Salih Tuna hangi iki yazarı alınlarından öpmek istiyor?

Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, köşesinde Zaman gazetesinin iki yazarını tıpkı Başbakan Davutoğlu'nun yaptığı gibi alnından öpmek istediğini yazdı.

Alnından öpmek istediğim Erdoğan karşıtı 2 köşe yazarı başlıklı yazısında Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, Zaman yazarı Mümtazer Türköne ve Cihan Haber Ajansı Genel Müdürü Abdülhamit Bilici hakkındaki eski defterleri açtı.

Tuna ardından "Bu iki köşe yazarı 'hukuk' ve 'demokrasi' demiyor mu, şöyle iki elimle kulak hizalarından tutup, ayaklarını bir karış yerden keserek, alınlarından öpesim geliyor." yazdı.

İşte Tuna'nın yazısından çarpıcı bölümler:

Biri, çok yönlü bir profesör; hem uyum katsayısı hem 'intikam' zamanlaması olağanüstü!
O 'intikam' almayacak da kim alacak!
AK Parti'nin yaptığı da bence 'vicdansızlık!'
Vicdansızlık dediğim şu: Eşi ve aynı zamanda üniversiteden öğrencisi olan hanımefendi AK Parti'den milletvekili seçildiği halde her yazısıyla 'yandaşlığın' dibini bulan bizimki (yani profesör) milletvekili yapılmadı.

Bir insan evladına yapılacak zulüm mü bu; yazıktır, günahtır!
Sayın profesör milletvekili olmadı, daha sonra da (nedeni elbette kimseyi alakadar etmez) milletvekili olan eşinden boşandı.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan'a saldırmak için Allah'ın her günü sinekten yağ çıkarıyor şimdi.
(...)
Gerçekten de vaktiyle bütün 'yandaşlardan' daha 'yandaş' yazılar dercetti.
Mesela, adı 'yandaşa' çıkan birçok yazar Üçüncü Köprü hakkında, keşke 'Mevlana' veya 'Hacı Bektaş' gibi isimler tercih edilseydi derken o şöyle demişti: 'Üçüncü Köprü'ye 'Yavuz Sultan Selim' adının verilmesi, bugünkü sorunları çözecek tarih bilincinin ayakta olduğuna işaret...'
Nasıl?

Hele durun, daha bitmedi, şöyle devam etmişti: 'Bizler bugün hâlâ Yavuz'un tayin ettiği istikamette talihimizi arıyoruz. Sadece bizim değil, Ortadoğu'da geniş bir coğrafyanın başına gelen belalar ise, bu istikametten uzaklaşmanın sonucu...'
Başka?

'Unutmayalım: Yavuz'un adıyla açılacak bir köprünün üzerinden sadece kamyonlar geçmeyecek. Yavuz'un gözleri ile dünyaya bakmaya devam edeceğiz...'
Başka daha çok var, ama şimdilik bu kadarla yetinelim.
Gelelim diğer köşe yazarına.

Zaman gazetesi ve 'Türkiye düşmanı' denilecek kadar vahim yayınlar yapan Tudey's Zaman yazarı. (Galiba aynı zamanda, Cihan Haber Ajansı Genel Müdürü)
Hülasa, bir güzel insan; güzel olduğu kadar da 'değişik!'
'Değişik 'dediğim...
MİT Müsteşarı Hakan Fidan'a ancak Mossad'ın duyacağı alerjiyle malul olanlarla aynı safta olduğu halde, Sayın Gül'ün resepsiyonuna katılıp, Hakan Fidan'la sohbet ettim, diye twit atmıştı.
Bu 'değişiklik' muhteremde bir karakter halini almış galiba!
'Bildiğim kadarıyla Türkiye'nin önünde BM kararı dışında da belli gelişmelere bağlı olarak Suriye'ye müdahale seçenekleri var' şeklindeki 05 Şubat 2012 tarihli twitini geçen yazımda iktibas etmiştim.
'Suriye'ye müdahale için 3 şart' benzeri 2011'deki yazılarına uyulacak olsaydı, Suriye'ye çoktan girmiş olmamız icap ederdi.

Suriye'den sebep, Türkiye'yi terör destekçisi ülkeymiş gibi dünyaya jurnal etmeye çalışanlarla birlikte elinden geleni ardında koymuyor şimdi.
Söz konusu ettiğim 2 köşe yazarı da son günlerde 'demokrasi' ve 'hukuk' lakırdılarını dillerinden düşürmüyorlar.

KCK'lı belediyeciler toplama kamplarını andırırcasına kelepçelendiğinde veya Emekli Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ silahlı terör örgütü kurmak iddiasıyla müebbede çarptırıldığında veya sırf kitap yazdıkları için Hanefi Avcı ve Nedim Şener içeri tıkıldığında 'demokrasi' ve 'hukuk' akıllarına hiç gelmemişti.

Hatta, o profesör, 'Ulusal medya 2010 teknikleri' başlıklı yazısında (11 Mart 2011, Zaman) Nedim Şener'e savcının sorduğu 50 soruyu eleştirenleri, Ergenekon davasını sulandırmakla ve psikolojik harp teknikleri uygulamakla suçlamıştı.
Bu iki köşe yazarı 'hukuk' ve 'demokrasi' demiyor mu, şöyle iki elimle kulak hizalarından tutup, ayaklarını bir karış yerden keserek, alınlarından öpesim geliyor.