Medya
17 Haz 2013 12:22 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:13

BARANSU'DAN SERT ELEŞTİRİ! KİM BU SAHTE DEMOKRATLAR?

Baransu isim vermeden "liberal-muhafazakar-dindar" kimlikli dediği ve "sahte demokratlar" dediği gazetecileri eleştirdi.

Mehmet Baransu, bugün Taraf’taki köşesinde yıllardır imza attığı haberlerin bir benzeri olarak demokrasi mücadelesinde ilk günkü yerde durduğunu yazdı ve isim vermeden "liberal-muhafazakar-dindar" kimlikli dediği ve "sahte demokratlar" dediği gazetecilerin kendi mücadelesine destek vermemesini sert bir dille eleştirdi.

KİM BU SAHTE DEMOKRATLAR?

Baransu köşesinde Sahte Demokratlar diyor MİT ile ilgili haberlerine suskun kalan gazeteciler için.

İsim vermiyor Baransu ancak yazının giriş bölümünde "İçlerinde Hrant Dink’in arkadaşı olduğunu söyleyenler vardı" dediği isimler Ali Bayramoğlu, Cengiz Çandar ve Kürşat Bumin’den başkası değil.

Yazının finalindeki bazı tırnak içindeki cümleler de okurken tanıdık geldi. Arşivleri biraz kurcalayınca bir zamanlar Baransu ile birlikte Taraf’ta yazan bir isme ait olduğunu farkettik.

Şu an Akil Adamlar Karadeniz grubunda yer alan bir isim “Genelkurmay’ın boşalttığı vesayet koltuğuna tamah edenlerin...” , “Emniyet’in Kadıköy’e bağladığı borulardan...” , “Tarafım belli olsun diye...”,  “İbrahim’in yangınına bir damlacık suyla koşan karıncanın niyetiyle” gibi cümleleri yazan.

28 Nisan günü bir veda yazısı yazan ve Taraf’a veda eden Yıldıray Oğur’dan başkası değil.

Baransu’nun sert sözcükler ile eleştirdiği bu gazetecilerin tavrı ne olur şimdlilk bilemiyoruz. Ama Taraf’ın yargı kararına rağmen MİT haberlerine devam edeceği neredeyse kesin gibi.
"Türkiye son 20 gündür yeni bir kırılma yaşıyor. Askerî vesayetten şikâyet edenler, oluşan- oluşturulmaya çalışılan yeni vesayetler karşısında sessizliği tercih ediyor." diyen Baransu “liberal- muhafazakâr- dindar” kimliklerle ortaya çıkan bu “demokratların”, nasıl bir “demokrasi” anlayışına sahip olduklarını da görmeye başladık. yazdı ve şöyle devam etti:

DEMOKRASİ ONLAR İÇİN BİR YAŞAM ŞEKLİ DEĞİL ARAÇ

"Kimi yazamadıklarıyla, kimi yazdıklarıyla, kimi de sosyal medyadaki paylaşımlarıyla, yıllardır özenle perdeledikleri yüzlerini göstermeye başladılar. “Demokrasi” onlar için bir yaşam şekli değil, “araçmış”.
Kırılma, savrulma olanca hızıyla devam ediyor. Ve öyle görünüyor ki bu savrulma devam edecek.
İşadamı, Vatan ve Milliyet gazetelerinin sahibi Erdoğan Demirören’in, Genelkurmay ve MİT belgelerine göre cinayetle suçlanması, Rum ve Ermeni vatandaşlarımızın servetlerine sahte imza ve belgelerle el koymasının ortaya çıkması, bazı demokratlar açısından ilk kırılmalardan biri oldu. Medyanın sessizliğini anlayabiliyorduk ama “köşe” sahibi bazı kalemlerin sessizliği pek de anlaşılır gibi değildi.

BU YAPTIKLARI HRANT’IN KEMİKLERİNİ SIZLATMAZ MI?

İçlerinde Hrant Dink’in arkadaşı olduğunu söyleyen de vardı. Dink Vakfı’nda görev alan da. Hatta Hrant adına her yıl salonlarda verilen ödül gecesinde sahneye çıkanlar, konuşma yapanlar, ödül verenler de. Ne acıdır ki bu kalemler, Erdoğan Demirören haberleri karşısında bir tek satır yazma cesaretini gösteremedi. Sermaye karşısında susmayı tercih ettiler.
Bu cesaretsizlik karşısında Hrant’ın kemikleri sızladı mı bilemem ama bu kişilere saygı duyanların vicdanları paramparça oldu. Bu suçlar karşısında tek satır yazamayanları tarih elbette “salon demokratları” olarak niteleyecek ve yazacaktır. Tıpkı kendini “liberal- muhafazakâr- dindar” olarak nitelendiren diğerleri gibi. (...)

HAKKIMDA ESKİDEN OLDUĞU GİBİ DAVA AÇILDI

“Yeni devlet” ise hem Taraf’a hem şahsıma bildik ezberi tekrarlıyordu. MİT’in işlediği suçlar yalanlanmak yerine, AK Parti hükümeti bakanlarınca savunuluyordu. “MİT güçlü bir istihbarat teşkilatı olacak, Taraf bunu istemiyor” yalanı pervasızca söyleniyordu. Bir gazeteci de çıkıp bu isimlere “Anaokulundaki çocuğun fişlenmesi, adam öldüren MİT elemanlarının yargılanmayacağı teklifi, CHP, MHP’li işadamlarının fişlenerek, ihalelere sokulmaması hangi güçlü istihbarat anlayışıyla açıklanıyor” sorusunu soramıyordu.

Dedim ya devlet eski refleksini tekrarlıyor. Taraf’ın haberlerini yalanlayamayanlar, suçüstü yakalananlar, suçlarını örtmek için askerin geçmişte yaptığı tavrı sergiliyor, haberlere yayın yasağı getirerek kamuoyunun gerçekleri öğrenmesinin önüne geçmeye çalışıyorlardı. Bir de yine askerin yaptığı gibi “devletin açıklanması yasak olan gizli belgelerini” açıkladığım için hakkımda suç duyurusunda bulunup, 16 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmamı istiyorlardı.

YÖNTEM VE AKTÖRLER BUGÜN DE BİLDİK VE TANIDIK

Dağlıca’yı, Aktütün’ü, İskenderun’u, Hantepe’yi, Gediktepe’yi, Balyoz’u, Ergenekon’u vb. yazdığımda da “devletin gizli belgesini” yayımlamaktan yargılandım. Bu haberlerden dolayı 200 yıl hapsim talep edildi. Taraf’a gece yarısı baskınlar yapılmak istendi. Susturulmaya çalışıldım.

Bugün yapılan yöntem de aktörler de bildik ve tanıdık. Ancak bilmedikleri bir durum var; Geçmişte de tüm bu tehditlere boyun eğmedim, yine eğmeyeceğim. Ancak ağzından demokrasiyi düşürmeyenler, bir şiirle hapis yatanlar, şimdilerde suçlar, gerçekler ortaya çıkmasın diye Ergenekoncuların, askerin gösterdiği refleksi gösteriyor. Acı olan, içine düştükleri bu durum.

TARİH BUGÜNLERİ DE YAZACAK

Ve acı olan bir durum da bu hukuksuzluk karşısında geçmişte yüksek ses çıkaran “liberal- muhafazakâr- dindar demokratların” kafalarını kuma gömmeyi tercih etmeleri. Çok iyi bilinen bazı nedenlerden dolayı.

Tarih bugünleri de yazacak. Tıpkı geçmişi yazdığı gibi. Son sözüm şudur; ilk gün durduğum yerde duruyorum. Her tür suç, hukuksuzluk karşısında “demokrasiden ve hukuktan” yanayım. “Genelkurmay’ın boşalttığı vesayet koltuğuna tamah edenlerin” karşısındayım. Dün “Emniyet’in Kadıköy’e bağladığı borulardan” askerin suçu, hukuksuzluğu akıyordu, bugün yeni vesayetçilerin.
“Tarafım belli olsun diye...” duruşum. “İbrahim’in yangınına bir damlacık suyla koşan karıncanın niyetiyle” suçla, suçluyla mücadelem.