Gündem
23 Eki 2010 20:19 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:44

''BİR ŞEY SÖYLEYECEĞİM ARAMIZDA KALSIN!'' MAZGALI AÇAN GARDİYAN MUSTAFA BALBAY'A NE FISILDADI?

Ergenekon Davası sanıklarından gazeteci Mustafa Balbay'ın ‘Silivri Toplama Kampı, Zulümhane' kitabı bugün piyasaya çıktı.

6 Mart 2009’dan beri cezaevinde bulunan Ergenekon Davası sanıklarından gazeteci Mustafa Balbay’ın ‘Silivri Toplama Kampı, Zulümhane’ kitabı bugün piyasaya çıktı. Balbay kitabında Ergenekon iddianamesindeki tezatlara ve yanlışlıklara değiniyor. Balbay, hakkındaki iddiaları da yanıtladığı kitabında Atatürk’ün bile şüpheli gösterildiğini iddia ediyor. Balbay’ın kitabında Silivri Cezaevi’ndeki yaşantısını ve karşılaştığı trajikomik durumları ve ‘yalnızlığı’ da ilginç örneklerle anlatıyor.

İşte Balbay’ın kaleminden Silivri Cezaevi’nde yaşam:

’PKK olsa mesele yok’

“Nevruz’du. Yine koğuşta yalnızdım. Yan koğuştan olağanüstü coşkulu sesle geliyordu. Bir ara duman da yükseldi. Nöbetçi gardiyana, ‘Bu ne?’ diye sordum. ‘ PKK tutukluları’ dedi, ‘Hep birlikte Nevruz’u kutluyorlar.’ ‘Bizi burada yalnız tutuyorsunuz. Onlar hep birlikte Nevruz kutluyor’  Manidar bir yanıt verdi: ‘Abi sen PKK olsan mesele yok zaten. Ergenekon’sun...”

“Bir gün iyi selamlaştığım gardiyanlardan biri mazgalı açtı, beni yanına çağırdı. Mektup ya da bir haber verecekmiş havasındaydı. Yaklaştım ‘selam’ dedim. ‘Yaklaş’ dedi. Biraz daha yaklaştım. Mazgal bel hizasında. Eğildim, ‘Hayrola’ dedim. ‘Biraz daha yaklaş’ dedi. Burun buruna geldik. Fısıldamaya başladı: ‘Bir şey söyleyeceğim. Ben Atatürkçüyüm. Aramızda kalsın...”

Mustafa Balbay, "Silivri Toplama Kampı: Zulümhane" adlı kitabında, gardiyanların verdiği tahliye tüyolarını ve kendisi gibi Ergenekon sanığı olan Prof. Dr. Erol Manisalı'nın tahliyesine neden sevindiğini de anlatıyor.

Tanı: Ergenekon
"Hastalıkların sonu gelmez. Sözü uzatmayalım Ergenekon davasında yargılananlar doktora gittiklerinde 'tanı' bölümünde büyük harflerle şu yazıyor: 'Ergenekon'... Şifa bulmaz bir hastalık! Sayfanın en altındaki yazı da ciddi bir uyarı niteliğinde: 'Dikkat kaçar!' Kim kaçar? Hastalık kaçarsa iyi, kalan kurtulur. Ama dert hastalık değil sanık... 'Tanı: Ergenekon'u ilk gördüğümde ben de şaşırdım. Mantığımı zorladım ve akla yakın bir açıklama buldum. Doktora diyorlar ki 'Bu adamı iyi tanı, kim olduğunu bil ki ona göre muayene et!'"

"Kanser özgürlük demek!"
"Prof. Dr. Erol Manisalı Hoca sağlık sorunlarını daha gelişinin ilk günü hapishane yönetimine bildirdi. Prof. Fatih Hilmioğlu 'Kesinlikle seni burada tutamazlar, bu cinayet olur" diyor. (...) 13 Mayıs Çarşamba günü sabah 08.00'de sayımla birlikte Erol Hoca'yı hastaneye götürdüler. Bütün dileğimiz o gün dönmemesi... Dönerse yatışta sorun var demek... Her şey baştan alınacak. Dönmedi sevindik. Demek ki hastaneye yatmıştı. Fatih Hoca rahatladı. 'Bu aşamadan sonra doktorlar onu buraya göndermezler' dedi. Ara ara Erol Hoca'dan haber aldık. Hayati bir sorun olmadığını ama hastanede kalacağını söylediler. Sonra 'ameliyat olacak' haberleri geldi. Bunca sağlık sorununa karşın hâlâ tahliye yok.
5 Haziran Cuma günü haber geldi. 'Erol Hoca'ya kanser teşhisi koymuşlar' Birden 'Yaşasın' narası koptu ağzımdan... Bu özgürlük demekti, kesin tahliye ederlerdi, Kuddusi Okkır örneği vardı. Üstelik gardiyanlar da aynı görüşteydi. Sonra ürktüm, elim ağzıma gitti. Nasıl da 'yaşasın' diye bağırdım. Erol Hoca kanser, sıradan bir hastalık değil. Ama tahliye var. Zindandan kurtulacak... Ertesi gün 6 Haziran'da Erol Hoca için nöbetçi mahkeme tahliye kararı verdi. Ömrümde çok sevdiğim, saygı duyduğum bir kişinin kanser haberini alınca sevineceğim hiç aklıma gelmezdi. Kanser özgürlük demekti!"

"Sakatla bir yerini çık buradan"
"Gardiyanlar gelişmeleri neredeyse bizim kadar yakından izliyorlardı. Başlangıçta iyi niyetle bu dönemin çok uzamayacağını, en kısa sürede özgür kalacağımızı söylüyorlardı. Süreç uzuyordu. Sadece sağlık sorunu olanlar Silivri'den çıkabiliyordu. Gardiyanlardan biri anlattığım hocaları tek tek saydı:
'Abi sana çıkış yolu söyleyeceğim' dedi.
'Nedir?'
'Dizini çarp, merdivenden yuvarlan ya da yuvarlanır gibi yap, bir şekilde hastaneye git'
'Olur mu abicim buradan sağlam çıkmak lazım, daha yapacak çok işimiz var!'
'Peki çarpma da çift görüyorum de, biz hasta götürürken doktorun yanında kalıyoruz. Güvenlik için durmamız gerekiyor. Doktorlar bu çift görme hikâyesinde ciddileşiyorlar'
'Ne yapıyorlar o zaman?'
'Beyin abi, beyin sorunu var demektir. Hemen farklı muameleye geçiyorlar.'
Öyle şey olmayacağını söyledim. Konuyu değiştirdim. Ayrılırken unutmamıştı: 'Abi beni dinle, çift görüyorum de, sakatla bir yerini çık buradan!'"

'Merhaba Sivas!'
"Türkiye'de aile sigortasından sonraki en güçlü sigorta hemşehrilik dayanışması olmalı... Durum gardiyanlar arasında da aynı. İlk söz memleketlerinden... Ben de adını anımsayamadıklarımı memleketleriyle selamlamaya başladım. Baktım ki bundan daha çok hoşlanıyorlar, memleketlerinin adı kendi adlarından daha sempatik geliyor, ben de öyle devam ettim: 'Merhaba Sivas!', 'Nasılsın Giresun?', 'N'aber Tokat?' Kimilerine nakaratlı takılırdım: 'Memleket yorgun, umudumuz Sorgun!'"

"Uyarıcıdan girdim"
"Berber Şerif çok açık sözlü biri, soracağı soruyu doğrudan soruyor. Kendisine yöneltilen soruları da yine bütün açıklığıyla yanıtlıyor. İlk geldiğinde bizim davayı da tam anlayamamış sorusunu şöyle sordu: 'Abi ben uyuşturucudan geldim, siz tam olarak neden geldiniz?' İlk aklıma gelen cevabı verdim: 'Uyarıcıdan!'"

Hapishanede "Af Açılımı"
- "Hapishanenin her dem birinci gündemi şudur: Af... Koridorda giderken bir tutuklu işçiye çarpınca: 'Afedersin' deseniz ilk tepkisi şu olur: 'Abi af çıkar mı?' Her mevsim 'Yakında af var' dedikodusunun bir gerekçesi olur. 2009 yazında başlayan 'Kürt açılımı'nın hapishanedeki açılımı şöyleydi: 'Onlara af çıkarsa bize de çıkar...'"