Medya
11 Oca 2011 20:09 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:57

BEKİR COŞKUN'UN HABERTÜRK'TEN KOVULMASI İNTERNETE NASIL DÜŞTÜ? ÇÖLAŞAN'IN GAZETECİ CİNGÖZLÜĞÜ!

Sözcü yazarı Emin Çölaşan, yakın arkadaşı Bekir Coşkun'a nasıl gazeteci cingözlüğü yaptı?

BEKİR COŞKUN’UN KİTABI

TÜRK medyasında akıl almaz işler oluyor. Bizler, bu işlerin tam göbeğinde yaşayan gazeteciler olarak kirli tarihe tanıklık ediyoruz. Bazen başımıza gelenler pişmiş tavuğun başına gelmiyor!

Sadece birkaç gazete dışında, iktidar aleyhine yazmamak için uyarılıyoruz: Yazılar sansür ediliyor, sonuçta gazeteci ya istifaya zorlanıyor, ya da kovuluyor!.. Ve biz yaşadıklarımızı, başımıza gelenleri yazıyoruz, kitap yapıp bunların suratına çarpıyoruz.

Bundan yıllar, hatta yüzyıllar sonrasında bile bu yazdıklarımız okunacak ve okuyanlar şu yargıya varacak:

"Çoook uzun yıllar önce Türkiye’de bir AKP iktidarı varmış. Bu iktidar para babası medya patronlarını en hassas yerlerinden yakalamış, onlarla istediği gibi oynamış, istemediği gazetecilere hayat hakkı tanımayıp onları kovdurmuş.


O para babası medya patronları, parasal çıkarları nedeniyle iktidarın kucağına düşmüşler, Dönemin başbakanı ve yalakaları ne isterse onu yapıp onurlarını paspas gibi çiğnetmişler."

• • •
Bekir Coşkun benim dostum, sevgili arkadaşım. Hürriyet Gazetesi’nde çok uzun yıllar birlikte çalıştık, nice unutulmaz anılar yaşadık. Odalanmız yan yana idi. Gazetenin üçüncü sayfasında Bekir, beşinci sayfasında ben yazardım.
Tayyip ikimizin yazılarına da gıcık kapardı.
Bizim patron Aydın Doğan baskılara dayanamadı, sağ kolu, çömezi ve kalfası Ertuğrul’u defalarca benim üzerime sevk etti. Baktı ki olmuyor, Bekir’in deyişiyle başım öne eğilmiyor, bu ikili tarafından resmen kovuldum...
Bir süre sonra Bekir de yaşadıklarına dayanamadı ve istifa etmek zorunda kaldı. Devletle ve hükümetle aynen Aydın Doğan gibi milyarlarca dolarlık işi olan büyük işadamı Turgay Ciner’in Habertürk isimli gazetesine geçti. Orada başına gelecekleri bilmiyordu!

• • •
Şimdi Bekir’in piyasaya geçen hafta çıkan, Hürriyet ve Habertürk günlerini anlatan kitabı elimde. Onu tam dört saatte, dikkatle okuyup bitirdim... Ve bitirdiğim anda onu arayıp "Ellerine sağlık, muhteşem olmuş" dedim.
"Başın Öne Eğilmesin." (Bilgi Yayınevi.)

Geçmişte Türk basınının amiral gemisi (!) olan ve bu iktidar döneminde ne yazık ki AKP’nin refakat gemisine dönüşen bir Hürriyet Gazetesi düşünün ki, günün birinde Bekir Coşkun’a Ankara temsilcisi Enis Berberoğlu tarafından direktif veriliyor:
"Kayserili (Abdullah Gül) hakkında bir şey yazmayacaksın!"

Daha önce haber gönderilmişti:
"Manisalı (Bülent Annç) hakkında yazmayacaksın!"

Korku dağları bürümüştü. Günün birinde patron Aydın Doğan, Bekir’in odasına geliyor. Suratı allak bullak... Ve iktidar tarafından eline tutuşturulan tasfiye listesini gösteriyor. Listede Bekir’le birlikte Oktay Ekşi var. (Artık ikisi de yok!)

İstifa eden Bekir Coşkun, bu kez Habertürk Gazetesi’ne geçiyor ama orada da suyu ısınıyor. Sansürle boğuşmaya başlıyor. Günün birinde, tam son referandum öncesinde yazısını kullanmadıklan gibi, köşesine yalan bir anons koyuyorlar:

"Yazarımız rahatsızlığı nedeniyle yazılarına bir süre ara vermiştir!"

Ben bu olayı tam göbeğinde yaşadım. Henüz hiç kimsenin farkına varmadığı bu anons olayını Bekir Cunda’dan arayıp bana anlattı. Hemen gazeteye yöneldim ki, bu haberi "Bekir Coşkun’a sansür" başlığı ile büyütelim. Fakat içimden geçeni okumuş gibi, 10 dakika sonra yeniden aradı:
"Aman bunu gazetede haber yapmayın. Nasıl olsa internete düşer, o zaman kullanırsınız."

Uzun konuşmamızda onu bir türlü ikna edemedim. Bu durumda ne yapmalıydım? Aklıma bir gazeteci cingözlüğü geldi. Hemen Turktime internet sitesinin sahibi, gazeteci arkadaşım Talat Atilla’yı arayıp durumu anlattım, haberin bütün ayrıntılannı da verdim:

"Talat, durum böyle böyle. Belli ki Bekir’i kovacaklar. Sen şimdi bunu sitende haber yap, biz de yarın Sözcü’de senin haberden alıntı yapıp manşetten verelim."

Haber yarım saat sonra Turktime’ın manşetinde idi. Biz de ertesi gün haberimizi "Turktime’ın haberine göre..." diye manşetten patlattık. Sonra Bekir’i aradım:

"Dediğin doğru çıktı, haber internete düşünce biz de mecburen verdik!"

Bekir sordu: "Yaa, Talat nereden duymuş bu haberi?.." Ben de yanıt verdim: "Ben de anlamadım, herhalde bir yerden sızdı ama nereden!.." Bekir’e küçük bir gazetecilik oyunu oynamıştım!

Sonra işler hızla gelişti... Ve Habertürk’ten kovulduğunu da Bekir’e geceyansı ben müjdeledim! O sırada otobüsle Ankara’dan Cunda’ya gidiyordu.

İşin acı-utanç verici yanı, Hürriyet Gazetesi yazarlanna direktif vermiş, "Bekir Coşkun’un Habertürk’ten kovulmasını yazmayacaksınız" demişti. Hemen sansür uygulanmış, bu olayı irdeleyen köşe yazıları ertesi gün Hürriyet’te yer almamıştı!

• • *

Evet, gazeteci kitapları tarihe tanıklık eder. Bu kitap da öyle. Tarihe tanıklık edecek, AKP medyasının nasıl bir rezillik olduğunu sadece bugün hayatta olanlara değil, yüzyıllar sonra yaşayacak olanlara bile anlatacak. Bu kitapta sadece Bekir Coşkun’un yaşadıklannı, başına gelenleri, basında sansürü, korkak medya patronlarını, satılık kalemleri, sayılan çok azalan onurlu kalemleri değil, medyada bu dönemin perde arkasını da bulacaksınız.
Bekir, kitabında hem Türkiye’nin, hem de satılık medyanın durumunu irdeliyor:

"Bir ülke el değiştiriyordu, bir derin iç savaş sürüyordu. Kurumlar tepe taklak ediliyor, Cumhuriyet kırılıyordu. Bunun bir cephesi olan korkutulmuş, sindirilmiş, susmuş bir medya vardı orta yerde. Yanıyordu orman.

Bu dönem medyanın başına gelen, hiçbir dönemde gelmemişti. Gazete ve televizyon yönetimleri tümüyle iktidarın ve cemaatin kumandasına girmişti. Darbe günlerinde, askeri ara rejimin her türlüsünde, hatta Abdülhamit zamanında bile gazeteler daha kimlikli, daha onurluydu..."

Ve şöyle diyor Bekir Coşkun kitabın sonunda:
"Bu okuduklarınız sadece benim kovulma hikayem değildir. Bu kitap, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti’nin teokratik devlete dönüştürülmesinin, dini sermaye yapmış siyasetçiler ve Cumhuriyet’ten intikam almak isteyen tarikatların elinde çağdaşlık yolundan sapma öyküsün de küçücük bir parçasıdır..."

• • •

Evet, bu kitabı bir solukta okudum. Bu kitabı herkes okumalı... İçinde hem AKP dönemi Türkiye’sinde sadece biz gazetecilere değil, milletimize yaşatılanlar, hem de sevgili arkadaşım Bekir Coşkun’un Hürriyet ve Habertürk gazetelerinde yaşadıkları var.

Yazarına baskı, yazılara sansür!, hükümetin hoşuna gitmeyecek haberlerin çöp kutusuna atılması... Yüreklerine ve beyinlerine işlemiş iktidar ve Tayyip korkusu!.. Dışarıdan bakınca anlı şanlı görünen, ancak biraz tanıdığınız zaman nasıl bir kağıttan kaplan oldukları ortaya çıkan, sadece kendi parasal çıkarlarının peşinde koşan korkak medya patronları ve onların kraldan çok kralcı olan çömezleri!..

Ve sonu KOVULMA ile biten, ancak kovanlara değil kovulanlara onur kazandıran bir öykü!

Bu olaylann bire bir benzerlerini ben Hürriyet’te yaşadığım için çok iyi bilirim.

Kader arkadaşım Bekir Coşkun bu kitabı yazmakla çok iyi bir iş yapmış. "Başın Öne Eğilmesin"i okuyunca bizim mesleğin içyüzünü, korkaklıktan, çıkar hesaplannı, onurunu çiğnetenleri ve acı gerçekleri bir kez de onun yaşadıklanndan, onun kaleminden öğreneceksiniz.
Ellerine sağlık Bekir, ellerine sağlık.

EMİN ÇÖLAŞAN / SÖZCÜ