TÜRKAN ŞORAY'A ABDEST ALDIRAN YAZAR KİM?

Türkan Şoray'ın başrolünü üstlendiği ve bir döneme damga vuran bir filmin ayrıntıları yıllar sonra ortaya çıktı.

Türkan Şoray'ın başrolünü üstlendiği ve bir döneme damga vuran bir filmin ayrıntıları yıllar sonra ortaya çıktı. Kur'an'ın okunacağı sahnede yaşananlar ve ilginç diyaloglar şöyle:

Türkiye’nin çok satan romanlarından biri Şule Yüksel Şenler’in Huzur Sokağı... Satış rekorları kırmış olan, her yaştan ve kesimden binlerce kişi tarafından hala ilgiyle okunan Huzur Sokağı, ilk olarak 1969 yılında gazeteci Mehmet Şevki Eygi’nin başında olduğu Bugün gazetesinde yayımlanmaya başladı.

Feyza ile dindar bir üniversite öğrencisi olan Bilal’in Huzur Sokağı adlı bir mahallede yaşadıkları aşkı anlatan kitaba ilgi hiç azalmadı. Birleşen Yollar adıyla, başrollerinde Türkan Şoray ve İzzet Günay’ın oynadığı filmi de çekilen Huzur Sokağı, geçtiğimiz günlerde 101’inci baskıya ulaştı.

Şenler, sadece Huzur Sokağı’nın yazarı değil, İslami kadın hareketi açısından da önemli bir isim. Bu dava uğruna hapis dahil pek çok şeyi göze almış.

Şenler, modern eğilimleri olan bir ailenin kızı olarak büyüdü. Ağabeyi Özer Şenler’in yönlendirmesiyle gençlik yıllarında tesettürlü bir hayatı seçti. O dönem parmakla sayılacak kadar az sayıdaki kadın gazeteciden biri olan Şenler, tesettüre girmekle kalmadı hem yeni bir tarz hem de tesettürü anlatacak konferanslara başladı.

Gittiği her yerde coşkuyla karşılandı, kısa sürede genç kadınların rol modeli oldu. Şulebaş denilen bir örtünme tarzının da isim annesi olan Şenler, Türkiye’nin en çok satan kitaplarından olan Huzur Sokağı’nı ve yaşadıklarını Star Pazar’a anlattı.

Aslında yüzlerce baskı yaptı

Huzur Sokağı yayınlandığından beri Türkiye’de çok satan kitaplar arasında... Geçtiğimiz günlerde de 101’nci baskısını yaptı...

Aslında 101’nci baskıyı Timaş Yayınevi’ne geçtikten sonra, yani 1988 yılından bu yana yaptı. 1969’da kitabı ilk yazdığımda önce abim basım işleriyle ilgilendi. Daha sonra Nur Yayınları’na haklarımızı devrettik. Sanılanın aksine 101 değil yüzlerce baskı yapmıştır Huzur Sokağı.

Peki kitabın bugün hala ilgi görme sebebi ne sizce?

Kitabı iyi niyetle yazdım. Eğer niyetinizde samimiyseniz, Allah rızası için bir şey yapmaya çalışıyorsanız karşılığı da böyle güzel oluyor. Huzur Sokağı’nı insanlara hizmet duygusuyla yazdım. Dualarımda hep ‘Allahım bu kitabı öyle geniş kitlelere duyur ki bu hakikatler pek çok hidayetlere vesile olsun. İnsanlar İslam’la barışık bir hayat sürsün, ben de bunu görebileyim’ dedim. Hiç reklamı yapılmadı fakat her kesimden kişi de okudu. Uzun saçlı, küpeli çocukların ellerinde bile Huzur Sokağı’nı gördüm.

Romanda başka dünyalara ait olan Bilal ile Feyza’nın tutkulu aşkına da şahit oluyoruz...

Fıtratta olan bir şeyin ayıp gibi görülmesi yanlış. Aşk olup da İslam’a aykırı şeyler yaşanması gibi bir durum olursa buna karşıyım tabii. Fakat aşkı ötelemeyi doğru bulmuyorum. Kitapta sahile inen Bilal arkasından Feyza indiğinde onu azarlıyor. ‘Genç bir kız olarak gecenin bu saatinde bir erkekle burada olman doğru değil!’ diyor. Böyle küçük nüansları vermeye çalıştım genelde...

Peki bu romanın ortaya çıkış hikayesi nedir?

Huzur Sokağı’nın çıkışı çok enteresandır. Bilal karakteri ağabeyimden, Feyza da benden çok iz taşır. Yönetmen Yücel Hekimoğlu, ağabeyim vasıtasıyla benden bir senaryo istedi. Ağabeyim kendisine hazır halini teslim edince ‘Bu kadar güzel duygularla yazılmış bir senaryoyu çekip de yazık edemem. Bunu benden kurtar’ demiş. Sonra Şevket Eygi durumu öğrenince ağabeyime ‘Şule Hanım bunu roman yapsın biz de gazetede tefrika edelim’ demiş. O günden beri büyük yankı uyandırdı, gazetenin tirajı arttı.

Hızla tanındınız, Türkiye’nin hemen hemen pek çok yerinde konferanslar vermeye başladınız...

Her gittiğim yerde konferans salonundaki konuşmalar caminin ya da belediyenin hoparlöründen verilirdi. İnsanlar sokaklarda, caddelerde beni dinlerdi. Gazetelerde manşetler bile benimle ilgili atılırdı. Pek çok gazeteci hakkımda ‘Sıkmabaş Şule’ diye haberler yapardı. Ama bu konferanslar sayesinde pek çok kızımız kapandı.

Audrey Hepburn’den ilham aldım

Sizin kıyafet tarzınız ‘Şulebaş’ olarak nitelendirilmişti... Neden farklı bir örtünme şekli geliştirdiniz?

O zamanlar örtünen kişilere ‘Ayşeler, Fatmalar’ deniyordu aşağılarcasına. Hep hizmetçiler ve kapıcı hanımlar örtünür anlayışı vardı. O zaman genç kızlar ve kadınlar küçük görülen Ayşe ve Fatmalara benzemek istemiyordu. Bu kompleksten kurtulmalarını istiyordum, aktiftim, gazeteciydim. Başörtüsünü sevdirmek için, tesettürü sevdirerek kabullendirmek için yaptım. Ama bugün tesettür kavramının da içi boşaltılmış.

Şulebaş tasarımını nereden ilham aldınız?

Audrey Hepburn bazı filmlerinde başörtü takardı. Hoşuma giderdi ama tabii önden açık, yarım bağlıydı. Biz bunu boynu da kapatacak şekilde aldık. Saçı göstermeden yine boyun kapalı arkadan bağladık.

Günümüzdeki tesettür anlayışından memnun değil misiniz?

Artık bol giyinen genç kıza rastlamak zor. Eskiden kızlar uzun pardesüler giyerdi. Zamanla bu tuniğe dönüştü artık ceket giyiyorlar. Üzülüyorum, umarım daha düzgün giyinirler.

Muhafazakarlar dinimizi bilmiyor

Artık muhafazakar kesimin de moda dergileri var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Hiçbirini alıp incelemedim. Ancak moda denilen şey sürekli kıyafetle alakadar olmak demektir. Dinimizde israf haramdır. Bu şekilde düşünerek hareket etmelerini öneriyorum.

Günümüz muhafazakar yaşam tarzını benimseyenleri hangi noktalarda eleştiriyorsunuz?

Kendi dinlerini iyi anlamamak ve bilmemek konusunda eleştirebilirim. İçlerinde bilenler olduğu halde bunu yaşamıyor, yaşamak işine gelmiyor çünkü...

Türkan Şoray ojelerini silip tırnaklarını kesti

Kitap daha sonra Birleşen Yollar adıyla filme alındı, Türkan Şoray ve İzzet Günay başrollerini paylaştı.

Huzur Sokağı romanı büyük yankı uyandırınca yönetmen Yücel Çakmaklı, kitabı sinemaya uyarladı. Şartım film setinde olup her sahneyi izlemekti çünkü hikayenin değiştirilmesini kesinlikle istemiyordum. Film çekimleri sırasında Feyza’yı oynayan Türkan Şoray ile tanıştım. Bana dini konularda uzun uzun sorular sorardı. Şoray’ın bir sahnesinde Kuran-ı Kerim okuması gerekiyordu ancak tırnakları uzun ve ojeliydi. Ben ojeleri çıkarması ve abdest alması gerektiğini söyleyince set çalışanları bana ‘Filmi yarıda bırakıp gider, ona karışma’ diye tepki gösterdi ama Türkan Hanım hemen bir aseton istedi ve ojelerini çıkardı, tırnaklarını kesti. Daha sonra da abdest alıp o şekilde sahneyi çekti. Çok hanımefendi ve büyük bir oyuncu kendisi.

Fatma Karaman / Star Pazar