Röportaj
23 Eki 2011 09:31 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:55

BİRAND DARBE GÜNLÜKLERİNİ NEDEN YAYINLAMADI?

Deneyimli gazeteci Mehmet Ali Birand, darbe günlüklerinin kendilerine de geldiğini söylüyor

Doğruluğundan hiç şüphe etmediği günlükleri neden yayımlayamadıklarını ise şöyle açıklıyor: "Korktuk. İktidarın, bunun karşısında nasıl duracağını bilemiyorduk." İşte Birand’ın Zaman Pazar’dan Fatih Vural’a verdiği verdiği röportajdan çarpıcı bir bölüm:

Darbe günlükleri bana da geldi; ama korktum! 

Asker sorununa dair zikzak çizdiğinizi düşünenler az değilken, özeleştiriniz geldi.

Kürt sorununda, asker sorununda kimse ağzını açamazken, ben açtım. 1983’ten itibaren. Asker karşıtı hiçbir zaman olmadım! Çünkü o bir enayilik! Askerin politikaya karışmasına ise en başından karşıyım. Başıma ne geldiyse, bundan geldi. TRT davası, mahkemelerin açılması... TSK kurumsal değildir! Genelkurmay başkanı ve 2. başkanı ne derse onu yapar. Onlar demokrat çıkmadığında önüne kattığını silip götürür. Bunu, andıçlandığımda hissettim. Kitaplarımın imza törenlerinde nice komutanlar "Andıçla hemfikir değiliz. Ama uyacağız." dediler. Bir gün orduevine girdim. Komutan sıkılarak, "Sizi almamız yasak; ama yine de şu kapıdan girin." dedi.

Çevik Bir ve ekibine hangi taraflarınız kötü geldi?

1996, 1997 ve 1998’te üç şey çok rahatsız etti. Birincisi, Kürt sorununda resmî ideolojiye karşı çıkmam. İkincisi, Fethullah Gülen okullarını övmem. Üçüncüsü, üniversitelerdeki türban yasağına karşı çıkmam. Söylendiği için biliyorum. Bunlar beni vatan haini yaptı!

Niye siz?

Yazdığım her yazıyı iktibas ediyordu, yabancı basın. Genelkurmay bundan çok rahatsızdı. "Niye Fethullah Gülen’i destekliyorsun? Niye okullara arka çıkıyorsun?" Anlatıyordum... "Gittim, gördüm, gezdim... Sizin söylediğiniz gibi değil. İkincisi, sizin subaylarınız çocuklarını o okullara götürüyor. Ya siz bir şey bilmiyorsunuz, ya da onlar!"

"Darbecilik genlerimizde vardı." dedikten sonra, mahalleden baskı gördünüz mü?

Çok! Yemekte yan masadan atılan laflardan tut, en yakın arkadaşlarımın telefon edip serzenişte bulunmasına, aldığım binlerce mesaja "Bunu nasıl yaparsın? Karşı tarafa koz verdin!" diyordu. Beni en çok sinirlendiren de oydu. Ya ne demek, koz vermek? "Onlar diyecekler ki şimdi: Gördün mü, laiklerin cephesinde çöküntü başladı." Ya, desinler! Bu darbeleri desteklemedik mi? Destekledik! 12 Eylül’de ’bravo’ demedik mi? Evet, dedik! Ama bir yandan da, askeri eleştiren öyle tiplerle karşılaşıyorum ki midem bulanıyor.

Nasıl?

Kısa bir süre önce, askeri nerelerine koyacaklarını bilemiyorlardı! "Komutanım, komutanım, komutanım" diyerek, etrafında dolaşıyorlardı. Zamanında benim hayatımı karartmış olan birtakım yazarların şimdi demokrasi dersi vermesine sinirleniyorum. De ki "Ben artık farklı düşünüyorum." O zaman tamam. Ama geçmişinin hesabını vermeden de buraya gelme! Bizimle alay etmek oluyor bu!

Darbe günlükleri, Nokta’dan önce size de geldi mi?

Geldi.

Neden yayımlamadınız?

Korktuk.

Kimden?

Ne olacağı belli değildi o dönemde.

Doğruluğundan şüphe ettiniz mi?

Okuduğunda, o günlüklerin doğru olduğu belli. İktidarın bunun karşısında nasıl duracağını bilmiyordum! Savunmasız kalabilirdik.

Nokta yayımladığında ne düşündünüz?

Nokta’nın basılması felaket bir şey! "Ya niye bu adamı yalnız bıraktık, arka çıkmadık?" diye buralarda hep yüksek sesle söyledim.

Neden yazmadınız?

Nasıl yayımlamadıksa, iktidarın ne yapacağını, nasıl bir tutum takınacağını bilmiyorduk.

Gazetecilik bir iktidar garantisi mi ister? O zaman sahiden gazetecilik olur mu?

Türkiye’de gazetecilik hep bunu istedi!

O zaman, medya değişimin aktörü olur mu?

Medya yeni değişmeye başladı. Yarın AK Parti iktidardan düşsün, düşer ha, yine başlanacaktır vıgır vıgır oynamaya. Diyorum, Türk toplumunun genlerinde devlete biat etme eğilimi var. Hele o dönemde... Nokta olayı, bu medyanın son yıllarındaki en büyük yüz karasıdır. Kendimi de içine katıyorum.

Şirin’e fazla önem vermişim!

Oda TV iddianamesi’nde Soner Yalçın ile Şirin Payzın arasında sizinle ilgili geçen bölümü okuduğunuzda ne hissettiniz?

Çok üzüldüm. Hiç beklemiyordum. Çok gereksizdi. Ne yapayım? Alıştım artık bu tip şeylere. Şirin, önem verdiğim bir insandı. Yazık olmuş! O önemi vermemem gerekiyormuş!

Star TV’nin satışından sonra, Uğur Dündar’ın Kanal D Haber’e geçeceği spekülasyonları var...

Ayakta olduğum sürece, devam edeceğim. Bir gün kapın çalınır, patrondan bir mektup gelir. Sana "Şöyle şöyle" derler. O zaman biter!

Kürt sorununda umutsuzum

24 şehit verdiğimiz Çukurca saldırısından sonra, Kürt sorununun çözümüne dair umudunuz ne ölçüde?

Umudumu kaybetmeye başladım! Hiç değilse önümüzdeki bir süre savaş yaşayacağız. Gereksiz şekilde insanlarımızı kaybedeceğiz. Henüz silahla bir sonuca varılamayacağını hiçbir taraf anlayamadı veya içine sindiremedi. Yazık olacak. Bu şekilde karşılıklı inatlaşmalarla gidersek, bölünürüz. İç savaş çıkar. Oysa barışı sağlayabilecek tek lider Recep Tayyip Erdoğan, tek iktidar da AKP.

Zaman