Röportaj
22 Şub 2010 00:30 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 10:44

"BAYILIYORUM EŞEKLERE!..EVE EŞEK ALMAK İSTEDİM, EŞİM İZİN VERMEDİ!.." ERDAL ŞAFAK'TAN ŞAŞIRTAN AÇIKLAMALAR!..

Sabah Gazetesi'ndeki Genel Yayın Yönetmenliği görevinin ikinci yılına giren Erdal Şafak okurlarıyla paylaşmadığı iç ve iş dünyasını ortaya döktü...

'Arkadaşlarımla hem dinamizmi hem de enerjilerini paylaşmak istiyordum. Onlara omuz vermek ve en iyi gazeteyi yapabilmek için yazı işleri katından ayrılmak istemedim. 10. kattan direktif vermek kolay. Oradan yapılan Yayın Yönetmenliği gazetecilik değil, patronluktur' diyen Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak:


Erdal Şafak, Sabah Gazetesi'ndeki Genel Yayın Yönetmenliği görevinin ikinci yılına girdi. Bu süre zarfında hakkında olumsuz bir çok yazı yazıldı. Ama o hiçbirine yanıt vermedi. Hatta okumadı bile... Yazılan olumsuz yazıları avukatı aracılığı ile öğrendi. Gazetenin onuncu katındaki Genel Yayın Yönetmeni koltuğuna oturmadı. Yazı işlerindeki odasında kalmayı tercih etti. Sebep olarak; 'Yukarıdan direktif vermek kolay. Oradan yapılan Yayın Yönetmenliği gazetecilik değil, patronluktur.' cevabını verdi. Erdal Şafak'ın okurlarıyla paylaşmadığı iç ve iş dünyasına dair bir çok soruyu biz sorduk, o cevapladı...



Yayın yönetmenliğinizde bir yılı doldurdunuz. Bununla ilgili yazı yazarak okura hesap verdiniz. Yıl içinde ne değişti, ne oldu, ne yaptınız?

En baştan başlayalım...

Tamam...

12 Mart 1970'te gazeteciliğe Sabah Gazetesi'nin çınarı Yeni Asır'la başladım. Orada Genel Yayın Yönetmenliği'ne kadar yükseldim. Sonra Dinç Bilgin ile beraber Sabah'a geldim. Önce Yayın Danışmanlığı, Yazı İşleri Müdürlüğü yaptım. En son da Zafer Mutlu ve arkadaşları Sabah'tan ayrılınca fiilen Genel Yayın Yönetmeni oldum. Ama Genel Yayın Yönetmeni ünvanını da yönetmeyi de istemedim. Ergun'u (Babahan) geri çağırdık.

Neden istemediniz?

Yazarlıktan memnundum. Aslında bu defa da istemedim.

Niye kabul ettiniz o zaman?

Ergun gittikten sonra dışarıdan gelen biri kurumla uyuşmayabilirdi. Belki Merkez Medya'daki konumuna zarar verebilirdi. Alışma süresi de zor olurdu. Gazete alacağı yarayı telafi edemeyebilirdi. Bu yüzden.

Kendi odanızdan kımıldamadan Yayın Yönetmeni oldunuz..

Evet. Yazı işleri katında odamda, yedinci katta oturuyorum. Aynı ekiple başladım aynı ekiple devam ediyorum. Eski Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan öğrencim. Benim yanımda muhabirliğe başladı. Öyle bir ast üst ilişkisi yoktu aramızda. Yani Genel Yayın Yönetmenliği'nde benim için bir değişiklik olmadı.

Hiç çıktınız mı onuncu kata?

Hayır.

Neden?

Çünkü ben arkadaşlarımla hem dinamizmi hem de onların enerjilerini paylaşmak istiyorum. Onlara omuz vermek, en iyi gazeteyi yapabilmek için yazı işleri katından ayrılmak istemedim. Yukarıdan direktif vermek kolay. Oradan yapılan Yayın Yönetmenliği gazetecilik değil, patronluktur.

Geçen bir yıla dönersek...

Bir yıl önce Sabah Gazetesi iyi bir yerdeydi.

Şimdi?

Daha iyi bir yerde.

Nasıl?

İki kriterim var. Birincisi özel haber. Az tekzip. Bir de gazetedeki görevi aldığımda Hürriyet ile aramızdaki traj farkı yüzbinin üzerindeydi. Şimdi ellibine indi.


HAKKIMDA ÇIKAN HİÇ BİR YAZIYI OKUMUYORUM

Nasıl yaptınız bunu?

Gazetecilikle... Promosyonu azalttık.

İddianız ne peki?

Eğer bir aksilik olmaz göreve devam edersem, 2011'in bu haftasında umudum ve iddiam 'fark kapandı öne geçtik' diye bir yazı yazmak... Hedefim bu.

Nasıl yapacaksınız bunu?

Yazımda belirttiğim bir şey var; o da pastayı büyüterek farkı kapatmak. Birbirinden okur çalarak toplam trajı değişmediği sürece Türk Medyası ileriye gidemez.

Pastayı nasıl büyütebiliriz?

İyi gazetecilikle! Pastayı büyütmenin bir diğer yolu da o pastanın ne kadar sağlıklı olduğunu görmek. Promosyon zehirini Türk Medyası'ndan uzaklaştırmak... Kaçı kupon kesip atıyor, kaçı düzgün bir gazete okuyucusu? Bunu belirledikten sonra okur tabanını geliştirme çareleri bulunur.

Yazı İşleri Müdürü iken,'ben yapsam daha iyi yapardım' dediğiniz neleri yapıyorsunuz bugün?

Öyle bir düşüncem olmadı. Zaten o zamanda söylüyordum ve dikkate alınıyordu. Hiçbir bilgiyi ve yöntemi 'ben yayın yönetmeni olsam yapardım' diye saklamadım.

Bu bir yıl zorladı mı sizi?

Yok. Çünkü bütün kadroyu daha evvelinden tanıyordum. O kadronun nasıl olduğunu bildiğimden daha verimli çalışmayı hedefledim. O yüzden sancılı geçiş süreci yaşamadım.

Normalde yayın yönetmenleri kendini ispat sürecine girerler ama bu sizde olmadı. Neden?

Çünkü zaten benim ekibimdi.

Eksik yok muydu?

Vardı tabi. Mesela; özel haber ve özel istihbarat birimi yoktu. Redaksiyon servisimizi güçlendirdik. Ama mevcut kadro aynen kaldı.

Suya sabuna dokunmuyorsunuz. Niçin?

İki nedenle. Birincisi; meslektaşlarınızın arasındaki problem okuru ilgilendirmez. Okur verdiği paranın hakkıyla haberi ister. İkincisi, bu işe başvurmak kolaycılıktır, heybesinin boş olduğunu gösterir. Benim heybem dolu. Ben okura karşı sorumlu ve saygılıyım. Mesleğimizin iç kavgalarını onlara aktarmaya çalışmıyorum. Okur üzerinden kendilerine şan, şöhret yapma gibi...

Bazı yayın yönetmenleri yazılarında kendi özel hayatlarını anlatıyorlar. Bu karşı olduğunuz bir şey mi?

Kesinlikle karşı olduğum bir şey! Bir okur kendi özel hayatının gazeteye yansımasını nasıl istemiyorsa, bu da öyle. Çünkü hem okurum, hem de yazarım. Ben de başkalarının özel hayatımı bilmesini istemem.

Genel Yayın Yönetmeni olduğunuzda da sadece bir röportaj verdiniz. O da kendi gazetenizdi ...

Evet. Beni okur zaten tanıyordu. Bir de hayatımı görsünler diye evimde röportaj verdim. 'İşte ben buyum' dedim.

'İşte' kimsiniz?

Evli, iki erkek çocuk sahibi, iki köpeği ve papağanı olan, sokak köpeklerini besleyen bir hayvan sever, sıkı bir vejeteryan...

Hakkınızda olumsuz yazılar yazılıyor. 'Kötü yönetici, vizesi bitti' diyorlar. Hatta istifa etmeniz gerektiğini bile yazdılar. Bunları okuyunca ne yapıyorsunuz?

Okumuyorum ki!

Hiç mi?

Hiç! Sadece avukatlar 'Böyle bir yazı çıktı' diyor. Ben de 'Davayı açın' diyorum.

Oray Eğin'e açtığınız dava var...

Bir tek ona açtım zaten. Haddini aştığı için... Tekzip yayınlandı, onu da okumadım. Tazminat davası sürüyor.

Kazanırsanız ne yapacaksınız?

Sokak Hayvanları Derneği'ne bağışlıyacağım. Kesin kazanacağız çünkü.

Üzerinize gelenlerin organize bir çete olduğu yorumu yapılıyor. Bir çete mi var?

Bu konuda kafa yormuyorum. Kim olduklarını da bilmiyorum.

Pes! Niye okumuyorsunuz ki?

Çünkü okuyacak başka önemli şeyler var. Zamanım değerli. Dünyada yığınla kaliteli makale çıkıyor. Bu saçmalıklara ayıracak zamanım yok. Sığ şeylerde ne işim var?

Peki siz bu gazetenin emanetçisi misiniz?

Ben emanet almadım. Benden önceki kişi istifa edip ayrılmıştı. Sabah'ın bir marka değeri var. Bu marka değerini en iyi şekilde koruyacak birinin Genel Yayın Yönetmeni olması gerekiyordu. Beni seçtiler.

Sabah Gazetesi'ne 'yandaş medya' deniyor...

Altı aydan beri bu niteleme yapılmıyor.

Bu ağırınıza gidiyor mu?

Ben kendimden emin olduğum için rahatsız olmuyorum.


HİÇ İSTİFA EŞİĞİNE GELMEDİM

Peki neden Sabah son altı aydır 'yandaş' yaftası yemiyor?

Sabah Gazetesi iktidarın 'şakşak'çısı değil. Ama körü körüne iktidar karşıtı da değil. Sabah Gazetesi haberi veren gazete. Yorumu haberlerinde yapmıyor, köşe yazarlarına devrediyor. Haber kutsal, yorum hürdür.

Sizin medyada şikayet ettiğiniz şey ne?

Türkiye'de Avrupa Birliği'ne en hazır olmayan sektör medya bence. Kalite ve özgürlük açısından... Gerisini siz sayın...

Minare yasağı manşeti yüzünden bir defa istifanızı sundunuz. İstifa da sizi durduran neydi? Neye ikna oldunuz?

Bu da nereden çıktı?

Medyaya yansıdı...

Olmadı ki öyle bir şey. Sorumsuz bir mecra var. Ben bu yüzden yazılanları okumuyorum.

Sabah Gazatesi'nde böyle bir olay yaşandı mı?

Yaşanmadı.

İstifa ettiniz mi?

Hayır.

Peki bu bir yıl içinde istifa eşiğine geldiniz mi?

Hayır! İstifa eşiğine gelsem söylerim. "Ben istifa ediyorum" diye şantaj mı yapacağım. Yanar döner miyim ben? İstifa edeceğim, geri alacağım. İnsanın karakteri vardır. İstifa edecekse çeker gider. Bu iş çocuk oyuncağı değil.

Patronlardan baskı görüyor musunuz?

Hayır, hayır. Hiç kimseden hiçbir çevreden. Burada editöryal bağımsızlık var. Sayın Ahmet Çalık Sabah grubunu aldığında 'Yazı işleri katında işim yok' diye konuştu. Telefon açıp "Manşeti ne yapacaksınız?" diye sormuyor bile... Gazeteyi basıldıktan sonra görüyor. Çok farklıdır Sabah...

Nasıldır?

Sabah bağımsız, sadece haber veren, dürüst, haberinin arkasında duran, kendine özgü bir gazetedir.

Sizden nasıl bir kaptan olmanızı bekliyorlardı, siz nasıl oldunuz?

Benden beklentileri Sabah'ı daha ileri götürmek, Türkiye'nin merkez medyasında bulunduğu konumu güçlendirmek ve marka değerini daha da arttırmak... Benden istenen bu.

Göreve geldiğinizdeki traj ile görevden sonra ki traj arasında bir fark yok...

Evet. Göreve geldiğimde dört milyon beşyüzbin okur vardı. Bu rakamı koruduk. Üstelik Türk Medyasına bir yılda bir iki gazetede daha eklenmiş olmasına rağmen.


GÜNDE İKİYÜZ ELLİ OKURA CEVAP YAZIYORUM


Kafanızdaki ideal yayın yönetmeni nasıldır?

Hergün bana köşesiyle, hazırladığı gazeteyle Newyork Times'ı Washington Post'u, Le Mond'u aratmayacak kalitede bir ürün hazırlıyorsa, o benim en beğendiğim Genel Yayın Yönetmenidir.

Türkiye'de böyle bir gazete var mı?

Yok.

Daima bir rakip olmalı mı?

Merkez medyada en büyük iki rakip gazete var o da Sabah ve Hürriyet. Bu benim söylediğim bir şey değil, reklam verenlerin değerlendirmesi. Bizi başa baş koşan yarış atı gibi görüyorlar. Birinden birinin yarıştan kopması reklam ajanslarının da bir tekel ile karşı karşıya kalmalarını getirir. Kendilerine her türlü dayatmayı yapacak, seçeneksiz bir mecra ile karşı karşıya kalırlar. Bu son derece olumsuz bir durum.

Tek olmak istemiyor musunuz?

Hayır.

Yayın Yönetmenleri arasında rekabet olur mu?

Seyahatlerde çok sık bir araya geliyoruz. Gezilerde çok iyi dostluklarımız var. Ben aramızda rekabet hissetmiyorum.

'Genel Yayın Yönetmeni dediğin böyle olur' diye bir kalıp var mı kafanızda?

İdeal diye bir kalıp yok. Herkesin seçtiği bir hayat tarzı vardır. Ben yoksul bir çocukluk geçirdiğim için bisiklet kullanmasını bile bilmem. Ben yazarken hangi arabayı kullandıysam hala aynı arabayı kullanıyorum.

Neden?

Çevremde pek fazla değişiklik olmasını sevmiyorum. Düzgün ve istikrarlı bir hayatı tercih ediyorum.

Okur sizi merak ediyor mu?

Benimle ilgili değil de yazılarımla ilgili eleştiri ve takdir mailleri gönderiyorlar. 'Şu konuyu yazar mısın?' gibi mailler çoğunluktadır. Gazetenin geneli ile ilgili de mail alıyorum.

Okurların maillerine cevap yazar mısınız?

Hepsini yanıtlarım. Günde ikiyüzelli okura cevap yazıyorum.

Hepsine mi?

Küfürlü olanlarına bile cevap yazarım. Küfürü de bir düşünce ve ifade özgürlüğü olarak görüyorum.

Gazetedeki fotoğrafınızdan daha güleryüzlü ve samimisiniz.

O zaman gazetedeki fotoğrafı değiştireyim. (gülüşmeler) Fark ettiyseniz, Yayın Yönetmeni olduktan sonra o fotoğrafı da değiştirmedim

Medya'nın gelecek on yılı nasıl olur?

Dışa açılma veya yabancıların paya girme ihtimali olabilir. Yabancı ortaklıklar olacak. Çünkü Türkiye'nin reklam pastası küçük. Türkiye projeksiyonlara göre önümüzdeki on yılda Avrupa'da gerek ekonomik büyümesi gerekse reklam pastası büyüyecek olan ülkelerin başında geliyor. Dolayısıyla bu da medya sektörünün cazibesini arttırıyor. Öngörüm yabancıların kendi medya kurumlarını kurmaya kadar varabilir.

Nasıl olur?

İyi olur. Hem kalite gelir, hem de rekabet artar. Mevcutlar kendilerine çekidüzen verir. Çalışanlar açısından da vizyon genişlemesi olur, yabancı dil artar. 2020'ye kadar süreci böyle görüyorum. Alım gücüyle trajların artacağını düşünüyorum.

İnternet haberciliği?

Türkiye'de internet haberciliği diye bir şey yok. Bizdeki internet haberciliği gazetelerin internet sitelerinden haberi alıp takla attırarak tekrar sunmak. Gazetelerle rekabet edebilecek bir internet haberciliği yapabilmek için önce ciddi bir finansman gerekiyor. Murdoch'un başlattığı ve Avrupa'da giderek yayılan gazetelerin internet sitelerinin bir bölümünü paralı hale getirme sistemi Türkiye'ye de gelecek. Okur haberin ilk beş satırını okuyup gerisini okumak için o habere para verecek. Çok okunan köşe yazarları paralı olacak. Herkese açık olan parasız medya var. Bir de paralı özel haberler var.


EVE EŞEK ALMAK İSTEDİM, EŞİM İZİN VERMEDİ

İşkolik misiniz?

İşimi evime bile götürmem. Gazetemin bir dakikasını bile eşime anlatmam.

Eşiniz merak edip sormaz mı?

Alıştı artık.

Hep böyle miydiniz peki?

Hep böyleydim. Hayatımda çok sağlam ilkelerim var.

Mesela?

Evlenirken eşime nikah masasında 'seni ne aldatıcam, ne ağlatıcam' demiştim. Bugüne kadar ne aldattım ne de ağlattım.

Çok iddialı oldu...

Benim bu yeminimi bozdurmak için çok arkadaşım tuzak kurdu.

Kim, gazeteden mi?

Arkadaşlarım bu camiadan değildir. Gazeteciden arkadaş olur ama dost olmaz. Evimin huzuru benim için her şeyden önemlidir.

Evcimen misiniz?

Evet. Benim beslenmem çok önemli. Çünkü ben ciddi bir vejetaryanım. Dışarıda yemek yemem çok zor. Akşam yemeğini çok önemserim. Çünkü sabah ve öğlen yemeği yemem.

Hiç mi?

Hiç. Sabahları bir bardak ayran ve aspirin içiyorum. Sadece akşamdan akşama yerim, o da bir kap yemek.

Neden?

Küçük yaşta ailemi kaybettim. İki kardeş kaldık. Akrabam bile yoktu. Hepsi vefat ettiler.

Kaç yaşınızda tek kaldınız?

Babam öldüğünde onbir yaşındaydım.

Sizlere kim baktı?

Kendimiz.

Hastalığınız var mı?

Hiçbir hastalığım yok. Bugüne kadar aspirin dışında hiçbir ilaç kullanmadım. Arada bir doktor arkadaşlarım "gel kolestrolünü ölçelim" der. Hepsi sıfırın altında çıkıyor.

Nasıl oluyor peki?

Metobolizmam güçlüklerle savaşmaya alışkın olduğu için olabilir.

Peki hayvan sevginiz?

İnanılmaz düşkünüm. Beraber yatıyorum. Her türlü hayvanı seviyorum.

Kaç hayvanınız var?

İki köpeğim, iki cennet papağanım var. Beştane sokak köpeğim, kedilerim, serçeden sakaya kadar yüzlerce kuşum var. Her ay Mısır Çarşısı'ndan köpeklere, kedilere, kuşlara yem alıyorum. Sokak köpeklerine eşim üç öğün yemek hazırlıyor. Evimiz imalathane gibidir. Eşek almak istedim kıyameti kopardı eşim.

Yok artık!

Darendeden eşek getirticektim. Bayılıyorum eşeklere. Eşim 'Kışın nereye koyacaksın?' dedi. (gülüşmeler)

Hayatınızda ne değişti?

Eskiden de gece saat üçte yatıyordum. Şimdi de gece üçte yatıyorum. Eskiden de altıbuçukta kalkıyordum. Şimdi de altıbuçukta kalkıyorum. Eskiden de tek öğün yemek yiyordum, şimdi de öyle yapıyorum. Eskiden de sebze yiyordum, şimdi de öyle. Bazıları gibi "Genel Yayın Yönetmeni oldum gelirim arttı" diye daha pahalı içki içeyim yok, daha pahalı mobilya alayım yok, giysilerimde yerli yerine yabancı marka alayım o da yok.

Umrunuzda değil...

Hiçbir şey umrumda değil. Hayatımda hiçbir zaman televizyon dizisi izlemedim ben. Hiçbir dizinin hiçbir bölümünü. Onbeş yıldır Türkiye televizyonlarını izlemiyorum.

Programlara davet ediliyor musunuz?

Çok. Ama çok azını kabul ediyorum.

KÜBRA-BÜŞRA/YENİ ŞAFAK