RASİM OZAN KÜTAHYALI'DAN REHA MUHTAR'A YANIT; ''DARBEYİ SULANDIRMA REHA!''

Kendisi için "Seni program sonu dövsem olur mu" diye yazan Reha Muhtar'a Kütahyalı'dan jet yanıt!

Geçen yazımda İstanbul Barosu’nun yeni başkanı Ümit Kocasakal’a dair bir anekdotumu aktarmıştım... CNNTürk’teki program çıkışı Kocasakal; Reha Muhtar, Ufuk Uras ve Ahmet Tulgar’ın da olduğu bir ortamda önce Stalin’in yönetim metotlarını savunmuş sonra da konu Ergenekon soruşturmasına geldiğinde de son derece soğukkanlı biçimde “AKP hükümeti mi, yoksa askerî darbe mi diye bana sorulsa, ben darbe hükümetini seçerim” demişti... Uras, Tulgar, Muhtar ve ben bu beyanı kulaklarımızla duymuştuk...

O yazı sonrası olayın tanıklarının tavrı beklediğim gibi oldu. Çarşamba günü, Kocasakal’ın Stalin ve askerî darbe yandaşı fikirlerinin tanığı olan Ufuk Uras beni aradı, tebrik etti “Çok doğru ve isabetli yazı olmuş, o günü hiç unutmuyorum” dedi. Ahmet Tulgar da tebrik etti “Bana da soruyorlar yazdığın olayı, herkese kelimesi kelimesine doğru olduğunu söylüyorum” dedi Ahmet de...

Türk televizyon tarihinin efsane ‘anchorman’i olan, şimdilerde ise “eski hakemler arası moderatör” olarak kariyerini sürdüren Vatan yazarı Reha Muhtar ise beklediğim tepkiyi verdi. Muhtar o günü “hatırlamıyordu”, üstelik “babacan” bir tavırla bana ders vermeye kalkıyordu, yazının başlığı da olayı tamamen sulandırmaya yönelikti: Ben seni program sonrası dövmek istesem, saldırgan olur muyum Rasim?.. Bu teoriye göre Reha’nın yaptığı program sonrası geyiklerle, Kocasakal’ın bu beyanları arasında bir fark yoktu, Kocasakal alkolün de etkisiyle coşmuş olabilirdi, önemli olan “on the record” konuştuklarıydı vs...

Dediğim gibi Kocasakal son derece soğukkanlı ve bilinçli biçimde Stalin yönetimini ve Tayyip Erdoğan hükümetini devirecek bir askerî darbeyi savunmuştu. Bu sözler üzerine o gün sinirlenen ve çıldıran Ufuk Uras ve Ahmet Tulgar’dı, Kocasakal gayet sakindi. Fakat bu önemli değil, ama şu soru önemli: Bu ekran-arkası konuşmayı deşifre etmek doğru mu?

Ben bugüne kadar 1,5 yıl boyunca, bu konuşmayı deşifre etmedim, aksine şu an CHP Genel Sekreteri olan Süheyl Batum iyi bilir, yeri geldi Kocasakal’ı profesyonel olarak da kimi TV’lere tavsiye ettim. Kemalizm’i hakkıyla temsil eden bir isim olduğunu düşündüğüm için bunu yaptım. Kocasakal’ın dışında birçok medya ve akademi şahsiyeti de “askerî darbe istemek” noktasında Kocasakal’dan farklı değil. Aydın Doğan medyasının kimi yöneticileri de bir askerî darbe beklentisiyle hesaplarını yaptılar ve bu darbeci hesap sonucu Aydın Bey’i batırdılar! Bugünse bu yöneticiler utanmadan “demokrasi açısından endişeliyiz” falan diyorlar. Kocasakal bu isimlere kıyasla çok daha dürüst ve net bir adam, zaten muhtemelen bu “netlik” yüzünden seçimi kazandı. Çünkü İstanbul Barosu avukatlarının da ciddi kısmının “AKP hükümeti mi, askerî darbe mi” sorusuna cevabı Kocasakal’dan farklı değil...

Bu anekdotu aktarmamın sebebi Kocasakal’ın “hukuk devleti ilkelerini savunmak” ve “hukukun üstünlüğünü korumak”la görevli bir makama gelmesidir; yoksa normal pozisyonunu sürdürseydi, dört kişinin bildiği bu sohbeti yine aktarmazdım... Diyanet İşleri Başkanlığı’na özel bir sohbette “Aslında İslam hurafe ve zırvalarla dolu uydurma bir din, İslam insanlığa zarar vermiştir” diye söyleyen biri getirilseydi de ben bunu yazardım. Böyle bir gerçeği yazmamak toplumun kandırılmasına destek olmak olurdu... Kamu yararını ve temel insan haklarını ilgilendiren istisnai durumlarda “özel sohbet” diye bir şey yoktur. İşte iki generalin ettiği özel sohbet sayesinde dört gencimizin kendi mayınlarımızla öldüğü anlaşıldı, oysa bu gençleri PKK’nın katlettiği kamuoyuna açıklanmıştı. Böyle bir yalanı ortaya çıkaran “özel sohbet deşifresi” kesinlikle ahlaklı ve vicdanlı bir harekettir, toplumun ve demokrasinin yararına bir harekettir. Kamuoyunu ilgilendirmeyen, kamu yararı içermeyen özel bilgilerin deşifrasyonu ise ahlaksızlıktır... Şimdi herkese soruyorum, Tayyip Erdoğan hükümetini “demokratik hukuk devleti” ve “hukukun üstünlüğü” kriterleriyle eleştirmekle yükümlü İstanbul Barosu’nun başkanlığına gelen birinin özel bir sohbette açık açık Erdoğan hükümetini devirecek bir askerî darbeyi savunduğunu söylediğini ifade etmek “özel hayat deşifresi” midir ve etik ilkelere aykırı mıdır?

Yine baltayı taşa vurdun Can Ataklı
Bundan üç ay evvel Cine5’ten bir “yol kazası” nedeniyle ayrıldığımda Can Ataklı “Ben sana demiştim Rasim Ozan” diye bir yazı yazdı. Ataklı’ya göre Ahmet Kekeç ve Salih Tuna beni satmıştı ve arkadan vurmuştu. Oysa öyle bir durum yoktu, hatta durum tam aksineydi ama bunu o dönemde “konjonktürün nezaketi” yüzünden yazamamıştım. Şimdi o “yol kazası” atlatıldı ve “Derin Mevzu” aynen yoluna devam ediyor. Yarın 22:30’da konuğumuz büyük usta Mehmet Barlas... Yani Ataklı yine baltaya taşa vurdun! Fikirleri seni ifrit edebilir ama bil ki Kekeç ve Tuna bu medya âleminde zor bulunur cinsten mert ve yiğit iki adamdır. Allah sana da böyle dostlar nasip etsin...

Rasim Ozan Kütahyalı/TARAF