Milliyet yazarı Cumhuriyet operasyonunu eleştirdi: 5 gün avukat yasağı seri katil muamelesi!

Mehmet Tezkan, Cumhuriyet gazetesine yönelik yapılan operasyonu eleştirdi.

Milliyet yazarı Mehmet Tezkan, aralarında AFP için muhabirlik yaptığı dönemde PKK tarafından kaçırılan Kadri Gürsel ve yaklaşık 40 yıl boyunca yazdığı yazılar ile kitaplar nedeniyle Fethullah Gülen cemaatinin en çok dava açtığı isimlerin başında gelen gazetenin yazarı Hikmet Çetinkaya'nın da 'FETÖ' ve PKK suçlamalarıyla gözaltına alındığı Cumhuriyet gazetesine yönelik yapılan operasyonu eleştirdi. Tezkan, "O Cumhuriyet mi; dinci cemaatçi darbenin peşinden gidecek. Dinci cemaatçi askerlere alkış tutacak. Bölücü terör örgütüne destek çıkacak. Kandil’e övgü yağdıracak. Akla ziyan!.. Hem de beş gün avukatlarıyla bile görüşmeme yasağı. Seri katil muamelesi. Ne oluyoruz?" diye yazdı.

Mehmet Tezkan'ın Milliyet gazetesinin bugünkü (3 Kasım 2016) nüshasında yayımlanan 'Cumhuriyet...' başlıklı yazısı şöyle:

Hep söylüyorum.. Türkiye uzaktan izlenecek, uzaktan kalem oynatılacak, uzaktan köşe yazısı yazılacak ülke değil..
Daha da ötesi.. Sabah gündemi başka, akşam başka olan bir ülke..
Saat saat, dakika dakika izlemek gerekiyor..
Dün yaşadık; öğle saatlerinde gündem aniden değişti..
Sabah saatlerinde idam konuşuluyordu.. Bahçeli’nin hamlesi tartışılıyordu..
Sabah saatlerinde Silopi’ye askeri yığınak dikkatle izleniyordu..
Sabah saatlerinde Milli Savunma Bakanı’yla Kara Kuvvetleri Komutanı’nın sınıra gitmesi değerlendiriliyordu..
Öğlen saatlerinde gündem değişti.. Darbe girişiminin ikinci, üçüncü adamları bulundu...
Veya askeri kalkışmayı yöneten sivil imamları..
***
Yazı yazmadığım şu iki üç günlük süreç içinde beni en çok şaşırtan, endişelendiren gelişme Cumhuriyet gazetesine yönelik operasyon oldu..
Cumhuriyet gazetesiyle FETÖ adının..
Cumhuriyet gazetesiyle PKK adının yan yana getirilmesi vahim..
Gazetecilere yönelik toplu gözaltı hamlesi düşündürücü, ürkütücü, korkutucu..
***
Cumhuriyet gazetesinde yetiştim.. 1980 darbesi olduğunda spor servisinde çalışan genç bir muhabirdim..
Askeri darbe yıllarında Cumhuriyet’in neler çektiğini gördüm.. Mehmed Kemal’ın yazdığı bir fıkra yüzünden gazetenin 28 gün kapatıldığına tanık oldum..
O günleri yaşadım..
Askeri darbeye karşı dik duruşunu hayranlıkla izledim..
Sadece darbelere değil, dinci yapılara karşı verdiği mücadeleyi de gördüm..
***
O Cumhuriyet mi; dinci cemaatçi darbenin peşinden gidecek..
O Cumhuriyet mi; dinci cemaatçi askerlere alkış tutacak..
O Cumhuriyet mi; bölücü terör örgütüne destek çıkacak..
O Cumhuriyet mi; Kandil’e övgü yağdıracak..
Akla ziyan!.
***
Diyorlar ki; sadece ondan değil.. Cumhuriyet Vakfı meselesi var.. Usulsüz, yetkisiz birtakım kararlar alınmış.. Şikâyet varmış..
Gözaltıların bir kısmı bu sebeptense daha da vahim..
Vakıftaki usulsüz uygulama iddiası için gözaltı!.
Hem de beş gün avukatlarıyla bile görüşmeme yasağı..
Seri katil muamelesi..
Ne oluyoruz?

Baykal formdaydı

CHP’nin eski genel başkanı Baykal geçen akşam tarafsız bölgedeydi.
Siyaset üstü bir bakışla, bir bilim adamı ağırlığıyla konuştuğumuz, tartıştığımız meseleleri yorumladı..
Ders verir gibiydi..
İki gündür konuştuğum herkes Baykal’ı izledin mi diye soruyor.. Herkes soluksuz dinlemiş..
Baykal’ın üzerinde durduğu iki konuya dikkatinizi çekerim..
Baykal’a göre..
- Darbecilerin amacı devleti cemaatleştirmekti..
- Kurtuluş Savaşı’nın intikamını almaktı..
- Laik Cumhuriyet’i yıkmaktı..
- Fethullah Gülen Cumhuriyet’e karşıdır, Atatürk’e karşıdır, darbeyle dinci devlet kurmak istiyordu..
***
İkincisi de şu..
Baykal iktidarın kişiselleşmeye başladığını söyledi..
Kişisel iktidar demiyor, iktidarın kişiselleşmesinden bahsediyor.. Arasında çok önemli fark var..
Şöyle ki..
Kuvvetler ayrılığı var, kurumlar var, organlar var ama kurumlar geri plana çekiliyor.. Kararlar bir kişiye bırakılıyor..
Siyaset biliminde izahı şöyle.. Bir kişi tüm yetkileri kendinde toplamıyor ama kişiliğinin, karizmasının etkisiyle daha fazla güç ve yetkiye sahip oluyor.. Ve kullanıyor..

Başbakan istemeden CHP’yi övdü..

Yok canım, olur mu demeyin..
Oldu..
Başbakan’ın önceki günkü grup konuşmasında oldu.. Başbakan, CHP’nin iktidarın söylediğinin hep tam tersini söylediğine işaret etti..
Bu politikasından vazgeçmesini istedi..
O anda aklına bir fıkra geldi..
CHP’nin durumunu anlatmak için fıkrayı anlattı..
Kürsüden anlattığı fıkra şöyle..
***
Adamın biri hocaymış.. Her gün hesap kitap yapıyormuş, hava tahmini yapıp eve giderken dükkânının kapısına asıyormuş.. Komşusu ayakkabıcıymış.. O da eve giderken hava tahmini yapıp kapısına asıyormuş..
Hocanın tahmini hiçbir zaman tutmuyormuş.. Ayakkabıcının tutuyormuş..
Hoca bu duruma sinirlenmiş.. Ayakkabıcıya ben o kadar hesap kitap yapıyorum olmuyor, sen nasıl doğruyu buluyorsun.. Bu işin sırrı ne demiş..
Ayakkabıcı cevap vermiş; senin yaptığın hesabın tam tersini yapıyorum..
***
Başbakan bu fıkrayı anlattıktan sonra; ‘Bu CHP de biz ne söylesek tersini söylüyor’ dedi..
Fıkrayla bağ kurunca..
CHP ayakkabıcı oluyor..
Tersini söyleyerek doğru söylüyor..
Başbakan CHP’yi övdü demem bundan!.