Bir iletişim kazası olarak Lütfü Türkkan olayı! Türkkan hangi iletişim hatalarını yaptı?

Sadece Türkkan değil partisi de muhtemelen bir bedel ödeyecek. Öyle görünüyor çeşitli ortamlarda “Şehit yakınına küfür ettiler” şeklinde cümleleri sıkça duyacağız.

Türkiye günlerdir İyi Partili Lütfü Türkkan’ın adının karıştığı bir iletişim kazasını konuşuyor. Öncelikle belirtmek gerekirse, Bingöl’de bir şehit yakınıyla yaşadığı diyaloglar fazlasıyla nahoştu…

Artçıları hala devam ettiğinden hasar tespiti henüz yapılabilmiş değil… Çünkü iktidar kanadından başlayan hücumun ne zaman biteceği bilinmiyor. Muhtemelen gündemi değiştirebilecek yeni bir olay patlayana kadar da böyle devam edecek gibi…

Olayın bizi ilgilendiren tarafı siyasi yönünden çok ‘iletişim’ boyutu… Çünkü ‘siyasal iletişim’ adına derslerle dolu... En önemli ders ise siyasal iletişimin gerektirdiği davranış ve yöntemlerin sadece seçim dönemlerinde hatırlanmaması gerektiği…

Şimdi durumun bir fotoğrafını çekelim…

Siyasal iletişim, en basit haliyle “Siyasi aktörlerin bir amaca ulaşmaya yönelik uyguladığı her türlü iletişim şekli” olarak tanımlanıyor. Bu tanıma göre muhalefet iktidara gelmek için, iktidar da yerini korumak için siyasal iletişime başvurmak durumunda. Yani halkla etkileşime girmek zorunda…

Lütfü Türkkan’a dönüp baktığımızda mensup olduğu partinin muhalefette olduğu gerçeği söz konusu… Başka bir değişle iktidara talipler…

O halde hem Türkkan’ın partisi, hem de diğer muhalefet partileri doğru bir siyasal iletişim stratejisine muhtaçlar. Bir yandan seçmen kitlesini cezbetmeye çalışırken diğer yandan da hata yapmamak zorundalar. Durum böyle olunca, herhangi bir iletişim kazası yaşamadan seçime ulaşmaları gerekiyor.

Mevcut siyasi konjonktür göz önüne alındığında işlerinin hiç de kolay olmadığını söyleyebiliriz. Çünkü önlerinde sağ salim geçmeleri gereken çok sayıda mayınlı arazi var…

Diğer yandan iktidar cenahında ise bir rahatlık söz konusu… Doğrusu rahat olmamaları için hiçbir sebep yok…

Çünkü seçimlere daha epey zaman var ve sahip oldukları imkânlar haddinden fazla…

Medyasıyla, trolüyle, ekonomik gücüyle, psikolojik üstünlüğüyle avantaj her yönüyle iktidarda… Üstelik karşılarında hata yapan muhalefet varken rahat olmamaları gereken bir durum yok…

Zira iktidarın en büyük başarısı, küçük hataları bile ustalıkla Türkiye’nin en önemli sorunu haline getirebilmek. Bunun yanı sıra kendi hatalarını görmezden gelmek, üstünü kapatabilmek… Tıpkı şehitler konusu dahil olmak üzere pek çok konuda olduğu gibi… Peki, doğru olanı bu mudur?  Burası biraz tartışmalı…

Ancak burada asıl konunun Lütfü Türkkan olayı üzerinden ‘muhalefetin iletişim stratejisi’ olduğunu belirterek tekrar konuya dönelim.

Söz konusu iletişim kazasını gerçekleştiren kişinin Lütfü Türkkan olması dolayısıyla bir bedel ödemesi gerekiyordu. Nitekim öyle de oldu. Partideki yöneticilik görevinden istifa ettirildi. Ne var ki iktidarın gözü daha da fazlasında…

Çünkü bu iktidar açısından bulunmaz bir fırsat… Muhtemelen elde edilen bu malzeme önümüzdeki günlerde de en iyi şekilde değerlendirilecek.

Sadece Türkkan değil partisi de muhtemelen bir bedel ödeyecek. Öyle görünüyor çeşitli ortamlarda “Şehit yakınına küfür ettiler” şeklinde cümleleri sıkça duyacağız.

Durumun fotoğrafını çektikten sonra şimdi gelelim bu olaydaki iletişim hatalarına…

İlk hata elbette Türkkan’ın şehit yakınına sarılarak birlikte yürümesi… Son derece hatalı ve de gereksiz bir davranış. Güvenlik görevlileri duruma müdahale etmiş ve o kişiyi olay yerinden uzaklaştırmışken gidip koluna girmek niye? Hem de bu kişinin İyi Parti lideri Meral Akşener aleyhinde sosyal medyada yazdıkları biliniyorken… Madem amaç o kişiyi sakinleştirmekti, o halde ağızdan çıkan o küfür niye? Orada yaşananları “bir anlık öfke” ile mi yoksa başka bir şey ile mi izah etmek gerekir, bilemedim.

Ve küfür…

Üst düzey bir parti yöneticisinin bir şehit yakınına ettiği küfür, hata ötesi bir davranıştır… Bırakın şehit yakınını, bir siyasetçinin herhangi birisine ettiği bir küfrün bile savunulacak bir yanı yoktur. Ancak küfür edilen kişinin bir şehit yakını olması, bu olayı tartışma zeminine çeken asıl meseledir. Çünkü Türkiye, şehitlik makamına kutsallık atfedilen bir ülkedir. Böyle olmasının sebebi de bu ülkenin şehit kanlarıyla kurulmasındandır, hem de terör yüzünden çok şehit vermesidir. Hemen hatırlatmakta fayda var… Siyasal iletişimin en önemli argümanlarından birisi kutsallara sahip çıkmaktır. Bayrak, vatan, din, aile ve şehitler gibi birçok değer, her ülke gibi bu ülkenin kutsallarıdır. Tüm dünyada siyasetçilerin ağırlıklı olarak bu değerler üzerinden propaganda yürüttüğünü rahatlıkla görebilirsiniz.

Başka bir hata daha…

O hata da Lütfü Türkkan’ın, olay sonrası sosyal medya hesabından bir açıklama yaparak küfür olayını inkar etmesi… Üstüne üstlük bu açıklamada şehit yakınını ‘provokatör’ olarak nitelemesi… Tüm bunlar olayı adeta 'iletişim kazası’ olmaktan çıkarıp deyim yerindeyse  ‘iletişim intiharı’ boyutuna dönüştürdü. Haliyle gelen tepkiler azalmak yerine daha da arttı.

Gelelim son yanlışa…

Kendisine gelen tepkiler epey artmış olacak ki, bu kez Lütfü Türkkan bir video ile özür dilemek istedi. Ama kimden? Küfür ettiği kişi yerine partisinin yöneticileri ve parti mensuplarından… İşte ‘yanlışı yanlışla savunmak’ diye tam da buna denir… Halk arasındaki tabiriyle özrün kabahatinden büyük olması hali… Oysa küfür ettiği kişiden sonra da tüm kamuoyundan dilenecek bir özür, olayın belki de bu boyuta ulaşmasını engelleyecekti.

Malumunuz, bizler biraz balık hafızalı bir millet olduğumuz için bu olay da belki kısa bir süre sonra unutulacaktı. Ancak ardı ardına yapılan hatalar, olayın boyutunun büyümesine yol açtı.

Lütfü Türkkan’ı iletişim kazasına götüren özetle böyleydi.

Bu olaydan da anlaşılacağı üzere iletişim kazalarının birer iletişim felaketine dönüşmemesi için emniyet kemerinin ne işe yaradığını iyi idrak etmek gerekiyor. Bu emniyet kemeri ise bazen susmak ve eylemsiz kalmak olabiliyor.  

Rahmetli Doğan Cüceloğlu’nun da dediği gibi: “Önce beyin, sonra ağız devreye girmelidir. Ayrıca bazen susmak da bir iletişim kurma şeklidir.”