Osmanlı’nın buruk rüyası: Lale Devri’nin hikayesi
Halil Bezmen’in yeni romanı Lale, Kan ve Şehvet; 3. Ahmet’in kafeste geçen şehzadelik dönemiyle başlayıp Patrona Halil isyanı sonrası tahttan indirilişine kadar geçen sürede yaşananları aktarıyor okura...
Avrupa bilim, sanat ve felsefede yaptığı atılımların yanı sıra insan hakları ve devlet yönetimi gibi konulardaki gelişmelerle çağdaşlaşmanın altın çağını yaşarken, Osmanlı İmparatorluğu uzun yıllar süren savaşlar ve ayaklanmaların ardından gün geçtikçe daha çok kan kaybediyor… Ve böyle bir durumda yıllarca kafeste yaşamış olan genç şehzade III. Ahmet, annesi zeki ve güzel valide sultan Gülnuş Sultan’ın eğitimiyle tahta çıkmaya hazırlanıyor. Ama onun asıl korkması gereken savaş meydanlarındaki görünür düşmanlardan çok sarayın gölgelerinde saklananlar olacak, tarihe adını Osmanlı’nın en yenilikçi padişahı olarak yazdırıp, İstanbul’u gelmiş geçmiş en güzel haline büründürse de tahtını bir gün içinde kaybetmesini önleyemeyecektir.
“Bir ülke geriliyor mu, ilerliyor mu diye ölçerken, sahip olduğu toprakların artmakta veya azalmakta oluşuna göre karar vermek, gelişmemiş zihinlere özgü bir yöntemdir. Dünyayı basit bir askeri bakış açısından değerlendirmektir. Oysa ilerleme, toprak büyüklüğünün değil, ülke insanlarının gelişmesine bağlıdır. Bu görüşü onaylar mısınız Hünkârım?”
Daha önce de tarihle kurgunun arasındaki sınırı incelten dönem romanlarıyla tanıdığımız HalilBezmen, okurunu bu kez Lale Devri’ne götürüyor. III. Ahmet’in çağdaş dünyanın gerisinde kalmaya başladığını fark ettiği Osmanlı devletini yenilemek ve geliştirmek için nasıl bir çabaya girdiğini ve bunu sağlamak için de savaş yerine barışı tercih edip, doğan işsizlikle başa çıkmak için de ne tür çarelere başvurmak zorunda kaldığını ve yalnızca ‘eğlenceli’ yanlarıyla tanıdığımız Lale Devri’nin geri planındaki asıl misyonunu da görmüş oluyoruz.
Lale, Kan ve Şehvet / Halil Bezmen / Müptela Yayınları