Gündem
08 Eki 2012 12:27 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:14

"BALYOZ DAVASINDA SORU İŞARETLERİ ÇOK FAZLA!" ABD'Lİ YAZARDAN BALYOZ ELEŞTİRİSİ!

Washington Times'ta Türkiye hakkındaki yazılarıyla tanınan Amerikalı yazar Luke Montgomery, Balyoz Davası'nda alınan kararları eleştirdi.

Washington Times'ta Türkiye hakkındaki yazılarıyla tanınan Amerikalı yazar Luke Montgomery, Balyoz Davası'nda alınan kararları eleştirerek, "Bu generallerin darbe planları olsaydı biraz daha "gizli' ve "dar' bir çerçevede tutulurdu diye düşünüyorum. Sonradan üretilen sahte "delil', yani CD'den bahsediyor, çok kaygı verici ve sanki mahkeme bunu dikkate almamış. Bence bu davada soru işaretleri çok fazla" değerlendirmesinde bulundu. Türkiye'nin yönünün Batı'ya dönük olduğunu düşündüğünü, buna karşın son 10 yılda yaşananların kafasında soru işaretleri oluşturduğunu belirten Montgomery, "Her ne kadar Başbakan Erdoğan'ın Libya, Tunus ve Mısır'da yaptığı açıklamalar tersini gösterse de Fazıl Say ve Ahmet Şık gibi insanlar hakkında hazırlanan iddianameler ciddi sorunlara işaret ediyor. Laik ve özgür bir devlette bunlar olmamalı" ifadelerini kullandı.

Luke Montgomery'nin, "Günümüz gibi kültürler arası anlaşmazlıklarla dolu ve çok acılı bir dönemde ortaya çıkmış bir metin" sözleriyle nitelendirdiği Barnabas İncili'nin etrafında gelişen bir hikâyeyi anlattığı "A Deceit to Die For" adlı kitabı ABD'li okuyucuyla buluştu. Eski ve gerçek bir din komplosu üzerine kurulu olan kitabın Türk okuyucuyla buluşması için de çalışmalarının devam ettiğini belirten Montgomery yeni kitabı ve Türkiye hakkındaki görüşlerini ANKA'yla paylaştı.

Kitapta, ABD'de terör ve İslam konusunun işlendiğini, bu nedenle bir ötekileştirme olarak anlaşılabileceğinden çekindiğini anlatan Montgomery, "Açık söylemek gerekirse kitabın kahramanlarından biri Türk olduğu için biraz endişeliydim. Kitapta tek bir Müslüman tiplemesi de olmadığı için bazı kesimlerden olumsuz tepki alacağımı düşündüm. Yani burada da belki bir "ötekileştirme' anlayış kök salmış olabileceğinden korktum ama henüz böyle bir şeyle karşılaşmadık. Hatta bazı okuyucu bana "hikâyeyi iyi Batılı - kötü Müslüman şeklinde vermediğiniz için teşekkürler' diye e-posta attılar. Buna çok sevindim" diye konuştu.

-"İSLAMOFOBİ SANILDIĞI KADAR GÜÇLÜ DEĞİL"-

Batı'da İslamofobinin sık gündeme getirilen bir konu olmakla beraber o kadar derin bir sorun oluşturmadığını ifade eden Montgomery, "Mesela Pew Global Attitudes diye bir rapor yayınlanıyor. Tüm terörizme, "anti-Batı', "Büyük Şeytan' söylemlerine, 11 Eylül'e ve savaşlara rağmen Batılıların Müslümanlar hakkındaki düşünceleri Müslümanların Batı hakkındaki düşüncelerinden daha olumludur. Tabi bu tarihsel bir bağlamdan kaynaklanıyor" değerlendirmesinde bulundu.

Hikayesine konu olarak Barnabas İncili'ni seçme sebebini, "Barnabas İncili'nin gerçek öyküsü, Sacromonte'de keşfedilen Kurşun Kitaplar da dâhil, okuduğum bütün romanlardan daha gizemli, daha ilginç, daha etkileyici" sözleriyle açıklayan Montgomery, "kitabın din ile siyasetin biraradalığının acılı tarihini çok net bir şekilde gözler önüne serdiğini" belirtti.

-"O SUBAYIN MESAJINI GÖRÜNCE "GÖREV TAMAM' DEDİM"-

Kitabının gerilim ve heyecan yaratan bir yapıt olmakla beraber düşündüren gerçekler de içermesini amaçladığını ifade eden Montgomery, "Kitabın hikayesini Türkiye ve kültür boyutuyla değerlendirirsek, hangi özellikleri öne çıkıyor?" sorusunu ise şöyle yanıtladı:

"Türkiye ve Türk kültürü beni derinden etkileyen, hatta beni yeniden şekillendiren bir yaşam tecrübesi olmuştu. Yani Amerikalı arkadaşlara bir araya gelip sohbet ettiğimizde hala Türk atasözleri, Türk kültürel değerleri aklıma geliyor. Canımı en çok sıkan şey nedir biliyor musunuz? Türkçede çok zarif, çok leziz bir deyim ya da bir sözü Türk olmayan biriyle paylaşmak. Bakıyorum nasıl çevirirsem Türk kültüründen mahrum kaldıkları için çevirirken aynı tadı veremiyorum. Mesela, "Çok laf yalansız, çok mal haramsız olmaz' sözü Çevrilebilir ama zarafeti kaybolur gider. Kitabımda tanıdığım Türkiye'yi az da olsun anlatmak istedim. Aldığım tepkiler bunu başardığımı gösteriyor. Bir de şu var. Her ülkenin olduğu gibi Türkiye'nin de olumlu ve de olumsuz yanları var. Kitap her ikisini içeriyor. Amaç kimseyi rahatsız etmek veya kötülemek değil elbette. Gayem sadece etkileyici bir kitap yazmak. Bu bir roman, Türkiye'nin tanıtımını yapan bir kitap değil. Yine de bu bağlamda sizinle kısa bir şey paylaşmak istiyorum. Kitap piyasaya çıktıktan iki ay sonra emekli bir Amerikalı deniz piyadesinden bir e-posta aldım. Bu emekli subay mesajında, "Kitabın kahramanı Müslüman olsa da ben onu artık aile fertlerimden biri olarak görüyorum. İlk başta adamı sevmedim, onu hain olarak gördüm ve biri çıkıp bunu öldürsün istedim. Ama sonra baktım, işler tahmin ettiğim gibi değil. İlk değerlendirmemde çok yanılmışım. Onun manevi değerleri beni çok etkiledi. Bir sonraki kitapta ölürse hüngür hüngür ağlayacağım' diyordu. Beni şaşırtan ise bu yorumu yapan kişinin Orta Doğu'da görev yapmış Amerikalı bir subay olmasıdır. Bu adam, gerçekten çok uzun ve gözlerimi dolduran bir mesaj yazma zahmetine girmişti. Bu satırları okuduktan sonra kendi kendime "Görev tamam' dedim."

-"BARNABAS İNCİLİYLE İSLAM ARASINDA GÜÇLÜ BAĞLAR VAR"-

Kitabın arka fonunda, Barnabas İncili etrafında fırtına gibi kopan tarihi olayları kullandığını söyleyen Montgomery, kitabın çetin ve uzun süren bir tarih araştırması sonucu hazırlandığını ifade ederek şunları söyledi:

"Barnabas İncili'inin tek ve tam nüshası Österreichische Nationalbibliothek'te (Avusturya Milli Kütüphanesi'nde) saklanıyor ki bu bile çok ilginç. Niye Vatikan'da değil? Neyse bu değerli eseri incelemek için Viyana'ya gittim. Osmanlı ordularının kuşattığı şehirde Türklerden gelen "kahve' içmek, bu baş döndürücü öyküsünden kalan tek nüshayı incelemek, Avusturya-Macar İmparatorluğunun görkemine yapılan muazzam katedrallerde oturup bu binaları inşa eden kölelerin hayatını düşünmek gerçekten tüyler ürperticiydi. Barnabas İncil'i ve onun hakkında yazılan tüm kitapları okudum. O dönemin tarihini olduğu gibi aktarabilmek için olağanüstü çaba sarf ettim. Kitap yazmanın püf noktası araştırmak ve bu da benim en sevdiğim işlerden biri. Sonuçta çok emek isteyen ve zor bir süreçti ama o kadar da tatmin ediciydi.
Mevcut Barnabas İncili'yle İslam arasında elbette çok güçlü bağlar var. Hazreti Muhammed'in ismiyle anıldığı bir kitap zaten. Maalesef birçok kaynak tarihe karışmış veya kasten yok edilmiş olduğu için çok detaylı bilgilere sahip değiliz. Tabii herşeyi çok net olsaydı hafiyeliğin tadını çıkarmamız mümkün olmazdı. Bunların iznini sürmek çok heyecanlı ve zevkli bir süreç oldu. Bence eldeki delillerle mevcut metin ile ilgili olarak su götürmez olmasa da oldukça net bir tablo çıkarmak mümkün. Ama 4. yüzyılda iki kere bahsedilen metin ile ilgili hiç kimse kesin bir şey iddia edemez. Çünkü elde kanıt yok. Sadece yasaklanan kitapların iki listesinde ismi geçiyor. O kadar."

-" BİR TUTAM TARİH İLE KARIŞIK SİYASİ DİNİ GERİLİM"-

Montgomery kitabın türünün "bir tutam tarih ile karışık siyasi dini gerilim" olarak nitelenebileceğini belirtti ve Dan Brown tarzına yakın olduğu yorumları hakkında ise "Dan Brown çok başarılı ve sevdiğim bir yazar. Kitaplarımız kıyaslanacak olursa en bariz fark şu. Benimkinde anlatılan tarihi olaylar yüzde 100 gerçek. Bir de benim romanımda kültürler arası meseleler biraz daha ağır basıyor" dedi.

-"SİTEM NEDEN BLOKE OLDU ANLAMADIM"-

Türkiye'de Ahmet Şık'ın yargılanma süreci ve Fazıl Say hakkında yazdığı yazılarla tanınan Montgomery, kendisine ait internet sitelerine Türkiye'den ulaşılamadığını öğrendiğini belirtti. Montgomery, siteye neden ulaşılamadığı konusunda bilgileri olmadığını kaydederek, "Neden bloke olduğu, tam olarak ne zaman bloke olduğu konusunda net bir bilgimiz yok. Bildiğim şey şu. Site açıldığında Türkiye'den erişilir idi ve çok kısa bir zaman sonra erişilemez oldu. Düzenli olarak tanıdığım Türklere sitemi açıp açamadıklarını soruyorum. Cevaplar hep olumsuz. Ama Suudi Arabistan'dan tutun Malezya ve Fas'a kadar diğer İslam ülkelerinde herhangi bir yasak getirilmiş değil ve bunun gibi ülkelerden insanlar sürekli sitemizi ziyaret ediyor. Türkiye'de takip etmeye çalıştığım davalarla ilgili olup olmadığını da kesin olarak bilemiyorum" diye konuştu.

-"AHMET ŞIK VE FAZIL SAY İDDİANAMELERİ CİDDİ SORUNLARA İŞARET EDİYOR"-

Montgomery'nin, Türkiye'nin Ortadoğu kültürüne mi yoksa Batı kültürüne mi ait olduğu konusundaki değerlendirmesi ise şöyle:

"Aslına bakarsanız burada önemli olan Türkiye'nin kendini nerede gördüğü. 10 sene önce bu soru bana sorulsaydı derdim ki "Türkiye kesinlikle Avrupa ile birleşecek ve çağdaşlaşma yolunda daha da ilerleyecek. Arap kültürel emperyalizminden uzaklaşmış, feodal zihniyetten kurtulmakta olan Türkiye Batı'da yer alacaktır.' Fakat AKP'nin çok güçlü ve uzun süreli bir biçimde ortaya çıkmasıyla ve yaptığı bazı açılımlarla insanın kafasında ister istemez bazı soru işaretleri oluşuyor. Bu durum kitapta da işlenen bir konu. Çünkü günümüzde dinin siyasete bu şekilde girmesi Batı'da kabul edilemeyecek bir durum. Tabii Batı da geçmişte bu sorunları yaşadı ama acılı ve asırlar süren bir mücadelenin sonunda laik anlayış tam anlamıyla hâkim oldu. Şartlar tabii ki çok farklı. Atatürk bir laiklik anlayış getirdi Türkiye'ye. Ama laiklik burada artık tehdit ediliyor gibi. Her ne kadar Başbakan Erdoğan'ın yaptığı açıklamalar tam tersini gösterse de Fazıl Say ve Ahmet Şık gibi insanlar hakkında hazırlanan iddianameler ciddi sorunlara işaret ediyor. Laik ve özgür bir devlette bunlar olmamalı."

-"TÜRKİYE'DEKİ YARGI SÜREÇLERİNDE ÇOK FAZLA SORU İŞARETİ VAR"-

Türkiye'deki yargılama Ergenekon, Balyoz gibi yargı süreçlerini yakından takip eden Montgomery, Balyoz Davasından çıkan kararlar hakkında ise şunları ifade etti:
"Türkiye'de yaşadığımdandır ama ben de iyice komplocu oldum. Bu işlerin detaylarını bilmesek de dışarıdan bakıldığında bir "derin devlet' çatışmasına benziyor. Şunu da söylemeliyim, "derin devlet' kavramını bile Türkiye'de öğrendim. Gazetecilere büyük haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Hele tutuklu yargılanmaları çok yanlış. Mahkeme tarafından suçlu bulunana kadar insan suçsuz muamelesini görmelidir. Bu insanlar kamuya zarar verecek katil, tecavüzcü falan değil ki. Ailelerinden medyada çıkan yazıları okuyorum ve çok üzülüyorum. Hayatları mahvolmuş. Devletin temel görevi bireylerin haklarını korumaktır. Burada gözetilen kesinlikle o haklar değildir. Balyoz Davası'na gelince bu generallerin darbe planları olsaydı biraz daha "gizli' ve "dar' bir çerçevede tutulurdu diye düşünüyorum. Sonradan üretilen sahte "delil', yani CD'den bahsediyor, çok kaygı verici ve sanki mahkeme bunu dikkate almamış. Bence bu davada soru işaretleri çok fazla."