TUNA KİREMİTÇİ BABIALİ'NİN NASIL BİR "PUŞTLAR TARLASI" OLDUĞUNDAN HABERSİZ!

Oray Eğin "dostlar masası"nda karşılaştığı Tuna Kiremitçi ile "istifa"yı konuştu. Kiremitçi "en çok gazeteye kırıldım" deyince Eğin Vatan yazıişleri ve Babıali için hangi eleştirileri ortaya döktü?

Bu medya sit-com’u yayından kalkmasın

Ferdi Özbeğen’in o “sihirli” parmaklarının tuşlarla buluşmasını izlemek için toplandığımız cumartesi gecesi... Romantik şarkılardan “eller havaya”ya geçişler. Gece yarısını biraz geçe sahneden indiğinde hepimizde “daha fazla, daha fazla” arzusu oluşmuşken...
Dostlar masasında tam karşımda Tuna Kiremitçi oturuyor...
Ortalık sessizliğe büründükten sonra... Tabii ki kendimi engelleyemiyorum... Tabii ki sohbeti o “malum” konuya getiriyorum...
“Neden istifa ettin?” diye soruveriyorum...
Malum, eski eşi İclal Aydın, onun hayatta olmayan dünyaca ünlü Çellist Jacqueline Du Pre’yle aşk yaşadığını düşünüp “Bütün sevgililerini aynı aşk sözcükleriyle kandırıyorsun” gibisinden -bence haksız da olmayan- bir çıkış yapınca Tuna Kiremitçi de beraber yazdıkları Vatan’dan istifa etmişti.
“En çok gazeteye kırıldım” diyor, “Giderek gazeteyle iletişimimiz zayıflamıştı son bir yıldır, bu yazı da üzerine tuz biber ekti. En azından bir editörün benim yazımı okuyunca, ortada bir ironi olduğunu anlamasını, gerekli insanları uyarmasını beklerdim.”
Jacqueline’i tanıyan editörü kim kaybetti de o bulacak! Gazetelerin mutfağında çıta öylesine düştü ki karşılıklı okuma yapacak, iki yazıyı okuyup gazetesinin yazarını uyaracak kadar konusuna hakim kimse de kalmadı... Bu gazeteleri, yazı işlerini, editörlük müesseselerini falan fazla abartmamak gerek...
Gazetenin İclal Aydın’ın yazısını taraf tutmak için kullandığına da inanmıyorum. Daha kısa süre önce Aydın, köşesinde Vatan yönetimine kendisini hastalığında bile ne kadar yalnız bıraktıklarına dair haklı olarak sitem ediyordu...
“Keşke yanıt verseydin, dalga geçseydin ya da görmezden gelseydin” dedim...
“İclal’e yanıt veremem ben, onunla dalga da geçemem, onunla geçmişimiz buna engel olur, ama konu görmezden gelinecek noktayı da geçmişti, herkes bu yazılardan bahsediyordu...”
Ona göre tek seçenek kalmış...
Selanik’teymiş, tek başına. 10 dakikada istifaya karar vermiş... Kimseye danışmamış... Kimseyi de aramamış... Gazeteden de kimse aramamış ama...
O an Tuna’nın aslında gazetelerin iç işleyişine ne kadar yabancı olduğunu düşündüm... Babıali’nin nasıl bir “puştlar tarlası” olduğundan habersiz, hâlâ kendi ahlaki değerlerini korumaya çalıştığını gördüm. Bu masumiyeti hoşuma da gitti aslında...
Ama bütün fırtına da yok yere kopmuş sanki... Türkiye’de gazeteciler birbirini çekemez; aynı gazetenin yazarları bile kişisel motivasyonları sonucunda başka yazarlar hakkında ne ağır yazılar kaleme alır...
Hepsini ciddiye alıp yanıt vermeye kalksak köşe yazısından çok istifa mektubu kaleme alırdık...
“Ah Tuna ah” dedim, “Keşke aceleci olmasaydın, İsmet Paşa gibi mektubu yollamadan 24 saat bekletseydin...”
Peki bütün bunlardan bana ne? İclal de Tuna da yazılarına özel olarak hayranlık duyduğum yazarlar değil; ama ikisine de kayıtsız kalınamayacağını düşünüyorum. Hele hele ilgi çekici unsurları giderek azalan Vatan’da iyi bir renk olduklarına da inanıyorum. Öfkelendiriyorlar, sinirlendiriyorlar belki ama bir şekilde tepkisiz kalamıyorsunuz; haklarında bunca fırtına kopması da boşuna mı?
Hem gazetelerdeki bu “sitcom” olmasa gazeteleri nasıl okutacağız, nasıl baktıracağız, nasıl ilgi çekip, nasıl satacağız? Bu medyada tek bir kıstas vardır: Kendinden konuşturmak...
Bence Vatan bir yol kazasına uğradı... Oysa tam da şimdi İclal’le Tuna’nın aynı gazetede yazmaları ilgi çekici olacaktır...
Bence yazı işlerinin yönetemediği bu krizi “patron” Zafer Mutlu bir telefonla, bir jestle çözüverir...

Oray Eğin/Akşam