Gündem
21 Kas 2011 21:54 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:04

BEN SAVCI OLSAM DÖRT BÜYÜK KULÜBÜN BAŞKANINI TUTUKLARDIM!

24 Spor Spikeri Neşe Sapmaz'ın sorularını yanıtlayan Uluç, yine söylemleri ile çok kişiyi kızdıracak.

Gazeteci ve Spor Yazarı Hıncal Uluç, spor gündeminde öne çıkan birçok konuyla ilgili, 24’e özel açıklamalarda bulundu. 24 Spor Spikeri Neşe Sapmaz’ın sorularını yanıtlayan Uluç, yine söylemleri ile çok kişiyi kızdıracak.

İşte Hıncal Uluç’la çok özel röportajın ayrıntıları…

Neşe Sapmaz: Türk Milli Takımı’nda Guus Hiddink dönemi bitti, yerine Abdullah Avcı getirildi. Bu konuda değerlendirmeniz nedir?

Hıncal Uluç: İkisi de doğru karar. Hiddink’in gitmesi geç bir karar, çok daha erken gitmesi hatta hiç gelmemesi lazımdı. Yanlış bir seçimdi, aceleye getirilmiş bir seçimdi. Yani bir insanın geçmişinde yaptıkları, onun bugün için de geçerli olduğu anlamını taşımaz.  Geçmişinde yeni bir antrenördü, hırslı bir hocaydı, başarıya açtı, çırpınıyordu. Son zamanların Hiddinki artık şöhrete de doymuş, paraya da doymuş, ben bu emeklilik günlerimi kimi kazıklayarak geçiririm diyen, Rusya’yı kazıklayan arkadan da bizi kazıklayan bir hoca durumundaydı ama federasyonlarımız bunu anlayamadılar. Ne yazık ki ta bu tatsız sonuçlar ortaya çıkana kadar. Daha evvel yapılsaydı biz grup maçlarından çok daha iyi sonuçlar alabilirdik. En iyi ikinci de olabilirdik, play-off u da kazanabilirdik. Hırvatistan önemli bir takım değil çünkü. Ama o cesareti hiçbir federasyon gösteremedi.

ABDULLAH AVCI DOĞRU SEÇİM OLMUŞTUR

Neşe Sapmaz: Guus Hiddink’ten sonra yerine düşünülen isimler arasında, Şenol Güneş, Mustafa Denizli ve Abdullah Avcı vardı. Abdullah Avcı getirildi. Bu konuda görüşünüz nedir?

Hıncal Uluç: En doğru seçim yapıldı bana sorarsan. Ben de şu anda seçme konumunda olsaydım, Abdullah Avcı’yı seçerdim. Abdullah Avcı, aslında bugüne kadarki bütün performansıyla ideal bir milli takım hocası. Şu bakımdan söylüyorum: bir, hırslı. Başından beri kafasında, ya Fenerbahçe, Galatasaray gibi bir büyük takımı ya da milli takımı çalıştırmak var, ona göre çalışıyor. İki, teknik direktörlük yaptığı büyükşehir belediyesine bir göz atın, büyükşehir belediyesi sadece büyük maçları büyük oynayan bir takım. Öbür maçlar umurunda bile değil. Ve o büyük maçlarda da çok büyük sonuçlar alıyor belediye. Fenerbahçe’yi, Beşiktaş’ı, Trabzonspor’u, Galatasaray’ı en ummadık yerlerde hem de kendi sahalarında yenmeyi başarabiliyor. Bu demek şu, ,  Abdullah Avcı’nın bir büyük rakibe karşı, kendi takımını iyi hazırlama yeteneği var bir, rakibi iyi analiz etme, onu iyi okuma, onunla yapılacak maçı, maçtan evvel iyi okuma yeteneği var ki… Bu, milli takım hocası için çok önemli. Milli maçlar, lig maçları gibi 30 hafta, 34 hafta arka arkaya oynanmaz. Böyle ara ara oynanır. Ara ara, tek maçlara iyi hazırlanan hoca, ideal milli takım hocasıdır. Özetle, yani neresinden bakarsak bakalım, Abdullah Avcı, doğru bir seçim.

SAVCI OLSAM, DÖRT BÜYÜK TAKIMIN BAŞKANINI TUTUKLARDIM

Neşe Sapmaz: Peki yeni dönemde Abdullah Avcı’yı ve ay yıldızlı takımı neler bekliyor?

Hıncal Uluç: şimdi bunları söylemek için kâhin olmak lazım. Çünkü eskilerin bir deyişi vardır. Evdeki hesapla çarşı... Bunun en çok bu sözle karşılaştığımız yer, takımlardır. Futboldur yani. Neden? Çok iyi bir futbolcu buluyorsun dışarıdan, getiriyorsun hiçbir şey yapamıyor. Bunun en canlı örneği, Fenerbahçe’nin meşhur santraforu Güiza. Güiza, İspanya’nın gol kralı olarak geldi Türkiye’ye. İspanya’nın gol kralı olurken Real Madrid’i gibi, Barselona gibi hücum oynayan bir takımda değil, tam tersine,  kümede kalmak için defansif oynayan Malagar’ın santraforuyken adam gol kralı oldu. İspanya gibi güçlü bir ligde savunma oynayan bir takım. Türkiye’nin en hücuma yönelik takımında hiçbir şey yapamadı. Almanya’nın yere göğe koyulmayan teknik direktörü, bizden kovulma. İspanya’yı dünya şampiyonu yapan Del Bosgue bizden kovulma. İspanya’yı Avrupa Şampiyonu yapan hoca Türkiye’ye geldi, kovuldu gitti. Futbolda çok önemli bir şey var: frekans uyumu meselesi. Senin değerin ne olursa olsun, yönettiğin ya da oynadığın takımla frekansın tutmadığı zaman olmuyor.  Büyükşehir Belediyesi’nde Abdullah Avcı, imparator gibiydi. Yani ona yan gözle bakan adam ertesi gün kadroda olmayabilirdi. Öyle bir güçtü. Şimdi Abdullah Avcı geçerken, ayak ayaküstünde masanın üstüne sigara tellendiren futbolcuların olduğu bir milli takımın başına geçecek. Ne olabilir bilemiyoruz. Onun için kehanet gibi bir şey.  O frekans uyarsa, Abdullah Avcı beraber çalışacağı iyi bir ekip seçmeyi başarırsa, bizdeki son hocanın fatih terim ve Hiddink’in en büyük suçu buydu. Çok kötü ekiplerle çalıştılar. Tek başına yapılacak bir iş değil, milli takım hocalığı. Kaleci antrenöründen, kondüsyonerinden, yardımcı antrenöründen, hatta mentöründen, yani psikolojik hazırlanmasını, psikolojik kondüsyonunu hazırlayacak adamın seçiminden çok güçlü bir milli takım lazım.  Gerçekten bir takım çalışması gerektiren bir futbol düzeyi. “Ben her şeyi tek başıma yaparım, yanıma da yarın benim ayağımı kaydırabilecek birini almam’ yaparsan bir yere varamazsın. Tam aksine ‘benim yanımda çalışacak arkadaş, benden sonra bu takımı devralacak arkadaş olmalı” düşüncesinde olmalı, öyle kurulmalı. Daha da önemlisi, milli takımın  bir piramidin  tepe noktası olduğu unutulmamalı.. Sekiz yaş grubundan başlayarak,  a milli takıma kadar bir piramit var.  Bu piramidin tamamından, en tepedeki adam, yani Abdullah Avcı sorumlu olmadıkça, başarılı olmana imkân yok.  Sep piontec gelip, Türkiye’deki milli takım düzeyindeki futbolu organize ettiği zaman, fatih terim’i ümit takımının hocası yaptı, kendisini de yardımcısı yaptı. Yani, ümit millinin teknik direktörü, a takımının yardımcı teknik direktörü oldu. Yarın piontec gittiği zaman ümit milli’nin hocası yerine gelecek oradan yetişen çocuklar da a milli de oynayacaklardı. Aynen öyle oldu. Bu düzenin de böyle kurulması lazım. Her şeyin A’dan Z’ye Abdullah Avcı’ya göre yeniden planlanması, bütün yetkilerin ona verilmesi, onun da bu ekipleri çok iyi kurması lazım. Bunu yapamazsak sen iki sene sonra bana mikrofonu uzatırsın, Abdullah Avcı’nın işine son verildi, şimdi falanca yerde, ne diyorsunuz Hıncal Bey dersin. Ben de derim ki, son verilmekte geç kalındı.

Neşe Sapmaz: Federasyonun aldığı kararla, derbilere deplasman takımı taraftarı alınmayacak. Bununla ilgili görüşünüz nedir?

Hıncal Uluç: Federasyon böyle bir karar almadı, gene yanlış duyuruluyor. Kararı alanlar 4 büyük kulübün başkanları. Yani ben İstanbul Savcısı olsaydım, o başkanları tutuklardım. Kendi seyircisini tahrik ediyor o başkanlar böylesine ağır bir ihanet, böylesine ağır bir suçlama...  Yani diyorlar ki, bir, bizim futbol taraftarlarımız birer çetedir, bunları zapt u rapt altına almamız mümkün değildir. O zaman biz bu çetelerle beraber deplasmana gitmek istemiyoruz. İki benim devletim acizdir, benim devletim yirmi bin kişilik otuz bin kişilik futbol stadında, düzeni, güvenliği, disiplini sağlamak gücüne sahip değildir. Onun için de bu seyirciler bir araya gelmesinler, herkes kendi maçına… Böyle bir rezalet, sporun temeline, felsefesine, ruhuna aykırıdır. Galatasaray başkanı beni potansiyel katil ilan ediyor, sen Beşiktaş stadına fener stadına gitmeyeceksin Hıncal Uluç diyor. Bu benim anayasal hakkımı engelleme hakkı var mı Ünal Aysal’ın? Ya da Beşiktaş, Fenerbahçe, Trabzonspor başkanlarının. Bence insanlar bireysel dava açmalılar ama bu yapılan iş resmen futbolda şiddet yasasına aykırı. Kendi seyircisini tahrik ediyor başkanlar. Benim seyircim, katil ruhludur, canavar ruhludur demek ne demek? O taraftar yarın o başkanın arabasını yakarsa ne olacak? Böyle bir şey olur mu ya? Ve buna kimse ses çıkartmıyor Türkiye de hayret bir şey ya. Spor dostluktur, kardeşliktir, öyledir hakikaten. Soğuk savaş nasıl bitti dünyada, Amerika’yla Çin nasıl barıştılar? Biz tam tersini yapıyoruz. Dört tane başkan rahat edecek diye, Türkiye’deki futbol seyircisi ne kadar ağır bir töhmetin altında ve Türk Devleti ne kadar ağır bir ithamın altında. Bu kimseyi rahatsız etmiyor, hayret ediyorum ya. Bu ne rezillik diye yazan bir tane gazete yok. Herkes aynı şeyi girmiş, demek ki, buna layığız biz.