Medya
23 Tem 2011 19:17 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:36

BIRAK VEKİLLİĞİ MEKİLLİĞİ! LANET OLSUN, BİRŞEY YAP! AKTÜEL YAZARI SIRRI SÜREYYA ÖNDER'E SESLENDİ!

Kafa Dengi programını birlikte yaptıkları Aktüel yazarı Selahattin Yusuf'tan Sırrı Süreyya Önder'e sitem var.

İşte Selahatin Yusuf'un sanal almende çok konuşulan Aktüel yazısı:

Sırrı Ağabey, orada mısın? Birlikte yaptığımız televizyon programında, kapağını seyircilere gösterdiğin kitapları bile “şiddet içermeyen bir şiddetle” tavsiye ediyordun. Mest oluyordu seyirciler. Fazlaydı ama be abi. Kabul et. “Şiddetle tavsiye ediyorum” diye kursaydın da öyle anlaşılmazdı ki. Eminim ben. Ama sen -işte eşsiz yufka yürekliliğin senin- “şiddet” kelimesine orada bile tahammül edemiyordun. Anlamıyordu seyirciler. Ben ise anlamazlıktan geliyordum. Neyi mi? Gizli şiddet içeriyordu çünkü kitap tavsiyelerin. Söylediklerin de. Çünkü tavsiyelerin çoğunlukla bir kavganın içinden tavsiyelerdi. Konuşurken, hep siperden konuşuyordun. Anlattığın güzel hikâyeler, traji-komik memleket manzaraları insanları mest ediyordu. İnternet sözlüklerinde -seninle kavga etmeye çalışıyorum diye- bana yakası açılmadık hakaretler eden dindar(ımsı) kitle, seni az kaldı “şeyh” ilan ediyordu. “Az kaldı, iki-üç vakte kadar kelime-i şehadet getirecek Sırrı ağabeyimiz” diyorladı. Beceremiyordum. Ama yine de kavga etmeye çalışıyordum, evet. Çünkü insanların ağızlarına koyduğun dolmayı midem almıyordu benim. *** Bütün “Kafa Dengi” programlarını geriye sarıp izleyelim. O öksürük öncesi tok sesinle bayrağını yükselttiğin bütün mağduriyetler Türkiye’nin doğusundaydı. Bütün ölümler orada oluyordu. İnsanlar damdan hep orada düşüyorlardı. İnsanları akrepler orada sokuyordu. Sel hep oraları alıp götürüyordu. Başaklar orada geç kızarıyordu. Yıldırım insanların başına orada düşüyordu. Türkiye’nin batısında yaprak kımıldamıyordu anasını satıyım! Ne ölen vardı, ne kaybeden vardı, ne incinen vardı, ne yoksul vardı, ne mağdur vardı, ne doğal felaket, ne araba kazası, ne burun kanaması, ne katır tepmesi, ne ekmek meselesi! İtiraf ediyorum. İçimi klostrofobik bir daraltı basmadan dinleyemiyordum seni. Ama kimseye anlatamadım: Sen bir seçim çalışması yürütüyordun meğer! Bizler -safız ya- bir sofranın etrafına nasıl birlikte otururuz, bir ekmeği ikiye nasıl böleriz diye düşünüp taşınacağız şimdi diye heveslenir tasalanırken; sen önce “Bu ekmeği nasıl bütün yutarım acaba?” geleneksel kaygısı-entelijansiyasının tapınağına kapak attın. “Aydın Doğan solculuğu”nun eciş bücüş “ilericiliğinin” pohpohlarına gönül indirdin. Birlikte yemek yiyerek başladığımız programdan, bir “Allahaısmarladık” demeden ayrıldın. Diyarbakır’a gittin. İmralı Adası’nın o hermetik hacıları seni ziyaret ettikten sonra da; “Soru sordular, ben de bağımsız bir aydın olarak fikirlerimi söyledim” dedin. Anladım o zaman. Kani oldum ki, tamam. Sen “adaysın” artık! *** Halkımız kadim irfanının birçok konuda geliştirdiği birçok özlü sözü vardır, sen daha iyi bilirsin. Derler ki; “Evliliğini yürütmek istiyorsan bir kulağın sağır, bir gözün kör olacak.” Bizim Sırrı Ağabey’in Allah yardımcısı olsun, dedim içimden. Şimdiye kadar gözleri Türkiye’nin tamamını göremeyecek kadar kör, kulakları Türkiye’nin tamamını duyamayacak kadar sağırdı. Ama artık geriye kalan gözünü ve kulağını da kaybetmek zorunda kalacak. Mesela şimdi. Şu anda. Bu yazıyı yazarken, 13 delikanlı, baba evlerinde upuzun uzatılmış, yatıyorlar. Anaları ağlıyor. Kelimenin her iki anlamıyla da ama! Babaları tırnaklarıyla yüzlerini parçalıyor. Gözlerini aç. Kulaklarını aç Sırrı ağabey. Deme. Söyleme sakın. Diskur kurma sakın. Retoriğe gönül indirme sakın. Coplanan kız kardeşlerimizin acısını programda birlikte haykırmıştık; şimdi onların erkek kardeşleri matlaşmış gözlerle, artık görmeyi bırakmış gözlerle ülkemizin güpgüzel, harika göklerine bakıyorlar. Gel, şimdi yine birlikte haykıralım. Cesaret edelim buna da. Boykotmuş, zartmış zurtmuş, s.ktiredelim bu b.ktan ayrıntıları! Bırak vekilliği mekilliği! Benim televizyon maaşım senin olsun. Lanet olsun, bir şey yap! Bu hödükçe ezberi bozalım. Bu çengelli tuzaklı bulmacanın sayfasını yırtıp atalım. Gözlerini sana geri kazandırsın bu 13 delikanlı. *** Hani, bir açlık orucu eyleminden sonra valide terslenmiş ya sana; “Elin adamları için elli gün aç kalıyorsun da Allah için niye bir gün oruç tutmuyorsun!” diye. Sırrı ağabey, bırak “Cuma eylemi” maskaralıklarını filan. Senin fıkıh bilgin benden çok fazla. Cesaret et. Cenaze namazını birlikte kılalım! Bir tek sen cesaret edebilirsin. Kürtçe ve Türkçe sarılalım birbirimize. Göreceksin, yaralarımız şifalanacak. Acılarımız çarelenecek. Bizim cesaretimiz kırılırsa sen bizi de uyar, cesaretlendir, tut, ayağa kaldır. Tekbir getirelim ve tam namaza duracakken; “Bu canına yandığımın yosma güzeli işveli kaprisli edalı zülüflü kalem kaşlı yağmur saçlı ülkesi bizim, hepimizin, hiç birimizin!” diye haykıralım! *** Benim fıkıh bilgim bu kadar Sırrı Ağabey. Yanlış mı?