Medya
11 Haz 2012 16:00 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:46

BİR TWEET ATTI, HAYATI KARARDI...BÂB-I ALİ'NİN 'PARLAK ÇOCUĞU'NUN ZOR GÜNLERİ!

Her şey bir gecede, hem de hiç hesapta olmayan bir şey yüzünden mahvoldu! VAROL ERSOY yazdı...

Sabah’ın eski patronu Dinç Bilgin’in keşfiydi o… Gazetenin en parlak günlerinde; Murat Birsel’le birlikte İzmir’de keşfedilmişti…
“Geleceğin iki güçlü ismi” olarak lanse edilmişlerdi.
Murat Birsel, parlak geçen birkaç yıldan sonra televizyonu tercih etti ve deyim yerindeyse unutuldu gitti.
O ise hızla yükseldi.
1960, İzmir doğumlu.
ABD’deki Stanford Üniversity’i bitirdi.
Yurda dönüşünde Dinç Bilgin tarafından “keşfedildi” ve Sabah’ın Zafer Mutlu’dan sonraki “ikinci adam”ı oldu…
Bu gazetede yıllarca yazı işleri müdürlüğü, ardından da yayın yönetmen yardımcılığı görevlerini yürüttü.
Aynı yayın grubu bünyesinde 1999 – 2001 yılları arasında yayınlanan Yeni Binyıl Gazetesi’nin yayın yönetmenliğinin ardından 2002 yılında Akşam Gazetesi Ankara Temsilciliği’ni üstlendi.
Daha sonra yeniden Sabah’a döndü ve Genel Yayın Yönetmeni olarak görev yaptı.
***
Bu dönemde eski çalışma arkadaşlarıyla kavgalara girdi; iktidarla ve “cemaat”le yakınlaştı.
Sabah’taki işine son verilince, iktidara yakınlığıyla bilinen Star Gazetesi’ne yazar olarak geçti. Sonra Today’s Zaman’da da yazmaya başladı.
Yeni ilişkileri sayesinde televizyonlarda hatırı sayılır paralar karşılığında programlar yaptı.
Sadece görüşleri değil; çevresi de değişti.
Bir zamanların “hızlı” gazetecisi, hızla “muhafazakar” bir çevrenin içinde buldu kendisini…
***
Bu “muhafazakar çevre”nin tek şartı vardı:
“Çizgi dışına çıkmamak…”
Yani iktidarla ve cemaate dost, muhalefete “yaman” olmak…
Ve elbette; “Hocaefendi’ye asla ve asla saygıda kusur etmemek…”
Bu “basit” kurallara uymamanın yaptırımları büyüktü…
***
Bizim “parlak kariyerli arkadaş”, yeni “çevre”sinin bu şartlarına uymakta hiçbir sıkıntı çekmedi.
İyi bir “Atatürkçü aile”den gelmesine karşın; yeni çevresinin politikası gereği Atatürk ilkelerini ve devrimlerini başarıyla sorguladı.
İktidarla “seviyeli” ilişkiler kurdu.
Ama her şey bir gecede, hem de hiç hesapta olmayan bir şey yüzünden mahvoldu.
Arkadaş; iyi bir Fenerbahçeliydi ve yaklaşık bir ay önce Şükrü Saracoğlu Stadı’nda Fenerbahçe ile Galatasaray arasında oynanan “Süper Final”e gitti.
Fenerbahçeli taraftarlarla polis arasında çıkan olayların tam ortasında kaldı.
Oğluyla birlikte, polisin sıktığı biber gazından o da nasibine düşeni aldı.
Ve işte o an; son yıllarda başarıyla oynadığı “yeni rol”ünü unuttu; cep telefonundan Twitter’a girerek, Okyanus ötesine okkalı bir mesaj gönderdi:
“Bu kupa Amerika’ya girsin…”
Bu mesaj, yeni çevresinin büyük tepkilerine neden oldu…
Daha bir saat öncesine kadar kol kola girdiği “yeni arkadaşları”nın hakaretlerine, hatta küfürlerine hedef oldu.
Bütün kariyerini, eğitimini, çevresini feda ederek girdiği yeni çevresini, takım aşkı uğruna kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyaydı…
Gülen’ci gazetelerin ve televizyonların boy hedefi haline geldi.
Önce Today’s Zaman’daki işine son verildi.
Hakkında onlarca kınama yazısı yazıldı.
Hemen uzun özür yazıları kaleme aldı ve Hocaefendi’ye bağlılığını sundu ama bu onu sadece başına gelebilecek ‘kasetli kötülükler’den kurtardı.
“Allah’a emanet” edilerek, aforoz edildi!
***
Bu özür faslının hemen arkasından; cemaate yakınlığı sayesinde iş bulduğu Star’daki yazarlığı da askıya alındı.
15 Mayıs’ta “Bir süre kafa dinlemeye ihtiyacım var, tatilin ardından görüşmek üzere” diyerek veda etti.
Ama aradan 28 gün geçmesine karşın, o görüşme bir türlü gerçekleşmedi.
Bab-ı Âli’yi bilenler bilir; bu kadar uzun süre “tatile gönderilen” bir yazar, o gazete için bitmiştir.
Şimdi merakla, bu “ayrılığın” resmen ilan edileceği tarih bekleniyor.
***
Uzun uzun anlattık ama kimden söz ettiğimiz yazmadık:
Tüm özverili değişim macerasını, takım aşkı uğruna hüsranla bitiren bu yazar, hepinizin bildiği gibi Ergun Babahan
Peki; Babahan, yeni bir gazetede iş bulabilecek mi?
Onu tanıyanlar bu soruya müstehzi bir gülümseme eşliğinde yanıt veriyor:
“Ergun’dur; ondan her şey beklenir… Bakarsınız bu kez karşımıza sıkı bir Kemalist kimliğiyle çıkar ve Sözcü’de yazmaya başlar…”
Evet; bu sözler elbette şaka…
Ama dedik ya; Bab-ı Âli burası; burada olmaz olmaz!
Ne dönmelere tanıklık ettik…
Üstelik Babahan’ın bu konudaki sicili de ortada…

Bundan sonrasını yine bol kumpaslı bir yerli dizi heyecanıyla izlemeye devam edeceğiz.

VAROL ERSOY