Okan Bayülgen’in radyoda ne işi var?

Özlenen talk show’cu Okan Bayülgen, Show Radyo’da hafta içi her gün yayına başladı. Ona yayında eşlik eden eleştirmenimiz Murat Tolga Şen, Okan’ın neden televizyonda olmadığını ve bunca yıl sonra radyoya döndüğünü yazıyor.

MURAT TOLGA ŞEN murattolga@gmail.com

Ekşi Sözlük’te yazmış biri, belli ki Okan Bayülgen’in radyodan geldiğini bilmeyen ama eleştirmek için fırsat kollayan genç bir kardeşimiz. Demiş ki; ¨Okan’ın radyoda ne işi var, televizyon olsa anlarım ama radyo ne bu devirde?¨

Sonradan silinmiş olan bu eleştiriyi neresinden alıp taşlara çarpa çarpa yumuşatsam bilemedim! Okan Bayülgen’e ¨radyoda ne işin var?¨ diye sormak Stephen Hawking’e ¨uzay bilimiyle senin ne işin olur?¨ demek gibi bir şey ama daha da fenası, bu devirde radyonun ne olduğunu bilememek...

Geçen hafta, Show Radyo genel yayın yönetmeni Özay Şendir ile lafladık. ¨İstanbul’un trafiği bitmeden radyo bitmez, CD, mp3 bir yere kadar insanlar trafikte onlarca saat geçirirken radyo dinliyor¨ dedi ve bu gerçekten çok doğru bir tespit. Radyo şehirli insanın hayatında hep olacak ama Özay Şendir'den edindiğim bilgilere göre Anadolu’daki dinlenme oranları da büyük şehirleri aratmıyor. İnsanlar özgür sesi seviyor ve nedendir bilinmez radyo icadından beri hep biraz muhalif oldu. Örnek ver derseniz; İngiliz pop müziğinin en iyi dönemi olan 1966 yılında BBC haftada sadece iki saat rock’n roll müziği yayınlardı. Ancak açık denizden yayın yapan korsan radyoda günde 24 saat rock’n roll yayını vardı. İngiltere nüfusunun yarıdan fazlasına denk gelen 25 milyon insan her gün korsan radyoyu dinlerdi. İşte radyo böyle bir şey!

Okan Bayülgen geçtiğimiz hafta Show Radyo’da, Okan Bayülgen Kabareden Naklen adındaki programıyla, trafiğin en yoğun olduğu saatte yani 18:00 ve 20:00 arası yayın yapmaya başladı. Özlediyseniz, hafta içi her gün bu saatte onu radyoda dinleyebilir, telefonla sohbetine ortak olabilirsiniz. Pazartesi ve Salı akşamları da sinema ve TV konularında laflamak için ben de yayındayım! Hey gidi... Bundan 25 yıl önce yerel bir radyoda (Mega FM – Kocaeli) Salçalı Makarna adında bir program yapmıştım. Radyonun 90’larda bir kaç yıllığına da olsa TV’nin popülaritesini yere çarptığı zamanlardı. Çiller hükümetinin özel radyoların sesini kısmak için attığı sözde yasal taklaları hala hatırlarım. Radyoları seven binlerce insanın arabalarına taktıkları siyah kurdelalarla yaptıkları eylemler ses getirmiş ve özel radyoculuk ite kaka devam etmişti.

İşte o günden bugüne geldik ve yine yayındayız. İlk hafta Show Radyo binasından yapılan yayın teknik hazırlıklar tamamlandığında Bayülgen’in Mecidiyeköy’de açtığı Dada Salon Kabarett’e taşınacak. Buradan da anlayın ki Okan Bayülgen radyoya şöyle geçerken uğramış değil. Bu bir muhtaçlık ya da düşmüşlük de değil. Okan, vakti zamanında yayıncılık konusunda pek çok kehanette bulundu ve çoğu da gerçekleşti. ¨Geleneksel TV yayıncılığı bitecek, herkes internetten bir şeyler izleyecek¨ dedi. Bakın o neredeyse gerçekleşmek üzere... Demirören Medya Holding İcra Kurulu Başkanı Mehmet Soysal’ın köşesinde yazdığı sitem dolu ¨artık kimse TV izlemiyor, gazete okumuyor¨ temalı yazısını geleneksel medyanın ölürken can çekişmesi şeklinde de yorumlayabiliriz!

Peki neden televizyon değil de radyo?

Televizyon bitti arkadaşlar, gerçekten bitti. Dizi yayınından ibaret ulusal kanallarımız tam bir yayıncılık sefaleti yaşıyor. Biraz eğitim almış, kaliteli eğlencenin, propandadan arınmış gerçeğin peşine düşmüş insanlar ise Netflix’te, Blu TV’de, Amazon Prime Video’da ya da radyoda... Okan da o yüzden radyoyu seçti. Sesini özgür kılabilmek ve sizlere ulaştırabilmek için...

Mesela, Dada Salon Kabarett’te her Perşembe oynanan harika bir tek kişilik oyun var. Çok yetenekli Seyhan Arman’ın yazdığı ve bir başına oynadığı Küründen Kabare... Küründen Kabare; bu gün hala toplumsal şiddetin en açık şekline maruz kalan bir trans bireyin hikayesini bu kez farklılıklar üzerinden değil, benzerlikler üzerinden anlatmayı seçiyor ve seks işçiliği de yapmış, tacizler, karakollar, dayaklar da görmüş geçirmiş, herkes gibi hayatta kalmak için direnen Serpil’in trajik hikayesini sahneye taşıyor ve iliklerimize kadar işlemiş toplumsal iki yüzlülüğümüzle bizi hesaplaşmaya çağırıyor.

Okan geçtiğimiz haftaki yayınlarından birinde Seyhan Arman’ı konuk etti ve onunla oyunun çevresinde dolaşan bir sohbet gerçekleştirdi. Hadi bunu televizyonda yapın! Yapamazsınız, yaptırmazlar... Ha bu meseleri de dert eden zaten yine bir Okan vardı. O yüzden iyi ki radyo ve radyoda da Okan Bayülgen var. Diyebilirsiniz ki; ¨ne var yani, kendi mekanındaki oyunun reklamını yapıyor¨. O zaman şöyle düşünün, onca masrafla açılan ve Türkiye’de eşi benzeri olmayan mekanında neden Yıldız Tilbe’yi değil de Seyhan Arman’ı izletiyor, neden inadına tiyatro sahneletiyor?

Uzun lafın kısası; Okan Bayülgen, ne işin var radyoda diye sorulacak adam değil, orada olmasına sevinilecek adam. Eski Türkiye’ye ait olanlardan ve hala hayatımıza işlemeye çalışanlardan. İki de bir, ¨Okan seni çok özledik, televizyona dön¨ demenin de alemi yok. Dönülecek bir TV kalmadı ama Eser Yenenler bile TV8’de başlayan Show programında Okan’ı taklit etmekte çare arıyor. İlk programı izledim, arkadaş yağlamanın ötesine geçemediler. İşte 2018 televizyonculuğu...  Ayrıca, Okan da ortadan kaybolmuş değil, hatta her zamankinden fazla insan içinde. Açın radyoyu, gidin Dada Salon Kabarett’e, Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nı falan izleyin. Perde aralarında sigara molasında gidin yanına sohbet edin. Özlediyseniz sarılın bile...

murat@medyaradar.com

Tüm yazılarını göster