Sinemamızı Recep İvedik Kurtaracak!

Sinema yazarımız Murat Tolga Şen, Recep İvedik filmlerinin seyirci rekoru kırmasını yorumluyor.

Manşetteki iddianın kulağa ne kadar saçma geldiğinin farkındayım. Recep İvedik’in Türk/iye sineması için bir kurtarıcı gibi görünmesi bir sinemaseverin en kabuslu rüyası olacaktır ancak “sinema” çok yönlü bir çabadır. Sinema yapmak film çekmekten ibaret değil. Kitlesel bir sanat/kültür/eğlence aktivitesi olduğundan bu işin en az yapmak kadar önemli olan “gösterme” kısmı var.

Recep İvedik serisinin 4. filmi geçtiğimiz Cuma gösterime girdi ve tüm zamanların haftasonu açılış rekorunu da kırarak 3 milyon kadar seyirciye ulaştı. Bir devam filmi olduğu düşünülünce, bu büyük bir gişe başarısı gerçekten... Düğün Dernek tahtta çok uzun süre oturamayabilir ancak benim yazmak ve hatta gözünüze sokmak istediğim bu değil.

Seçkin sanat çevrelerince Tu-kaka edilen bu gişe komedilerine ne kadar muhtacız bilemezsiniz.

Düşünün ki sadece Recep İvedik serisi 4 filmle 15 milyon bilet sattı. 4. filmin toplam gişesinin bir 3-4 milyon daha olacağını düşünüyorum ki, bu olunca ulaşacağımız 18 milyon rakamı 55 yerli filmin gösterime girdiği 2006 yılındaki toplama eşit.

Bu ne demek?

Bu şu demek; ne kadar aşağılarsanız aşağılayın, filmlerini eksik, hatalı ya da önemsiz bulursanız bulun, Şahan Gökbakar, Cem Yılmaz, Ata Demirer, Ahmet Kural-Murat Cemcir, Tolga Çevik, Mahsun Kırmızıgül, Yılmaz Erdoğan ve Sermiyan Midyat olmadan Türk/iye sineması varolamaz!

Geçtiğimiz yıl ülkemizde 50 milyon kişi sinemaya gitti ve 29 milyon kadarı “Türk filmi” için bilet aldı. O sayının neredeyse 20 milyonu da yukarıda saydığım isimlerin filmleri... Bu yıl da aynı şey olacak, önümüzdeki yıl da..

Diyelim ki festival takipçisi rafine bir sinefilin bütün duaları kabul oldu ve adına “gişe komedisi” denen "ucube filmlerden" kurtulduk. O zaman ne olacak?

O zaman, sinemalar düğün salonu, kömür deposu ya da başka bir şey olacak, ilçeleri geçtim, sineması olmayan kocaman iller olacak ve ülke sineması tamamen yalnızlık içerisinde üretilmiş 8-10 filmlik bir çoraklığa sürüklenecek.

80’lerde bunun benzeri yaşandı. Sıkıyönetim yüzünden bir dil tutulması yaşayan sinemamız "toplumcu sanat" adına başardığı her şeyi kaybetti. Video furyası sırasında Yeşilçam yapımcıları bu formata üretim yapmaya başlayınca sinema salonları, tam da burjuva sanatına uygun düşecek bir iklime kavuştu. "Sanat toplum içindir" diyen ulusal sinemacılar ve gişe kaygısıyla üretilen kaba saba filmler yoktu artık ve salonlar sadece "sanat sineması" yapan sinemacılarındı. Fuayeler bireyselleşme ve şehirli kadın sorunlarıyla yoğrulmuş yönetmen sineması örneklerinin afişleriyle doldu.

Ne yazık ki bu filmlerin seyircisi azdı ya da yoktu ve bu çaba elimizdeki sinema salonlarının çoğunu kaybetmemizle sonuçlandı. Seyirci yoksa salonda yok, bu kadar basit aslında... Ne zamana kadar? Yavuz Turgul Eşkıya ile yerli filmin gişesi olabileceğini yeniden ispatlayana kadar...

Bu yüzden Türk/iye sineması dairesinde yapılan tüm iyi ya da kötü filmlerin ekosistemin devamı için bir gereklilik taşıdığını düşünüyorum. “Gişe Komedisi” denen yapı olmasa ya da seyircisiz kalsa bundan en çok zararı görecek olanlar bağımsız sinemacılar ve sinemada film izleyen sinemaseverlerdir.

Box office Türkiye sitesinden her hafta gişe rakamlarını kontrol ediyorum, ve bir haftada 3 milyon seyirci toplamış bir film görünce seviniyorum. Her ne sebeple olursa olsun, sinemaya gitmek güzeldir. Düş kurmak için tasarlanmış mabetler gibi gelir salonlar bana ve düşlemek çok güzeldir.

MURAT TOLGA ŞEN /