YÜKSEL AYTUĞ ATEŞ PÜSKÜRDÜ; KOYNUMDAKİ YILANLARI, PUSUDAKİ ÇAKALLARI TANIDIM!

Yüksel Aytuğ, "Kadınlık olimpiyatlarda ölüyor" başlıklı yazısının arkasında olduğunu yazdı.Peki tek hatası neydi?

Ben nerede yanlış yaptım ?

Vay, vay, vay… Ben o olimpiyat yazısını yazmasaymışım, sanal âlem tayfası neyi konuşacakmış, kime sallayacakmış yahu? Kerameti kendinden menkul bazı sözde yazarlar Suriye ve İran’la savaşın eşiğine gelişimizi, şehitlerimizi, Güneydoğu’da olup bitenleri, her gün kocası tarafından öldürülen kadınları bırakmış, benim yazımı cımbızlamışlar. ‘Cımbızlamışlar’ diyorum, çünkü içinden kelime seçip ‘istedikleri gibi’ okumuşlar. Ne meme düşkünlüğüm kaldı, ne kart zamparalığım… Hele bir köşe yazarı hanımefendi, ‘Senin de saçların uzun, kadına benziyorsun’ demesin mi?
İşte eleştiride aradığım ‘derinlik’!
Hadi gönderilen tweet’lerden, yazıyı okuyan ama daha önce beni takip etmeyen okurların eleştirilerini sineye çekerim…
Peki ya yıllardır beni tanıyan, kadınlar ve kadın hakları konusundaki duruşumu bilen ‘sözde’ yakınımdakilere ne buyrulur? Yahu insan bir an tereddüde kapılıp ‘Bu adam kesinlikle böyle bir şey demez. Acaba ifade ettiği şeyi yanlış mı anladık?’ diye merak edip telefon etmez mi?
İyi ki o yazıyı yazdım. İyi ki bunca fırtına koptu. İnsan gerçek dostunu, düşmanını böyle günlerde tanıyor. Yoksa koynumdaki yılanları, pusuda açığımı bekleyen çakalları hiç tanımayacakmışım.

SÖZÜMÜN ARKASINDAYIM
Peki ben ne demişim o yazıda? Kelimesi kelimesine aktarıyorum:
“Görünen o ki; bir kadının sportif başarısı, ‘erkeğe benzemesiyle’ doğru orantılı. Yani pek çok branşta madalyaya giden yol ‘erkeğe dönüşmekten’ geçiyor. Şimdi söyleyin bana, bir kadın bundan daha fazla nasıl aşağılanır?”
Yani kadının bu şekilde aşağılanmasını yüreğim kaldırmamış, isyan etmişim. Kadınlar adına, kadınlık adına..
Sonra ne demişim? “Londra Olimpiyatları’nda gördüm ki; madalya için ‘erkekleşmek zorunda bırakılan’ pek çok kadına, üstü örtülü bir sportif şiddet uygulanıyor. Adeta kadınlıkları ellerinden alınıyor.”
Yalan mı? Özellikle Doğu Bloku ülkelerinde kadın atletlere ‘madalya zoruyla’ kullandırılan hormon hapları nedeniyle zavallıların ne hale geldiklerini görmüyor musunuz? Üstelik birçoğu bu nedenle ‘doğurganlığını’ yitiriyor. Daha küçücük yaşta, neyin ne olduğunu anlamadan…
Tabii ki kadını sadece ‘doğurmakla görevli varlık’ olarak görecek kadar aymaz değilim. Ama Allah’ın sadece kadınlara bahşettiği bu ayrıcalığın da kıymetini bilmek gerek.
Çin’in dünya rekoru kıran 16 yaşındaki kadın yüzücüsünün ‘üretildiği’ iddiaları var. Daha ana karnına düşmeden genleriyle oynandığı, su üstünde hızlı gitmesi için adeta bir ‘tekne’ gibi tasarlandığı, robotlaştırıldığı yazılıyor, söyleniyor. Yakında anasının karnından ayak parmaklarının arasında perde bulunan ‘potansiyel yüzme şampiyonu’ bebekler çıkaracaklar.
İşte benim itirazım, isyanım buna… Sadece madalyaya odaklı, her türlü etik kural ve insani erdemden uzak bir anlayışla ‘üretilen’ ve bu üretim aşamasında giderek kadınlığını ve hatta insanlığını yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalan, ne kadar erkeğe dönüşürse madalyaya o kadar yaklaşacağına inandırılan ‘feda edilmiş’ GDO’lu kadın sporcu yaratmaya kalkışanlara…

HESAP HATASI YAPTIM
İşte ben o yazıyı bu ‘insani’ duygularla kaleme aldım. Tek hatam, aptallık derecesine varan iyi niyetimdi. Böylesine masum bir amaçla yazılan satırlardan ‘kadını göğüs ve kalçadan ibaret sayan, faşizan bir kadın düşmanı’ çıkartabileceklerini hesap edemedim. Yetiştirilme biçimim, aldığım aile terbiyesi, hayata pozitif bakışım ve yüreğimden geçeni en hesapsız, en safiyane, en samimi şekilde dile getirme alışkanlığım, öküz altından buzağı çıkarmama elvermiyordu çünkü…
Sanırım, tek hatam buydu…

Yüksel Aytuğ/Sabah Günaydın