Medya
09 Eki 2013 10:09 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:41

ATV SUNUCUSUNUN KOVULMASI KÖŞELERE NASIL YANSIDI?

atv'de yayınlanan Veliaht'ın sunucusu Gözde Kansu'nun işten atılması bugünkü köşelere taşındı.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik tarafından dekolte konusunda eleştirilen, ‘Veliaht’ yarışmasının sunucusu Gözde Kansu, kanaldaki işinden oldu.

Kansu’nun atv’de yayınlanan programa veda etmesi bugünkü köşelere böyle yansıdı:

Mehmet Y. YILMAZ / Hürriyet

Tramvayın son durağı yaklaşıyor!

YAZDIKLARI beğenilmeyen gazeteciler işlerinden oldular.

Başbakan’ın onaylamadığı gösterilere katılan oyuncuların rol aldığı diziler yayından kaldırıldı.

“Onaylanmayan” Gezi Parkı konulu kapak yapan dergi kapatıldı.

Şimdi de AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in “çok aşırı bulduğu” bir giysiyi giyen yarışma programı sunucusu işinden atıldı.

Memleketimiz, maşallahı var, “ileri demokrasi” yolunda hızla ilerliyor!

Konuşmalarına bakarsanız bir melekler ordusu tarafından yönetiliyoruz ama bir kaş işaretleri ile insanlar işlerinden atılıyor, diziler kaldırılıyor, dergiler kapatılıyor.

Hüseyin Çelik hatırlayacaksınız bir gün önce şöyle konuşmuştu:

“Dün bir kanaldaki yarışma programında sunucu öyle bir kıyafet giymiş ki olmaz bu yani. Kimseye karıştığımız yok ama çok aşırı. Dünyada da kabul edilemez”.

“Dünyada kabul edilmez” dediği giysi bir tuvalet.

Bırakın dünyayı, Türkiye’de de mesela bir düğünde kadınların isterlerse rahatça giyebilecekleri ve bu giysileriyle kimseyi rahatsız etmeyecekleri bir gece elbisesi.

Ama biliyorsunuz bu beyler, bir kadının saçını görünce bile bir tuhaf oluyorlar, dekoltesi biraz açık bir giysi görünce yerlerinden hoplamaları normal!

Anormal olan, iktidar partisinin genel başkan yardımcısının “Olmaz bu yani” diye bir sunucunun giysisini mesele yapması, bunu söylerken bir de yüzü kızarmadan “Kimsenin kıyafetine falan karıştığımız yok” demesi!

Sanem Altan / Vatan

Korkmayın… Utanın…

Sanem AltanAk Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in atv spikeri Gözde Kansu’nun kıyafeti için “bu kadar da olmaz, kimseye karıştığımız yok ama bu da çok aşırı” dediğini okuduğumdan beri içimdeki öfke dinmiyor bu cürete karşı.

Bir bakan nasıl ve ne hakla bir televizyon spikeri için “bu kıyafet de olmaz yani” diyebilir?

Ama beni en öfkelendiren kısmı ‘kimseye karıştığımız yok’ kısmı aslında.

Yani olabilirmiş de iyiliklerinden yapmıyorlarmış gibi bir bağış biz zavallı kullarına.

***

Atv de Gözde Kansu’yu işten çıkarmış.

Hangisi daha kötü bilemiyorum ki, bir spikeri bakanın kovdurması mı yoksa bir televizyon kanalının bu kadar korkak olması mı?

Kadınları aşağılamanın tadını çıkara çıkara “erkek milletiz” deyip duruyorlardı, gördük erkek milletin ne olduğunu.

İktidardan bir politikacı spikerin kıyafetine karışır karışmaz ödleri patladı.

Korkaklıktan utanmıyorlar da.

Bu “erkek millet” nasıl bir milletse.

***

Korkutan politikacılar ve korkan bir millet olduk. Nedir bu korku, neden bu kadar korkuyorsunuz? İşten atılmaktan mı?

Evet, iktidarın hoşuna gitmeyen herkes işini kaybediyor ama böyle korkan biri olmaktansa işsiz kalmak evladır.

Korkmayı neden bu kadar çabuk kabulleniyorsunuz?

Hüseyin Çelik twitterda ‘ben isim vermedim hedef göstermedim, toplumun genel duyarlılığını ifade ettim. Dekolte giyinmiş sunucuyu örnek olarak verdim’ diye yazmış…

Eğer bu doğruysa, bu kadar çok korktuğunuza utanmayacak mısınız?

Köşe yazısının tamamını okumak için tıklayınız.

Ezgi Başaran / Radikal

Eteğine, içkine karışmayız amaaa...

Yaşam tarzınıza karışmıyorlar ama yaşam alanınızı bir kibrit kutusuna dönüştürüyorlar. Sen istediğini yap ama kibrit kutusu kadar alanda.

Bireysel özgürlüklere saygı’nın yegâne kanıtı olarak “Kimsenin eteğine, alkolüne karışmıyoruz” deniyor. Mini eteği giyip rakıyı içebiliyorsan daha ne istiyorsun. Özgürlük namına beklentilerin karşılanmış olmalıdır. Dünya lideri olma ihtirası taşıyıp, tüm alışkanlıkları, tiplemeleri ve kalıplarıyla taşra zihniyetiyle ülke yönetmek nasıl bir şeydir derseniz… Ankara’da bir grup laci takım elbiseli bey göreceksiniz, şaşırmayın. Onları sakin sakin inceleyin. Özgürlük ve haklarla ilgili sınırlarını anlamaya çalışın. Bunu bir kere anlayıp, kabullenmek gerekiyor.

(Gerçi Ankara’daki laci takımlı beyefendilere özgü değil bu taşra zihniyeti. “Sözcü gibi bir gazete varsa, Türkiye’de basın özgürlüğü vardır” demiş ve alkış almış akademisyenimiz var, unutmayın.)

Yalnız etek ve rakıya dönersek… Lütfedilen yegâne özgürlük de tam bir özgürlük mü bir bakalım isterseniz:

İsteyen istediğini yesin, istediğini içsin, istediğini giysin. Birine de dediler mi yani, o eteği giyersen şuraya giremezsin. Yahut restoranlarda içkiyi yasakladılar mı?

Âli gönüllerine kurban olduğumuz beyefendiler kati suretle böyle bir şey yapmadılar.

Eteğinden rakısından hapse atılan da görmedik yani. Doğruya doğru ve de minnettarız.

Mehveş Evin / Milliyet

Veliaht programı, adına yaraşır bir “neo-hanedan performansla” yayın hayatına başladı. Bana sorarsanız adı “Veliaht” olan bir yarışma programından zaten hayır gelmez...

Eh, kadın şarkıcıların bile veliahdını seçtiği bir programda, sunucuyu da dekoltesi yüzünden atarlar. Üzerine de “performansı iyi değildi” bahanesini yapıştırırlar. Kellesi tez kesile!

Gözde Kansu, berbat bir program sunucusu olabilir. Fakat ATV’deki müzik yarışma programından atılmasındaki sebebin bu olmadığını herkes biliyor.

İşin tuhafı, işverenin kovma bahanesini birtakım “basın memurları” sahiplenip savunmaya geçebiliyor!

Ama esas facia, küçük piyonlar değil... Bir siyasetçinin tam da “kılık-kıyafet yönetmeliği” yani türban serbestisi hakkında konuşurken, konuyu dekolteye getirmesi.

Public alan kuralları

İslam ülkeleri hariç, hiçbir ülkede siyasetçiler bir televizyon programında sunucunun giyimine böylesine fütursuzca karışamaz. Karışırsa, yıllardır sorun olan başörtüsü mağduriyetinin başka bir versiyonunu kendi uygulamış olur.

Demek ki neymiş, kılık kıyafet özgürlüğü tesettüre özgürlük anlamına geliyormuş.

Ha bunu zaten biliyorduk, ama sözde özel TV kanallarının kıyafet politikalarına müdahale edince her şey daha netleşiyor. Şahsen bu açıklığı, “biz herkesin özgürlüğüne, kılık kıyafet seçimine saygılıyız” yalanına tercih ederim.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in kılık kıyafet anlayışının ne olduğu, kimseyi ilgilendirmez. Aynı şekilde herhangi bir kadının kılık kıyafet tarzı da onu ilgilendirmez/ilgilendirmemeli.

Oysa Çelik, bir “hanımın” aşırı dekolteyle “bir yere gitmesini” kabul edilemez bulduğunu açıkça söylüyor. Kendi deyimiyle “public” yani umuma açık bir yayın yapan televizyonda dekolte hoş karşılanmazmış! 

Melike Karakartal / Hürriyet

Öyle bir kıyafet ki... İşte bunları düşündürtüyor

Bugün müsaadenizle “Dün bir kanaldaki, yarışma programında sunucu öyle bir kıyafet giymiş ki olmaz bu yani.

Kimseye karıştığımız yok ama çok aşırı. Dünyada da kabul edilemez” beyanını masaya yatıralım diyorum.

Cümlenin en vurucu kısmından başlayalım dilerseniz: “Dünyada da kabul edilemez.”

Dünyayı belirli inanç ve coğrafya ile sınırlarsanız, elbette kabul edilemez.

Eğer sizin için tek dünya varsa, kendi dünyanız dışında ne varsa onu reddediyor iseniz, normal. “Bizim doğrularımız genel doğrudur” dünyasında da kadının “bizim istediğimizden fazla” görünmesi yanlış. Aksini söylese acayip olurdu.

Tabii burada bir soru devreye giriyor hemen: Kime göre doğru, kime göre yanlış?

Birilerinin doğrularına ve birilerinin yanlışlarına göre mi yaşayacağız? Görünüşe göre öyle... En azından şimdilik yazılı olmayan kurallara göre, beklenen o.

Zaten hayatımızın kavgası bu değil mi?

“Çek ellerini üzerimden”

Halbuki bir başkasının özgürlüğü senin özgürlük alanına girmedikçe, o başkasıyla ilgili laf söylemek sana düşmez.

Ama bizim buralarda düşüyor. Keyfimizin dilediği, kendi dünya görüşümüze, inancımıza, hatta kendi zevkimize uymayan insanlar, fikirler, düşünceler yok olsun istiyoruz.

Bazen işi iyice ileriye götürüyor kendi fikirlerimizi “toplum da benim gibi düşünür zaten, çünkü benim düşüncem doğru” cümlesine saplanmayı başarıyoruz.

“Başarıyoruz” dememek lazım esasında. Bu bir başarı değil, kolaycılık. “benim düşüncem tartışmasız doğrudur” demek, çukura düşmek, yanlışı seçmek, ayrımcılık yapmak, kendini üstün görmek, kendini “doğru” ve “yanlış” belirleyicisi tayin etmek, hatta eline güç geçince çürümek kolay.
 

Mutlu Tönbekici / Vatan

Dekolte krizi

“Konu atlanacak gibi değil.

“Endişeli Modernler”in haklı çıktığını görmenin, hakiki bir demokrat olarak ne kadar rencide edici olduğunu nasıl anlatabilirim bilmiyorum.

Bir televizyon programının sunucusu, kıyafeti başbakan yardımcı tarafından “kabul edilemez” bir açıklıkta bulunduğu için işte çıkarılan bir ülke olduk. Devlet televizyonunda olmuyor bu.

Bir hafta önce Habertürk sağlık muhabiri Dilek Şanlı yaptığı haber nedeniyle işten atıldı. Haberin başlığı “Bu mu sağlıkta çağ atladığı iddiasında olan Türkiye?”. Bu sözler Dilek Şancı’nın röportaj yaptığı son derece mağdur bir annenin sözü. Yani yorum değil alıntı. Ancak haber belli ki AKP’yi kızdırıyor, gazete bir “kelle” vermek zorunda kalıyor, muhabir işten çıkarılıyor.

Olayın içinde “meme” olmadığı için herhalde- fazla yankı yapmıyor.

Yıldıray Oğur, bilemediğim bir kin ve nefretle kendince “demokrat görünen laiklerin” Gezi’den sonra nasıl da “fabrika ayarları”na geri döndüğünden söz etmiş.

Pişmanlık getirenlere ah işte görüyorsunuz, zaten hiçbir zaman demokrat değillerdi- tonuyla o giderek uzayan ve karmaşıklaşan cümleleriyle vermiş veriştirmiş.

Uzun ve karışık cümlelerle yazınca haklı olunmuyor yazık ki.

“İfade özgürlüğü” nicedir sadece iktidar yandaşları için söz konusu. İktidar kendi demagoglarını yarattı. Şakşakçıları maaşa bağlandı. İktidarla temelde bir derdi olanlar çoktan tasfiye edildi veya dar bir alana sıkıştırıldı. Şimdi sıra başlığı sevilmeyen, dekoltesi fazla bulunan muhabirlere, sunuculara geldi.

Birileri halk adına ama halka rağmen karar veriyor. O kabul edilemez, buna tahammül edilemez dedikleri programlar o halk tarafından bayıla bayıla izleniyor. Rencide olan başka kanala gider denmiyor da sunucu kız sanki kıyafetleri yapımcı tarafından verilmiyormuş gibi- kovuluyor.”