TÜSİAD DOĞU'YA YATIRIM YAPMADI PEKİ MEDYA NE YAPTI?

Doğu'ya yatırım yapmamakla eleştirilen TÜSİAD çivi çakmadı, peki devlet ve medya ne yaptı?

Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Kurulu’nun 24 Haziran Perşembe günü yapılan toplantısında ana konu terör ve çözüm önerileriydi.

TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Mustafa V. Koç, terörü “dış mihraklara” bağlamakla yetinen geleneksel tutuma itibar etmediğini belli eden bir konuşma yaptı. Siyasi gerginliğin “devleti zaafa uğratacak ölçüde” arttığı dönemlerde terörün de tırmandığına işaret eden Koç, gerginliğin “elbirliği” ile yaratıldığını düşünüyordu. “Toplumsal uzlaşma belgesi” olması beklenen Anayasa’nın bile kutuplaşma vesilesi olduğunu vurgulayan Koç’a göre, milletvekilliği ve Köşk seçimleri öncesine rastlayan referandum, gerginlik bağlamında, Türkiye’ye “yarardan çok zarar” getirecekti.

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner de, “Türkiye’nin gelecek vizyonunu neden yitirdiğini” ve “ülkenin nasıl olup da PKK’nın kontrol ettiği bir eylem planına uymak zorunda kaldığını” sorguladı. Boyner “Bugünkü gibi zor zamanlarda bizim konuşmamız önem taşır. Konuşmayı sürdürmeliyiz. Türkiye’de bugün susması gereken yegâne unsur silahlardır” demişti.

Toplantının basına kapalı bölümünde, TÜSİAD üyelerinden Sedat Aloğlu’nun da, “Anayasa’ya, Cumhuriyet’i Türkler ve Kürtler birlikte kurdu, ifadesinin eklenmesi” ve “çözüm için gerekirse İmralı ile görüşülmeli” gibi önerilerin de tartışılabilmesi gerektiği yolunda bir konuşma yaptığı basına yansıdı. (Murat Sabuncu, Milliyet-25 Haziran 2010)

Türkiye’nin Erdoğan müktesabatı

Yüksek İstişare Kurulu’nda yapılan konuşmalara ilişkin olarak kaleme aldığımız “TÜSİAD’ın eleştirilerini nasıl okumalıyız” başlıklı yazımızı, “Hiç olmazsa insan hayatı ve toplum çıkarı için, ’düşmanlık’ alameti saydığımız eleştiriden yararlanabilmeyi öğrenmeliyiz” cümlesiyle bitirmiştik.

Ancak Başbakan Tayyip Erdoğan, kendisine “steril bir lisan” uyarısı da yapılan TÜSİAD toplantısında dile getirilen görüşlerden hoşlanmadı. Özellikle “referandum” konusunda Koç’un dile getirdiği görüşlere sinirlendiği anlaşılan Başbakan’ın, yöneltilen sorular üzerine kullandığı ifadeleri de hatırlatalım:

“Siyaset acemileri... Böyle saçma şey olur mu?..”

Başbakan’ın, uluslararası muhataplarından da esirgemediği bu üsluba artık kimsenin şaşırmaması gibi bir müktesebatı da oldu Türkiye’nin!

’TÜSİAD fikir vermeye, akıl öğretmeye mecbur mu!’

TÜSİAD toplantısında yapılan konuşmalar için bazı gazeteler ile köşelere yansıyan görüşler de, “şaşırtmama” faslında benzer bir müktesebat koyuyor önümüze.

Şu satırlar, kıdemli bir yazardan:

“... Bu arada TÜSİAD’ın verdiği akıllar da harika.. Sedat Aloğlu çözüm aşamasında İmralı’nın da görüşmelere katılmasını öneriyor. Kısaca; ’Teslim olalım, diyor. Başkan Ümit Boyner ’Silahlar susmalı’ diye konuşuyor. Demek bizim ordu da silahları susturacak! Acaba TÜSİAD bu konuda fikir vermeye, akıl öğretmeye mecbur mu? Dünyaya kendi parasal çıkarları açısından bakan bu kulüp ulusal çıkarlara uygun çözüm üretme yeteneğinin sınırlı olduğunu neden düşünmez?..” (Melih Aşık, Milliyet, 26 Haziran 2010)

Kıdemli bir yazardan, fikir tartışması bir yana, bir nebze belagat bile hak etmiyor mu bu ülke?

TÜSİAD çivi çakmadı, peki devlet, siyaset ve medya ne yaptı?

Habertürk gazetesi de, 27 Haziran Pazar günü sürmanşetinde “TÜSİAD siyasette var yatırımda yok” başlığıyla çıktı. Haberin spotunda, “Kürt sorunu için sürekli konuşan TÜSİAD üyeleri Doğu ve Güneydoğu’ya bir çivi bile çakmamış” ifadesi yer alıyordu.

Bölgeye yatırım, TÜSİAD toplantısında dile getirilen “görüş”lere karşı çıkmak adına arka cepten bir “manşet” çıkarmaya heba edilemeyecek kadar önemli.

Ama madem “bölgeye yatırım” konuşuluyor, diyebilirsiniz ki, Türk medyası Doğu ve Güneydoğu’da kaç büro açtıysa, kaç sigortalı muhabir çalıştırdıysa, kaç matbaa ve stüdyo kurduysa, okullara ve işsiz dolu kahvehanelere kaç bedava gazete dağıttıysa, uçaklardan köylere ve kasabalara kaç gazete attıysa TÜSİAD üyeleri de bölgeye işte o ölçüde yatırım yapmıştır!

Doğu ve Güneydoğu’daki kamu iktisadi kuruluşları (KİK’ler) ve kâr amacı gütmeyen iktisadi devlet teşebbüsleri (İDT’ler) satılırken karşı çıkmayan... Misal, Et ve Balık Kurumu’nun et kombinalarının kapatılmasıyla bölgede hayvancılığı yok etmenin tehlikeleri üzerinde durmayan... Ya da Aralık’tan Nahçivan’a doğru uzanan sınır bölgesinde 30 kilometre boyunca bomboş duran devlet üretme çiftliği gibi kapatılmış kamu işletmelerinin yüzbinlerce dönümlük toprağının öylece durmasını seyreden... Hiç olmazsa o bölgedeki işsizliğe karşı özelleştirme yapılmamasını önerenleri “geri kafalı piyasa düşmanı” olarak ilan eden bir medyanın, TÜSİAD’daki çıkışların ardından bölgedeki yatırımları sorgulamasının içtenliğine inanabilir misiniz?

’Genç işsizliği’ şiddet taburlarına dönüşüyor

Kürt sorunu elbette sadece “ekonomizm”le çözülebilecek bir mesele değil. Ancak bölgede yüzde 30’lara çıkan “genç işsizliği”nin şiddet taburlarına dönüşmekte olduğunu inkâr edebilir misiniz? İnanılması zor bir umursamazlıkla yapılan bölgedeki özelleştirmelerin, işsiz kalan, iş bulamayan gençleri o şiddet taburlarına sevk ettiğini görmezden gelebilir misiniz?

ABD ve Avrupa’nın, finansal kriz için bile devlet eliyle kurtarmalara giriştiğini izlerken, kendi ülkenizde devletin 30 yıldır kan dökülen Doğu ve Güneydoğu’daki işsizlik için neredeyse parmağını bile kıpırdatmadığını görüp üzülmez misiniz?

Evet, mesele bölgeye yatırımsa; medya, devlet, siyaset ve iş dünyası da dahil olmak üzere, hiçbirimiz masum değiliz.

Ama mesele, hoşunuza gitmeyen fikirlere karşı tahammülsüzlük ve ülkeyi iç savaşın eşiğine getirmekten başka yıllardır hiçbir işe yaramayan ezberlerin bozulmasıysa, hiç olmazsa cami avlularında “Artık vatan sağolsun, demiyorum” diyen anneleri düşünün.

Konuşmaya çalışan bir Türkiye’yi susturmaya kalkmak

Şiddetin ipoteği ile siyaset ve bürokrasinin tahammülsüzlüğüne karşı mı çıkacaksınız, yoksa konuşmaya çalışan bir Türkiye’yi bir kez daha susturmaya kalkanların arasında mı yer alacaksınız?

Medya için soru ve sorun bu.

Kürt sorununun çözülmesi ve akan kanın durması için konuşanları suçlayan, kişileri ve kurumları birbirine karşı kışkırtan bir gazetecilik, medyayı da bir “demokrasi sorunu” olarak karşımıza çıkarıyor...

Doğan AKIN / T24