
Hürriyet hep büyüyecek...
Hürriyet hep sağduyunun sesi olacak... Hürriyet hep her tarafa seslenmeye devam edecek.
Size de hep avucunuzu yalamak düşecek.*

Şimdi bu satırları biraz çözelim..
"Pandemi döneminde Hürriyet yeni bir çalışma modeline geçmiş. Tüm olumsuz etkilere rağmen tirajını arttırmış ve salgın sürecinden güçlenerek çıkmış." İyi, güzel de!. Tesadüfe bakar mısınız?. Pandemi dönemi, ayni zamanda Ahmet Hakan dönemi..
Anladınız değil mi?.
Ahmet Hakan'ın Hürriyet'ine karşı bir kampanya başlamış..
Nerde?. Kim, belli değil.
Yazısında yok.
"Hürriyet düşsün, bitsin, tükensin" diye bekleyenler çıkmış..
Onlar kim, belli değil ama avuçlarını yalamışlar..
En sonunda "Kalleşçe yalanlara, palavralara, uydurmalara başvurmuşlar.
Neymiş bu alçakça yalan..
"Hürriyet kağıttan vazgeçecek küçülecekmiş.." Nerdeymiş bu kampanya?.
Avuçlarını yalayacaklar kimlermiş?.
Belli değil..
Ahmet Hakan, yel değirmenlerine saldırıyor sanki.. Hayaleti kendi yaratmış, kendi sövüyor, gibi..*

 

Bakın, Hürriyet'in dijitale geçeceğini söyleyenler olabilir.
Hatta temenni ederek söyleyenler olabilir. Ben etmem. 70 senedir her gün aldığım gazetenin yok olmasını istemem. Ben gazeteyi kağıttan okurum. Kağıt kokusunu severim en başta..
İkincisi.. Dijitale geçmek yüzlerce gazete fikir ve kol işçisinin işsiz kalması demektir. Ortalık "İşsiz gazeteci"den geçilmezken bir de Hürriyet'te yüzlerce yeni tasfiye.. Bu yeterli itiraz, isyan sebebi değil mi, benim için..
Amma velakin, okuduğum gazetelerde "Hürriyet kağıt baskıdan vazgeçiyor" diye bir haber ve yorum kampanyası görmedim. Olsa olsa, benim zerre ilgilenmediğim sosyal medyada vardır. Orada "Like" almak için en uç yorumlar yapılır, bir. Aynen Ahmet'in dediği gibi alçak troller de vardır, iki..
Şimdi Ahmet Hakan gibi deneyimli bir gazeteciyi bu troller mi telaşa düşürüyor, yani.
Kaldı ki, o trollere o ilhamı veren de Ahmet Hakan'ın kendisi..
Hani bayramda 3 gün gazeteler çıkmamıştı da, gazeteler evden çalışarak, dijital yayın yapmışlardı ya.. (Ben dijital SABAH'ta yazmayı reddetim.
Benim yazım çıkmadı bayramda.) İşte o günlerde Ahmet Hakan "Basında evden çalışma devrimi" başlıklı bir yazı yazdı ve dedi ki..
"Hürriyet, evden çalışmayla da çıkabiliyormuş.
Toplantılarımızı yapıyoruz...
İletişimde hiçbir sıkıntı çekmiyoruz...
Sayfa yapım aşamalarının her anını izleyebiliyoruz... Manşetleri belirleyebiliyoruz...
Trafikte iki saat geçirmiyoruz...
Ofis hayatının yol açtığı sorunlarla boğuşmuyoruz...
Hepsinden önemlisi, kurumsal yapımıza inanılmaz ölçüde tasarruf imkânı sağlamış oluyoruz.
Daha önce de söylemiştim, yine söylüyorum:
Bu bir devrimdir.
Ve biz bu devrimi, pandemi olayı bittikten sonra da herhangi bir karşı devrime fırsat tanımadan sürdürmenin yollarını konuşuyoruz, tartışıyoruz, belirlemeye çalışıyoruz." Şimdi bu yazıyı okuyan birisi "Devrim" sözünün anlamını da içine alarak "Hürriyet acaba dijitale mi geçiyor" diye düşünemez mi?. Bu düşüncesini, herhangi bir ortamda söyleyemez mi?. Yazılı, sözlü, ya da sosyal ortamda yani?.
"Evden hazırlamak çok ucuz oldu, ama oldu işte. O zaman Hürriyet binasından vazgeçerek çok tasarruf yaparız" diye düşünen ve bunu yazan Genel Yayın Müdürü, kağıt, mürekkep, matbaa maliyetleri, matbaa işçileri ve nakil kamyon ve işçilerinin maliyetlerinden de tasarruf sağlayacak dijital Hürriyet'i düşünemez mi?.
"Hepsinden önemlisi, kurumsal yapımıza inanılmaz ölçüde tasarruf imkânı sağlamış oluyoruz" diyen Genel Yayın Müdürü hem de.
"Bu bir devrimdir.
Ve biz bu devrimi, pandemi olayı bittikten sonra da herhangi bir karşı devrime fırsat tanımadan sürdürmenin yollarını konuşuyoruz, tartışıyoruz, belirlemeye çalışıyoruz" diyen ayni Genel Yayın Müdürü..
Tartıştıkları devrim "Dijital Hürriyet" tanımına cuk oturmaz, onu akla getirmez mi?
...Ve de Ahmet Hakan, bu yazısına doğan şiddetli tepkiler yüzünden "Alçakça yalanlar" yazısını kaleme almış olamaz mı?.

***

 


Bir örnek daha..

Ahmet Hakan'ın ayni günkü yazısından bir örnek daha, ipin ucunu nasıl kaçırdığının örneği yani.. Çalakalem yazılınca böyle oluyormuş demek..
Beren Saat, eşi Kenan Doğulu ile arasındaki sorunların çözüldüğünü duyururken, şu satırları yazmış.
"Sevgili, oyun arkadaşı, eş, zor günlerde yoldaş ve birbirimize muse olduk. Karantina günlerinden sana yeniden hayran olarak çıkıyorum. Her şarkıma kattığın fikir, çaldığın her nota, sonsuzluğa taşır harmonimizi, beceremediğimiz evlilik olsun. İyi ki doğdun da sana aşık oldum"
Şimdi bu şiirsel satırlara Ahmet Hakan'ın tepkisine bakın.
"- Yine imge bırakmamış...
Bütün imgeleri hunharca yağmalamış.
- Aforizma olmasa... Tek bir cümle bile yazamayabilir.
- Üç cümlesini okuyunca yarım saat dinlenmek istiyorum.
- Sanırım biri, "Anlaşılmaz yaz, işin sırrı bu" diye öğüt vermiş kendisine.
- "Birbirimize ilham perisi olduk" yerine "Birbirimize muse olduk" yazmış. Te Allah'ım ya...
- "Harmoni" kelimesini yazarken dudaklarında kesin entel bir kıvrım oluşmuştur.
- Sözüne güvendiği biri kendisine "Kasma bu kadar, değmez" demiyor mu acaba?" Yani sen "İmge" de..
"Aforizma" de.. Hem de okur düzeyi Orta 2 terk olan bir halk gazetesinde de. Ama sevgili sanatçı eşine, kendisi de sanatçı olan bir kadının bir "Muse, harmoni" demesine öfkelen ve ağzına geleni say, köşe yazısı olsun?.
Olacak şey mi?.
Kaldı ki, Sevgili Ahmet!. Sen Beren'i tanır mısın?.
İki çift laf etmişliğin var mı?.
Olsaydı, o kızın entelektüel düzeyinin çok yukarılarda olduğunu bilirdin. Neleri okuduğunu, hangi filmleri izlediğini mesela..
İkinizi karşı karşıya getirip izlediğiniz filmleri konuşmanızı isterdim, entel düzeylerinize seyirci karar versin diye..

Yazının tamamını okumak için tıklayınız