Metastaz'ın yazarları anlattı: FETÖ'nün medya ayağı sorgulanmalı!

Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu, yazılamayanları yazan iki cesur kalem onlar. İki Barış, iki genç gazeteci yeni kitapları Metastaz’ı Medyaradar’dan Edda Sönmez’e anlattı.

"FETÖ tasfiye ediliyor" denilirken, yargının kimlere teslim edildiğini belgeleriyle anlatıyor, genç, cesur, araştırmacı iki gazeteci... Onlar FETÖ'yle mücadelenin çok önemli olduğuna inandılar ve yola çıktılar. Sadece FETÖ'yle mücadeleyi ve sonrasında bizleri neler beklediğini araştırdılar. AKP’li isimlerin iddialarının peşine düştüler, dava dosyalarına ulaştılar ve korkusuzca yazdılar. İki Barış, yani Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu, yeni Fethullah Gülenler ülkeye zarar vermesin diye yazdıkları ‘Metastaz’ı anlattı…

Röportaj : Edda Sönmez

Çok teşekkür ederiz Edda…

Kitabınızdan bahseder misiniz? Neden bu kitabı yazma ihtiyacı duydunuz? Öncelikle bununla başlayalım…

PEHLİVAN : Bizim Odatv'de uzun yıllardır mücadele ettiğimiz bir örgüt var. Nedir o? Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ). Odatv kurulduğundan beri bu örgütle mücadele ediyoruz. Ve bunun bedelini de Silivri Cezaevi'ne atılarak ödedik. Hem Barış Terkoğlu'nun, hem Soner Yalçın’ın, hem Müyesser Yıldız'ın hem de benim aylarımız, yıllarımız cezaevinde geçti. Biz FETÖ ile mücadelenin çok önemli olduğunu düşünen gazetecileriz. Maalesef ama maalesef AKP hükümeti FETÖ tehlikesini 17- 25 Aralık'tan sonra, en fazla da 15 Temmuz’dan sonra anladığını iddia etti. Fikri takip olarak da biz şu sorunun yanıtının peşine düştük: 15 Temmuz’dan sonra devlette FETÖ'cü binlerce savcı, hakim, polis, bürokrat tasfiye edildi; peki, yerlerine kimler geldi? Ve FETÖ ile mücadele adı altında yürütülen soruşturmalarda ve davalarda iddia edilen haksızlıklar ya da hukuksuzluklar doğru muydu, değil miydi? Bu soruların yanıtını aradığımızda çok kötü bir tablo ile karşılaştık. İşte o kötü tablonun kitabıdır bu.  

KENDİMİZ İÇİN DEĞİL ÜLKEMİZ İÇİN KORKUYORUZ

Siz FETÖ ile mücadele ederken içeri atıldınız… Korkmuyor musunuz? Şu anki durumdan ve başınıza geleceklerden? Ne kadar cesursunuz ve bunu niçin yapıyorsunuz?

TERKOĞLU : Aslında baktığınızda, Barış (Pehlivan) çok sık örneğini verir Mustafa Ekmekçi’nin. Mustafa Ekmekçi’ye bu soru sorulduğunda "korka korka yazdım" diyor. Ama ben gerçekten, korkunun insani bir duygu olduğunu düşünmekle beraber, Türkiye’de bu işlere kalkışmış insanların korkuyu yenmek zorunda olduklarını düşünüyorum. Nihayetinde baktığınızda Türkiye’de öldürülen, hapsedilen, hatta başı taşla ezilen aydınlar var. Bir hayat seçimi yapıyorsunuz. Bu hayat seçimi size gerçekten elinizi suya sabuna dokundurmadan rahatça yaşamak tercihi sunuyor veya ikinci seçenek olarak bir takım güçlerle mücadele ederek, bunun bedelini göze alma ihtimalini sunuyor. Biz açıkçası ikincisini seçtik. Ve bunun için korku denilen şeyi de yendiğimizi, buna teslim olmadığımızı düşünüyorum. Öte yandan korkmamız gereken şey kendimiz değil, “ülkemiz için korkuyoruz.” Ona baktığımız zaman, o korkudan da kurtulmak için bu kitabı yazmak gerekiyordu.  

“TÜRKİYE GAZETECİLİK ADINA ÇÖLLEŞME YAŞIYOR”

Kitapla ilgili ne gibi tepkiler aldınız?

PEHLİVAN: Bizim için baktığınızda, çok emek verilmiş bir kitap bu. Bir kere, yılların birikimi var; onun dışında ciddi anlamda binlerce dava dosyası okuduk. Odatv'deki haberleri yazarken zaten elimizde birçok dosya vardı. Ama okurda karşılığı ne olacaktı, her zaman bir soru işaretiydi kitap yeni çıktığında. Ama bugün baktığımızda, çok büyük karşılığı olduğunu görüyoruz. Kitap 15 gün içerisinde 120 bini buldu. Ve daha da büyüyerek, daha fazla okura gideceğini düşünüyoruz. Evet, kitabın daha tanıtımları dönerken bazı tehditler aldık. Kitabın yazılma aşamasında bizi korkutmaya çalışanlar oldu ama, bu gazeteciliğin doğasında var. Bir şekilde elinizi sert bir kayanın altına koyarsanız, önünüze engel koyanlar olur. Biz FETÖ ile mücadele ederken de aynı tehditleri aldık, benzer engellerle karşılaşmıştık. Onları aştıysak, bunları da aşacağımıza inanıyorum.

TERKOĞLU: Esasında biz bu kitapta uzun süredir yapılmayan bir şeyi denedik. Türkiye’nin son döneminde dikkat edilirse araştırma kitaplarında büyük bir düşüş var. Maalesef Türkiye'de gazetecilik adına bir çölleşmeye yaşanıyor. Üretilmiş olan korku dünyasında insanlar yazmaktan kaçınıyor. Ama bunun karşısında herkesin rahatsız olduğu bir tablo var. Cumhurbaşkanı rahatsız olduğunu söylüyor, muhalefet lideri rahatsız olduğunu söylüyor, AKP’liler ve CHP’liler de bazı şeylerin yanlış gittiğini düşünüyor. Ama oturup bu tabloyu yazmaya çalışmak, yazma mücadelesi vermek önemli bir karardı. Nihayetinde, biz bu kitabı yazarken ölüm tehditleriyle karşılaştık. Kitabın ilk duyulduğu andan itibaren kafamızı koparacaklarını söyleyen insanlar da oldu ve biz bu yüzden savcılığa gittik. Çok uç tepkiler aldık.

Kitabın ismine nasıl karar verdiniz ?

TERKOĞLU: Bir gün isim tartışması yapıyorduk; oturduk saatlerce "ismi ne olsun" tartışması yaptık. Ne olabilir, derken kansere kadar geldik... FETÖ’nün kendisi zaten kanser olarak çok tanımlanan bir şeydi. Biz de bunun bir sonraki aşamasını, belki de en ileri aşamasını tartışıyoruz. Ben "Metastaz" dedim. Önce baktık, Metastaz diye bir kitap ancak tıp alanında çıktı önümüze. Metastaz kavramı, kanserin 20’inci yüzyılın en yaygın hastalığı olması nedeniyle o kadar yaygınlaşmış ki, tanım maalesef o kadar da kabul görmüş ki, bunu yapmaya karar verdik. Sonrasında da, herkes "tam olarak evet buydu" dedi. Hatta Cumhurbaşkanı bile kitap çıkmadan önceki gece, FETÖ sorusu sorulduğunda "Metastaz" tanımlaması yaptı.

BİZ FETULLAH GÜLEN’İN TÜRKİYE’DE KURMAK İSTEDİĞİ YAPI İLE MÜCADELE EDİYORUZ

Siz çok araştırdığınız için bunu size sormak istiyorum: Dediğiniz gibi; evet, FETÖ ile ilgili kanser tanımlaması yapılıyor, gerçekten de bu kadar çok mu ?

PEHLİVAN: Biz Fetullah Gülen’in kaşına, gözüne, tipine karşı olduğumuz için bu mücadeleyi vermiyoruz . Biz Fetullah Gülen’in Türkiye’de kurmak istediği yapı ile mücadele ediyoruz . Onun kafasındaki o idea ile mücadele ediyoruz . Yarın öbür gün Fetullah Gülen ölür, yeni Fetullah Gülenler olmasın diye mücadele ediyoruz. Onun için bugün FETÖ soruşturmalarında, FETÖ'ye panzehir olarak başka FETÖ'lerin eğer önü açılırsa; evet tam da “Metastaz” olmuş oluyor. Yeni 15 Temmuzlar kapıda demek için biz bu kitabı yazdık.  Metastaz o anlamda evet çok yaygın. Maalesef ama maalesef, devlette FETÖ'ye panzehir olarak başka tarikatların, başka cemaatlerin aynı FETÖ'ye yıllar öncesinde yapıldığı gibi izin verildiğini görüyoruz. Devletin en kılcal damarlarında örgütlendiklerini görüyoruz. Sağlık Bakanlığı'ndan tutun da Emniyet'e kadar, Türk Silahlı Kuvvetleri'nden tutun da Milli Eğitim Bakanlığı'na kadar... Evet, maalesef yaygın.

TERKOĞLU: Yazılacak çok daha fazla konu da var.

YAZILMASI GEREKEN O KADAR ÇOK ŞEY VAR Kİ

O zaman "biz daha azını yazdık" diyorsunuz bu kitapta, öyle mi?

TERKOĞLU: Yazılması gereken o kadar çok şey var ki... Nihayetinde baktığınızda, biz buraya belli sınırlı sayıda dosya koyduk. Ama Türkiye’de hala yargılamalar devam ediyor. Daha dün 110 kişi gözaltına alındı. Kim bilir bunların içerisinden ne hikayeler çıkacak. Bakıldığı zaman, esasında Türkiye öyle bir halde ki; hem bir yandan yargılama devam ediyor, öte yandan yargılamalarında yargılaması kafalarda sürüyor. O açıdan bakıldığı zaman, bu kitap bir tür başlangıç kitabı.

HERKES KENDİ BULUNDUĞU MAHALLESİNİN OLUŞTURDUĞU HAPİSHANESİNDE YAŞIYOR

Neyin başlangıç kitabı peki ?

TERKOĞLU: Türkiye’nin FETÖ ile mücadelesindeki eksik kalanları, yarım kalanları, hataları sorgulamak için başlangıç kitabı. Ve ben inanıyorum ki; bundan sonra yazılacak hem daha çok konu var, hem de yazılacak da... Birileri bunları yazmaya devam edecek. Çünkü ben şunu görüyorum; kitabımız sadece bir kesimin okuduğu bir kitap değil. Bugün herkes, hatta hükümet kanadından isimler de alıp, tartışıyor kitabı. Bu şu da demek; herkes doğruluğunu onaylıyor, kabul ediyor. Belki onlar başka şekillerde yazarlar ama, söylenemiyor. Türkiye’deki en korkmamız gereken şey bu. Maalesef herkes kendi bulunduğu mahallesinin oluşturduğu hapishanede yaşıyor. Suskunluk, sessizlik yasaları aslında Türkiye’nin en büyük hapishanesi.

Bu kitapta FETÖ borsasından bahsediyorsunuz. Nedir bu FETÖ borsası?

PEHLİVAN: FETO Borsası kavramını Türkiye’de literatüre sokan kişi bir AKP Milletvekili. Kimdir? Şamil Tayyar. Şamil Tayyar, Türkiye’nin dört bir yanında FETÖ davalarında, FETÖ soruşturmalarında para ile insan kurtarıldığını iddia etmişti. Biz bu kitapta bu iddianın peşine düştük. Ve parası olanın nasıl kurtarıldığını, bir şekilde dayısı olanın nasıl hapisten çıkarıldığını, duyum üzerine değil dava dosyalarından belgeli, olay olay yazdık. FETÖ ile mücadeleye bu kadar kötülük yapılmamalı. Çünkü en nihayetinde baktığınızda, kazanan yine bu Fetullahçı çete oluyor. Hüsn-ü şehadet diye bir kavramı gördük. Kitapta örneklerini verdik. Örneğin, FETÖ şüphelisi bir kişi tutuklanıyor... Soruşturmayı yapan savcının önüne başka bir cemaatin lideri gidip kefil oluyor. Diyor ki; “sizin bu soruşturma yaptığınız kişi FETÖ’cü değil, benim cemaatimdendir. Ben buna hüsn-ü şehadet ederim." Yani kefil olurum, diyerek onun başka bir cemaatten olduğunu iddia ediyor. Ve bu kefil olma hali sayesinde FETÖ soruşturmalarından kurtulanlar var. Biz de bunun hukukta yeri olmadığını beyan ediyoruz.

MEDYA AYAĞI DA SORGULANMALI

Siz kitapta medyadan da bahsediyorsunuz…. "MİT’çiyim" diye insanları korkuttuğu ve karşılığında para aldığı iddia edilen gazeteciyi de yazdınız…

PEHLİVAN: Bakın, biz bunları dava dosyalarından yazdık. AKP’ye yakınlığı ile bilinen Milat Gazetesi'nin şu an halen künyesinde "yazı işleri müdürü" olarak görülen ve yine Milat Gazetesi'nde yazar, TRT Kurdi'de program yapımcısı olan Erdal Şimşek’i yazdık. Şimşek’e dair dava dosyalarına giren iddialara baktığımızda; kendisini MİT’çi olarak tanıtıp, bir iş adamı adına başkalarını korkutup, FETÖ üzerinden rantlar sağladığı suçlamalarını gündeme taşıdık.

Başka hangi gazetecileri yazdınız?

TERKOĞLU: İzmir’de Ahmet Küçükbay diye bir iş adamı var. Türkiye’nin en bilinen iş adamlarından. Orkide yağlarının da sahibi olan kişi. Aslında FETÖ Borsası demiş olmamızın özetini onun üzerinde gösterebiliyorsunuz. Ahmet Küçükbay, FETÖ'cü olduğu da asla reddedilemeyecek biri. Çünkü kendisi de pişman, bu örgütün içinde olduğunu bir ölçüde kabul eden biri. O kadar kabul ediyor ki; Samanyolu TV’de o var, Zaman Gazetesi'nde de o var, TUSKON’da da o var. Ahmet Küçükbay bu soruşturma potasına girdikten sonra etrafında değişik tipte insanlar beliriyor. Bazı sermaye çevreleri Küçükbay’ın şirketlerini almaya çalışıyor. Bu çok tehlikeli, çünkü bunların içinde iktidara yakın olanlar var. Bir bakıyorsunuz, bir medya grubunda bir gazeteci çıkıyor, Ahmet Küçükbay’ın FETÖ'cü olduğunu yazıyor. Ama gelin görün ki; bir bakıyorsunuz Ahmet Küçükbay’ın yanına yaklaşan medya patronu "Küçükbay’ın FETÖ’cü olmadığı" şeklinde yalan haberler yaptırıyor. Bu medya patronu Küçükbay’ın hayatına öyle giriyor ki... Ona polisin kendisini takip ettiğini, Sancak soy isimli bir işadamı haber veriyor. Biz bunu nereden aldık, gizli saklı bir yerden öğrenmedik. Polisin raporu var bu konuda; iddianameye girmiş bir hikaye. Bugün herhangi bir yurttaş, FETÖ operasyonunda polisten elde ettiği bilgiyi birine söylese başına gelmedik kalmaz. Ama bir bakıyorsunuz, başına bir şey gelmediği gibi iktidarla ilişkileri gayet iyi gidiyor. Bazı medya patronları, FETÖ ile mücadeleyi bir anlamda kendilerine avantaj sağlamak için de kullanıyor. Ve bazı gazeteciler de bu dönemde işin tam anlamıyla tetikçilik yapıyor. Patronlarının verdiği para karşılığında, istediklerini "FETÖ’cü" ilan edip, istemediklerini "değildir" diye yazabilecek noktaya geldiler. Esasında biz medyanın da bu işin içinde sorgulanmasını istiyoruz. 

BİRÇOK MEDYA PATRONU FETULLAH GÜLEN’LE İLİŞKİSİNİ ÇOK İYİ TUTMAYA ÇALIŞIYOR

17- 25 Aralık sürecinde Fetullahçı çetenin telefon tapelerini Türkiye adeta aylarca konuştu. Gelin görün ki, Fettullah Gülen’in de telefonları dinleniyordu. O dinleme kayıtlarının üzerinde nedense durulmadı. Ama sizler bu kitapta onları yazdınız…  

PEHLİVAN: Bizim yazdığımız o tapelere baktığımızda şunu görüyoruz... Birçok medya patronu Fetullah Gülen ile ilişkisini çok iyi tutmaya çalışıyordu. Örnek veriyorum; Turgay Ciner’in “bu müessesede büyüğümüz Fetullah Gülen aleyhine bir şey çıkartmam, bir yazı yazdırmam” dediği iddiasını biz bu tapelerden öğreniyoruz. Ya da Aydın Doğan’ın “gerçek demokratlığı hocaefendi temsil ediyor” dediği iddiasını gündeme getiriyoruz . Şimdi bunlar çok önemli. Eğer biz yakın tarihi doğru anlarsak, doğru ders çıkarabilirsek , eğrisi ve doğrusu ile yüzleşebilirsek, önümüze doğru bakarız. Eğer bir şeylerin üzerini kapatırsak, bazı ilişkileri görmezden gelirsek, biz geleceğe doğru yol alamayız. Ve Türkiye’yi yine kötü günler bekler. Onun için, ben bu gerçeklerle yüzleşilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu kitabın namusu da odur. Bu kitap kimseye yandaşlık yapmadan, yanlış gördüğü ne varsa yazan bir kitap.

ERDOĞAN, HANDE FIRAT’IN NİKAHINA KATILMAKTAN NEDEN VAZGEÇTİ?

Kitabınızda Hande Fırat'ın nikahına dair de bir iddia var.

TERKOĞLU: 5 Aralık 2017 akşamı gazeteci Hande Fırat dünya evine girdi. Düğüne katılması beklenenlerden biri de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dı. Ancak sürpriz bir şekilde gelmedi. İddia o ki; Erdoğan nikaha katılmaktan son anda vazgeçti. Zira, çiftin nikah şahitlerinden biri önemli bir şüpheliydi. Hande Fırat ve Murat Özvardar çiftinin nikah şahidi iş adamı Recep Ercan Keskin, o nikahtan kısa bir süre sonra "hayali ihracat" suçlamasıyla tutuklandı. İşte Erdoğan'ın bu soruşturmaya dair aldığı istihbarat nedeniyle, o karede olmak istemediği ileri sürülüyor.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Medyaradar'a çok teşekkür ederiz, bu söyleşi için…