Bolca patrona yaranma, üstüne ego sosu, bir tutam basın özgürlüğü! Habertürk seyircisi bunu yer mi?

CHP milletvekili Ali Mahir Başarır'ın orduya dair sözlerinin ardından RTÜK'ün 5 kez program durdurma ve en üst sınırdan idari para cezası uyguladığı Habertürk dün akşam adeta RTÜK'e bayrak açtı.

Dün gün boyunca Habertürk’ü izleyenler, basın özgürlüğü devriminin fitili bu kanalda ateşleniyor zannedebilirdi.

Malum, CHP milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Eren Eğilmez’in ‘Gerçek Fikri Ne?’ isimli programında ülkemizin gözbebeği TSK hakkındaki yorumları Ankara’yı ayağa kaldırdı.

Hiç o lafları buraya bir kez daha yazıp, gündeme getirmeyeceğim.

Ama o yayının devletin tüm kademelerinde nasıl bir rahatsızlık yarattığını anlamak için kahin olmaya gerek yok.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar gibi isimlerin yanı sıra kamuoyuna pek de açıklama yapmayan Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler bile tepki gösterdi.

Velhasıl kelam Ankara’da sabırlar sınırda…

Neyse, bu rahatsızlığın bir tezahürü olarak RTÜK yayıncı kuruluş olan Habertürk’e ağır bir ceza verdi.

5 gün program durdurma, aylık reklam gelirinin yüzde 5’i kadar para cezası… Dahası aynı maddeden ceza alınırsa 10 gün yayın durdurma, bir sonraki adım da lisans iptali.

Peki kanal buna karşın ne yaptı?

‘Konuğun sözlerinden ötürü kanal sorumlu tutulamaz’ dedi.

‘Moderatör yeterince tepki gösterdi’ cevabı verdi.

‘Bu kararı yargıya götüreceğiz’ ifadesini kullandı.

Tüm bunlar meşru itirazlar. Doğrusu yanlışı tartışılır. Kurumsal açıklama yapılır, meram dile getirilir.

Ancak Habertürk;

Özel yayına geçti, hashtagler açtı, röportajlar yaptı, destek toplamaya çalıştı. Olayı bir kampanyaya ve hatta propagandaya dönüştürdü.

Daha önemlisi şuydu:

Kendi maaşlı elemanları ve yayına para karşılığı çıkardığı isimler üzerinden yaptı bunu.

Ancaaak, üstü basın özgürlüğü soslu bu feryat halinin üzerini biraz kazıyınca altında çıkanlar, ‘Türkiye’de basının hali ahvali masalı’nı anlatıyor.

Öyle ya, Ak Parti’den önce her şey güllük gülistanlıktı. Basın zirvesindeydi.

Ertuğrul Özkök’ler, Sedat Erginler, Fatih Altaylılar cirit atıyor, başörtülü kadın avlıyorlardı, ‘geri kalmış, taş devrindeki’ Güneydoğu’ya geziler düzenliyor, medeniyet götürüyorlardı.

Her şey laiklik içindi… Demokrasi içindi…

Fatih Altaylı da tabii ki bir özgür basın neferi olarak kendini ortaya atacak, ülkemize yine demokrasi getirecekti.

Neyse bu konuya geri döneceğim…

Önce Habertürk’ün üzerindeki kabuğu madde madde kazıyalım.

1. En iyi biziz, ülkede bizden başka gazeteci kalmadı.

2. Her birimiz birer medya starıyız, ünlüyüz dahası güçlüyüz

3. Patronu en çok ben seviyorum, haliyle Habertürk’ü en iyi ben savunuyorum

4. AK Partililer gizli gizli bizi çok seviyor, seviyorsanız çıkın söyleyin

5. RTÜK’ün karşı bildirisiyle geri fren, biz ordumuzu seviyoruz lafları ve kapanış

Habertürk kalemşörleri bunu dedi de, gerçek neydi?

1. SOYU TÜKENMEKTE OLAN GAZETECİ NESLİNİN SON YUVASI: HABERTÜRK

Dünkü yayınları izleyenler, ‘vay be ülkenin soyu tükenmekte olan gazeteci neslinin son türleri işte karşımızda’ demiş olmalı. Öyle bir hava vardı çünkü.

En çok biz izleniyoruz, gazeteciliği en iyi biz yapıyoruz, her kesim bizi takdir ediyor, ülkenin tek ana akım kanalı biz kaldık…

Bunları diyen isimlere bakınca insanın en hafif tabiriyle gülesi geliyor.

- Nasıl bir yandaş politika yürüttüğü asla anlaşılmayan, bir oraya bir buraya savrulan, muhalif kesimin nefret objesi Nagehan Alçı mı basın özgürlüğünü savunuyor?

- Erdoğan’ın uçağından bir dönem inmeyen Nihal Bengisu Karaca mı?,

- ATV-Sabah grubundan yıllarca ekmek yiyen Sevilay Yılman mı şimdi hükümetin basın politikalarına karşı neferiniz?

- Bülent Arınç'ın manevi oğlu, müdürlüğünü yaptığı devletin ajansı olan Anadolu Ajansı'nın canına okuyan Kemal Öztürk mü basın düzenini eleştiriyor?

- Alo Fatih olayının baş kahramanı, dönemin Ciner Yayın Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili Fatih Saraç’ın talimatıyla gazetesinde seçim anketleri üzerinde oynama yapan; 28 Şubat’ta muhafazakarlara savaş açan, Kürt hak savunucusu kadınları tacizle tehdit eden Fatih Altaylı mı ülkede kalan tek gazeteci?

Geçiniz…

Bu büyük lafların hiçbirinin basın özgürlüğüyle alakası yok. Tek bir şeyle alakası var: KİŞİSEL ÇIKAR.

Türk medyasının kemikleşmiş kitlesinde ideoloji yoktur, maaş vardır, konfor vardır, patrondan alınan cukka hediyeler vardır, ekrana çıkma, köşe kapma vardır.

Dün ekranda yeni siyasi aktörler üzerinden piyango oynayan, kendilerince kurulacak yeni düzende kallavi bir yer kapmaya çalışan- çünkü eskisi tarafından dışarı atıldılar- ve her şeyden önce ballı maaşlarını korumaya çalışan bir güruh vardı.

2. GAZETECİ DEĞİL EKRAN STARI

Dün, gazetecinin en tehlikelisinin kendini ekran starı zannedeni olduğunu bir kez daha gördük. Neden derseniz; çünkü meslek aşkı, ekran zehrinin çok gerisinde kalıyor.

Mesela gözlerini büyüte büyüte ‘bize gözdağı veriliyor’ diyen Sevilay Yılman, bir yandan ülke demokrasisini kurtarıyor, diğer yandan bilgisayar ekranından kendine bakıyor belki de içinden ‘ekran beni çok seviyor’ diyordu.

Girdi oğlunun muhteşem eğitiminden, çıktı siyasi olarak ne kadar çok bağlantısı olduğundan…

Habertürk’ü anlatma örtüsünün altında bir kendini övme, beğenme, hatta aşık olma hali…

İbretlik!

Bir diğeri çıktı, dünyanın en büyük gazetecisiymiş gibi nasıl ölümlerden döndüğünü anlattı. Öyle ya, canını koymuştu bu işe.

Her biri sırası geldikçe, önce biraz kanalı sonra bolca kendini övdü, övdü, övdü…

Basın özgürlüğü unutuldu, RTÜK’ün dediği gibi ordumuza edilen hakaret mevzu bahis bile olmadı.

3. ‘PATRON BENİ İZLİYOR’ HEYECANI

Ekrana sırayla alınan Habertürk yazar ve ekran yüzleri, ellerine 23 Nisan şiiri tutuşturulmuş çocuklar kadar şen ve heyecanlıydı.

Belli ki bu konuşmalara sıkı sıkı hazırlanmışlardı. Öyle ya patron izliyordu, en iyi konuşan en büyük mükafatı alacaktı.

4. AK PARTİLİLER SEVİYORSANIZ GİDİN SÖYLEYİN BENCE

Yayının belki de en ilginç tarafı, siyasilerden çaresizce destek toplamaya çalışanların haliydi. Hepsi, televizyonlarda deprem sonrası düzenlenen yardım toplama yayınları gibi, masaya dizilmiş telefonlarına gelen destek mesajlarını okuyordu.

Tabii ‘en çok siyasiyle bağı olan benim’ yarışı da alttan alta sürüyordu.

Ancak en dikkat çeken, ‘isimlerinin açıklanmasını istemeyen ve Habertürk’e destek veren’ siyasilerdi.

Moderatör Mehmet Akif Ersoy ısrarla böyle mesajlar aldığını söylüyordu.

Kübra Par işi bir adım daha ileri götürdü gururla, ‘ya o ne ki Erdoğan’ın en yakınındaki isimlerden destek var’ dedi.

Yani Cumhurbaşkanlığı çevresiyle arası çoook iyiydi.

Hızını alamadı ‘AK Partililere sesleniyorum, bu destekleri açıktan yapın’ dedi.

Özgürlük savaşçısı edasıyla, sesini duyurmaktan korkan AK Partilileri isyana teşvik ediyor, ‘konuşun kurtulun, bir rahatlayın be’ diyordu adeta.

Sonuçta neydi? Özgür basının son kalesi Habertürk onları da kurtuluşa erdirecekti…

Fakat Habertürk’teki koltukların nasıl tatlı olduğunu yine aynı isimden, Kübra Par’dan anladık.

Çünkü kendi kariyeri uğruna resmen kayınbiraderi Ahmet Hakan'ı, milyonların önünde amiyane ifadeyle ‘gömdü’.

Habertürk’ün nasıl muhalefeti ekrana çıkaran tek kanal olduğunu anlatırken, ‘biz muhalefet partisi isimlerini, o partilerin içini karıştırmak için defalarca yayına çıkarmadığımızdan hedefteyiz,’ diyecek kadar işi ileri götürdü.

Ahmet Hakan’ın Muharrem İnce, Ümit Özdağ yayınlarını kastediyordu.

Ama Ahmet Hakan Hürriyet’in tepesinde, Kübra Par’da Habertürk’teki köşesinde kaldıkça, bunların hiçbir önem yoktu.

Ne de olsa çark dönüyordu!

5. RTÜK’ÜN KARŞI BİLDİRİSİ VE APAR TOPAR KAPANIŞ

Dün geceki nümayiş tam gaz gidiyordu, tweetler atılıyor, ülkede basın devrimi oluyordu ki…

RTÜK’ten yeni bir açıklama geldi.

Hem de zehir zemberek, sırada başka cezaların olabileceğini ima eden bir açıklama…

Fatih Altaylı ekranda değildi ancak sosyal medyadan hızını alamıyordu.

Öyle ki, RTÜK üyelerini Twitter’da tek tek hedef göstermişti.

‘Habertürk TV kendisine haksız ceza veren RTÜK üyelerinin kararın altında imzası olanlarına maddi ve manevi tazminat davası açmalıdır. Aldığın emir gereği hukuku ayaklar altına Almanın bir bedeli olduğunu emir kulları da öğrenmelidir’ demişti.

RTÜK’ün bu hedef göstermeye cevabı şu oldu:

‘Üst Kurul uzmanlarımızı diline dolayarak haksızlık edenler, kişilik haklarına saldırmaktadır.’

Zehir zemberek açıklamanın ardından, aynı isimler bu kez frene bastı, TSK’ya edilen hakaretleri kınamaya başladı.

Neyse sevgili okurlar…
Maazallah Habertürk'e daha sert tepkiler gelirse, önce kimin çark edeceğini merak ediyorum.

Benim oyum kayınbiraderinin çekirgesi Kübra Par’a…

RADAR OPERATÖRÜ