TARAF'TAN ŞEMDİN SAKIK'A SERT TEPKİ; "PARMAKSIZ'DAN BİR ANDIÇ DAHA"

Taraf, Ergenekon davasında tanıklık yapan Şemdin Sakık'ın suçlamalarını yeni bir andıç olarak yorumladı..

Adı andıçlarla özdeşleşen Parmaksız Zeki kod adlı Şemdin Sakık, Ergenekon duruşmasında Taraf’ı hedef gösterdi.

Ergenekon davasında “Deniz” kod adıyla ifade veren gizli tanığın PKK’nın eski komutanlarından Şemdin Sakık olduğu ortaya çıktı.

Ergenekon davasının 255. duruşması dün görüldü. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Heyeti Başkanı Hasan Hüseyin Özese, duruşmada gizli tanık “Deniz”in dinleneceğini belirtti. Gizli tanık ise kimliğini açıklamak istediğini söyledi. Bunun üzerine ifadesi alınan kişinin Şemdin Sakık olduğu anlaşıldı. Sakık dünkü ifadesinde; PKK’ya katılması, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in Abdullah Öcalan’a ziyareti ve Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın öldürülmesi gibi konularda açıklamalarda bulundu.

Öcalan’ın imajını düzeltti

Sakık, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in, Bekaa’yı ziyaretinde “gazeteci kimliği ile geldim” dediğini belirterek, bu görüşmenin Öcalan’a lider imajı verdiğini söyledi. Sakık, “Öcalan, o güne kadar pos bıyığı, sesi, ifadeleriyle köylü görümünü ile tanınıyor olmasına rağmen Doğu Periçek ile yayınlanan fotoğrafları sayesinde, elinde çiçek, yüzünde gülücük hoş bir önder kişilik olarak kamuoyuna yansıtıldı. Öcalan, bir lider imajıyla sunularak kabul ettirilmeye çalışıldı” ifadelerini kullandı. Öcalan’ın, Perinçek’le ilişkinin zayıflamasının ardından devreye Yalçın Küçük’ün girdiğini anlatan Sakık, “Doğu Perinçek’in Abdullah Öcalan ile ilişkisi ne ise Yalçın Küçük’ün ilişkisi daha fazlaydı. Bize silahlı eğitim veriyordu. İkinci başkanımız mı diye düşünüyorduk” dedi. Sakık, “Abdullah Öcalan bize Yalçın Küçük’ün Türkler için bir şans, örgüt için Allah’ın lütfu olduğunu söylerdi” ifadelerini kullandı. Sakık, Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın ölümüyle ilgili şunları anlattı: “Bahtiyar Aydın cinayetini örgütün üzerine attılar. Lice’de helikopterden iner inmez vuruldu. O zaman Lice yakınlarındaydım. Etrafımız kuşatılmıştı. Adeta bitiş seviyesindeydik. Telsizler vardı. Askerin telsizleri de vardı. Birbirimizi dinler ona göre hareketlerimizi planlardık. Bir anda telsizden ‘paşa vuruldu’ diye bir anons geçti. Telsizden Lice’deki dağlık grubu aradım. Yapmadıklarını söylediler. Askerin telsizine girerek bizim ilgimizin olmadığını söyledim. Bir tuğgenerali vursak bunu dünyaya yayınlarız. ‘Örgütün burada herhangi bir rolü yoktur’, dedim. Bu olay üzerine operasyonu sona erdirdiler. Bunun sayesinde ben o zaman kurtuldum. Olay üzerime yıkıldı. Direkt olarak ben sorumlu tutuldum. Bu olay aydınlatılmadı. Paşayı devletin içinde bir ekip vurdu. Şüphem yok. Paşayı devlet vurdu.”

Sakık, “2001’de Malatya’da düşen Casa tipi uçakta ölenler arasında “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım’ın da olduğunu’’ iddia etti. Sakık, Gaffar Okkan suikastından sonra 2001’de Diyarbakır’dan havalanan, içinde bordo berelilerin bulunduğu Casa tipi uçağın Malatya’da düştüğünü anımsattı.

Yeşil, düşen Casa’daydı

Uçaktaki iki kişinin adının çizili olduğunu iddia eden Sakık, “O uçakta ölenlerden birisi Mahmut Yıldırım’mış. Bir devlet bu kadar olayın faili olan bir kişinin yaşayıp yaşamadığını bilmiyorsa, o artık devlet değildir” dedi. Sakık, Kuzey Irak’tan kendisini getiren beş kişilik ekibin başında da Yeşil’in bulunduğunu ifade ederek, “Demek ki bu Yıldırım 1998 yılında da kullanılan bir insandı. Bir kişi ‘düşman’ denen adamı getiriyor, JİTEM, MİT, Emniyet’in haberi yok. Bana, kimin getirdiğini sordular. ‘Başıma bir iş gelir’ diye söylemedim” diye konuştu.

Sakık, Abdullah Öcalan’ın kendisine Lübnan’daki faaliyetleri denetleme talimatı verdiğini, bunun üzerine 1993’te Lübnan’a gittiğini anlattı. Orada örgütten Rıza Altun’un bulunduğunu ifade eden Sakık, “Evinde balya balya dolar vardı. Benim gözlerim fal taşı gibi açıldı. O günlerde para sıkıntısı çekiyorduk. Paranın kaynağını sorunca ‘Buradaki kaçakçıları gözetliyoruz. Denetliyoruz, bu bizim mücadelemizin amacı değil, aracı’ dedi. Halbuki Kürtlerin kurtuluşunun mücadelesini veriyorduk. Diyarbakır Lice’de bir köyde, uyuşturucu ekimini yasaklamıştım. Döndüğümde olayı Öcalan’a anlattım, o da bana ‘Bu örgütü nasıl idare ediyorsun. Arkamızda devlet mi var’ dedi. Ben de köylüye yasağı kaldırdım. Örgütün geliri, ilk yıllarda Avrupa’daki işçilerin bağışıydı, 1990 sonrası uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığı oldu” şeklinde konuştu. Sakık, İran’ın neredeyse örgüte uçak vereceğini, 1993’te, ateşkes öncesinde örgüte bir kamyon silah veren İran’ın, ateşkesten sonra “Bunları size yerde çürütesiniz veya bakasınız, satasınız diye değil, kullanasınız diye verdik” dediğini anlattı.

Akın Birdal suikastına da değinen Sakık, “Bu işte Mahmut Yıldırım kullanıldı. Benim üstlenmemi istediler. Kabul etmedim, hücreye attılar. Yaşar Büyükanıt’ın da haberi vardı. TİT’i yönlendirdiğimi söylememi istediler. Bunu da kabul etmedim. Zaten sonra gerçekler anlaşıldı” iddiasında bulundu.

Deniz neler anlatmıştı

Şemdin Sakık’ın Ergenekon’un ikinci iddianamesinde “gizli tanık Deniz” adıyla verdiği ifadelerde Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın öldürülmesinden Bingöl’de 33 askerin şehit edilmesine kadar birçok olay yer almıştı. Gizli tanık Deniz, 1993 yılında Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın PKK değil, Devlet tarafından öldürüldüğünü, yine aynı yıl Bingöl’de 33 askerin öldürülmesinden Doktor Süleyman kod adlı Sait Çürükkaya’nın sorumlu olduğunu, Öcalan adına avukatlarının savaş kararı verdiğini ifadelerinde belirtmişti.

28 Şubat’ta askerler kullanmıştı

Geçmişte PKK’nın önemli isimlerinden biri olan “Parmaksız Zeki” kod adlı Şemdin Sakık, 1998 yılında örgütten kaçarak Mesud Barzani’nin Kürdistan Demokrat Partisi’ne (KDP) teslim oldu. Türkiye’ye teslim edilmesinin ardından tutuklanan Sakık, hakkındaki idam kararının müebbete çevrilmesinden sonra Diyarbakır Cezaevi’ne gönderildi. Sakık, Ergenekon’dan 28 Şubat soruşturmalarına kadar birçok konuda ifade verdi.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılığa iletilmek üzere 4 Haziran 2008 tarihinde ifade veren Şemdin Sakık, “PKK örgütünün 1980 ihtilali öncesinde Türkiye’yi terk etmesinin nedeni; kendi ifadelerinde de yer aldığı gibi darbenin olacağından haberdar olmasıdır” ifadelerini kullandı. Sakık, 28 Şubat soruşturması kapsamında verdiği ifadede ise, Andıç’ın altına imza atması için Astsubay Ali Kaya’nın Yaşar Büyükanıt tarafından görevlendirildiğini söylemişti. Sakık, Andıç metnini imzalamamasına sinirlenen Kaya’nın, tabanca namlusunu ağzına soktuğunu öne sürmüştü.

Sakık mahkemede Taraf’ı andıçladı

28 Şubat’ta adı andıçla özdeşleşen Şemdin Sakık, andıçlamaya devam ediyor. Geçen ağustosta Yeni Akit gazetesine gönderdiği mektupla Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Ahmet Altan ve Yasemin Çongar’ı hedef gösteren Sakık, dün de mahkemede, “Taraf gazetesinin örgüt bülteni mi yoksa ulusal bir gazete mi olduğu anlaşılmamaktadır. Öcalan’ın her sözü manşetten veriliyor. 2007’den günümüze kadar süren şiddette her kişinin isminin altında Taraf gazetesi vardır” diye konuştu. Şemdin Sakık, şunları kaydetti: “Açlık grevlerinin ölüm grevlerine dönüşebileceğini söyledim. PKK şiddetinin bir boyutunu da böyle algılamamız gerekiyor. Elbette inkâr edilen hakların bunda rolü var. Bu günlere getirilmesinde dış güçlerin, Amerika, komşu ülkelerin hep vardı. Bunların rolü kadar solcu geçinen, liberal solcu etiketi takanlar, Altan’lar buna girer. Bunların hepsinin bir biçimde bu şiddetin sürmesinde katkısı vardır. Bunlar benim yorumum değildir.”

“Amaç örgütün askerî gücünü kullanmak”

Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, Sakık’a, sanıklardan Doğu Perinçek’in, PKK lideri Abdullah Öcalan ile Bekaa Vadisi’nde çektirdiği fotoğrafları göstererek, bunlarla ilgili bilgisi olup olmadığını sordu. Fotoğrafların, örgütün spor ve eğitim yaptığı alanda çekildiğini belirten Sakık, Perinçek ile Öcalan’ın görüşmelerinin gece geç saatlere kadar sürdüğünü, görüşmelerin baş başa yapıldığını, kendisinin içeri alınmadığını anlattı. Sakık, Pekgüzel’in sorusuna devamla, davada isimleri hiçbir şekilde geçmeyen Taraf yöneticileri ile diğer gazetecileri açıkça hedef göstererek yanıt verdi.

Sakık, “Öcalan’ın yanına gelen hiçbir gazeteci, yalnızca gazeteci değildir. Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Altan kardeşler, Yasemin Çongar, gazetecilik için gelmediler. Onların görüşme amacının örgütün askerî gücünü kullanmak olduğunu düşünüyorum’’ diye konuştu.