Röportaj
21 Mar 2010 13:00 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:10

BABAMIN ÖLÜM HABERİNİ VERMEMEK İÇİN CNNTÜRK'TEKİ PROGRAMIMI BIRAKTIM!

85 yaşındaki Münir Ozkul'un kızı Güner Özkul, babasıyla olan ilişkisini ve geçmişten bugüne Münir Özkul'u anlattı...

Röportajın ortasında telefon geldi hastaneden, Umman Hanım, Münir Bey’in yoğun bakıma alındığını haber verdi. Bu aslında, beklenmedik bir haberdi. 10 gündür hastanede Münir Özkul ama her şey bildikleri gibi gidiyordu işte...

“İlk defa paniğe kapılmış duydum Umman Abla’nın sesini, o yüzden endişendim” dedi ve ekledi “CNN’deki Afiş programını babamın ölüm haberini vermek zorunda kalırsam diye bıraktım, biliyor musunuz. Babam babası öldüğü sahneye çıkmış, annem annesi öldüğü gün sahneye çıkmış ama ben öyle bir gün geldiğinde televizona çıksam takdir eder mi seyirci, etmez diye düşündüm ve bıraktım. Her şeye bir kulp bulurlar. Anons etmek zorunda kalırsam diye korktum.”

Sonra tam ne konuşacağımızı bilemedik aslında. Her şey havada asılı duruyormuş gibi oldu. Seslerimiz, zaman... Röportaj boyunca zaten tuhaf bir his peşimi bırakmamıştı. Güner Özkul’u ve minik Süreyya’yı yıllardır tanıyorum gibi hissetmiştim. “Hadi giyinin hastaneye gidiyoruz” ya da “Süreyya’yı bana bırak sen git hemen” demek istedim Güner Özkul’a. Ama hiçbirini diyemedim.

Öpüştük, vedalaştık. Güner Özkul kucağında Süreyya’sı hastaneye gitti.

Ben de aklımda Süreyya’nın gözleri, Güner Özkul’un anlatmadığı ama sezdiğim hikayesi, Umman Hanım’ın aşkı evimin yolunu tuttum...

* Münir Özkul’u anlatan bir yazınızı okudum internette, Hayvan dergisine yazdığınız. Babanızı çok açık ve çıplak anlatmışsınız. Sonra, kızınız Süreyya’yı dünyaya getirme kararınız. Gerçekten zannettiğim kadar cesur musunuz siz?

Değilim. Hatta babam kadar korkusuz olamadığım için kızarım kendime. O aldırmazlığa çok özenirim. O kadar cesur görmem kendimi. Susarım susarım birden patlarım, en önde cengaver olmak zorunda kalırım sonra. Korkaklığın beni getirdiği son nokta olarak algılıyorum bu sperm bankasından sperm alma işini. Hayatta korkmak adına söylediğim bir şey bu.

* Hayattan korkmak tam olarak ne demek?

Anne babamdan öyle bir yaşama tarzı öğrenmişim ki, onlar çok korkusuz ve istedikleri gibi yaşayan insanlar. Öyle olabileceğimi zannettim. Denedim, kazın ayağının öyle olmadığını gördüm, o kadar fütursuzca yaşayamayacağımı anladım. İlk büyük hayal kırıklığım bu oldu hayatta. Düzenin insanı olmasam da çok kuraldışı, göze batan, sınırların dışına çıkan bir insan olma derdim yoktu. Ama hayatımı, en azından babamın adı çok zedelenebilir diye düşünerek geçirdiğim için ya da kavga çıkartacakken çıkartmamış olduğum için, birilerine saldırabilecekken saldırmadığım için kendimi tutarak yaşadım. Bu tutmanın, bu korkunun neticesi bunlar galiba.

*Kafam karıştı... Sondan başa doğru gidersek kafam karışıyor. Çünkü gayet cesur buluyorum sizi. O yüzden başa dönelim lütfen. Korkmasaydınız, ne yapmak istiyordunuz hayatta mesela?

Bunu bilmiyorum. Hayatımda hayalini kurduğum o kadar çok şey olmadı ki, bir o kadar da oldu. Klasik bir düzenin insanı değilim. Ama bağıra çağırada bir hayat yaşamak istemedim. Genellikle yok olmaya çalışmışımdır. Görünmez olmak zor babanız bu kadar ünlüyken, ama bu özgürlük getiriyor. Hem görünmek istediğim işler yapmak istedim, aynı sergileyici yapı bende de var, hem de babamın kızı olmayı kullanmak istemedim. Bu tuhaf bir çelişki. Babamı nasıl yok sayabilirim ki. Babam o kadar görünen ve bununla beslenen bir insan ki. “Babasını kullanıyor, onun getirdiği avantajlardan yararlanıyor” dedirtmek istemedim. Yani bunların sıkıntısı, zorluğu oldu hayatımda. Hiçbir zaman masa başı işi yapacağımı, düzen insanı olacağımı, düşünemedim. Servis insanı olacağımı, insanlarla iletişim kurabileceğim biri olacağımı düşünmedim. Ben insanlarla zor iletişim kuran biriyim. Bir yere kadar kolay, çünkü çok yumuşak yüzlü, yumuşak sesli biriyim. Sonra değişiyor.

* Süreyya’yı doğurma kararınızı çok cesur buluyorum. Sizin cesaretle ilgili bir sorununuz yok, ama kendinize acı çektirmekte, doğal olanı büyütmekte usta gibisiniz.

Bunu bana söyleyen ilk insansınız. Ama galiba öyleyim. Bu doğum meselesine de cesur diyorsunuz ama hiçbir zaman örnek olmak ya da öncü olmak gibi bir şey istemem bu konuda. Ben sinirlenince kafamı duvarlara vuruyorum, başkası vursa “Aa manyak” derim. CNN Türk’teki kameran arkadaşım “Manyaksın kızım sen ağaca kafa attın” demişti bir gün. Kafam acımıyor benim. Dolaba kafa attığım bir gün dolabın kapağı arkadaşımın kafasına düştü yardı, o gün kafa işinden vazgeçtim. O günden beri hiçbir yere kafa atmadım. Üç sene önce falan oldu. Süreyya’dan sonra da herkes çok farklı gözüktüğümü söylüyor.
Daha uysal oldum. Yolda gülümseyerek yürüyormuşum, arkadaşım görmüş öyle söyledi. Neyse, duyulsun da istememiştim ben bu iş. Çocuk sahibi olmak istiyordum o kadar. Artık erteleyemeyeceğim bir noktaya gelmişti işler, o yüzden böyle oldu. Bunu feminist bir tavır ya da bir baş kaldırı adına yapmadım, bir isyan adına yapmadım, çocuksuz ölmekten korkuyordum.
Bir arkadaşınızla anlaşsanız yapsanız ya da ayrılacağınız sevgilinizden yapsanız bir komplikasyon doğar kapınıza dayanır adam, kimseye güvenemiyorsunuz ki. Tek başıma daha iyi.

* Siz Kıbrıs’ta yaptınız değil mi?

Evet. Embriyologlar var. Onların rehberliğinde yapıyorsunuz seçiminizi. Ben kendi kan grubumdan ve kumral bir donör seçtim. Türkler sarışınlara meraklıymış ama ben bana benzesin istedim.

* Sizin bir sağlık sorununuz mu vardı...

Bir sağlık sorunu değil de 43 yaşında hamile kaldım ben, yumurta sayımda azılma başlamıştı artık. Ve çocuk sahibi olmak istiyordum takıntılı bir şekilde. Bütün ilişkilerimin falan önüne geçmeye başlamıştı bu istek, doktorum da bunu söyleyince. Çünkü çocuk istemeyen adamlara saygı duymak zorundaydım, kendi kendime halletmeye karar verdim.

Hiç denemeseydim çok pişman olurdum. Çocuk sahibi olmak çabası ilişkileri yıpratabiliyor. Böyle bir deneyimden sonra bu kararı aldım zaten.
Ben evlenmeye bile korkuyordum. 9,5 sene birlikte yaşadık, sonra evlendik, 3,5 sene evli kaldık ayrıldık. Hep korkular yüzünden her şeyi erteledim ve bir gün o korkulardan sıkıldım işte.

* Niye merak ettiğimiz her şeyi anlatmıyorsunuz, duygularınızı, maceranızı. Konuşmak istemiyorsunuz, zorla alıyorum lafları ağzınızdan...

Her şeyi açıklamak zorunda değilim ki... Açıklamak değildi derdim, kendime ait olmasını istiyordum. Benim kontrolüm dışında gelişince, doğrusu bilinsin bari dedim ama sonuçta kimseyi ilgilendiren bir hikaye değil bu. Ayrıca bunu bir röportajda harcamak istemiyorum, kendim yerim ekmeğini... Kitabımın kapağı bile hazır. Kendim yazacağım. Biraz erteliyorum şimdi. İyi bir anne olacağımı göstereyim, bunu yapacağım. Herkes merak ediyor, Süreyya kimsenin umrunda değil. fiimdi buna da kızarlar “Yaparken düşünecektin” derler. Ben de “Sana ne kardeşim” derim.

* Çok iyi anlıyorum. Olağanüstü bir bebek Süreyya. Çok etkilendim bakışlarından. Maşallah, inanılmaz bayıldım. Tanıyorum gibi onu.

Gerçek bir Özkul olduğunu düşünüyorum, dedesinin ışığını almış. Hep bir çocuğum olsun o da kız olsun istemiştim, oldu. Kendimi yaşlı ve yorgun hissetmiyorum. Daha önce yapsaydım diyedüşünmedim. Tam zamanıymış şimdi.

* Sağlık Bakanlığı’nın yeni kararı hakkında ne düşünüyorsun?

Mevzuattaki boşluktan yararlanmış durumdayım ben. Mevzuat bugünkü gibi olsaydı ne yapardım bilmiyorum, yine de yapardım diyemiyorum. Türk soyunu korumam için falan deyince iş tuhalaşıyor ama yapmaya çalıştıkları şey doğru aslında, yanlış ifade ediyorlar. Çünkü bu iş kontrolsüz yapılıyor, kötü merkezler var. Sadece sperm değil yumurta bağışında kadınları çok tehlikeye atan yöntemler uygulanıyor. Yumurta çok daha pahalı zaten. Genç kızlar para için bu riske giriyor. Bunlar engellenmeli tabii. Genç kızların sağlığını tehdit ediyor bunlar, Sağlık Bakanlığı bu kararı bunun için alıyor aslında. Özgürlüğü kısıtlamak için yapmıyorlar aslında. Avrupa’da çoğu yerde yasak, evlilik dışı tüp bebek yapmak bile. Türkiye’de yasaklar var diye bağırıyoruz, dünyanın pek çok yerinde yasak bu işler. Kıbrıs İngilizlerle dolu. Kendi ülkelerinde yasak çünkü.


* Babanızın nesi var? Ne zamandır hasta?

Babam 10 yıldır hasta. Demans. Bir günde ortaya çıkan bir şey değil, ilk başta fark edemiyorsunuz belirtileri. Ufak tefek aksamalar başlıyor ama onların üzerinde durmuyorsunuz. Demans halk dilinde bunama dedikleri şey. Beyninize oksijen gitmezse bunuyorsunuz. Beyin fonksiyonlarını yerine getiremiyor. Beyne giden kılcal damarlar daralıyor ve beyne oksijen gitmiyor. Önce sahnede ezber bozuklukları başladı. Çalışması sekteye uğramaya başladı. Öyle fark ettik. Belki daha önce başlamıştı. Dikkat azlığı başladı sonra. İnsanları tanımamaya başladı. Ama bizler de aynı şeyleri yaşadığımız için hastalığın başlangıcını farkedemedik.

* Şu an nasıl?

Yaşlılıktan dolayı gelinen nokta şu an. 85 yaşında. Beyin fonksiyonları yavaşladığı için, yutkunması gerektiğini unutuyor. Yemek yemeyi unutuyor. Yemekler nefes borusuna kaçıyor ve ciğerinde enfeksiyon oldu. Şu an böyle bir nedenden dolayı zatürre oldu. Virütik değil yani. Zaten artık mideden besleniyor. 10 gündür hastanede. Daha önce evdeydi. Ev de hastane ortamı gibi tabii. Çarşamba günü yoğun bakıma aldılar. Nefes problemi var.

Hiçbir zaman sosyal olmayı sevmedi insanlarla konuşmazdı

* En son ne zaman gördük Munir Özkul’u biz?

5 sene önce bir ödül almıştı, ondan sonra bir daha çıkmadı hiç. Umman Abla babama çok büyük bir aşkla bağlı. Siz de tanıyorsunuz eşini. Babamı insanlar bildikleri gibi hatırlasın istiyor. Çok da saygı duyuyorum. Çok anlaşılır bir şey bu. Çünkü insanlar çok acımasız. Kendileri yıllar içinde değişmiyormuş gibi babamı falan görünce “Ne hale gelmişsiniz” diyorlar, sinirleniyorum. Ama ortalarda görünmezse de “Öldü” diyorlar bu sefer. NTV gibi önemli bir kanalda bile Gmall’da yangın çıkmıştı ya filmin galasında, Oğuz Haksever “Rahmetli Münir Özkul’un kızı” dedi haberi verirken. Babam hiçbir zaman sosyal olmayı sevmedi. Hastalığı nedeniyle değil, hiçbir zaman insanlarla konuşayım, görüşeyim diye bir derdi olmadı. İşini yapar, kendi hayatına çekilir. Ödül törenlerinde bile teşekkür eder oturur, konuşmaz.

* Geçmiş olsun, tam ne diyeceğimi bilemedim sizi dinlerken...

Babam bütün kredilerini tüketmiş biri, bu kadarına çok şükür diyorum. Çünkü içki içen, sigara içen. Hiçbir zaman daha sağlıklı olayım diye bir şeyi yapmaktan imtina etmedi, hiçbir şeyden sakınmadı, canı ne istediyse yapmış, nasıl yaşamak istediyse o şekilde yaşamış biri babam. Dolayısıyla şimdi hasta olması son derece kabul edilebilir bir şey.

Babamın iki tutkusu müzik ve futboldur Fenerbahçelidir, bir de Amerikan filmlerini sever

* Neleri hatırlıyor?

Dimağı çok açık bir insandı babam. O yüzden geçmiş hafızası hâlâ çok iyi. Şu an da Umman Abla’yı, beni, diğer çocuklarını tanıyor. Oyunlardan belli replikler, müzikallerden şarkılar, geçen seneye kadar “Provaya geç kalıyorum” diye uyanırdı. Şarkılar söyleyerek uyanırdı. Halalarımla söylediği şarkıları söyler. Halalarımın öldüğünü hâlâ bilmiyor, söylemedik. Biz babamla bir araya gelince şarkı söylüyoruz. Kuş sesleri ovalara yayılır, bu bekarlıktan bıktım usandım metreslerimden hiç zevk almadım, mavi gözlerin tatlı şirin sözlerin, dudağında beni ben sarhoşum sarhoş bu şarkıları çok sever. Kulağı çok iyidir babamın. Babamın iki tutkusu müzik ve futboldur. Fenerbahçeli. Fenerbahçeli olmasını kabul edebileceğim tek insan. Ben Galatasaraylıyım. Bir de Amerikan filmlerini çok sever. Son bir senedir daha yavaşladı her şey ama ondan önce film de seyrediyordu. Birkaç ay öncesine kadar koluna girip yürütüyorduk, aynanın önünden geçerken “Baba bu kim” diyordum, bakıyordu “Yaramaz herifin, serserinin teki” diyordu.

* Kaç kardeşsiniz siz?

İlk eşinden bir abim, bir ablam var. Annemden de iki kardeşim var. Biri annemin ilk eşinden abim, bir de son eşinden Sinan. Annemle babam ayrıldığında ben 7 yaşındaydım. Babamla kalmak istedim. Annem çok otoriter bir kadın, babam çok şımartıyordu beni. Çünkü babamın içki içtiği döneme denk gelmiş abim ve ablamın çocukluğu, tam tadını çıkaramamışlar. Benim çocukluğum zamanında içkişi bırakmıştı, benimle iyi ilişki kurdu o yüzden. Uzun süren şahane bir serselilik dönemimiz var babamla. Süreyya’nın da gerçek bir Özkul olduğunu düşünüyorum. Dedesinin ışığını almış.

Hiç durmadı, onun için çok üzülen kadın gördüm

* Babanızın çok kadınla macerası, çapkınlıkları olmuş değil mi? Yazınızdan onu anlıyorum.

Çok zampara olduğu kesin. Hiçbir zaman çok alçakgönüllü, çok mazbut değildi. Züppe bir adamdı benim babam. Oynadığı halk adamıyla alakası yok. O oyunculuk yeteneği. İstanbullu. Ukala tarafları çok vardır. Cemaat dönemleri var. Tasavvuf ve sufizme çok merak saldı, o gruplarla çok görüştü. Herkesin kendinden sandığı babamın çok ilginç bir karakteri vardı. Bağımsızdı. Bakırköy’de, ablalarının göz bebeği bir genç. O yüzden hep çocuk ve şımarık kaldı.

* Umman Hanım’la kaç yıldır beraber?

32 yıldır. Umman Abla’ya her zaman çok şaşırmışımdır. Kendi 25 yaşındaki hallerimi düşününce, kavak yelleri esiyordu benim başımda o yaşta. 25 yaşında kendinden 28 yaş büyük birine bağlan ve bu zamana kadar gel. Babam 53 yaşındaydı o zaman.

Umman Abla çok genç yaşta bir evlilik yapmış, çocuğu olmuş ve onu kaybetmiş. Ondan sonra da babamı o çocuğun yerine koymuş bence. Bir daha da çocuk doğurmak gibi bir talebi olmamış ve hayatını babama vakfetti. Bütün sevgisini ilgisini babama verdi, inanılmaz bir şey. Üstelik, babamın çapkınlıkları oldu, Umman Abla’yı da çok hırpaladı. Hiçbir zaman durmadı. Hiçbir kadının peşinden koşmadı. Çok hızlı geçerdi. Çok üzülen, kızan kadınlar gördüm babama. Neye üzüldüklerini anlamıyordum. Ben de erkeklerin hep at suratlı (anneannem babama derdi), güzel elli, oyuncu olmasa bile oyunbaz, kötü olanlarını sevdim. Beni farklı şekillerde de olsa üzmelerine izin verdim ve belki de o kadınları anlamaya çalıştım.

* Anneniz babanızdan sonra Güner Sümerle evlenmiş. Ve sizin isminizle aynı isimli adamı sevdiği çin de “Bu kaderin Münir’e cevabıdır” demiş. Buna bayıldım...

Annem de babam da kendi dönemlerinin serseri takılan, bohem, bildiği gibi yaşayan tipleri. Annemin ilk eşi de ressam Cem Kabaağaç. Cevat Şakir’in yeğeni.

O da gayet sivri biri. Annem sıradan birini hiç seçmemiş. Güner Sümer sonra da. İsim tamamen tesadüf. Ama annem onu der, çünkü benim adım Şadan Güner. Babam ilk eşinin adını koymuş bana bilerek. “Senin kalbini kırdım ama kızıma adını koyuyorum” diyerek. Sonradan annem Güner Abi’ye aşık olunca, “Kaderin Münir’e cevabı” dedi tabii.

Sanem Altan/Vatan