Gündem
11 Tem 2013 17:36 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:16

AYDINLIK MUHABİRİ GÖZALTINDA NELER YAŞADI?

Aydınlık Gazetesi muhabiri Beste Gül Öneren, gözaltında yaşadıklarını gazetesinde yazdı.

Geçtiğimiz Cumartesi akşamı Taksim'de çıkan olaylar sırasında gözaltına alınanlar arasında olan Aydınlık Gazetesi muhabiri Beste Gül Öneren, gözaltında yaşadıklarını gazetesinde yazdı.

Gazeteye dönmek üzere yürürken gözaltına alındığını, muhabir olduğunu anlatmaya çalıştığında polislerin umursamadığını ve ellerinin arkadan kelepçelendiğini ifade eden Beste Gül Öneren şunları yazdı:

"Cumartesi gecesi Aydınlık’a gelirken polis tarafından gözaltına alınan ve dün savcılıkça serbest bırakılan arkadaşımız Beste Gül Öneren, polislerin dertlerini de dinledi

6 Temmuz gecesi saat 22:00’de gazete binasına on metre mesafe kala gözaltına alındım. Yardımcı yönetmenliğini yaptığım ‘Başlangıç’ isimli belgesel üzerine tüm gün ajansta çalıştım. Gece 21:45 ‘te gazeteye dönmek üzere yürüyordum. Muhabir olduğumu belirtmeye çalıştığımda Çevik Kuvvet ekiplerinin “Umurumda değil” haykırışları ile plastik kelepçeyle ellerim arkadan kelepçelendi. Genel Yayın Yönetmenimiz İlker Yücel ve diğer arkadaşlarımın yaklaşmaları engellendi ve zor kullanarak uzaklaştırıldılar. Umurlarında değildi.

‘Vatan haini’ muamelesi
Bir akrep içinde dört kişi Taksim meydanına götürüldük. Burada sivil kıyafetli biri telefonuyla nüfus cüzdanımın fotoğrafını çekmeye çalıştı. İtiraz ettim ve nüfus cüzdanımı geri istedim. Amir, bunun GBT sorgulaması olduğunu iddia etti. Israr etmem üzerine nüfus cüzdanımı geri aldı. Kameram ile birlikte delil torbasına koydu. Eş zamanlı olarak dinlenmekte olan polisler tarafından başta “vatan haini” olmak üzere birçok sözlü hakarete uğradım. Kelepçenin çıkarılması gerektiğini söyleyince panikle, bir pense ile kelepçeyi kestiler. Uygulama hukuksuzdu.

‘Elimde olsa, hepinizi öldürsem!’
Gözaltı arabasındaki tek kadındım. Arabadaki memur gözlerimizi kapatmamızı ve başımızı cama yaslamamızı yasakladı. Gözlerini kapatanı, rencide edici sözlerle aşağıladı. Bu uygulama sabah 04:00’e kadar sürdü. “Elimde olsa, hepinizi öldürsem!” dedi. Arkasından benim çekim plan ve notlarımın olduğu kağıtları delil torbasından alıp okudu. Notları tekrar söylenerek delil torbasına koydu. Sağlık kontrolünden döndüğümde notlar yine elindeydi. Notları yerine koyması gerektiğini ve delil torbasını karıştırmasının doğru olmadığını söyledim. Cevabı “Seni ilgilendirmez, benim ne yaptığım” oldu. Tüm telefonları kapatmamızı ve elinde telefon olanı yakacağını, defalarca söyledi. Sağlık kontrolü sonrası, avukat arabasının takip ettiği söylendi ve “hızlıca, arka taraftan” emniyete götürülmemiz tembihlendi.

Hastaya ilacı verilmedi
“Bunlar ve şunlar” olarak bizler, sekiz kadın, tuvalet kağıdı bile verilmeyen bir nezarethanede; pis battaniyelerle kaldık. İçimiz rahat ve neşemiz yerindeydi. Çünkü yanlış hiçbir şey yapmadığımızı biliyorduk. Kahraman avukatlar her an bizlerleydi. Fadime anneye, durumunu sürekli ifade etmesine rağmen ilacı çok geç verildi. Bu zulmü yapan polislere çok kızdık. Ancak bizim konumuz benzeri polisler değil. Onlar var. Var olduklarını biliyoruz. Fetullah Gülen’ in Türk gençliğine karşı Pensilvanya’dan savurduğu son fetva neydi? “Nesebi gayri sahih” yani babası belli olmayan nesil. Dolayısıyla ellerinde çay kahve ‘hoş geldiniz’ demelerini beklemiyor kimse. Muhabirmişiz, yürüyormuşuz, çay bahçesinde oturuyormuşuz bu ‘gayri meşru yapılanmaya’ dahil olanların elbette umurunda değil"